| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 19 .07.2018 |
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Evet, arkadaşlar değindiler şimdi ben başka bir yerinden de, biraz daha farklı da değerlendirmek istiyorum. Zaten bizim 2911 sayısı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanunu'muz aslında esasa, Anayasa'ya aykırı yani esasa aykırı, şu anda onu perçinliyoruz çünkü Anayasa'nın 34'üncü maddesinde "Herkes önceden izin almaksızın toplantı, gösteri yürüyüşü yapabilir." diyor ama bizim 2911 sayılı Kanun'umuz artık bu toplantı, gösteri ve yürüyüşleri neredeyse izne tabi bir hâle getirmiş durumda. Bildirim esası değil yani bildirim sadece bir formaliteden ibaret çünkü en büyük mülki amir türlü bahanelerle bu toplantı ve gösteri yürüyüşlerini yasaklıyor. Geçmiş üç yıllık süreçte biz bunu çokça deneyimledik. Şu anda bu maddeyle aslında bunun daha fazla zemini hazırlanıyor yani 8 Mart kadın etkinliklerinden "Nevroz"a -işte bizim Batman'da az önce verdiğim örneğe benzer bir örnek gibi- fuhuş için kadınların basın açıklamasına kadar Türkiye'deki muhalif kesimin yaptığı neredeyse bütün eylem ve etkinlikler -yani bununla ilgili size onlarca örnek sunabiliriz- güvenlik ve başka başka türlü bahanelerle yasaklandı.
Şimdi, evet, bu madde daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından çok muğlak bir ifade olarak görülüp iptal edilmiş, sonrasında da bir ibare gelmiş. "Bunun, toplantı ve gösteri yürüyüşünün yasaklanabilmesi için aşırı ve katlanılamaz derecede toplumu, insan hayatını zorlaştırması gerekir." gibi bir ifade var ama "Bu ifadeyi kanun maddesi yapın." demiyor ki. Bu ifadenin muğlak olduğunu, yetersiz olduğunu ancak böyle bir durumda olabileceğini söylüyor ama kanun maddesi hâline getirdiğiniz zaman, dediğim gibi, yine bir muğlaklık silsilesi oluyor. Yani biz bununla çokça karşılaştık. Sistem de değişti, artık parlamenter sistem de değil ama sadece muhalefet ya da siyaset sadece Mecliste, Parlamentoda ya da siyasi zeminlerde olmaz, toplumsal muhalefet de kendi cephesinden siyaset üretir, muhalefet üretir, kendi fikirlerini, kendi bakış açısını siyasiler de, sivil toplum örgütleri de, kadınlar da kendi görüşlerini, önerilerini topluma türlü türlü yollarla ifade ederler. İşte Anayasa'mız aslında bunu koruma altına almış ama dediğim gibi, zaten var olan kısıtlayıcı hükümlere bir tane daha ekliyoruz ve bunu tamamen valilerin yetkisine veriyoruz. Biz bunun daha önce çokça zorluğunu yaşadık. Yani OHAL koşullarda bütün eylem, etkinliklerin yapılması valinin iznine bağlıydı ve "OHAL koşullarında kaç tane eylem, etkinlik yapıldı?" diye bence bir geri dönüş yapıp iki yıllık sürecin çetelesini çıkarmamız gerekiyor, ne yaşadık, ne gördük, valilere bu kadar büyük yetkiler verince toplumsal muhalefet ne kadar bastırıldı, bunu çıkarıp bu yasayı böyle değerlendirmek gerekiyor. Yani biz tamamen bunun da çıkartılması... Hatta bizce Mecliste kurulacak bir komisyonda 2911 sayılı Yasa'nın da daha demokratik, daha toplumun kendini ifade edebileceği bir çerçeveye getirilmesi gerekiyor. Bu tür muğlak ifadelerle toplumu işte siyaset yapmaktan, toplumu tepki ortaya koymaktan geri çekersek eğer başka şeyler ortaya çıkar çünkü bu insanlar, işte kadınlar yaşadıkları baskıları, şiddeti, çocuğa yönelik istismarı gelip bu Meclis çatısı altında bizim gibi ifade edemiyorlar, onlar da başka alanlarda ifade etme alanı arıyorlar kendilerine. Biz bunun hepsini valilerin işte türlü bahanelerle iptal edeceği bir alan hâline getirirsek bu insanlar kendilerini nerede ifade edecekler, nasıl muhalefet yürütecekler, nasıl bize yol gösterecekler? Bakın, bu Mecliste bir kanun görüşüldü çocuklarla ilgili ve Mecliste bir mutabakatın sonradan sağlanmasının nedeni, kadınların sokağa çıkıp kendi düşüncelerini ifade etmesiydi, biz de bundan etkilendik, Meclis etkilendi, bence çok da iyi oldu, bize yol gösterdiler. Şimdi bunun hepsinin önüne böyle engeller çıkarıyoruz. Yani biz diyoruz ki: "Biz ne yaptıysak doğru yapıyoruz." Yani Meclis için söylüyorum ya da idare için söylüyorum. Hayır, toplum eleştirebilir bizi, toplum türlü şekillerde eleştirebilir bizi, gelir şu Meclisin önüne eleştirir bizi. Biz ne diyeceğiz o zaman? "Biz de vatandaşız, günlük yaşantımız aşırı derecede zorlaştı." deriz ve kolluk, Meclisin önüne gelen kadınları saçlarından sürükler, götürür. Bunun şu anda önünü açıyoruz biz. Şu anda toplumda yekpare düşüncelere sahip değiliz.
BAŞKAN - Bitirelim.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Bitireceğim ama bu çok önemli bir madde yani öyle "Hadi sadece iki cümle söyleyelim, geçelim." değil. Toplumda türlü düşünceler var.
Bakın, şu anda 7 farklı parti varız sadece Meclis çatısı altında. Biz HDP olarak çok bileşenli bir partiyiz, bu parti sayısı çok daha fazla oluyor. Yani bu kadar farklı düşüncelerin Meclis çatısı altında olduğunu düşününün, toplumun da türlü düşüncelere sahip olduğunu düşünün. Peki, bu düşüncelerin birbirine tahammül etme gibi bir durumları olmayacak mı? "Ben beğenmiyorum, rahatsız oluyorum sizin düşüncenizden." Bu rahatsız olan kesim de toplumun çoğunluğunu eğer elinde bulunduracaksa, toplumun çoğunluğu da iktidarı oluşturacaksa karşı tarafın bütün eylem ve etkinliklerini engelleyecek mi? Böyle bir demokrasi olmaz, böyle bir demokrasi bakış açısı da olmaz. Biz topluma da çoğunluğun azınlığa tahakkümünü, çoğunluğun düşüncesinin azınlığa zorla enjekte edilmesinden söz ediyoruz. Bu kabul edilebilir bir şey değil. O açıdan bizce, bütün maddelerde de az çok üzerinde muhalefetin bir kısmının mutabık kaldığı gibi, bu maddenin de mutlaka geri çekilmesi gerekiyor. Bu şekilde bir toplantı, gösteri yürüyüşü kanunu olmaz. Anayasa'ya açık aykırı ama demokrasiye, hak ve özgürlükler anlayışına da -sadece Anayasa'ya değil- tamamen aykırı bir madde.