KOMİSYON KONUŞMASI

MURAT EMİR (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli Komisyon üyesi arkadaşlarım, milletvekili arkadaşlarım, basın mensubu arkadaşlar ve çok değerli bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Zamanın hassasiyetinin farkında olarak uzun bir konuşma yapmayacağımı da şimdiden belirtmek isterim. Ancak önemli bir konuyu konuşuyoruz, ben de önemsediğim kimi konuları tekrar gündeminize getirmekte yarar görüyorum.

Öncelikle, konuşmama başlarken değerli arkadaşlar, insani bir duygumu sizlerle paylaşmak istiyorum. Buraya geldiğimde aslında içimde bir burukluk, bir hüzün vardı. Bunun, bir yönüyle bu Komisyon toplantısının 26'ncı Dönem çalışmalarındaki son Anayasa Komisyonu toplantısı olacağını düşündüm ve buna bağlı olduğunu düşündüm ve her son, hâliyle, bir hüzün içerir, bir burukluk içerir. Ancak asıl hüznümüzün, asıl bizi buruklaştıran duygunun bu Anayasa Komisyonunun ve 26'ncı Dönem Meclisinin aslında parlamenter demokrasiye darbe yapılan, Meclis eliyle darbe yapılan, 16 Nisan referandumuyla vücut bulan, o ucube başkanlık sistemini getiren Anayasa değişikliklerinin tartışıldığı, olgunlaştırıldığı ve Meclise sunulduğu Komisyon olması dolayısıyla da ne benim açımdan kişisel olarak ne de Türkiye siyasi tarihi açısından olumlu anılmayacağını bilmenin hüznünü yaşadığımı ifade etmek isterim bu son toplantı olması dolayısıyla.

İkinci olarak, ifade edildi ama ben de bir kez daha söylemiş olayım: Biz hiçbir seçim çağrısından asla çekinmiyoruz, asla korkmuyoruz ve elbette ki biz de bu teklife evet diyeceğiz, sonuna kadar hazırız ve on altı ay bekleyeceğimize, dört beş ay daha fazla bekleyeceğimize bu ülkeyi sizden bir an evvel kurtarmanın fırsatını verdiği için de bu yasa teklifine evet diyeceğiz. Ama bizim bu karara, bu Meclis kararına, erken seçim kararına evet diyecek olmamız, kimi eleştirilerimizi ve tespitlerimizi de yapmamızın önüne geçmez doğal olarak.

Öncelikle, süreçle ilgili bir konuyu dikkatinize sunmak isterim. Süreç şöyle gelişmiştir değerli arkadaşlar: Cumhurbaşkanının, Sayın Devlet Bahçeli'nin erken seçim çağrısından sonra yaptığı grup toplantısında dahi seçimlerin 2019 Kasımında yapılacağına dönük beyanları vardır. Dolayısıyla bir gün sonra seçimlerin böylesine alelacele öne çekilmesinin ancak iki açıklaması olabilir. Bunlardan hangisini tercih ediyorsanız onu siz uygun görüp değerlendirebilirsiniz ama başka seçeneğiniz yoktur.

Birinci seçenek: Bu bir danışıklı dövüştür, bu bir anlaşmadır ve dolayısıyla da bu her zamanki gibi Türkiye'de erken seçim açıklama işlerine bakan Sayın Genel Başkan Devlet Bahçeli olduğuna göre, bu erken seçim çağrısı Devlet Bahçeli'ye söyletilmiştir ortak bir senaryonun gereği ve bir gün sonra da yirmi beş dakikalık bir görüşmede kabul edilmiştir. Bu bir tercihtir. Bunu kabul etmeyenler açısından da bir başka tercih söz konusudur, o da şudur: Sayın Bahçeli ne derse o vakur, o güçlü, o "milletin adamı" dediğiniz ve her şeye muktedir olduğunu varsaydığınız Reisinizin, aslında Devlet Bahçeli ne derse onu harfiyen yaptığını kabul etmeniz gerekir. Bu bir siyasal tespittir. Üçüncü bir olasılık olmadığını açıkça ortaya koyuyorum. Varsa üçüncü bir seçeneği olan beri gelsin.

Şimdi "üçüncü seçenek" adı altında şu teklifte kem kümler var, bakın, "kem küm" diyorum çünkü gerekçelere bakıyorsunuz, önce Sayın Cumhurbaşkanının o basın toplantısındaki sözleri bire bir alınmış -yani yaratıcılığınıza da zaten şapka çıkarmamak mümkün değil çünkü bu kopyala yapıştır alışkanlığı çok fazla var sizde- yetmemiş, gerekçe şunlar: "Tarihî önemdeki hadiseler, iç ve dış gündemin yoğunluğu, belirsizliğin ortadan kaldırılması." Değerli arkadaşlar, bunlar dün mü çıktı ortaya? Yani Türkiye'de tarihî, önemli hadiseler yeni mi oluyor veya iç ve dış gündem ilk defa mı yoğunlaştı veya belirsizlik ilk defa mı var Türkiye'de? Bu belirsizliği kim getirdi? Burada, Anayasa Komisyonunda "Tek adam rejimini getiriyorsunuz ve bunu da bir ihtiyaç olarak ortaya koyuyorsunuz. Bu gerçekten ihtiyaçsa niye 2019'a götürüyorsunuz? Nedir bunun çabası?" dediğimizde "Yok." diyordunuz. O sırada Cumhurbaşkanının iki tane temel talebi vardı ve bu Komisyonun da temel görevi, Cumhurbaşkanının o temel taleplerine cevap vermeydi. Neydi o talepler? Bir an evvel partisine el koyacaktı, ikinci olarak da bir an evvel HSK üzerinden yargıya el koyacaktı. İşte, bu Komisyon ve Meclis o günkü, bir yıl önceki çalışmalarıyla bu el koymalara, bu darbelere zemin hazırlamıştır ve bunun yolunu açmıştır.

Gelinen noktada aslında şunu sormak da hakkımızdır: Neyiniz eksik? Türkiye ağır sorunlarla boğuşuyorsa ki boğuşuyor, Türkiye'nin dış politikasında ciddi sıkıntılar yaşanıyorsa ki yaşanıyor ve bu da sizin sayenizdedir; Türkiye'nin iç barışı bozulmuşsa, evet, bozulmuş, bunda on altı yıllık iktidarınızın sorumluluğu var; Türkiye'nin ekonomisi adım adım ağır bir krize yaklaşıyorsa ki yaklaşıyor ve bunda da sizin beceriksiz yönetiminizin etkisi yadsınamaz; peki, bunları çözecek iseniz neyiniz eksik? Nedir bu aceleniz?

Bakın, üniversite sınavlarını geriye atacak kadar acele ediyorsunuz. Diğer partilerin seçimlere girmesinin önünü kesecek kadar antidemokratik yöntemlere, takvim üzerinde oynamalara ve küçük hesaplara tevessül ediyorsunuz. Bunlar aslında sizin yönetemeyeceğinizin ve Türkiye'yi aslında nasıl bir duvara dayadığınızın ve "Bir şekliyle ya buradan seçimi alalım ya da kaçıp kurtulalım." noktasına geldiğinizin açık bir göstergesidir.

Peki, bu seçimi nasıl yapacaksınız? Biraz önce konuşuldu, OHAL koşullarında yapacaksınız. Öyle lafı orasından burasından evirip çevirmeye gerek yok. Türkiye'nin bir terör sorunu vardı, terör sorunu dolayısıyla, Kuzey Irak'taki sorunlar dolayısıyla, 36'ncı paralel dolayısıyla orada olağanüstü hâl sürdürülmesi gerekiyordu ama sizin o zamanki olağanüstü hâli, bugünkü Türkiye'yi ayrı bir olağanüstü hâl koşulunda, hatta ve hatta bırakın olağanüstü hâli, Anayasa'sızlaştırılmış bir ortamda seçime götürmenizin gerekçesi yapıyorsunuz ve bunu da bir demokrasi görüntüsü altında yapıyorsunuz. Olağanüstü hâlde seçim elbette ki kabul edilemez. Biz sizi önce milletimize şikâyet ediyoruz olağanüstü hâl koşullarında seçim yaptığınız için.

Olağanüstü hâli çok sevdiniz. Olağanüstü hâlde aslında sizin amacınız FETÖ'yle mücadele etmekse FETÖ'yle mücadele etmek için neredeyse bir buçuk yılı geçti, bakın, hâlâ orduda görevden alacağınız 3 bin subaydan bahsediyorsunuz. Neredesiniz, ne yapıyorsunuz? Ama sizin aslında yaptığınız, FETÖ'yle mücadele etmek değil çünkü FETÖ'yle iç içesiniz. Kuyruğunu tutmaya çalışan bir kedi gibi, FETÖ'yü tutmaya çalıştıkça kendinizi tuttuğunuzu görüyorsunuz ve bırakıyorsunuz. Bunun üzerinden her türlü antidemokratik işlemi ve haksız bir seçimi yürütmek üzere de bu olağanüstü hâl koşullarında seçime götürüyorsunuz.

Yine, bir diğer konu, uyum yasaları. Hani çıkacaktı? Altı ayda çıkaracaktık. Elinizi tutan neydi? Niye getirmediniz? Ve şu anda seçimin nasıl yapılacağına dönük yasalar dahi Meclisin önüne gelemedi. Bunlar var iken, bunlar yapılmamışken bizi adil, eşit, güvenli, şeffaf bir seçime götüreceğinize nasıl inanacağız?

Değerli arkadaşlar, hızla devam ediyorum. Aslında bu erken seçimin ayak sesleri görünmüştü. En son medya gruplarına yapılan operasyonla bir yol temizliği yapıldığı anlaşılmıştı. Afrin Operasyonu'nu yani Türk ordusunun ve Türkiye devletinin elbette, kendisini ortaya koyarak canıyla, kanıyla, şehitlerimizin temiz kanıyla yaptığı bir operasyondan sizler metal yorgunluğunuzu giderme ihtiyacını çıkaracak kadar aslında siyaseti nasıl ele aldığınızı da ortaya koymuştunuz.

Dolayısıyla değerli arkadaşlar, seçime gidiyoruz, hayırlı olsun. Bu, sizden ve sizin ülkemize getirdiğiniz karanlıktan kurtuluşumuzun günü olacak. Biz seçime hazırız, biz seçimden korkmuyoruz. Olağanüstü hâlde de yapsanız, hukuksuz da yapsanız, partilerin girmesini de önleseniz o Seçim Yasası'yla -yine burada tartıştık- her türlü haksız, sandık güvenliğini ihlal eden, sandık güvenliğini ortadan kaldıran düzenlemeyle dahi yapsanız eninde sonunda kaybedeceksiniz.

Son kez söylüyorum sözümü bağlarken: Acele ediyorsunuz, unutmayın ki acele giden, ecele gider ve bu da sizin sonunuz olacak.

Teşekkür ederim.