KOMİSYON KONUŞMASI

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, öncelikle şunu söylemek istiyorum: 2'nci maddede var olan 56'ncı maddenin (a) bendi var ve buraya bir (b) bendi ilave ediliyor.

Şimdi, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 56/a olarak eklenen ve önleme araması olan hükümde askerî mahallerde "önleme araması" aldı altında askerî birlik komutanının veya askerî kurum amirinin ya da hukuk hizmetleri başkanının veya birim amirinin yazılı emri yeterli sayılıyor. Yani sulh ceza mahkemesi kararı olmaksızın ilgili askerî amirlere yurttaşların üstlerini, araçlarını, özel eşyalarını arama yetkisi veriliyor. Bu olan bir düzenleme ama bu vesileyle burada bunu da konuşmakta fayda var.

Bu bir anlamda sıkı yönetim uygulamasını anımsatıyor çünkü sıkı yönetim döneminde askerlerin yetkileri arasında bölgelerinde vali, kaymakam, hâkim, savcı kim varsa sınırsız bir yetkisi vardı. Bu en başta, Anayasa'nın en temel ilkesi olan kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı. Çünkü yargı yetkisini kullanması gereken, kullanabilecek makamlar Anayasa'da belirtilmiş. Burada bunun dışına çıkılan bir özel düzenleme olduğu görülüyor.

Yine, Anayasa'nın özel hayatın gizliliğini düzenleyen 20'nci maddesi, temel hak ve hürriyetleri düzenleyen 13'üncü maddesine de aykırılık teşkil ediyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8'inci maddesi "Herkes özel ve aile yaşamına, konutuna, haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir." demek suretiyle özel hayatın korunmasını sağlamaktadır. Kanun teklifinin 2'nci maddesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8'inci maddesine de aykırı.

56/b olarak eklenen fıkrada askerî mahallerde kontrol düzenlenmiş. Askerler de dâhil askerî mahallere girecek her kişinin detaylı aramasını düzenleyen hüküm asker içinde yasa dışı örgütlenmeler oluşturmak isteyen işte FETÖ/PDY gibi darbe girişimiyle tecrübe edilen sürecin sonu olarak değerlendirilebilir.

Şimdi, aslında buradaki tedbir devlet kurumlarında yasa dışı örgütlenmeyi amaçlayan yapılara karşı alınacak belki de en basit, en komik önlem olarak görülebilir. Çünkü asıl çözüm noktasında başta askerî kurumlar olmak üzere devletin tüm kurumlarında liyakat temelli bir istihdam yapılanmasına, liyakatin temel alınmasına dayalı bir çalışmanın yapılmasına ihtiyaç var. Ne yazık ki AKP iktidarı döneminde bu kavramlar rafa kalkmış durumda, devlet adamlığı, devlet görevi. Tamamen kadrolaşmaya yönelik yönelik hamleler olduğunu görüyoruz.

Şimdi aslında Sayın Başkan, şöyle bir durumla karşı karşıyayız yani meselenin özü şu: Ben geçmiş dönem Mecliste yaptığım bir konuşmada bir araştırma sonucunu paylaşarak Türkiye'nin içinde bulunduğu duruma değinmiştim. Yani dünyada 200 devlet varsa insanların birbirine en az güvendiği ülkeler sıralamasında maalesef biz en üstlerde yer alıyoruz. Bunun, siyasi partilerinin birbirine bakış açısı âdeta birbiriyle komşu olmak istemez düzeye geldiği tespit ediliyor araştırmalarla. Şimdi, böyle bir ortamda ciddi bir güvensizlik var. Bu güvensizlik ortamının herkes için çeşitli argümanları olabilir ama biz bu tür yetkilerin bir hukuk devletinde olmaması gerektiğini söylediğimizde açıkçası şu argüman yani "Niye siz bu yetkinin kötüye kullanılacağını düşünüyorsunuz hemen?" şeklindeki bir argüman çok bir şey ifade etmiyor. Çünkü darbe girişiminin hemen sonrasında yapılan bazı işlemler var, söylenen bazı sözler var OHAL döneminin süresiyle ilgili.

Hemen ondan sonrasında çıkacak düzenlemelerle alakalı bizzat partinizin Genel Başkanının açıklamaları var, mesela El-Cezire'ye verdiği bir röportaj var. "Bizim amacınız bundan sonra parlamenter demokratik sistemin güçlendirilmesi." demişti. Bakıyorsunuz, onun sürecinde parlamenter demokratik sistemin hepten kaldırıldığı bir dönemine girdik, tam tersi oldu. Dolayısıyla bizim bu tür düzenlemeler karşısında bunların kötüye kullanılma ihtimaline karşı söyleyeceğimiz çok sayıda argüman var. Ama şu FETÖ meselesinde şöyle bir yönteme ihtiyacı var Türkiye'nin: Yani evet, böyle bir olayı yaşadık, belki dünyada çok az ülkenin yaşayacağı olaylardan biri. Bunu başka ülkelerin benzeri şekillerde yaşayıp teslim olduğu ya da tamamen FETÖ organizasyonu gibi organizasyonlarla dışarıdan yönetilir hâle geldiği durumlar olmuştur, bunlar doğru tespitlerdir ama salt bunu düşünerek bu vehimle, bu endişeyle bu güvensizlik ortamını pekiştirecek hamlelerde bulunmamak lazım.

Yani bir askerin kendi kışlasına girerken dahi ona böyle şüpheyle yaklaşılıp üzerinin aranması gibi yaklaşımlar bir sonuç doğurmayacaktır. Burada, FETÖ'yle mücadele konusunda daha farklı metotlara ihtiyaç var. Yani bir defa Türkiye'deki tüm kurumların homojen olması durumunda, liyakat esasının temel kılınması durumunda toplumun her kesiminden insanlar olacağı gibi, bunların bir merkezden yönetiminin de önüne geçilmiş olacaktır yani FETÖ ve benzeri yapılanmalar.

Bugün FETÖ konuşuluyor, işte geçtiğimiz bir iki gün önce Adnan Oktar operasyonu diye konuşuluyor ama şu çok açık görülüyor ki bu tip organizasyonların hepsinin bir şekilde bir yönetim mekanizması var ve bunlar ister istemez ancak bir istihbarat servisinin yönlendirmesiyle olabilecek işler. Yani bu birinin "Ben oturdum da böyle bir yapı kurdum. Bir tarafta erkek kardeşler, bir tarafta bacılar." şeklinde yapıp da büyüteceği bir organizasyon değil, bir şekilde bunun yönetimi var. FETÖ bunun çok daha büyüğüydü, onu gördük. Ama benzeri yapılanmalar da var.

Şimdi, esas itibarıyla Türkiye'deki kurumlardaki kadrolaşmanın önüne geçecek düzenlemeler yapılması gerekirken, bu tür düzenlemeler yapılması güvenlik politikalarına ağırlık vererek, bu hassasiyet gözetilerek yapılması sağlıklı sonuç vermeyecektir. Bakın, şu söyleniyor: Evet, Türkiye'de çok sayıda maalesef terör olayı yaşıyoruz, birçok farklı terör örgütü var. Maalesef şehitlerimiz oluyor, gazilerimiz oluyor. Bunlar gerçekten bizim gerçeklerimiz, acı olaylar ama bir güvenlikçinin, bir güvenlik politikası uzmanının bir generalin, bir emniyet müdürünün olaya bakışıyla bir siyasetçinin takdir edersiniz ki bakışı ayrı olmalı zaten. Yani siyaset niye var? Siyasetçinin görevi meseleye güvenlik politikasıyla bakmak mıdır acaba? Bir de meseleyi böyle ele almak lazım.

FETÖ'nün, artık deşifre olduğu için biliyorsunuz, katmanlar üzerinde yürüyen bir hiyerarşisi var. Bugün geldiğimiz noktada en tepesinde yer alan başta olmak üzere hemen onun altında yer alan ve onun altında yer alan yani icraya kadar o mekanizmalarda yer alanların yüzde 90'ına hiçbir şey olmadı, yurt dışına gittiler, elini kolunu sallayarak çıktılar. Bazılarının iadesiyle ilgili girişimler var, korunuyor belki, iade edilmiyor. Ama toplamda mesele geniş bir sosyal tabana yayılan bir mücadeleye dönüştü. Aslında problemin özü burada çıkıyor. Yani bunu şöyle düşünmek lazım: Meselenin kökünü kurutmak lazım ve oraya bir sosyal tabanın güç taşımasının önüne geçecek bir organizasyonu yapmak gerektiğini düşünüyorum ve burada da suça karışan karışmayan ayrımının da doğru bir şekilde yapılması gerektiğini düşünüyorum. Unutmayalım ki, şu "kurunun yanında yaş da yanar" mantığı bu ülkede yeni nefret tohumlarının ekilmesine sebebiyet veriyor. Bunların ileride nasıl ki, işte, maalesef, herkes kendi yaşadığı acı tecrübeler üzerinden deneyimlerini anlatıyor ve o acı tecrübeleri yaşayanlar, o hak kayıplarını yaşayanlar; yaşamayanlar yaşayanlar kadar o olayı belki hissedemeyebilir, belki düşünemeyebilir ama toplamda da şunu unutmamak lazım: Türkiye'de farklı gerekçelerle, farklı tarihler aralığında neredeyse toplumun her kesimi çeşitli şekillerde mağduriyetler yaşamıştır ve bugün gelinen noktada terörizmle mücadele temel konuysa yani bu yasanın temeli terörizmle mücadeleyse terörizmle mücadeledeki temel koşutlardan biri de terörün beslendiği damarların zayıflatılmasıdır. Bunların üzerine gidilmesi güvenlik politikasının yanında siyasetin sosyal yaşamda yapacağı düzenlemeler, siyasetin alacağı, siyasi iradenin alacağı önlemler, kararlar bütünüyle olacaktır. Yani istismar alanlarının azaltılmasıyla olabilecektir. Yoksa yeni mağduriyetler yaratılıp onun üzerinden Türkiye'nin gideceği noktada daha farklı şekilde sonuçlar doğurabilecektir, ilerisi açısından baktığımızda.

Bu kısımda, bu maddeyle ilgili kısmı toparlarsak aslında toplamda mesele aynı noktada kilitleniyor. Türkiye terörle mücadele konusunu ortak akılla yapmalıdır, bu bir millî meseledir, bunda mutabık kalınmalıdır. Ama bunu da bir vehimle, bir endişeyle kendi vatandaşına kuşku duyarak, kendi emrindeki askerine, polisine kuşku duyarak da olabilecek bir şey değildir. Burada şu gösteriyor ki: Darbe giriminden bugüne kadar yapılan bütün o düzenlemeler sonucunda özellikle kurumlardaki o yoğunluklu kümelenmelerin dağıtıldığı söylenebilir. Yani bundan sonraki hamleler Türkiye'deki iç barışı destekleyen hamleler de olmalıdır. Bunları da es geçmemek lazım çünkü ne kadar gerginlik, kutuplaşma ortamı oldukça buralardan da beslenen yapılar ortaya çıkıyor. Biz o nedenle bu maddedeki ilk giriş kısmı dediğim gibi 56/A zaten var ona 56/B eklenmiş. Bu bir önlem olarak düşünülmemesi gerekir. Yani burada bu yapılsa ne olur yapılmasa ne olur açıkçası, ben bunun bir fayda getireceğini düşünmüyorum. Bu kadar kuşkulu hareket etmenin bir önemi yok, daha geniş düzeydeki tedbirlere ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle bu maddenin çıkarılması konusunda da önerge verdik.

Teşekkür ederim.