KOMİSYON KONUŞMASI

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Arkadaşlar aslında çok anayasal çerçevede de, geneli itibarıyla da geniş değerlendirmeler yaptılar. Şimdi, biz, en azından ben şahsım adına bu kanuna baktığımda hangi ihtiyaçtan kaynaklandı diye... Bir de gerekçesine bakmak istedim. Şimdi, gerekçesinde diyor ki: "Örgüt faaliyetleri kapsamında işlenen suçlar bakımından suçlarla mücadele etme güçlüğü, örgüt bağlantılarının çözülmesinin zaman alması, somut delile ulaşmanın zorluğu ve benzeri nedenlerle..." vesaire diye devam ediyor.

Şimdi, bu gerekçe çok güzel yani kanunun gerekçesine baktığımız zaman, evet, tam açıklanmış ama biz aslında meselenin böyle olmadığını biraz uygulama üzerinden tespit edip görebiliyoruz yani en azından avukatlık yapan arkadaşların çoğu bunun uygulamasının nasıl olduğuna hâkim. Bir sosyal medya paylaşımından bile biri gözaltına alındığında günlerce gözaltında tutulabiliyor, işte geçtiğimiz iki yıllık süreç içerisinde de bunu yaşadık, hatta işte bir bildirgeye imza atan kişiler gözaltına alındığında günlerce gözaltında tutuldu. Hâlbuki, burada ne bir örgüt bağlantısı ne ilgili toplanacak bir delil vardı ne de teknik çözümlemeleri gerektiren ya da delile ulaşması zor bir durum vardı; bir bildirge vardı, bir imza vardı ve olabilecek maksimum suç propagandaydı ama bununla ilgili bile insanlar günlerce gözaltında tutuldu. Tabii ki bu gözaltı koşullarının kendisi bile başlı başına bir işkenceydi çünkü birçok yerde çok fazla gözaltı olduğu için ve çok uzun gözaltı süreleri olduğu için, bu insanlar nezarethanelerde de yer olmadığı için spor salonlarında ya da çok kötü koşullarda kalmak zorunda kaldılar. Bunlardan biri bugün aslında tahliye olan Onur Hamzaoğlu'ydu. Onur Hamzaoğlu, arkadaşlarıyla, bizim bileşen partideki bütün arkadaşlarla bir basın açıklamasından dolayı gözaltına alındılar ama günlerce bu basın açıklamasıyla ilgili gözaltında tutuldular yani savcılığa çıkarılmaları, hâkim karşısına çıkarılmaları günleri aldı. Yani burada ne ekstra bir delil toplanıldı ne herhangi bir işlem yapıldı ama biz gidip "Ne zaman ifadeye çıkacaklar?" diye sorduğumuzda hiçbir cevap alamadık. Yani burada aslında gözaltı süreleri usulüne ya da kanunda belirtilen kıstaslara göre uygulanmıyor. Kolluk kendi cephesinden iş ediniyor ve sonuçta uygulanan ya da bir atmosfer var şu an Türkiye'nin içerisinde olduğu, işte "onlar ve bizler" diye bir atmosfer var. Biz, işte ülkeyi korumak isteyenler, işte terörle... Tırnak içerisinde söylüyorum, terör kavramı o kadar geniş ve yaygın kullanılıyor ki yani herhâlde hiçbir ülkede bu kadar hoyratça kullanılmıyor "terör" ve "terörist" kelimesi. Tırnak içerisinde, "Onlar terörist, biz onlarla mücadele ediyoruz. Hiçbir şey yapmasak bile gözaltında elimizden geldiği kadar eziyet edelim." gibi bir anlayışa sahip... Kolluğun genel anlayışından söz ediyorum. Onun için günlerce insanlar gözaltında kaldı. OHAL sürecinde insanlar otuz gün gözaltında kaldı. Şimdi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin gözaltı süreleriyle ilgili olarak Türkiye'ye bu kadar ihlal kararı vermesinin bir nedeni vardı ve bizim de bu düzenlemeleri değiştirmemizin bir nedeni var 90'lı yıllardan bugüne gelen. Bu gözaltılarda aslında çoğu vatandaşa işkence uygulanıyordu ve işkence izlerinin geçmesi bekleniyordu. Bunu siz de hatırlarsınız, o dönemi daha net hatırlayanlardan biri olarak... Çoğu aslında o işkence izinin geçmesini bekliyordu. İşte Türkiye'nin mevcut içerisinde bulunduğu atmosfer göz önüne alındığında aslında gözaltı uygulamalarında, dediğim gibi en iyisinin, en iyi ihtimal yorarak bir işkence yönteminin uygulandığını biliyoruz, yorma. Yorma da bir işkence yöntemi. Bu hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde hem Türkiye'deki birçok karara da dercedilmiş bir mesele.

Şimdi, on iki güne çıkan gözaltı ama bu da yetmiyor, tekrar ifade alma meselesi var. On iki gözaltında kaldı, çıktı, kapının önünde tekrar gözaltı kararı alındı. Olmayacak bir şey mi? Hayır, Türkiye atmosferinde, hukuk sisteminde karşılaştığımız gayet olağan vakalardan biri. Biri tahliye ediliyor, daha cezaevinden çıkmadan hakkında tekrar gözaltı kararı veriliyor, tekrar yakalama kararı çıkarılıp tekrar tutuklanıyor. Yani belki bu on iki gün bile bize artık iyi gelecek çünkü on iki gözaltında, kapıya çıkacak, tekrar gözaltı çünkü tekrar ifadesi alınmak istenecek, tekrar on iki gün, tekrar bırakılacak. Yani şu anki mevcut düzenleme aslında kötüye kullanılmaya o kadar açık bir düzenleme ki ve bununla ilgili tedbiren başka bir düzenleme gelmezse üç gün sonra gerçekten başımıza bela olacak bir düzenleme. Yani ne kendi hukuk sistemimize, kendi toplumumuza, halka anlatacağımız bir savunmamız var bu açıdan -ve bence burada şu masanın etrafında oturan bütün arkadaşlar, bütün Komisyon üyeleri olarak bire bir sorumluyuz- ne de uluslararası alanda bir savunma geliştirebiliriz çünkü şunu söyleyecekler: "Tam on iki gün gözaltında tutuldu, nasıl işlemler yapıldı?" Bugüne kadar ben kolluğun bununla ilgili somut "Biz birinci gün şu işlemi yaptık, ikinci gün şu işlemi yaptık, üçüncü gün şu işlemi yaptık." diye hiçbir açıklamasını görmedim, hiçbir açıklama yok çünkü. Bekleniyor "Bir haktır, on iki gün gözaltında tutabilirim." Böyle bakıyor: "On iki gün tutabilirim. E, ben bu hakkı niye kullanmayayım? E, biraz bekleyeyim, biraz daha düşünsün ama arada gidip gelip sohbet edeyim, biraz da taciz edeyim, biraz daha gözünü korkutayım." Biz bu uygulamaları, hukukçular yani avukat arkadaşların çoğu gördük. E şimdi biz bu kadar tehlikeli bir maddeye "evet" dersek dediğim gibi üç yıl süreyle belki ama üç yıl sonra Türkiye'nin nasıl bir atmosferde olacağını ya da üç yıl sonra biz tekrar otuz günlük gözaltı süresini konuşup konuşmayacağımızı bilmiyoruz. Ama üç yıl boyunca insanları böyle bir sisteme mahkûm etmek bence büyük bir haksızlık ve kendimize de yaptığımız bir haksızlık. Yani sürekli Türkiye'nin itibarını sarsacak, Türkiye'yi uluslararası alanda tartıştıracak kanunlar ve uygulamalar içerisindeyiz. Ve çok müthiş şeyler yaptığımızı düşünüyoruz. Değil yani şunun sonuçlarını... Biz Adalet Komisyonuyuz ama Meclisin İnsan Hakları Komisyonu var, İnsan Hakları Komisyonuna bu OHAL süreci içerisinde onlarca, yüzlerce -ben geçen dönem İnsan Hakları Komisyonu üyesiydim- gözaltındaki kötü muamele, işkenceyle ilgili mektup geldi. Ama biz bununla ilgili bir çözüm, yol ve yöntemi bulacağımıza işte kendimize bahaneler bulup, işte, örgütün bağlantısı vesaire... Değil, biz biliyoruz, yani şu anda hepimiz teknik takip altındayız. Hakkımızda soruşturma olsun olmasın, biliyoruz, hepimizin telefonları dinleniyor, usulsüz; daha önce de dinlendi ve bir gün bir dosya var, bekliyor hepimizi. Hepimiz açısından böyle. Zamanı ve yeri geldiğinde tıpkı cemaatteki gibi önümüze çıkan dosyalar olacak. Yani teknik takip yapılıyor, telefonlar dinleniyor. Zaten eğer sosyal medyaysa araştırılacak bir durum yok ama biz hâlâ daha fazla delil elde etme peşindeyiz, hâlâ şüpheliden delil elde edip işkence üzerinden delil elde etmenin yol ve yöntemlerini açıyoruz.

O açıdan bu kanunun bence en tehlikeli maddelerinden biri ve dediğim gibi bizim bu konuda sorumluluğumuzun büyük olduğu bir madde. İkincisi, bu tutukluluğun değerlendirilmesi maddesi. Bir, bu "veya"nın bence hemen değiştirilmesi gerekiyor. Bunu bir yanlışlık, bir gözden kaçma olarak değerlendiriyorum. Yani müdafisiz olarak tutuk değerlendirilmesi kesin eksik bir uygulama ve savunma hakkını da bire bir etkileyen bir uygulama. Onu bırakalım, aslında normalde var olan otuz günde bir, eğer talep varsa sanığın işte ya da şüphelinin kendisinin de katılabileceği şekilde incelemesinin yapılmasıydı çünkü bu en temel savunma hakkıdır. Kendisinin tutukluluk durumuyla ilgili otuz gün bile olsa... Bir saat çok değerlidir insan hayatında tutuklu kalmak çünkü tutukluluk bir ceza olarak kullanılamaz. Bu bizim de hukuk sistemimizin en temel ilkelerinden biridir. Bir gün bile tutuklu kalması büyük bir haksızlıktır ve bu kişi otuz gün boyunca tutuklu kalmasıyla ilgili kararda bulundurulmuyor, savunma hakkı elinden alınıyor. Bu en temel haklardan biri ve elinden alınıyor. O açıdan, bu düzenleme de zaman tasarrufu açısından çok fazla tutukluluğun olması açısından mı düşünülüyor bilmiyorum ama teknoloji şu anda çok gelişkin, SEGBİS sistemiyle de bağlanılarak on dakika, on beş dakikada, yarım saatteki bir iş ve işlemden... O yükü üzerimizden atmak için bence böyle bir uygulamaya gitmeyelim. Dediğim gibi, sonra açıklamasını yapmamız gerçekten zor olacak. Bu da bizim tekrar bir uyarımız olsun. Biz hep yapıyoruz bu uyarıları ama üç gün sonra dönüp "Keşke bu uygulamaları yapmasaydık, keşke bu kadar büyük bir yükün altına girmeseydik." demeyelim çünkü burada söz konusu olan kişilerin özgürlüğü. Bu da çok değerlidir. İnsanların, dediğim gibi, bir saat tutuklu kalması, özgürlüğünden mahkûm kalması kabul edilemez bir durumdur.