KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, değerli bürokratlar, basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bugün, Türkiye'nin gündemiyle birlikte bu maddeyi elimize almak lazım. Burada "Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, kimliklerini gizlemek amacıyla yüzünü tamamen veya kısmen kapatanlar üç yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Bu suçu işleyenler cebir ve şiddete başvurmaları ya da her türlü silah, molotof ve benzeri patlayıcı, yakıcı ya da yaralayıcı maddeler bulundurmaları veya kullanmaları halinde verilecek cezanın alt sınırı dört yıldan az olamaz." diyor.

Şimdi, bölgemizdeki terör faaliyetlerine, yani sadece Türkiye'deki değil, bölgemizdeki teröre bir bütün olarak bakmak lazım. "Büyük Orta Doğu Projesi" diye bir proje yıllardır bölgemizde konuşulur, bunun 22-23 ülkenin haritasını değiştirmesinden bahsedilir. Bu proje nedir, bu proje nasıl uygulanmaktadır, bu projeyi ortaya koyan kimdir, bu projenin hedefinde ne vardır, bunları konuşmak AKP iktidarının hiç işine gelmiyor. Niye gelmiyor? Şimdiki kaçak sarayda oturan eski Başbakanımız "Ben bu projenin eş başkanıyım." diye yıllarca bağırdı. Fakat, tabii ki arkadaşlarımızın, özellikle Hükûmet yetkililerinin bu kanunu hazırlarken "Büyük Orta Doğu Projesi" adlı bu ihanet projesi ortaya çıkalı başta Orta Doğu, Kuzey Afrika ve ülkemizde şehit olan Müslüman sayısı nedir, bunları bir düşünmeleri lazım. Bunları görmeyeceksiniz, Fransa'ya koşarak gideceksiniz. "Büyük Orta Doğu Projesi" adlı bu ihanet projesinin sonucu olarak ne kadar Müslüman yerinden yurdundan olmuştur, bunu kimse konuşmuyor. Ne kadar Müslüman kadına tecavüz edilmiştir, iktidar yetkilisi arkadaşlarımız bunu konuşmayı çok istemiyorlar. Irak'ta Amerikan askerlerinin tecavüzüne uğrayıp hapse atılan hamile kadının yazdığı mektubu ne Sayın Recep Tayyip Erdoğan ne Davutoğlu herhâlde hiç duymaz. Ne dedi o kadıncağız yazdığı mektupta: "Beni kurtarmayın, beni öldürün ki yaşadığım bu iğrenç olayların etkisinden kurtulayım." AKP, Türkiye'yi bu BOP denen ihanet projesinin, Batı terörünün ortağı durumuna düşürmüştür. Ülkemizde ve bölgemizde akan Müslüman kanından AKP sorumludur.

Son olarak, Sayın Davutoğlu ne derse desin bugünkü grup toplantısında, söylediğinin hiçbir önemi yok, dün Sayın Cumhurbaşkanının söylediğinin de bir önemi yok. Pazar günü Sayın Davutoğlu Paris'te, BOP'un hedefindeki en önemli ülke olan İsrail... Yani, oradaki BOP'un en nihai hedefi, İsrail'i rahatlatmak ve büyük İsrail'i kurmaktır. O gün, işte o hedef noktasındaki büyük İsrail'i kurmak isteyenlerin hepsiyle birlikte orada İsrail'in Devlet Başkanı Netanyahu'yla aynı safta yer almıştır. Bugün gelip burada "Efendim, şöyle oldu, böyle oldu. Öyle bir adamın orada ne işi var?" falan diye bağırmanın hiçbir izahı yoktur. Eğer onu öyle düşünüyor olsaydın pazar günü Netanyahu'yla aynı safta yer almayacaktın. AKP Türkiye'yi batılı teröristlerin geçiş güzergâhına dönüştürdü, sınır güvenliğimiz kalmadı. Bunu biz söylemiyoruz. Bunu dün Sayın İçişleri Bakanı bu kadar uzun sınırımızı koruma konusunda sıkıntılarımız olduğunu, İdareciler Derneğinin toplantısında, İdareciler Günü'nün kutlamasında ifade etti. Aynı şekilde Sayın Başbakan da uçakta gazetecilerle yaptığı sohbette 800-900 kilometrelik bu kadar uzun sınırın korunması konusunda sıkıntılarımız olduğunu anlatıyor. Şimdi, o zaman, iktidarın on yıldır üzerinde çalıştığı entegre sınır güvenliği sistemi var. E bırakın bu paketi, önce onu çıkaralım. Nerede o paket? Önce sınırlarımızın... Yani, dünyadaki terörün bizim etrafımızda dolaşıp duran bir sürü sıkıntısı var ve ülkemiz bu terörün geçiş güzergâhı konusunda önemli bir noktada yer alıyor; insan kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı konusunda önemli bir yer alıyor. Böyle bir dönemde ülkemizin sınır güvenliği bütün bu suçlarla mücadele bakımından çok önem arz etmektedir. Bence Türkiye'nin şu anda en acil konularından biri sınır güvenliğini sağlayacak bu sınır entegre sistemini devreye koymaktır ama biz neyle uğraşıyoruz? Sınır güvenliği önemli değil, terör önemli değil, başka şeyler önemli değil. Şu anda çıkarmaya çalıştığımız kanun AKP'nin güvenliğini sağlamaya yöneliktir, geri kalan kısmı hikâyedir.

Şimdi, Fransa'da herkes terörle mücadeleden ahkam kesiyor "Şu kadar milyonları ayağa kaldırdık." diyor ve buna Sayın Başbakanın da dâhil olmasıyla Türkiye'nin de bu konudaki hassasiyeti ifade ediliyor ama ben de şimdi buradan Sayın Başbakana ve iktidarın buradaki temsilcilerine, Komisyon Başkanına, Hükûmet temsilcilerine, milletvekillerine ve bu partiye oy veren herkese sormak istiyorum. Türkiye otuz yıldır terörle mücadele ediyor. Bu süre içinde PKK askerlerimizi, polislerimizi şehit etti, kimsenin gıkı çıkmadı. O zaman ne dedi iktidar? "Ya, üç beş Mehmet için Parlamentoyu toplamaya ne gerek var?" dedi. Söylenmedi mi bunlar? Bunlar başka ülkede mi söylendi, bunlar Paris'te mi söylendi? Bunlar Türkiye'de söylenmedi mi? Bu süre içinde PKK öğretmenlerimizi, doktorlarımızı, hâkimimizi, kaymakamımızı şehit etti. O zaman neredeydiniz? Kimsenin sesi yok. Bu süre içinde PKK bebeklerimizi şehit etti, kimsenin gıkı çıkmadı. PKK köyleri bastı; yaşlı, kadın, çoluk çocuk birçok insanı katletti, insanlarımızı şehit etti hunharca, kimsenin sesi çıkmadı ama şimdi "Biz terörle mücadele konusunda ciddi bir adım atacağız, bu kanunları değiştireceğiz." Arkadaşlar, terörle mücadele ciddi bir iştir. Çifte standartla, çifte standartlı bir politikayla terörle mücadele edilmez, edilemez. Bir kere bunu kafanızın bir köşesine nakşedin. Terörle mücadele konusunda başta AKP olmak üzere bütün herkesin aklını başına alması gerekir. Herkes önce iğneyi kendine batıracak, sonra başkasına çuvaldızı batıracak.

Şimdi, gene bu terör konusunda Türkiye'nin önümüzdeki süreçte en zayıf noktası Suriyeli sığınmacılar konusudur. Bugün bu Suriyeli sığınmacıların Türkiye'ye olan maliyetini herkesin ortaya doğru koyması lazım. Bu işin 2 tane maliyeti vardır. Bir tanesi, bu işin mali boyutu. Hükûmetin, işte dün İçişleri Bakanının gene verdiği rakamla bu işin mali faturası 5,5 milyar dolara çıkmıştır. İkincisi ve esas faturası, Suriyeli sığınmacılar pimi çekilmiş el bombası gibidir ve bu bir misket bombası etkisi yapar; bir defa değil, sürekli patlar bu bomba. Çünkü, sizin, bir kere, Hükûmet olarak gerçek sayıyı bilmediğiniz açıktır, aşikârdır. Bunu değişik ortamlarda kendinizi de itiraf ediyorsunuz. Çünkü, "Türkiye'de resmî kayıtlara göre şu kadar insan var." demekle kayıt dışında da daha çok Suriyelinin bulunduğunu Hükûmet olarak siz de kabul ediyorsunuz. Gerek kayıtlı gerek kayıtsız, bunlar kimdir yani Hükûmetin yaptığı yardımların dışında... Bakın, bugün iş gücü piyasasını allak bullak ettiler. Bugün dilencilik konusunda artık Ankara'nın göbeğinde bile bir camiye cuma günü gittiğinizde ceplerinize asılan Suriyeli çocuklar var. Bugün, işte önümüzdeki süreçte ortaya çıkacak yeni... İşte, Hükûmetin bir üyesi de, Sayın Canikli de geçtiğimiz günlerde "Paris'te yaşananların bir benzerinin Türkiye'de de görülmesi muhtemeldir." dedi. Yani, fuhuş konusunda, efendim, hırsızlık, organ mafyası, uyuşturucu, aklınıza gelen bir sürü başka suçlar konusunda ve en önemlisi, terörle ilgili olarak bugün Suriye'den gelen insanların, tabii ki hepsini Esad muhalifi olarak değerlendiriyorsunuz siz. Esad bunlara niye savaş açtı? Esad'la bunlar niye bu kadar mücadele ettiler? Bunların hepsi evliya mıydı? Bunların da hepsini masum insanlar olarak değerlendirmemiz ve düşünmemiz bizi çok ciddi, altından kalkılmaz hatalarla karşı karşıya getirir. Bir kere, Türk istihbaratının Türkiye'deki bu Suriyelilerle ilgili olarak çok ciddi bir çalışma yapması ve bunların içerisinden Türkiye'ye risk oluşturan insanların behemehâl Türkiye'den sınır dışı edilmesi lazım. İkincisi de Suriyeli sığınmacıların tamamının belli kamplarda muhafaza edilmesi ve Suriye'de iç barış sağlandıktan sonra Suriye'ye dönmelerinin sağlanması lazım. Dünyanın hiçbir ülkesi milyonlarla ifade edilen göçü ne ekonomik olarak ne de sosyal olarak kabul edemez. Türkiye'nin de öyle, efendim, sizin dediğiniz şekilde bu kadar yükü taşıyacak gücü yoktur. Bu, Türkiye'de çok ciddi sosyal sıkıntılara, güvenlik sıkıntılarına sebep olur.

Tabii, AKP iktidarı başından beri terörle mücadeleyi değil, terörle müzakereyi benimsemiştir. Bu sebeple, AKP'nin terörle mücadele konusunda bir düzenleme yapmasını bekleyemeyiz. AKP'nin derdi, bundan sonra her türlü muhalefeti susturmaktır; 17, 25 Aralık yolsuzluk operasyonlarını unutturmaktır. AKP muhalefete karşı tahammülsüzdür. Geçen hafta RTÜK BENGÜTÜRK TV, FOX TV, Samanyolu TV, Bugün TV'ye ceza yağdırdı. Gerekçe? Gerekçe, bu televizyonlarda haber sunan spikerler, haber programcıları yandaş olmayan gazetelerin manşetlerini okumuşlar. Yani, AKP hiçbir muhalefete, kendinden olmayan hiçbir sese tahammül edememektedir. Eğer AKP iktidarı adına "güvenlik paketi" dediğiniz bu OHAL paketini bu şekliyle yasalaştırırsa terörle müzakere masasına oturan AKP, bütün muhalefeti, AKP programlarını ve uygulamalarını eleştirenleri terörist yerine koyar. Çünkü, onlar teröristlere terörist değil, ortak muamelesi yapıyor. Aynı masada oturmuşlar, pazarlık ediyorlar.

Şimdi, terörle müzakere konusunda, gene AKP'nin samimiyetsizliğini ifade eden Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç 2013 yılı Kasımında Amerika Birleşik Devletleri'nde yaptığı bir konuşmada "PKK'yla bir çok konuda anlaştık. PKK'yla aramızdaki en önemli sorun yöntem ve zamanlamadır." diyor. "Biz PKK'nın birçok talebini adım adım yerine getiriyoruz. Millet hazmettikçe PKK'nın diğer taleplerini de yerine getireceğiz ama PKK acele ediyor, hepsini birden istiyor, bizi sıkıntıya sokuyor. Biz bunun hepsini bir nasıl yerine getirelim?" diyor ve örnek olarak da sıralıyor. "Eskiden mitinglerde İmralı canisinin mesajı okunabilir miydi? Bakın, şimdi okunabiliyor." diyor. Devam ediyor, "Önceden özerklikten bahsedilebilir miydi? Bakın, şimdi bahsedilebiliyor." diyor. "Önceden terör örgütünü simgeleyen bez parçaları miting alanlarına götürülebilir miydi? Yok. Şimdi götürülebiliyor. Önceden İmralı'daki bebek katilinin posterleri taşınabilir miydi? Yok. Ama şimdi taşınabiliyor." diyor. Sıralamaya devam ediyor. "Ayrıca, yukarıda sayılan, eskiden suç olan konulardan cezaevlerinde yatanları da serbest bıraktık sessizce, kimsenin ruhu duymadan, çıkarttığımız yargı paketleriyle." diyor.

Velhasıl, AKP zihniyetinin gerçek teröristlerle mücadele gibi derdi yok ve olmadı bugüne kadar. AKP'nin derdi, bu gerçekleri yani gerçek teröristlerle yaptıkları pazarlıkları orta yerde konuşan, gündemde tutan, AKP iktidarını rahatsız ve tedirgin edenlerle hesaplaşmaktır. AKP'nin esas derdi budur. Hâl böyle olunca AKP gerçek teröristleri unutturmak için kendi muhaliflerine terörist muamelesi yapmaya hazırlanmaktadır. Bu kanunun hedefi budur, burada tarif edilen terörist budur. Yoksa, gerçek teröristin nerede olduğunu AKP çok iyi biliyor. Gerçek terörist AKP'nin masasında, gerçek terörist Kandil'de, gerçek terörist Cizre'de, gerçek terörist birçok yerde zaten açıkça kendini gösteriyor ama AKP'nin hedefinde onlar yok. Onlar olmadığı için de AKP onları göremiyor.

Onun için biz bu kanunun terörle mücadele konusunda herhangi bir hayra vesile olacağına inanmıyoruz. Bu kanun böyle çıkarsa Türkiye'de AKP'ye karşı olan hiç kimse sokakta gezemez, hiç kimse kendisini güvende hissedemez. Bundan sonra kimin ne zaman, nerede gözaltına alınacağını bilemeyiz. İşte, bir "tweet" atan gazetecinin bile sokak ortasında gözaltına alınıp götürüldüğü bir ortamda, artık bundan sonra AKP aleyhine, AKP'nin yanlışlarını ortaya koyacak şekilde konuşmak imkânsız hâle gelir. Bu bakımdan, bu 4'üncü maddenin metinden çıkarılması gerekir diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.