KOMİSYON KONUŞMASI

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, salonda bulunan herkesi saygıyla selamlıyorum. Yeni yasama döneminin hayırlı olmasını diliyorum.

Değerli arkadaşlar, ciddi bir ekonomik buhranın içinden, belki de başlangıcından geçtiğimiz bir dönemdeyiz. Bu ekonomik kriz toplumun her yanını yakıyor, yıkıyor, özellikle de dar gelirlileri. Bugün açıklanan enflasyon rakamlarına baktığımızda enflasyon, tüketici fiyatlarında yüzde 24,5'i üretici fiyatlarında yüzde 46'yı geçmiş durumda arkadaşlar, bakın yüzde 46 üretici fiyatlarında. Önümüzdeki aylarda bu yüzde 46'lık üretici enflasyonu tüketici fiyatlarına doğru akmaya devam edecek ve dar gelirli şu anda gelirinin ciddi bölümünü eritmiş durumda. Bir dar gelirli markete gittiğinde üç dört ay önce 100 liraya yaptığı alışverişi bugün 130, 140 liraya yapamamaktadır. Bu yangını durduracak bir merhem de yok. Saray şöyle diyor: "Ben bilirim." Mesela diyor ki: "Faiz neden enflasyon sonuç." Bunu hâlâ demeye devam ediyor. "Ben bilirim." diyor. Sayın Tayyip Bey'in damadı Ekonomi Bakanımız "Bizler biliriz." diyorlar ve hiçbir istişareye açık değiller. Yani ortada bir yangın var, bu yangını söndürecek ülkede mekanizmalar vardı, ekonomide dengeleyici ve denetleyici kurumlar vardı, BDDK'mız vardı, Sermaye Piyasası Kurulu vardı, diğer dengeleyici denetleyici kurumlar vardı, bunların tamamı sessiz arkadaşlar, konuşmuyorlar, konuşamıyorlar. Merkez Bankamız vesayet altında yangına gerekli zamanda müdahale etme yönünde adım atamadı, attırılmadı çünkü vesayet altındaydı, çok geç olarak, ateş bacayı sardıktan sonra adım atmaya çalıştı ama ateş bacayı sarmıştı artık ve attığı su da yangını söndürmeye yetmedi. Peki, diğer dengeleyici kurum neresi arkadaşlar, dengeleyen ve denetleyen esas kurum neresi? Burası, Türkiye Büyük Millet Meclisi. Eğer iktidar yanlış bir yoldaysa, eğer eleştirilmesi gerekiyorsa Meclis bu konuda tavır alır yani bu ekonomik buhranla ilgili, bu ekonomik krizle ilgili tavır alır. "Bununla ilgili bizim çözüm önerilerimiz var." der iktidara. Bir araştırma komisyonu mu kurar, nasıl yaparsa veya Plan ve Bütçe Komisyonu bununla ilgili önemli bir mercidir, gelir tavır alır. Ama maalesef Plan ve Bütçe Komisyonu olarak defalarca önerdik bu konuda çağrılar yaptık "Gelin bir araya gelelim. Yeni dönemde bu yangını nasıl söndüreceğiz hep beraber elimizi taşın altına koyalım, bu yangını söndürelim." dedik. Çünkü yangın 81 milyonu yakıyor. Ama maalesef iktidar hâlâ "Ben bilirim." Diyor, "Hiçbir akla ihtiyacım yok." diyor. Bakın, şunu söyleyeyim Sayın AK PARTİ'li milletvekilleri...

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Kalkınma Bankasıyla alakalı mı?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Çok alakalı efendim, çok alakalı, tam da onunla alakalı.

Eleştirilmeyen her güç hata yapar ve eleştirilmedikçe daha da büyük hatalar yapar ve şu anda da büyük bir yangın varken en büyük meselemiz buymuş gibi Kalkınma Bakanlığıyla ilgili bir adım getirilmiş önümüze.

Değerli arkadaşlar, ateş bacayı sarıyor, yangın var. Bakın, esnaf "Siftahsız dükkân kapatıyorum." diyor. Hepiniz yerellerinizden bilirsiniz. Herkes "İşimiz eksildi." Diyor, "Büyük bir durgunluk var." diyor. Şimdi bu durgunluğa karşı da, bu ekonomik krize karşı da Yeni Ekonomik Program açıklandı. Yeni Ekonomik Program diyor ki: "Dengeleme programı." Ama piyasada büyük bir durgunluk var, bu "sudden stop" dedikleri durumu yaşıyoruz, ani duruş. Bu 850 milyar dolar gayrisafi yurt içi hasıla üzerinden hesaplanan millî gelirimizi orta vadeli olarak -benim korkum- 600 milyar doların altına düşürecek. 600 milyar doların altında önümüzdeki yıl bir gayrisafi yurt içi hasılayla karşı karşıya kalabiliriz. Bu da, hani rasyolar iyileşiyor, ithalat düşüyor filan derken bir anda cari açığımız belki 20 milyar dolar düşebilir ama o gene yüzde 4, yüzde 5'lik bir cari açığa tekabül edebilir veya yurt dışına olan döviz borcumuzda şu anda yüzde 50'yiz derken bir yanda yüzde 75, yüzde 80'lere çıkabiliriz, böyle bir riskle karşı karşıyayız. Bu da Türkiye'ye borç verenlerin... Zaten ülkede hukuki bir güvence yok, ülkenin demokratik bir hikâyesi yokken ekonomik rasyolar anlamında da ciddi bir sıkıntıya gireceğimiz bir dönemle karşı karşıyayız. Bu dönemde Meclis tavır almalı. Meclis devreye geçmeli, öneriler sunabilmeli. Bununla ilgili de benim önerim, Plan ve Bütçe Komisyonumuz ve bütün Meclisimiz bir an önce bu büyük ekonomik buhranla ilgili tavır almalıdır, devreye geçmelidir. Sayın Muş da eminim bunun farkındadır, kendi yerelinden de eminim vatandaşlarımız pek çok feveran ediyorlardır ekonomik krizle ilgili. Bu anlamda hepimiz sorumluyuz arkadaşlar. Bu dönem eğer ki bu yangında... 2001 krizini çok iyi hatırlarsınız, 1994 krizini, yalnızca Hükûmet değil, bütün Meclisi götürmüştür arkadaşlar. Bizler de eş derecede sorumluyuz. Elbette birinci olarak Cumhurbaşkanı ve Hükûmet sorumludur bundan, ikinci olarak iktidar partisi birinci parti dediğimiz sorumludur ama hepimiz sorumluyuz ve hepimiz taşın altına elimizi koyup bu yangını söndürmeliyiz diyorum.

Yeni Ekonomik Program çökmüştür arkadaşlar. Daha on beş gün önce açıkladı Sayın Ekonomi Bakanı. Yıl sonu TÜFE tahminî için ne dedi Ekonomi Bakanımız? Yüzde 20,8 dedi. On beş gün önce ya. Hani on beş ay önce değil. Bugün 24,52 açıklandı arkadaşlar ve önümüzdeki ay daha da yüksek bekleniyor çünkü bu üretici fiyat enflasyonunun yansımalarıyla 27, 28'leri görme olasılığımız çok yüksek. Daha on beş günde çökmüştür bu ekonomik program. O açıdan hepimiz elimizi taşın altına koyup hep beraber nasıl düzlüğe çıkartacağımızı konuşmalıyız. Bu da yalnızca rakamlarla olmaz arkadaşlar, bu siyasi bir programdır, siyaset anlamında tek adam rejiminin sonuçlarıdır. Tek adam rejimi de "Ben bilirim." dediği sürece bu sonuçlarla maalesef karşı karşıya kalmaya devam edeceğiz.

Değerli arkadaşlar, geleyim Kalkınma Bankası meselesine.

Şimdi, böyle bir yangın varken iktidar şöyle öneriyor: Bir an önce kalkınma meseleleriyle ilgili adımlar atmamız lazım, döviz getirici bazı yatırımlara ihtiyaç var. Evet, çok doğru. Ancak bunlar yıllardır yapılmalıydı, belki iyi günlerde yapılmalıydı. Hatırlarsınız darbe girişiminden hemen sonra iktidar, Kredi Garanti Fonu'nu açıkladı. Dedi ki: "250 katrilyonluk -yani milyarlık- Kredi Garanti Fonu'nu koyacağız." Ama o kaynakların nereye gittiği belirsizdi, kimi yatlara gitti, kimi katlara gitti, kimi Mercedeslere gitti, ciddi bir kortizon etkisi yarattı, ciddi bir büyüme yarattı ama tüketime dayalı bir büyümeyi ortaya koydu. Biz o zaman dedik ki: "Buna ihtiyaç yok, bu kortizonu bu şekilde vermeyin, bünye belki bir süre kendini iyi hisseder ama sonra kortizonun sonucunu bilirsiniz, kortizonu kesince bünye de daha beter çöker." Maalesef bugünlerde onu yaşıyoruz. Şimdi diyor ki Hükûmet: "Biz bu Kalkınma Bankasını ihdas edeceğiz, daha doğrusu değiştireceğiz." Diyor ki amaçlarında: "Altyapı ve konut projeleri." Ya, Allah'ınızı severseniz bu ülke altyapı ve konut projelerini ilk başa yazarak üstelik yani birinci ve ikinci ifade altyapı ve konut. Türkiye'ye AKP iktidarları döneminde 600 milyar dolarlık kaynak girdi. Bunların 400 milyar doları borç, 150 -170 milyar dolar kadar da doğrudan yatırım. Bu gelen kaynağın, sıcak paranın neredeyse tamamını altyapı, konuta harcadı bu iktidar. Şehirlerimiz beton yığını oldu arkadaşlar ve hâlâ diyor ki: "Kalkınma Bankasını ben büyüteceğim, fon kuracağım. Bankaya para koyacağım hazineden. Ne yaptıracağım? Konut yaptıracağım. Ne yaptıracağım? Altyapı yaptıracağım." Ya, bu aklımızla dalga geçmektir arkadaşlar biliyor musunuz. Şu anda şehirlere gidin, yüz binlerce ihtiyaç fazlası konut var ve hâlâ "Altyapı ve konut yapacağım." diyor. Hava limanları yaptınız. Bakın, elbette yapılması gerekir ama öyle hava limanları var ki çalışmıyor arkadaşlar. Haftada bir uçak bile kalkmıyor hazine garantileriyle milyarca lira para ödüyoruz. Önceliklerimizi belirlemeliyiz, önceliklerimizi. Önceliklerimiz ne olmalı? Üretken bir ekonomi mi olmalı? Gençlerimize eğitim konusunda destekler verip onları çağa hazırlamak mı olmalı? Yoksa yalnızca betona yatırım yapıp altyapı, konut mu yapmak, beton mu yapmak, AVM mi yapmak? O tükendi artık arkadaşlar. O açıdan, topyekûn bir mastır planımız olmazsa "Yeni Ekonomi Programı" dediğimiz şeyi hem siyasi anlamda ülkenin barışına hizmet eder bir şekilde ortaya koyup hem de ekonominin şartları konusunda birlikte istişare edip akılla ülkeyi nasıl bu krizden çıkarırız ve üretken bir ekonomiye çeviririz konusunda tartışmazsak maalesef bu palyatif tedbirlerin hiçbiri işe yaramaz.

Şimdi, Sayın Muş bankayla ilgili teklifini getirmiş, bu teklifi kendisinin hazırlamadığını kendisi de biliyor. Bilmiyorum, belki bu teklifi nasıl hazırladığının cevabını verir kendisi bize. Kalkınma Bankamızın Değerli Genel Müdürü ve üyeleri de buradalar. Şimdi, "Kalkınma Bankamızı büyüteceğiz." diyoruz. Çin'de yüzde 20'ymiş gayrisafi millî hasılaya oranı, öz kaynağı şuymuş... Ve bir fon ihdas edeceğinizi söylüyorsunuz. Şimdi, bu fona kaynağı kim koyacak, sunumunuzda söylemediniz; nereden gelecek bu kaynak, söylemediniz. Niye söylemediğini ben söyleyeyim, açıklayayım arkadaşlar size, Sayın Muş'un niye açıklamadığını söyleyeceğim. "Hazineden koyacağız" da demedi. Bilmiyorum, belki söyler. Ama şöyle bir durum var: Bakın, geçen hafta...

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Yüzde 99'u hazinenin.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Tamam, doğru, yüzde 99'u hazinenin. Fona parayı kim koyacak?

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Fon da bankanın sahibi. Banka para koyacak.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Tamam, eyvallah. Kim koyacak parayı? "Hazine koyacak" diyorsunuz değil mi? Kayıtlara geçsin diye söylüyorum.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Tamam, birazdan açacağım, konuşacağım, kayıtlara geçecek.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Geçen hafta bir tasarrufta bulundu iktidar, Hazine Bakanımız ya da Cumhurbaşkanı bir tasarrufta bulundu. Tasarruf şuydu arkadaşlar: Eximbanka, Halk Bankasına ve Vakıflar Bankasına 11 milyarın üzerinde, yani 11 katrilyon lira sermaye konuldu geçen hafta cuma günü; 30 Eylül bilançolarını rötuşlamak için, sermaye yeterlilik rasyolarını iyi göstermek için bir adım atıldı ve hiçbir açıklama yapmadı iktidar. Nereden geldi bu kaynak, herkes sormaya başladı. Biz de soruşturduk. Bir de baktık ki, İşsizlik Sigortası Fonu'ndaki 11 katrilyon lira alınmış, birtakım çevirmelerle -çünkü kanuna göre İşsizlik Sigortası Fonu böyle bir adım atamaz- repo piyasasında dolandırılmış para başka yerlerden ve 3 tane kamu bankasına sermaye olarak konulmuş arkadaşlar. Bakın, İşsizlik Sigortası Fonu geçen dönemde de pek çok işletmenin ihtiyacı için kullanılmıştı, hep karşı çıktık. Ama kamu bankalarına ve bu tip fonlara yatırılması ve eğer ki bu fonun da ihtiyacı oradan karşılanacaksa -bunun kayıtlara geçmesini istirham ediyorum- ama "Ben yaptım, oldu." diye iktidarın bir tavrı var. Buna da Hükûmetin ve aynı zamanda tabii ki Meclisin "Dur" demesi gerekiyor.

Sayın Muş, bu fonun kaynaklarının nereden geleceğini size soruyorum ve bu kaynakları koyduktan sonra bunların hangi amaçlar doğrultusunda kullanılacağıyla ilgili de yeniden bir değerlendirme yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü, bakın, yeni çağda artık betona ihtiyaç dâhilindeyse yatırım yapılıyor ama daha çok insanımıza ve diyelim ki yeni teknolojilere, dünyada gelişen teknolojilere yatırım yapacak altyapılar oluşturmamız lazım ve bu anlamda gençlerimizi desteklememiz lazım, kurumları, kuruluşları desteklememiz lazım. Belki de bu fonu yalnızca bu amaçlar doğrultusunda ortaya koymamız gerekiyor.

Bir de, bakın, pek çok muafiyetler ve istisnalar getireceğinizi söylediniz Sayın Muş. Eximbank örneğini verdiniz, Eximbankın tek bir iştigal konusu var; ihracatçıya kaynak sağlamak çünkü o alanda Eximbank var büyük oranda ve ihracat kredilerini sağlıyor ve orada sübvansiyonlar sağlıyor. Şimdi burada muafiyetler verdiğinizi siz de saydınız, bazı özel şirketler ve başka kamu bankaları burada devredeler. Siz bu muafiyetleri sağladığınızda -şimdi, rekabet diye de bir şey var, biliyorsunuz, Türkiye'de krediler verilirken- öyle bir noktaya getireceksiniz ki bir oyuncuya büyük istisnalar, muafiyetler getireceksiniz, diğer oyuncular da aynı alanda krediler sağlamaya çalışacaklar, başka kalkınma bankaları da var çünkü. Şöyle bir şey olsaydı, tekel olsaydı Kalkınma Bankası, o zaman, tabii ki her türlü istisnayı, muafiyeti getirebilirdik ya da "Arkadaş, ben yalnızca bu alanda çalışacağım." deseydiniz, yani diyelim ki "startapp"lara, yeni şeylere başka bir alan tanımı yapılsaydı o da olabilirdi ama bütün bankacılık alanına, bütün yatırım bankacılığı alanı konusunda iştigal edecek bir bankaya ve fona muafiyetler getiriyorsunuz, bu da diğer kalkınma bankalarının bu alanda artık oynayamaması anlamına gelir.

Sayın Muş, bu teklifi getirirken Rekabet Kurumundan görüş almayı düşündünüz mü; Rekabet Kurumunun bir temsilcisi burada mı, bunu merak ediyorum.

Diğer bir konu: Çalışanlarla ilgili adımlardan bahsettiniz Sayın Muş. Sendikalarımızdan bir tek KESK burada sanıyorum. KESK'in görüşünü merak ediyorum Sayın Başkan eğer söz verirseniz maddelere geçmeden. DİSK ve BANK-SEN'in de üyelerinin çağrılmasını istirham ediyorum eğer gelirlerse, lütfederlerse. Bu anlamda, işçilerin, emekçilerin haklarıyla ilgili daha geniş bir açıklama yapmanızı istirham ediyorum. Yani amacınız mevcutları emekliye ayırmak mı, öyle mi anlıyorum ben, doğru mu anlıyorum? Yani mevcut kadrolar buna yeterli değil, işte, emekliye ayırıp daha sonra yeni kadrolarla mı burayı donatmak konusunda mı bir tasarrufunuz olacak, bunu da söylerseniz memnun olurum.

Sayın Muş, bakın, bahsettiniz, dünyada pek çok kalkınma bankası var ve kamu kalkınma bankacılığında şöyle bir uygulama vardır: Şimdi, Türkiye'de ciddi bölgesel gelişmişlik farkları var. Türkiye'nin, biliyorsunuz, batısına çok yoğun bir yatırım var. Karadeniz, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu ise büyük bir yoksulluk yaşıyor, yatırımlarda büyük bir gerileme var. Ama biz her şeyi merkezîleştiriyoruz, tek bir elden, genel müdürlükler kurup merkezîleştiriyoruz. "Fizibil" diye bir laf vardır ya, işte, "Limanlar yakın efendim, şuradan daha kolay ulaşılır, efendim, şu limana yakın yaparsak fabrikayı." diye fizibilite raporları gelir ve genelde yatırımlar Türkiye'nin Akdeniz'ine, Ege'sine ve Marmara'sına yapılır. Şimdi bu durumun önüne geçmek için acaba -bu Kalkınma Bankasını özerkleştiriyorsunuz aynı zamanda- acaba bir bölgesel yatırım bankaları mantığına mı geçmenin daha doğru olduğunu öneriyorum. Bütün arkadaşlara öneriyorum. Bunun dünyada örnekleri var. Mesela biz hep ademimerkeziyetçilikten bahsediyoruz, özerklikten bahsediyoruz, yerel demokrasiden bahsediyoruz. Eğer bölgesel veya şehir bazında birkaç şehrin birleştiği veya bölgesel yatırım bankalarımız olursa o yerelin değerlerini daha iyi bilir arkadaşlar, bu kamu bankacılığında özellikle. Düşünün ki Trabzon'da neye ihtiyaç var? Sayın Cora oradan gülüyor, Trabzon'un bir bölgesel yatırım bankacılığı olursa Trabzon'un ihtiyaçlarının neler olduğunu o bölgesel banka daha iyi bilir. Yani Trabzon, Rize, Gümüşhane, diğer iller birlikte yaparlar veya Güneydoğu'da Diyarbakır, Mardin, Şırnak, Hakkâri'nin birlikte bir bölgesel yatırım bankasının olması, Doğu Anadolu bölgesinin belki, bölgeler bazında da olabilir, coğrafi nitelikler bazında da olabilir, neye ihtiyacı varsa. Böyle bir yapılanmayı öneriyorum ben arkadaşlar. Bunun üzerine çalışalım derim. Çünkü merkezî yapılanmalarla gördük ki doksan yıllık uygulamamızda yatırımların hepsi batıya geldi. Karadeniz de, Doğu Anadolu Bölgesi'nin, Güneydoğu da maalesef bu konuda çok, çok geride kaldı. Bizim önerimiz; bu yatırım bankacılığını bölgesel yatırım bankaları şeklinde ihdas etmek, bölgesel yatırım bankalarına da kamunun destek vermesi, aynı zamanda bunlar örgütlenirken de bütün bölgesel oyuncuların da yönetim kurullarında yer alması. Kalkınma Bankasının yönetim kurulunda kimlerin yer aldığını size soracağım Sayın Genel Müdür birazdan. Düşünün ki, bölgedeki sendikalar yatırım bankasının o yönetim kurulunda yer alsa, işçiler yer alsa, belediye yer alsa, oradaki kamu kurum, kuruluşlarından çeşitli temsilciler yer alsa, bölgesel müşterekler ve kooperatifler yer alsa ve yönetim kurulu bu müştereklerle birlikte karar alsa, Trabzon'un ihtiyaçları üç günde giderilir. Ama Sayın Cora'nın ne yapması lazım? Trabzon'dan gelen heyetler gidip sarayın kapısını aşındıracak, "Efendim, bize liman lazım, efendim, bize yol lazım, bize şu fabrikanın bilmem nesi lazım." diye gelip Sanayi Bakanlığının kapısını aşındıracak, sarayın kapısını aşındıracak. Oysa özerklik olsa, Trabzon'un ihtiyaçları Trabzon'dan görülebilir, Ankara'ya gelinmek zorunda kalınmaz. Bu anlamda bizim önerimiz, bu yapılanmanın bölgesel yatırım bankacılığı çerçevesinde yeniden oluşturulmasıdır derim.

Sayın Muş, bir şey daha söyleyeceğim: Acaba -kayıtlara geçsin diye söylüyorum, bilmiyorum, söyler misiniz bunu- bu bankayı Varlık Fonu'na devretmek gibi bir niyetiniz var mı? Sizin tabii ki kararname yazma yetkiniz yok ama, Cumhurbaşkanı adına da konuşamazsınız, benim hissettiğim, bu bankayı böyle yapılandırıp Varlık Fonu'na göndermeye niyetiniz var. Gerçi bu hâliyle olmasa da bir kararnameyle yine gider, onun bir önemi yok, pek çok kurum geçti. Böyle bir düşünce acaba var mı diye merak ediyorum.

Ben şimdilik teşekkür ederim. Maddelerde tekrar söz alacağım.