KOMİSYON KONUŞMASI

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Nabi Bey'e küçük bir yanıt verecektim. Şöyle: Hani, onu, vasiyetnameyi tarihsel bir doküman olarak tutanaklara geçsin diye okumuştum, Nabi Bey de herhâlde orada alınganlık gösterip olayı başka bir yere, bir siyasi boyuta taşıdı. Hayır, benim amacım o değil. Ayrıca, orada bir itirazım var: O, üniversitenin kapatılarak yeni bir üniversite ihdası değil de daha çok kanunla üniversitenin dönüştürülmesi meselesi yani üniversite reformu kanunu. Hani, o anlamda bir düzeltme yapmak isterim. Kaldı ki bütün toplumlarda... Hele hele şimdi siz ortada devlet değişmediği hâlde birtakım değişiklikler yapabiliyorsunuz. Biraz önce bir hocam da söyledi "Değişmeyen tek şey değişim." dedi. Değişim olacaktır tabii, yeni kurumlar kurulur, bazıları da değişir, ona da itiraz yok. Kaldı ki o zaman bir devlet kurulmuş. Doğal olarak birtakım sistemlerin değişmesi, üniversitenin tekrar kurulması veya yeni üniversitenin kurulması doğal bir şey, bu normal. Kaldı ki orada her şeyi zamanın ruhuyla değerlendirmek lazım. Hep farklı düşünen insanlar, hep daha ırkçı düşünen insanlar, hep daha aykırı düşünen insanlar, toplumcu insanlar, toplumcu olmayan insanlar her zaman olabilirler, bu dönemde de var. Kaldı ki o dönemde yapılan yanlışlar da varsa vardır ama kişilerle ilgili olan şeyler kurumlarla kaim olmaz.

Eğer o dönemi eleştiriyorsanız, ben o zaman size bu dönemle ilgili söyleyeyim: Biraz önce Sayın Balbay da söyledi, 15 üniversiteyi bir gecede kapattınız; ki biz o zaman şöyle bir öneride bulunmuştuk -hiç de olumsuz bir öneri değildi bu- dedik ki: "Ne olursa olsun, bunların bir mal varlığı var, devletleştirilsin, isim olarak da 15 Temmuz şehitlerinin adlarını verelim." Hatta kanun teklifi hazırladık, dedik ki: "Yeter ki kaybolmasınlar." Çünkü o üniversitelerin laboratuvarları vardı, birikimleri vardı. Hepsi başka üniversitenin yönetimleri altında, çoğu hoca odası falan oldu. O millî değer ya da mal varlığı ya da biriken değerlerin çoğu -hatta yayınlar falan- hepsi kayboldu, bir gecede silindi gitti. Kaldı ki Nabi Bey üniversitelerden şu kadar hoca atıldı falan dedi. Bunlar bu ülkenin tarihinde hep var, 12 Eylülde de böyle oldu, 1402'likleri hatırlayın. Kaldı ki şimdi, bu dönemi hatırlayın, sizin İktidarınız döneminde 8 bine yakın doçent ve profesör şu anda üniversitelerden atıldı, uzaklaştırıldı, ihraç edildi, hatta daha da beteri, çoğu hapiste, onların bir bölümünün hapiste olduğu da belli değil; bir bölümü FETÖ'cü, tamam; bir bölümü suçlu mu suçsuz mu o da belli değil, haklarında ne suçlama olduğu da belli değil. Binlerce öğrenci, 67 bin öğrenci sürgüne gitti. Bunlar, cumhuriyet tarihinin değil dünya tarihinin en büyük eğitim sürgünleri, eğitim haksızlıkları. Bu açılardan bakarsak her iktidarın, hem yönetimin maalesef bu tür yanlışları, haksızlıkları olabiliyor. Önemli olan, bunlara ne kadar az düşülebilir, ne kadar millî varlıklar, millî servet az zarar görebilir; ki Millî Eğitim Bakanlığının lise düzeyindeki okullarının devletleştirilerek millî eğitim bünyesine kazandırılması çok mantıklı bir şeydi. Aynı şey mesela niye üniversiteler için yapılmadı?

Bir konuda daha bir not ileteceğim, Sayın Müsteşarı görünce aklıma geldi. İlk konuşmasını açarken bu haciz işlemleri ve ödemelerle ilgili bir şey söylemişti. Bu kapatılan üniversitelerin öğrencilerinin bir bölümü, biliyorsunuz, okul paralarını peşin yatırmıştı. Bu çok önemli bir konu ve bu konu çok önemsenmiyor, ciddiye alınmıyor ama bana bir sürü mektup, mail geliyor. Bir vekil olarak benim görevim de bu asillerden gelenleri size aktarmak. Eminim, diğer vekillere de geliyordur çünkü sizden yanıt alamayacakları düşüncesiyle muhalefete daha çok yazıyorlar. Bir de ben yanıt yazdıkça daha çok yazıyorlar.

Şöyle bir sorun var Sayın Müsteşarım, Sayın Hocam, YÖK için de geçerli bu, muhalefetteki diğer Komisyon üyeleri de bilirler: Binlerce öğrenci parasını peşin yatırmış. Onlar ne bilsin darbe olacağını, 15 Temmuzu falan. Şimdi, Hükûmet, Maliye Bakanlığı da onlara söz verdi, Sayın Başbakan Binali Bey de söz verdi, dedi ki: "Biz paralarınızı geri ödeyeceğiz, başvurun defterdarlıktan alabilirsiniz." Yaklaşık bir yıl geçti, alamadılar. Diyeceksiniz: Olabilir, mali sorunlar var. Ama şöyle bir sorun yaratıyor: Bu çocukların bazılarının önümüzdeki yıl okula devam etmeleri ailelerinin bu paraları almalarına bağlı. Eğer alamazlarsa okula devam edemeyecekler. O yüzden, bu konuda hassasiyet gösterilir, bu ödemelerin bir an önce yapılması sağlanırsa bu çocukların bir bölümü okula devam edebilecekler. Mali nedenle okula devam edemeyecek çocuklar var.

Bir şeyim daha var. Seçime gitmeden önce, seçim süreci başlamadan önce, çok önemli bir haksızlık, gerçi konuyla ilgili değil ama üniversiteyle ilgili. Bu üniversitelerin bir bölümünde -biliyorsunuz, devlet üniversitelerine gitti bu çocuklar- aynı üniversitede, devlet üniversitesinde 2 çocuk yan yana okuyor, biri 40 bin lira ödüyor, öbürü hiç para vermiyor. Bu, Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı. Kendi puanının yettiği üniversitelere yerleştirildiler ya çocuklar -örneğin Selçuk Üniversitesine- aynı üniversitedeki arkadaşıyla birlikte, o para ödüyor öbürü ödemiyor. Bu da büyük bir haksızlık. Aynı zamanda, Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı. Bununla ilgili Anayasa Mahkemesine gitmiştik ama bu konuda da Hükûmet seçim öncesi bir düzenleme yaparsa ciddi orandaki ailenin mağduriyetini düzeltmiş olur, hem de böyle aleni bir haksızlığın da önüne geçmiş olur.

Şu andaki notum bu kadar.

Teşekkür ederim.