| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 19 .07.2018 |
ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, 1'inci madde İl İdaresi Kanunu'nun ikinci bölümünün "Valilerin Hukuki Durumları, Görev ve Yetkileri" başlığı altındaki 11'inci maddesini düzenliyor. Maddeye eklenen hükümle valilere il sınırları içinde kamu düzeni ve güvenliğini bozacağı ya da bozacağına ilişkin ciddi belirtilerin bulunduğu hâllerde on beş günü geçmemek üzere giriş çıkış sınırlama yetkisi veriliyor. Yine belirli saatlerde söz konusu yerlerde dolaşmaya, trafik akışını düzenleme, kısıtlama gibi ya da işte ruhsatlı da olsa her türlü silahın, merminin taşınmasını yasaklaması...
Burada Sayın Başkan, çarpıcı olan cümle, "ciddi belirti" ifadesi. Yani bir ara, biliyorsunuz, bu "makul şüphe" ibaresi çok tartışıldı. Bu "ciddi belirti"den kastedilen nedir? Yani burada kanun çıkartılırken biraz daha belirli, daha net ifadelere ihtiyaç var, soyut kavramlarla kanun hazırlanmayacağını düşünüyoruz. Çünkü "ciddi belirti" kavramı her valiye göre değişebilecek bir kavram, bunun sınırını kanunun belirlemesi lazım. Bu hâliyle hukuki dayanaktan yoksun olduğunu düşünüyoruz, hukuk güvencesini ortadan kaldırmaktadır. Daha önce valilere ödev ve görev olarak düzenlenen madde, artık içeriği genişletiliyor ve yetki olarak verilmek isteniyor. Yani sıkıyönetim kalkıyor diyoruz ama âdeta, sıkıyönetim komutanının yetkileri valilere verilmiş oluyor. Burada Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın kişi hürriyeti ve güvenliğini düzenleyen 19'uncu maddesine, sağlık hakkını düzenleyen 56'ncı maddesine -bu bizce açıkça aykırıdır- yine Türkiye'nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin hakların kısıtlanmasını düzenleyen 18'nci maddesine, olağanüstü hâllerde askıya almayı düzenleyen 15'inci maddesine, özgürlük ve güvenlik hakkını düzenleyen 5'inci maddesine, yaşam hakkını düzenleyen 2'nci maddesine de açıkça aykırılık teşkil ettiğini düşünüyoruz.
Şimdi Sayın Başkan, şöyle bir durumla biz karşı karşıyayız: Anayasa değişikliği olduğu vakit denilmişti ki altı ay içerisinde bu değişiklik geçerse halk onayından, altı ay içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde uyum yasaları çıkartılacaktı. O uyum yasalarının kapsamı tartışıldı hatta bir ara hatırlarsanız onunla ilgili bazı hazırlıklar yapıldı, odalarımıza gönderildi de Başbakanın imzasıyla. Ama o öyle kaldı, bir süre beklendi, beklendi, en son erken seçim kararı alındı ve uyum yasalarını Meclis görüşmemiş oldu. Şimdi, bunun önemi şuradan çıkıyor, aslında bugün baktığımızda, o uyum yasalarının görüşülmemesinin sebebi, şayet bugün yapılan düzenlemeler... Yani Cumhurbaşkanı kararnamesi olarak 8 civarında kararname çıktı sanıyorum, onların içeriğine baktığımızda ki özellikle bazı kararnameler, kimisi 800 küsur madde, kimisi 400 küsur madde, bütünüyle âdeta bir devletin yeniden inşası söz konusu. O bütüne baktığımızda şunu görüyoruz: Şayet uyum yasaları çıkartılıp da seçime gidilseydi, belki seçimin sonucu dahi böyle olmayabilirdi. Çünkü biz devlet geleneği olan bir ülkeyiz yani Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için hükûmetler geçici, devlet kalıcıdır. Hükûmet yetkili olarak gelir, devleti yönetmeye gelir, bir devlet oluşturmaya gelmez. Hâlbuki şimdi bu valilere verilen yetkiyle birlikte, o kararnamede çıkan, o yüksek kamu görevlilerini atama, Cumhurbaşkanının yüksek kamu görevlilerini atamasına ilişkin yetkiye, kararnameye baktığımızda şunu görüyoruz: Orada ekli bir liste olarak gösterilen liste var, orada herkes var yani aklınıza gelecek her türlü bürokrat var, onların ataması var. Ekli ikinci listeye bakıyoruz, orada da "Cumhurbaşkanı onayıyla" diyor yani velhasıl onu da Cumhurbaşkanı atamış oluyor. İkisini bir araya getirdiğinizde yani tabiri caizse herkesi Cumhurbaşkanı atıyor ve devamında şu da var Sayın Başkan: Artık bu atadığı bütün devlet görevlileri sözleşmeli personel oluyor âdeta. Dört yıl boyunca sözleşmeli oluyor, Cumhurbaşkanının görevi bitince o da bitiyor. Yani bizim sözleşmeli valimiz, sözleşmeli bakan yardımcımız, emniyet müdürümüz, bütün bu bürokratların hepsi... Sözleşmeli devlet oluyor açıkçası. Şimdi böyle baktığımızda, bir valiyi sözleşmeli olarak işe getiren bir Cumhurbaşkanı ve bütün özlük haklarına kadar kendisinin düzenleyeceği yazıyor, maaşına kadar, her şeyine kadar ve onun dışında da vali bu yetkilerle donatılıyor. Buna baktığımız zaman...
MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) - Şu an var zaten yetki.
ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Yok, farklı.
MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) - Daha da genişledi.
ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Hayır, şimdi, o ödev olarak sayılan şey, şimdi yetkilendiriyor, daha genişletiyor. Yani zaten olan bir şeyi tekrar kanun maddesi hâline getiriyor demek, zaten hayatın olağan akışına aykırı. Yani yok ki bu, getirilmiş durumda.
Bunun hepsini bir arada düzenlediğimiz zaman Sayın Başkan, bu Türkiye'de, demin geneli üstünde değerlendirme yaparken söyledim, evet, çok çarpıcı olaylar yaşadık, üzücü olaylar yaşadık, Türkiye'nin başına birçok felaket geldi, bunların üstesinden bir şekilde gelmeye çalıştı, önemli mesafe aldı. Evet, hâlâ belli tehlikeler de olabilir, bunlar da anlaşılabilir yani ama sadece bu güvenlik endişesiyle, sadece vehimler üzerine, şüphe üzerine biz yaşamı kurgulayamayız, hayatı kurgulayamayız, yasal düzenlemeleri bunun üstüne inşa edemeyiz. Burada aynı zamanda bir şeffaflaşmayı, demokratikleşmeyi sağlayacak adımları da atmak lazım. Yani Türkiye'de insanlar, şu düzenleme... İster şu an uygulamada vali bunları yapabiliyor olsun ister yapamıyor olsun, bu düzenlemenin burada çıkması, kanunlaşması, toplumda bunun hissedilmesi farklı olacak. Toplumda kahvede oturan insanlar diyecek ki: "Vali isterse benim giriş çıkışımı her türlü yasaklayacak." Bu düşünce bile bir huzursuzluk sebebidir. Dolayısıyla biz bu değişikliğin, kanun teklifinin bu maddesinin olduğu gibi çıkartılması gerektiğini düşünüyoruz. Bununla ilgili de önergemizi verdik diyorum.
Hepinize teşekkür ederim.