KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) - Sayın Başkanım, değerli Komisyon üyelerimiz; hepinize saygılar sunuyorum.

Türkiye'de savunma sanayisinin gelişmesinde 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu harekâttan sonra karşılaşılan silah ambargosu nedeniyle kara, deniz ve hava kuvvetleri güçlendirme vakıfları kurulmuştur. Bu vakıfların ana amacı, Türk milletiyle Türk Silahlı Kuvvetleri arasında manevi bir bağ, gönül köprüsü oluşturarak bağışlarla savunma sanayisi şirketleri kurmaktır. 1987 yılına kadar da bu başarıyla devam etmiştir. Daha sonrasında, 26 Eylül 1987'de 3388 sayılı Kanun'la birlikte bunlar birleştirilmiş ve Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı olarak ortaya çıkmıştır.

Bu Vakıf genel çerçevede değerlendirildiğinde, Türk hukuk düzeninde diğer vakıflardan hiçbir farkı bulunmamaktadır. Faaliyetlerini de 5737 sayılı Vakıflar Kanunu ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'na göre yürütmektedir ve tüm vakıflar gibi Vakıflar Genel Müdürlüğünce denetlenmektedir ve bağımsız denetçiler tarafından denetlenmektedir.

Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı, bir özel hukuk tüzel kişisidir, kamuyla organik hiçbir bağı bulunmamaktadır. Tüm iş ve eylemlerini özel hukuka tabi olarak yürütmektedir. Buna bağlı olarak kamusal bir gücü de bulunmamaktadır, kamu kaynağı da kullanmamaktadır. Bu kapsamda, sermayesinin yarısından fazlasına sahip olduğu şirketleri de özel hukuka bağlı olarak Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre yönetmektedir. Şirketlerin de kamuyla herhangi bir bağı bulunmamakta olup üçüncü kişilerle olan tüm ilişkilerinde özel hukuk hükümlerine tabidirler. Bunu şu nedenle söylüyorum: Aslında özel hukuka tabi bir tüzel kişi fakat günümüzdeki koşullar nedeniyle bazı riskler barındırmaktadır. Bu manada, önerilerim olacak Sayın Başkanım.

Şimdi, geçmişte yapılan bazı başvurular üzerine Kamu İhale Kurulu, Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfının Kamu İhale Kanunu'na tabi olmadığına karar vermiştir. Bu kararın iptali için de açılan davada Danıştay 13. Daire, Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfının Kamu İhale Kanunu'na tabi olmadığını teyit ederek özel bir hukuk tüzel kişisi olduğuna hükmetmiştir. Burada sorun yok. Ancak yönetim yapısında yapılan değişikliklerle birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı ve bağlı ortaklarının kamunun kontrolünde olduğu, birer kamu şirketi olduğu algısı güçlenmektedir hâl böyle olunca. Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfının kamunun bir parçası ve dolayısıyla Kamu İhale Kanunu kapsamında kabul edilmesi hâlinde, Kamu İhale Kanunu'nun "Kapsam" başlıklı 2'nci maddesi gereği sermayesinin yüzde 50'sinden daha fazlasına sahip olduğu iştiraklerin de Kamu İhale Kanunu'na tabi olması sonucunu doğurmaktadır. Bu durumda, ASELSAN, TUSAŞ, ROKETSAN, HAVELSAN, İŞBİR ve ASPİLSAN da Kamu İhale Kanunu'na tabi olacak ve tedarik süreçlerinde ciddi sorunlarla karşılaşabilecektir. Bu tartışmaların önüne geçmek ve hukuki riskleri bertaraf etmek için 3388 sayılı Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Kuruluş Kanunu'na eklenecek bir maddeyle bu risk bertaraf edilebilir, o da şudur taslak olarak: "Vakıf ve bağlı ortaklıkları 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu'na tabi değildir." maddesi eklenirse aslında bu risk bertaraf edilebilecektir.

Diğer çekincelerimiz ise şöyledir: Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfının genel durumuna baktığımızda, 1987'den 2015'e kadar bu süreç değerlendirildiğinde, bu vakıf aktif toplamlarını 76 bin kat, öz kaynaklarını 37 bin kat, net satışlarını 122 bin kat, yurt dışı satışlarını 139 bin kat, kişi başı satışlarını 33 bin kat, faaliyet kârlarını 62 bin kat, dönem net kârlarını 94 bin kat artırmıştır ama çalışan sayısı sadece 3 kat artmıştır. Büyük bir başarı burada aslında görünmektedir. Bunlar dünyada kendisini ortaya çıkaran millî şirketler konumuna ulaşmıştır. Örneğin ASELSAN bir elektronik devi hâline gelmiş, TUSAŞ havacılık, uydu ve uzay alanının öncüsü konumuna ulaşmış, ROKETSAN roket, füze sistemlerinin Türkiye'deki tek tasarım ve üreticisi olmuş, HAVELSAN Türkiye'de yazılım, bilişim ve sistem entegrasyon lideri hâline gelmiş, İŞBİR önemli savunma ve kamu projelerine jeneratör ve alternatör temin eder bir konuma ulaşmış, ASPİLSAN önemli savunma sanayi sistemleri için özgün pil ve batarya bloğu ürünleri geliştirme yeteneği kazanmıştır. Bu vakıf 6 bağlı ortaklığı, 7 iştiraki, 29 dolaylı bağlı ortaklığı ve 2 adet dolaylı bağlı ortaklık şubesi olmak üzere 44 şirketini doğrudan ve dolaylı olarak gözetip yönlendirmektedir. Aslında bizim göz bebeğimizdir ama burada yatan başarının bazı sebepleri vardır. Bu başarıların sebepleri şunlardır: Bağlı ortaklarının kârlarının yüzde 68'i kendilerine bırakılmış, kârın tamamıyla yatırım ve AR-GE harcaması yapılmıştır. Bundan sonraki süreçte de bu devam edecek midir? Yani bu başarının sebeplerini sayıyorum. Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyacı yanında, yurt dışı pazarlara yönelinmiş, ihracat önemli ölçüde artırılmıştır. Bağlı ortakların verimlilikleri üzerine odaklanılmış, maliyet etkin şekilde faaliyet göstermeleri sağlanmıştır. AR-GE faaliyetlerine ayrılan kaynak her zaman artırılmış, bağlı ortakların özgü millî ürünler geliştirilmesine öncelik verilmiştir. Stratejik yatırım ürünlerinin kararlarının süratli ve zamanında alınması sağlanmıştır. Üst yöneticilerin seçimine özel önem verilmiştir. Toplam kâr payının yüzde 68'i şirketlere bırakılmış, böylelikle şirketlerin yatırımlarına finansman sağlanmıştır. Eş zamanlı olarak, Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfının kuruluş amacı doğrultusundaki kendi yatırımları ve diğer faaliyetleri için de kaynak sağlanmasına hassasiyet gösterilmiştir ve bunun sonucunda, biraz önce belirttiğiniz gibi, çok ciddi kârlar ortaya çıkmıştır. Peki, bu yönetim anlayışı bu getireceğiniz sistem doğrultusunda yapacağınız değişikliklerle gerçekleştirilecek midir, devam edecek midir, bundan endişeliyiz. Dev bir pazar payı ortaya çıkmıştır. Çok detaylara girmiyorum.

İdari yapısı incelendiğinde bu Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfının, bağlı ortakların yönetim kurulu üyelerinin belirlenmesi, yeni projeler üstlenmeler, mali ve ticari borçlanmalar, yurt içi ve yurt dışı yatırıma girişmeler ve bunun gibi taahhüde girdikleri konulara yönelik stratejik kararlar da mütevelli heyetinin verdiği direktifler doğrultusunda gerçekleştirilmektedir. Mütevelli heyeti de bu manada değişmektedir. Dilerim aynı stratejik kararlar uygulanır çünkü proje yönetiminden finans yönetimine, satın almalardan personel alımlarına, personel performans değerlendirmelerine kadar çok ciddi süreçler burada etkilenecektir.

Son söz olarak da, malumları olduğu üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı 2017-2021 Stratejik Planı'nı ortaya koymuştur. Bu plana göre, bağlı ortakların millî ana yükleniciliğinin ve entegratörlüğünün sürdürülmesi, yurt içinde geliştirilebilen sistemlerin tekrar geliştirilmemesi, AR-GE ve yenilik felsefesiyle millî ve kritik teknolojilerin geliştirilmesi, faydalı model ve patent sayılarının artırılması, öz kaynaklardan AR-GE harcamalarının satışların en az yüzde 5-6'sı olması, küresel alanda rekabet edebilecek bir yapı oluşturulması, her bir bağlı ortaklığın kendi faaliyet alanında iş ekosistemini oluşturması, projelerin zamanında bitirilmesi, stratejik insan kaynakları uygulamalarının geliştirilmesi, faaliyet alanlarında çakışmaların önlenmesi, bağlı ortakların kurumsal yapılarının güçlendirilmeye devam edilmesi ve sürdürülebilir büyümenin sağlanması olarak bir stratejik plan ortaya konulmuştur. Bundan sonra da bu plana uyulacak mıdır mütevelli heyet değişimi neticesinde? Bunlarla ilgili endişelerimizi ortaya koymak istiyoruz. Bunlarla ilgili görüş bildirebilirse kanun teklifini veren milletvekillerimiz seviniriz.

En başta söylediğim gibi, Kamu İhale Kanunu'yla olan riski de tekrar görüşlerinize sunmak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.