| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/935) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 17 .04.2018 |
DENİZ DEPBOYLU (Aydın) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle, ben sizin nezdinizde Sayın Komisyon üyelerimizi, değerli bürokratlarımızı ve benim gibi katılımcı olan tüm arkadaşlarımızı, basın mensuplarımızı; saygıyla selamlıyorum.
Komisyon çalışmaları için de ayrıca teşekkür ediyorum. Başta Bakanlar Kurulu bünyesinde kurulmuş olan bu özel komisyon çok değerli çalışmalara imza atacak diye umuyorum ki öyle yaptılar. Komisyon çalışmalarını takdir ediyorum, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak da görüş ve önerilerimizi kendilerine sunmuştuk, bu görüş ve önerilerimizin de dikkate alınmış olması, aşağı yukarı hepsinin acil eylem planında bulunuyor olması bizi gerçekten sevindirdi. Ancak birkaç tane eksik var ve uyarmak istediğim bir iki konu var, o konular üzerinde durmak istiyorum. Bunlardan birincisi çok gündemde olan, birçok kişinin yorum yaptığı ve dünkü Komisyonda da dile geldi, bu akran ilişkileriyle ilgili. Yani hem mağdur hem fail çocuksa ne olacak noktasındaki kafa karışıklığı. Aslında Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, çocuklarımızın ahlaki ve millî değerlere sahip, kültürel değerlerini özümsemiş ve çocukluğunu tam olarak yaşayabilen, eğitimini en güzel şekilde alan bireyler olarak yetişmesini istiyoruz ve nihayetinde erken cinselliği yaşamaları noktasında da tabii ki olumlu bakmıyoruz, bunun bu şekilde olmaması gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye bir Fransa, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri'nin gösterdiği o -artık ne diyeyim- serbestliği gösteremez çünkü bizim kültürel değerlerimiz çok daha farklı ve korumamız gerekiyor. Erken cinsellik yaşamanın önlenmesi noktasında da tedbirlerin alınması gerekiyor ama ne yaparsak yapalım, bizim karşımıza bazı sorunlar çıkacak hukuki anlamda. Ve bu hukuki anlamda çıkan sorunlarla mücadele etme noktasında veya karar verme mekanizmasını oluşturma durumunda nasıl bir yol izlememiz gerekiyor? Belki de bu sunduğunuz tasarıda, bu hem mağdur hem fail çocuksa eğer nasıl yaklaşılması gerektiği, nasıl cezalandırılması gerektiğiyle ilgili ayrı bir madde olsaydı zannediyorum bu kafa karışıklığı da yaşanmayacaktı. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak cezasızlığı önermiyoruz, buna taraf değiliz, nihayetinde devlet ceza vermediği zaman bu sefer toplum ceza veriyor. Yani mağdurun ailesi o çocuk da olsa karşısındaki, suçu belki çok büyük olmasa da cezalandırma yoluna gidecek. Bizim bu noktada yapmamız gereken çocukları korumaksa burada bir hata, kaza veya işte bir suç olsa bile suçun bedelini adil şekilde ödemesini sağlayacaksak bu ayrı bir maddede düzenlenebilir ve her şeyden önce koruma ve rehabilitasyonla ilgili önlemlerin de maddeye yazılmasıyla bu iş disiplinlere bağlanabilirdi diye düşünüyorum.
Bu koruma ve rehabilitasyonla ilgili olarak öncelikle failin de bir çocuk, ergen psikiyatristi, psikolog ya da psikolojik danışman, uzmanlar kadrosu tarafından değerlendirilip verilecek cezanın bu yönde tespit edilmesi çok daha uygun olabilir. Bu raporda nelere dikkat edilebilir? Failin de mağdurun da içinde bulunduğu sosyokültürel yapı, ailesi, çocuğun bilişsel, duygusal gelişimi, ruh sağlığıyla ilgili sorunları ve yine çok daha farklı kriterler ele alınarak bir rapor dâhilinde cezalandırılması, o ayrı maddede olsaydı zannediyorum bu kafa karışıklığı yaşanmazdı. Tabii ki bunun için multidisipliner yaklaşımla değerlendirilmesi çok önemli.
Bir başka konu erken yaş evliliklerimizle ilgili. Sağlık Bakanlığında çocuk gebelikleriyle ilgili verilere baktığımızda, bazı illerimizi biz Komisyon çalışmalarıyla ziyaret ettik, 15 yaş doğum oranının bazı illerde yüzde 9 olduğunu gördük. Yani bu çok üzücü. Bu ne demek oluyor? 15 yaşında bir çocuğun doğum yapabilmesi için 12-13 yaşında evlendirilmiş olması gerekiyor. Bu nasıl gerçekleşiyor? Bu bizim yasalarımıza göre mümkün değil. Bugün yasalarımıza baktığımızda, 17 yaşındaki bir çocuk, anne baba onayıyla evlendirilebiliyor, böyle bir izin, bir esneklik söz konusu. Artı, 16 yaşındaki bir çocuk için de mahkeme kararıyla evlilik yapabilme söz konusu ama 15 yaşın altında, her ne yolla olursa olsun, çocukla birlikte yaşanan cinselliğe biz cinsel suç gözüyle bakıyoruz. Yani bu, Türk Ceza Kanunu'nda da Medeni Kanun'da da bu şekilde belirlenmiş. Bu durumda da yapılması gereken nedir? 15 yaş altındaki çocukların cinselliği yaşama noktasındaki bazı boşluk bıraktığımız kısımları gözden geçirmemiz gerekiyor. 15 yaş altında bu çocuklar nasıl bir araya getiriliyor ebeveynleri tarafından? Dinî tören vasıtasıyla bir araya getiriliyor. O durumda da biz, erken yaş evliliklerini engellemek istiyorsak, bunu da bir cinsel suç olarak ilerleyen dönemde kabul ediyorsak öyle yapıyoruz. Nasıl yapıyoruz? 16 yaşında doğum yapmaya gelmiş bir anne adayı, doktorlarımız tarafından bildirildiğinde bakılıyor, "Bu kaç yaşında evlenmiş?" Bazen ikinci çocuğunda ortaya çıkıyor. İşte 13 yaşında evlendirilmiş, 14 yaşında evlendirilmiş. O zaman ihbarda bulunuyor -ki bu doğru, bildirim yapılması lazım- bu sefer, o çocukla, belki, severek bile evlenmiş olsa eşi cezaevine alınıyor, ebeveynler de ceza alıyor. Ne yapıyoruz? İkinci bir mağduriyet yaşıyoruz. Bu çocukların evlendirilmesine göz yumarak eğitim haklarının elinden alınmasına sebep olmuş oluyoruz. Yine, çocukluğunu yaşamamasına, çok ağır yükleri -o olgunluğa sahip olmadığı hâlde- taşımasına göz yummuş oluyoruz. 17-18 yaşına gelip ikinci, üçüncü çocuğunu belki doğururken de eşini içeri alıyoruz. Bugün, hangi partinin kapısına gelmiyor bu mağdur olduğunu söyleyen hanımlar? Çocuklarıyla birlikte, fotoğraflarıyla birlikte geliyorlar. O zaman biz... Kaldı ki bununla ilgili bir yaşanmış önerge krizimiz de oldu. Eğer biz bazı sorunları çözeceksek ilk önce altyapıdaki sorunları çözmemiz gerekiyor. Yani diğer sorunları, mağduriyetleri gidereceksek 15 yaş altında da dinî tören vasıtasıyla yapılan evliliklerin önüne geçmemiz gerekiyor. Bununla ilgili bir maddemiz vardı, 230'uncu maddeydi zannediyorum. Resmî nikah belgesini görmeden dinî nikâh uygulayanlara iki ay ile altı ay arasında bir ceza vardı. Bir beyefendi gitti -orada yaş haddi yoktu ama herkes için geçerliydi- dedi ki: "Başkası zina yapıyor, bir şey demiyorsunuz, dinî nikâhım var diye bana ceza veriyorsunuz. Doğru değil." Anayasa Mahkemesi, beyefendiyi haklı buldu, bu maddenin fıkrasını kaldırdı. Belki onun mantığıyla anlayabiliyoruz Anayasa Mahkemesinin verdiği "Adil değil." kararını ama çocuk evliliklerinin önünü açtı. Bu durumda da belki bizim yeni bir düzenleme yapmamız daha uygun olur. 15 yaş altında dinî tören vasıtasıyla bu evlilik akdini gerçekleştiren kişileri de bizim cezalandırmamız gerekir. Yani başka türlü nasıl önüne geçeceğiz erken evliliği engellemek için? Bugün, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı çok güzel spotlar hazırlıyor erken yaş evliliğini önlemek için ama 12 yaşında bir çocuk... Ya, bunu yapan arkadaşlarımız sadece din görevlileri de değil. Aile büyüğünün birine gidiyorlar, işte bir akraba, bir komşu, dinî nikâhı kıyılıyor çocuğumuzun. O zaman, önüne gittiğinde demeli ki: "Hayır, ben bunu yapamam, bunun bir cezası var. Ben suç işleyemem." demesi gerekir. Türk Ceza Kanunu, Medeni Kanun hakkında iyi eğitim vermeliyiz. Bunu bir kez daha düşünmenizi ben önemle rica ediyorum, Değerli Komisyon üyelerinin de takdirine sunuyorum bu bilgileri .
Yine, bu çocuklarımızın sağlık durumunu gözetiyorsunuz, rehabilitasyon çalışmaları da yapılıyor, bunu da takdirle karşılıyorum, çok çaba gösteriyorsunuz, farkındayım ama yetersizliklerimiz var. Çocuk, ergen psikiyatristi sayımız az. Şimdi, ÇİM'lerin sayısı artacak ama yeterli sayıda çocuk, ergen psikiyatristi yetişmiyor. Kaldı ki biz, çocuk depresyonlarına baktığımızda hatta tedaviye gelen çocuklarımızın sayısının arttığını da görerek bu uzman sayımızın artırılmasının faydalı olacağını düşünüyoruz.
Çocukların eğitim gördüğü ve barındığı kurumlarla ilgili olarak: Şimdi, bununla ilgili Aladağ yurt yangını sonrası kurulan komisyonda da çalıştım ben. Birtakım önlemler alındı, Millî Eğitim Bakanlığına denetleme görevi verildi ama hâlâ çok eksikliğimiz var, mevcut yurtların değerlendirilmesi lazım ve bu yurtlara giriş, çıkışların kesinlikle çok iyi denetlenmesi lazım. Biz Aladağ'da gördük ki bir yurda giren, çıkan belli değil yani kimlerin girdiği, kimlerin çalıştığı belli değil. Hadi, çalışanları Millî Eğitim Bakanlığı tarafından denetledik de oraya işte iyi niyetle girdiğini iddia edenlere ne yapacağız? Onlara bir dikkat etmemiz lazım. Bunun yanı sıra sadece yurtlar da değil, yurtların ve okulların, çocukların eğitim gördüğü ve barındıkları yerlerin etrafında bulunan ve özellikle çocukların girip çıktığı esnaf kesiminin de çok iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Çocuklar kırtasiye ihtiyacı için giriyor, büfeye giriyor, bu insanların da GBT'leri soruşturulmalı ve rutin kontrollerin yapılması gerekir. Biz özellikle personelin eğitimi ve denetlenmesi noktasındaki yapacaklarınız için çok memnunuz, katılıyoruz.
Yine, aile danışmanlığıyla ilgili olarak benim özellikle söylemek istediğim bir nokta var. Ben bu konuyu birçok bütçe görüşmesi sırasında da eleştirdim ve önerilerimizi de hep dile getirdik. Bir meslek elemanı olarak da bunu sizinle paylaşmak istiyorum. Aile danışmanlığı sertifika programları gözden geçirilmeli. Bu programlarda ciddi sıkıntılar var. Şimdi, ASDEP projesine aldığınız arkadaşlarımızın bu eğitimden geçmesini öngörüyorsunuz ama bu eğitimler öyle bir ticari boyuta döndü ki gitmeniz bile gerekmiyor. Yani eğitimleri kimin verdiğini bilseniz... Beni tesadüfen birisi aradı, mesleki konumuma bakarak aradı, milletvekili olduğumu da bilmiyordu, bahsetti: "Şurada bu eğitimi veriyoruz." "Kim veriyor?" Bir kişinin adını söyledi. "Süpervizyonlara kim giriyor?" "O kişi giriyor." "Bütün dersleri mi o veriyor?" "Evet, o veriyor." Açtım beyefendinin sayfasını "Acaba ne eğitim almış bu arkadaşımız?" diye. Hiçbir eğitim almamış bir psikolog arkadaşımız, aile danışmanlığıyla ilgisi yok. Bu kişiler sertifika veriyor. Sertifika programlarına çok çeşitli lisans programlarından eleman alındı. ASDEP projesinde sahaya çıkan arkadaşlarımız sadece soru sorarak sorunu çözemez yani sorunu tespit edemezler. Onların profesyonel gözle bakması lazım. Sorulara her zaman doğru cevap verilemez ama ruh sağlığı elemanları veya... Şöylece özetleyebilirim: Psikolog, psikolojik danışmanlık ve rehberlik, psikoloji, yine sosyal hizmet uzmanlığı, çocuk gelişimi uzmanlığı, bu arkadaşlardan biri giderse sorunun cevabı ne gelirse gelsin hem çocuğu hem de aileyi gözlemleyerek bir kanaate varma yetkinliğine sahiptirler. O nedenle, sahada çalışan arkadaşlarımızın profesyonel olması lazım, ruh sağlığı elemanı olması lazım. Mesela dediniz ki: "Sosyal çalışmacı." "Sosyal çalışmacı" diye bir şey açtığınız zaman bu sosyal çalışmacı grubunun içine herkesi alabilirsiniz, her lisans mezununu. Hem para harcıyorsunuz hem emek harcıyorsunuz ama verilen hizmetin kalitesi, niteliği tamamen bozuluyor. Sosyal çalışmacı yetiştiren, böyle bir diploma veren lisans programımız yok, bizim böyle bir lisans alanımız, eğitim programımız yok. Yine, Adalet Bakanlığında pedagoglar çalışıyor, "pedagoji" diye de bir lisans bölümümüz yok, orada da rastgele arkadaşlar alınıyor ama madem çocuklar bizim en önemli hassasiyetimiz, madem en iyisini yapmak istiyoruz, o zaman profesyonel yardım almalarını sağlamalıyız diye düşünüyorum. Bunlara da dikkat edildiği noktada ben planladığınız çalışmaların ne kadar güzel olduğunun farkındayım, bunları inceledim, gördüm. Bahsettiğim bir iki belki eksiklik tamamlanırsa çok daha mükemmel hâle gelebilir diye düşünüyorum. Çalışmalarınızda da başarılar diliyorum, tekrar teşekkür ediyorum.