KOMİSYON KONUŞMASI

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekili arkadaşlarımız, kamu kurumlarının değerli bürokratları, değerli basın mensubu meslektaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Evet, hep son diyoruz; bu, en son herhâlde. Bir kere daha bu dönemdeki çalışmalarımıza, emeklerimize sağlık diyorum.

Şimdi, Sayın Bakanım, bugüne kadar aslında referandum döneminde de çok torba geçti ama Cumhurbaşkanlığı seçimi ile genel seçim sürecinde "Geniş toplum kesimlerini yakından ilgilendiren ve süre gelen sorunların bir an önce çözüme kavuşturulmasına ihtiyaç duyulmaktadır." diyerek bu kadar seçim için getirildiğini anlatan benim gördüğüm herhâlde ilk gerekçe bu ve tek gerekçe. Ama eğer seçim için geliyorsa da çok yanlış şeyler içermekte. Hele hele Sayın Bakan da söyledi "Geniş toplum kesimlerinin ihtiyacı" diye. Tabii, maddeler geldiğinde soracağız ama en azından benim aklımda mesela kambiyo rejiminin değişmesine hangi geniş toplum kesimleri ihtiyaç duymakta? Zaten Türkiye'nin ekonomisi hassas bir süreçten geçerken bu kadar "Sistem değişiyor mu, ne oluyor?" "Türkiye'de neler oluyor?" gibi soruların sorulmasına yol açan bu maddelerin hangi geniş toplum kesimlerin ihtiyacı olduğunu merak ediyoruz?

Benzer şekilde sanırım 14'üncü maddede geniş geniş konuşacağız. Bu ihalelerle ilgili 21'e (b) maddesinin değişmesine yine hangi geniş toplum kesimleri ihtiyaç duymakta? İhalelerde bugüne kadar bu pazarlık usulü maddesinin şimdi, acilen, seçim öncesinde apar topar değişme ihtiyacını hangi geniş toplum kesimleri istiyor, merak ediyoruz? Benzer şekilde Atatürk Orman Çiftçiliğinin yağmasının büyüyerek 10 katı daha da yapılmasını yine hangi geniş toplum kesimleri istemekte? Merak ediyoruz, ben sormak istiyorum.

Değerli Bakanım, buradaki görüşmelerimizde hep her seferinde aynı şeyi söyledik. Bu sefer tabii gerekçede bu yok, eski gerekçelerde hep "ekonominin düzelmesi, ekonominin iyiye gitmesi, 15 Temmuz sonrasında hatırlarsanız bu hasarın giderilmesi vesaire" gibi gerekçeler vardı ama biz de her seferinde söylüyorduk: "Gerçekten bunu istiyorsak yani Türkiye'nin düze çıkmasını istiyorsak -her açıdan ekonomik açıdan, siyasi açıdan, sosyal açıdan- yapacağımız belki de ilk ve en önemli adım hukuk güvenliğini bu ülkede sağlamak olmalıdır." diyorduk. Herkes için hukuk güvencesi, herkes için bu ülkede, işte, iş insanı olsun olmasın her vatandaşımız için güvenebileceği, hukukun üstünlüğünün hâkim olduğu, demokrasinin, bağımsız yargının, tarafsız yargının hâkim olduğu bir sisteme ihtiyaç olduğunu hep burada vurguladık. Bugün de bir kez daha vurgulamak isterim.

Son günlerde bazı -geç ama olmasında en azından memnuniyet duyduğumuz- birkaç küçük gelişme oldu: Bunlardan bir tanesi gazeteci yazar Ali Bulaç'ın tahliye olmasıydı. Buradaki konuşmalarımızda ben defalarca söylemiştim, diğer değerli arkadaşlarımız da söyledi. Gazetecilerin tutuklu olduğu, milletvekillerinin tutuklu olduğu, akademisyenlerin tutuklu olduğu, şimdilerde de öğrencilerin tutuklu olduğu bir ülkede hukuk güvencesinden, demokrasiden bahsedilemez. Sevindiricidir Sayın Bulaç'ın tahliye edilmesi, Şahin Alpay'ın ev hapsi kalktı. Bu insanlar belki bizim partimiz için iyi hisleri olmuştur, olmamıştır önemli değil, önemli olan bu ülkede kimsenin hangi görüşte olursa olsun düşündüğü için, yazdığı için, çizdiği için özgürlüğünden mahrum bırakılmamasıdır. Bu, hepimiz için önemlidir. Hangi görüşte olursak olalım, gazetecilerin, düşünen insanların, aydınlarımızın özgürlüğünü korumak, üzerine titremek hepimizin bence birinci önceliği olmalıdır.

Şimdi, bugün gelişmelere baktığımızda konumuzla ilgisi yok ama bölgemizi çok yakından ilgilendirdiği için, işte, sürekli belki sizlerin de cep telefonlarına geliyor, şu anda Filistin'de sürekli insanlar öldürülüyor İsrail yönetimi tarafından, en son bana gelen yanılmıyorsam 18 ya da 19 kişiydi ve artmakta. Bölgemizdeki gelişmelerin Türkiye'yi etkilememesi düşünülemez, yakından etkiliyor. Umarım Amerika Birleşik Devletleri yönetiminin aldığı bu yanlış karardan vazgeçilir. Büyükelçiliklerini Kudüs'e taşıma kararı son derece hem İsrail-Filistin ihtilafının giderilmesini, çözülmesini engelleyecek bir konudur hem de bu bölgeyi gerçekten çok büyük ateşe atacak bir konudur. Şu anda orada yaşanan gelişmelerin bölgeyi etkilememesi düşünülemez. Umarız bu yanlıştan dönülür.

Bir başka uluslararası gelişme de Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı da olan Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın İngiltere ziyareti. İngiltere'de görebildiğimiz kadarıyla programına aslında bakarsanız yabancı yatırımcılara güven vermek için, Türkiye'nin ekonomisine ilişkin muhtemelen olumlu gelişmeler ya da olumlu bir algı yaratmak için orada diye tahmin ediyorum Sayın Erdoğan ve çalışma arkadaşları. Ama biz burada aynı gün bakın, biz bu kanunu görüşürken aynı dakikalarda Hazineden açıklama yapılıyor "Aman yanlış anlaşılmasın bu kanunla şunlar şunlar amaçlanmamaktadır." gibi açıklama yapmak durumunda kalıyor Hazine çünkü kambiyo rejiminde ne yapılmak istendiğini kimse anlamıyor. Doğal olarak da yani ülkenin bir yöneticisi Londra'da ülkenin ekonomi algısının iyi olduğunu anlatmaya çalışırken, yatırım yapılsın diye uğraşırken bir taraftan da buraya gelen bir başka pakette, kanunda ekonomiye spekülasyon nedeniyle büyük zarar verecek düzenlemeler olabiliyor. O yüzden biz her fırsatta söylüyoruz ülke yönetilemiyor, ülkede çok büyük bir yönetim boşluğu var diye. Aslında bakarsanız bizatihi bugün yaşadıklarımız da bunu göstermekte. Nitekim sanırım az sonra madde 1 ve sonrasına geldiğimizde de bu spekülasyonu ortadan kaldıracak muhtemelen bir geri çekme ya da düzeltmeyle karşı karşıya kalacağız.

Benim bu aşamada vurgulamak istediğim hususların başında, tabii, söylemiştim, bu ihalelerle ilgili, pazarlık usulüyle verilen ihalelerle ilgili 21/b maddesinde yapılacak olan düzenleme var. Bu konuda basında çok yayın çıktı, başında da değerli meslektaşım Cumhuriyet yazarı Çiğdem Toker bu konuyu defalarca yazdı ve özellikle 2017 yılında pazarlık usulü yapılan ihalelerin, işte, bu 21'in (b) fıkrası kullanılarak ivedi bir şekilde ilan verilmeden belli şirketlerin davet usulüyle çağırılması konusunda... 2017 yılında 150'nin üzerinde davet yöntemiyle ihale yapıldı ve bu rakamın büyüklüğünün 40 milyar liraya yaklaştığı yönünde sadece Çiğdem Hanım değil, başka yazarlar da bu konuya değindi. Şimdi, bugün seçimden önce apar topar bu genişletiliyor. Hangi durumlarda davet usulüyle ihale yapılabilecek? Bugüne kadar doğal afetler, salgın hastalıklar, can veya mal kaybı tehlikesi gibi ani durumlar için söz konusu olduğunda davet usulüyle yapılabiliyordu ama şimdi bu gayet genişletilerek "yapım tekniği açısından özellik arz eden" ibaresi eklenmekte. Anlaşılan odur ki özellikle hem bundan sonraki ihaleleri hem de sanırım geçmişte yapılmış olan ihalelerin üzerindeki şaibelerin ortadan kaldırılmak istendiği anlaşılıyor. Ancak hukukta sanırım bunun geriye gitmesi gibi yani 21'e (b) koşulunu taşımadığı hâlde 21'e (b)'ymiş gibi yapılan bir ihalenin içerdiği hukuksal sorunların şimdi yapılacak düzenlemeyle ortadan kaldırılmasının mümkün olmayacağını düşünüyoruz ve varsa hukuki sıkıntı taşıyan ihalelerin eninde sonunda halka bunun hesabının verilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bu AOÇ'yle ilgili, işte, Ankapark alanıyla ilgili bir düzenleme de var madde 6'da. Atatürk Orman Çiftliğine ait alan Ankara Büyükşehire on yıllığına kiralanmıştı, şimdi bu yirmi dokuz yıllığına daha uzatılacak. Bunun da yine seçimlerden bir ay önce getirilmesinin... Neden alelacele getiriliyor? Daha önce çıkmıştı, Sayın Bakanımız Zekeriya Temizel söyledi: "Üçüncü kez bu konu gündeme geliyor." diye. O dönemi ben çok iyi hatırlıyorum, tam böyle dakikası dakikasına insanların, özellikle Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarımızın -hatırlıyorum- kulakları Ankara Büyükşehir Belediyesinden gelecek açıklamadaydı, "Melih Gökçek istifa etti mi, etmedi mi?" diye ve çok iyi hatırlıyorum, tasarı da duruyordu, neredeyse istifayla eş zamanlı olarak o paketten çıkmıştı. Şimdi, görüyoruz ki tekrar geri gelmiş ama geri gelirken aynı şekilde geri gelmemiş. Bu tahsis alanı 10 katı artırılarak yani o dönem konuştuğunuzda yani şu anda mevcut yasada tahsis alanı 260 bin metrekareyken önümüzdeki yasa önerisinde bu tahsis edilen alan 2 milyon 125 bin metrekareye çıkarılıyor.

BAŞKAN - Nereden nereye gelmiş dediniz?

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - 260 bin metrekareden 2 milyon 125 bin metrekareye.

BAŞKAN - Bir yanlışlık var orada zannediyorum. Neyse düzeltirler yani ben sadece bilgi olarak...

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - O zaman konuşulur.

Oraya yeni yapılar kurulmasından bahsediliyor. Bu yapıların anladığımız kadarıyla ticari yapılar olacağı anlaşılıyor. Biliyorsunuz, sivil toplum örgütleri de defalarca söylediler, bu konuda hukuki süreçler yürüyor. AOÇ'nin yani Atatürk Orman Çiftliğinin bu şekilde kullanımı kuruluş kanununa aykırı. Bu kanuna göre Atatürk Orman Çiftliği arazileri amacı dışında, ticari amaçla kullanılamaz. Haziran 2016'da -az önce söylemiştim- gelmişti yirmi dokuz yıla uzatma talebi, tekrar çekilmişti geriye, yeniden gelmekte. Bu konuda, bu teklife el kaldırıldığında maalesef Atatürk'ün mirasına sahip çıkılmayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Bir dakika ek süre veriyorum.

Buyurun.

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Bu konuda, zaten büyük bir kamu israfı yaşanmış durumda ANKAPARK konusunda, şimdi yeniden kamu kaynaklarının israfı gündeme gelecektir. Bu konuda da bir kez daha bu yanlıştan -daha önce de geri çekilmişti- vazgeçilmesi çağrısı yapıyoruz. Diğer maddeler üzerinde yeri geldiğinde görüşlerimizi açıklayacağız.

Saygılarımı sunarım.