KOMİSYON KONUŞMASI

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Sayın Başkan, sayın Komisyon üyeleri; ilk başta Komisyonumuzun yaptığı ilk toplantımız ve 27'nci Dönemde yapacağımız çalışmaların hepimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Tabii, başlangıcımız, elimize gelen 25 maddelik Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi oldu.

Bir hukukçu olarak -siyasetçi de olmam hasebiyle ama ilk başta bir hukukçuyum- mahkemelerde maddi gerçeği aramak, hukuki metinlerle uyuşmasını sağlayıp adaleti savunma makamında ya da yargı makamında ortaya çıkarmak görevimiz, bu hakkımız ama Mecliste Komisyon üyeleri olarak da bir yasa çıkarken o yasanın teknik anlamda nasıl, ne şekilde çıkacağı, bu yasa teklifinin hukuki metin hâline gelmesi için hangi aşamalardan geçeceğini de belirlememiz gerekiyor. Burada, biz siyasetçiyiz ama aynı zamanda hukukçuyuz.

Şimdi, bu kanun teklifini elime aldığım zaman, içindeki kanunlara baktım. Kanunlara baktığım zaman, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nda bir değişiklik var, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda değişiklik var, 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu'nda, 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu'nda -jandarma vardiyayla ilgili- 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nda değişiklik var, Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nda değişiklik var, Seferberlik ve Savaş Hâli Kanunu'nda değişiklik var; var oğlu var.

Şimdi, bakınız, biz Adalet Komisyonuyuz. Adalet Komisyonunun görevleri belli. Burada açık ve net olarak şunu söylememiz gerekiyor: 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanunu'ndaki değişikliği yaparken bizim ne yapmamız gerekiyor? Bir komisyon dahi var, Meclisin oluşturduğu Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu var, niçin göndermiyoruz? İdari Yargılama Usulü Kanunu'ndaki değişikliği yaparken, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'yla ilgili değişikliği yaparken Millî Savunma Komisyonuna neden göndermiyoruz, İçişleri Komisyonuna niçin göndermiyoruz? Niçin göndermiyoruz? Bu komisyonlara gönderilmesi talebimiz niçin kabul görmüyor?

Arkasından, teknik olarak bu kadar kanunun iç içe girdiği bir ortamda alt komisyona gönderilmesi talebinin devletin bekası ile terör örgütünün varlığıyla ne alakası var? Bu memleket, devletin bekası ve terör tehdidi nedeniyle hiçbir zaman darbe ikliminden, darbe hukukundan kurtulamayacak mı?

Bu nedenle, bu kanun teklifinin bu çerçevede komisyonlara gönderilmemesi, alt komisyonun oluşturulmaması, bu kanun teklifinin metinleşmesi sürecine, bir hukukçu olarak -siyasetçiyi bir kenara bırakıyorum- çekince koymamı gerektiriyor. Bu yapılamaz. Bu yapılacak şey "Tatile hızlı gidelim, iki günde kanunu bitirelim, daha sonra Meclise pazartesi günü getirelim, işi bitirelim." anlamına geliyor ama bu kanun teklifiyle yaptığınız değişikliklerle insanların hayatları, yaşamları, bireylerin hak ve özgürlükleri, toplumun içinde yaşayan insanların yaşam standartları ortadan kalkıyor.

Bu nedenle, bu teklifin ya geri çekilmesi ve komisyonlara gönderilmesi ya da Komisyonumuzda bir alt komisyon oluşturulması gerekir diye düşünüyorum.

Şimdi, bakınız, biraz önce AK PARTİ sözcüsü burada terör örgütünden bahsetti, daha sonra "İhtiyaç var." dedi.

Ya bakınız arkadaşlar, ben Nazilli İlçe Başkanıyken 12 Eylül 2010 tarihinde biz bas bas bağırdık. 12 Eylülde "Yargı vesayetini kaldıracağız, asker vesayetini kaldıracağız." diye getirdiğiniz, AKP'nin getirdiği 12 Eylül 2010'daki referandumda "FETÖ terör örgütü adaleti teslim alacak." diye bas bas bağırdık, inandıramadık, inandıramadık. Ne oldu? 4.500 hâkim FETÖ'den görevden atıldı. Daha önce ne dediysek ortaya çıktı. Hep biz söyledik, söyledik ama şimdi aynı şey söyleniyor: "Devletin bakası, devletin bekası; terör örgütleri var, bu kanun çıkmak zorunda." deniyor. Bir dinleyin bizi, bir dinleyin; daha önce dinlemediniz bari şimdi dinleyin.

Bakınız arkadaşlar, şimdi, teklifi sunan AK PARTİ'li Grup Başkan Vekili Özlem Hanım beyanında şunu söyledi: "Bu bir geçiş sürecidir. OHAL kalktıktan sonra bu geçiş sürecini yaşamamız gerekiyor, bu yasal düzenlemeyi mutlaka yapmamız gerekiyor." Şimdi, OHAL'i iki sene içerisinde 7 kez uzattınız, üç yıllık süreç getirdiniz. Acaba çıkıp da antidemokratik getirdiğiniz, hak ve özgürlükleri ortadan kaldıran bu hükümleri üç sene sonra "Yeniden devam ettirelim." dediğiniz zaman ne olacak? Bu ülke, bu insanlar, bu darbe ikliminde bu darbe hukukuyla mı yönetilecek? Bitmeyecek mi insanların artık darbe hukukunda yaşamaları?

Bakınız, Aydın'da bir olay oldu. Aydın'da jeotermal santraller var. Bu jeotermal santraller toprağa, havaya, insana zarar veriyor. Sivil toplum örgütleri toplanmış basın açıklaması yapacak, yapamadılar, İzmir'in Çamlık'ında yapabildiler. Niçin? Vali yasakladı. Neden? OHAL yüzünden. Şimdi getireceğiniz hükümlerle valiye sıkıyönetim komutanı yetkisi veriyorsunuz yasal anlamda. Ne yapacak insanlar? Aydın'da yasakladınız, İzmir'de yasakladınız, 81 ilde yasakladınız. Nereye göndereceksiniz? Yunanistan'a mı göndereceksiniz, Bulgaristan'a mı göndereceksiniz?

O nedenle, bizim yapacağımız iş şu: Biz demokrasiden korkmayacağız, özgürlüklerden korkmayacağız. Özgürlükleri genişletmediğimiz sürece, demokrasiyi genişletmediğimiz sürece, hep darbe hukukuyla, darbe iklimiyle yaşadığımız sürece bu memlekette insanlar, toplum demokrasiden ve özgürlüklerden yararlanmayan bir toplum hâline geçek ve Türkiye cezaevi olacak. Belki oldu, belki oldu.

Bakın, Sayın Cumhurbaşkanı Yargıtayın 150'nci açılış yılında, 3'üncü ayda bir konuşma yaptı. Ne dedi konuşmasında? Şunu söyledi: "Bir memlekette adalet çığlıkları varsa o memlekette yargı bitmiştir." dedi, "Adalet olmayan yerde hukuk olmaz." dedi. Bu memlekette iki yıldan beri adalet çığlıkları yok mu arkadaşlar? Bu memlekette millet bağırmıyor mu "adalet" diye? Bu memlekette adalet çığlıkları varsa, yargı bittiyse, adalet de yoksa Adalet Komisyonu görevini yerine getirir, bu kapsamlı kanun teklifinde bulunan antidemokratik hükümleri ortadan kaldırır. Bunu kaldırmak zorundayız. İki dudak arasında yapılacak işlerle, hükümlerle biz artık bir yere gidemeyiz.

Değerli arkadaşlar, şunu da söylemek istiyorum: OHAL kalkacak, OHAL kalkacak ama 2002 yılında AKP iktidara geldiği zaman ne dedi? Açıkça şunu söyledi: "Türkiye'yi demokratikleştireceğiz." dedi, "Askerî vesayeti kaldıracağız." dedi, "Darbe hukukunu ortadan kaldıracağız." dedi. "AB'ye girilecek. AB'de ne varsa bizde de olacak." dedi. Geldi. Ne oldu? 2010 yılına geldik. Biraz önce anlattığım gibi "Yargı vesayetini kaldıracağız." dedi, FETÖ'ye teslim edildi, FETÖ terör örgütüne teslim edildi. Şimdi deniliyor ki: "OHAL kalkacak." Ne olacak? OHAL kalkınca demokrasi mi gelecek, hukukun üstünlüğü mü gelecek? Ne gelecek? Baskı rejimi gelecek. Bizim milletvekili olarak hukuki güvenliğimiz yok. Dün bir "tweet" attık diye 72 milletvekili olarak hakkımızda Sayın Cumhurbaşkanı tarafından suç duyurusunda bulunuldu.

GÜLAY SAMANCI (Konya) - Hakaret etme hakkı hak değil hiçbir zaman.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) - Hukuk devleti burası. Hakaret etme...

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Bakın, yargı yerine geçmeyin, hakaret edip etmediğimizi bu memlekette yargı belirleyecek. (Gürültüler)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Tamam, yargı belirleyecek.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Genel başkanların dokunulmazlığını kaldırın o zaman, hukuk devleti olsun.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Sayın Başkan, yüce Komisyonda benim muhatabım sizsiniz. Arkadaşlar lütfen laf atmasın.

BAŞKAN - Tamam, siz devam edin.

Tamam arkadaşlar...

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Değerli arkadaşlar, bir memlekette iki yıllık süreçte hukuki güvenlik yoksa, can güvenliği yoksa, mal güvenliği yoksa, bu memlekette milletvekillerinin güvenliği yoksa bu memlekette OHAL kalksa ne olur, kalkmazsa ne olur! Kalkarsa, bu metin gelirse yine olmayacak, yine olmayacak. Ne yapacağız? Yine, demokrasi, özgürlük mücadelemizi biz devam ettireceğiz; biz korkmayacağız, sonuna kadar gideceğiz Cumhuriyet Halk Partisi olarak.

Şunu söylemek istiyorum: Bu çözüm, bu tartışma... (Gürültüler)

Sayın Başkan, lütfen müdahale ettirmeyin.

BAŞKAN - Tamam Atilla Bey...

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Biz burada konuşmayacağız da nerede konuşacağız?

BAŞKAN - Konuşun, buyurun.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Dışarıda konuşuyoruz, hakkımızda fezleke düzenleniyor, burada konuşuyoruz "Sus." deniliyor. Böyle şey olabilir mi?

BAŞKAN - Burada fezleke yok.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Konuşacağız ki devam edeceğiz.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) - "Sus." diyen yok ya! (Gürültüler)

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Lütfen...

BAŞKAN - Atilla Bey, artık karışmayın ya!

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Bakın arkadaşlar, bir hukukçu olarak söylemek istiyorum, bu teklif, teklifin içerisinde bulunan temel hak ve özgürlükleri sınırlandırmalar, 12 Eylül döneminde yapılan ve bugüne gelen -çok değişiklik yapıldı ama- demokratik olmayan bu Anayasa'ya bile aykırıdır. 2014 yılında yapılan değişikliklerden, demokrasi paketiyle yapılan değişikliklerden geriye dönüş müthiştir. Biz bunları madde madde söyleyeceğiz, madde madde geldiği zaman söyleyeceğiz. Bu işin çözümü şu: Demokrasiden korkmayacağız, özgürlüklerden korkmayacağız, birbirimizi dinlemekten korkmayacağız.

Teşekkür ederim Başkanım.