| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 30 .10.2018 |
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, değerli bürokratlar, basının değerli emekçileri, bu salonda bulunan herkesi saygıyla selamlıyorum. Bütçe görüşmelerinin hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Değerli arkadaşlar, bütçeler bir ülkenin vicdanıdır. Bunu, biliyorsunuz, ben geçen yıl da -burada olan arkadaşlar biliyor- tekrarlamıştım, Sayın Naci Ağbal'a da söylemiştim. Sayın Naci Ağbal'ın kitapçığı elimde, geçen yıl getirdiği kitapçık, 100 küsur sayfa. Bunu sunduktan sonra Sayın Naci Ağbal'a demiştim ki... Şu anda da bu bütçeyi hazırlayan o dairenin başında değil mi?
BAŞKAN - "Strateji ve Bütçe Başkanlığı" deniliyor ona.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Demiştim ki: Sayın Naci Ağbal, bu bütçe vicdansız ve adaletsiz bir bütçe. Ama "yeni sistem" dediniz, "güçlü Meclis" dediniz, "demokratik Türkiye" dediniz. Hani, Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan oluyoruz dedim ya, maalesef bu yıl Sayın Berat Albayrak'ın getirdiği bütçe Sayın Naci Ağbal'ın getirdiği bütçeye göre çok daha vicdansız ve çok daha adaletsiz bir bütçe maalesef. Sayın Naci Ağbal 100 küsur sayfalık bir sunum getirmişti, Sayın Berat Albayrak 56 sayfalık bir bütçe getirdi. Son derece yalnızca rakamlara boğulmuş bir bütçe. Rakamlar soğuktur arkadaşlar. Ama bu rakamların her biri bir şey ifade eder. Milyonlarca vatandaşımızın, mesela bir işçinin eve 2 ekmek mi, 3 ekmek mi götüreceğini belirler bu rakamlar, bir emeklinin torununa bayram harçlığı verip veremeyeceğini belirler, bir çiftçinin tarlasını sürüp süremeyeceğini belirler. İlaç fiyatları yüzde 100 artmış, tohum fiyatları yüzde 100 artmış. Çiftçiler bu yıl -hepsi arıyorlar- "Tarlamızı süremeyeceğiz." diyorlar, "Efendim- ilaç fiyatları- bütün girdilerde çok büyük yükseliş var, desteklerde o yükseliş yok, nasıl tarlamızı süreceğiz?" diyorlar. Bu rakamlar bir çiftçinin tarlasını sürüp süremeyeceğini belirler arkadaşlar. Aynı zamanda, bir memurun çocuğuna okula başlarken ayakkabı alıp alamayacağını belirleyecek arkadaşlar. Bu kadar makro rakamlardan bahsetmiş Sayın Bakan ama bu rakamların içinde insan yok, vatandaşımız yok, mesela kadın yok.
Toplumsal cinsiyet, eşitlikçi bir bütçelemeyle ilgili bir cümle gördünüz mü burada?
BAŞKAN - Bürokratların içinde de yok ama bu sefer atladınız, genelde her sene söylersiniz ama...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Tam da onu söyleyecektim Sayın Başkan, tam da oraya geliyordum. Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olduk diyordum ya, Sayın Naci Ağbal'ı en son, sağ olsun, Değerli Genel Müdür Yardımcımız Sayın Ayşe Dilbay'ı en ön sıraya alabilmiştik, çok değerli bir bürokrattır.
Sayın Bakan, vallahi pirinçten de olduk, Ayşe Hanım'ı en arka sıraya maalesef layık görmüşsünüz. Bu tasarrufunuzun yanlış bir tasarruf olduğunu düşünüyorum ve Naci Ağbal'a demiştim ki... Geçen yıl bürokratlarda 1 kadınla başlayarak 4 kadına ulaşmıştık en sonunda, en sonunda 4 kadından şimdi 2 kadına düşürdünüz ve en arka sırayı layık gördünüz.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Garo, Ayşe'yi yiyeceksin, Ayşe'yi salonun da dışına atacaklar.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ön sıralarda tek bir kadın yok, bütçeyi hazırlayanlarda kadın yok, toplumsal cinsiyet eşitliği yok. Değerli arkadaşlar, toplumun yüzde 50'si kadın ve kadın yönünden, toplumsal cinsiyet eşitliği yönünden hiçbir perspektifi olmayan bir bütçe sunumuyla karşı karşıyayız.
Başka ne yok? Gerçi Sayın Bakan ve yardımcıları gençler ama gençler yok yani gençlerin tercihleri yok, gençlerin beklentileri yok, gençlerin kararları yok bu bütçede.
Başka ne yok? Engellinin adı bile geçmiyor. Yani şu bütçe sunumunda "engelli" kelimesini bulun, lütfen bulun, deyin ki "Engelliyle ilgili şöyle bir tedbir alacağına dair Sayın Bakan..."
BAŞKAN - O, bütçe kalemlerinin içerisinde gizli.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Kalemler soğuktur Sayın Başkan. Sayın Bakan "Biz engellilerle ilgili, engellilerin yaşam kalitesiyle ilgili, engellilerin toplumsal hayata katılmasıyla ilgili şu tedbirleri almayı düşünüyoruz, bunlarla ilgili de böyle kaynak ayırdık." demeliydi, demedi. Çünkü bir tek makro rakamlarla ilgileniyor Sayın Bakan, diyor ki: "Böyle büyüyeceğiz, böyle küçüldük, makro rakamlar..." Rakamlar soğuk, ama burada insan yok.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Yani şov yapmadı Sayın Bakan, rakamları koymuş.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Başka ne yok? İşçi yok, işçi yok, işçi! Emekçi yok! Emekçi yok arkadaşlar! "İşçilerin haklarıyla, hukuklarıyla ilgili şu tedbirleri alacağız, bunlarla ilgili de böyle kaynak ayırdık." diyen bir cümle gördünüz mü burada? Yok.
Öğrenci yok.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Var, var, ben söyleyeceğim.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Değerli arkadaşlar, emekli yok, yok, emekli yok.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Var, var!
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Değerli arkadaşlar, insan olarak yok, insan olarak yok, yok yani ona insani tedbirler anlamında yok; bir cümle yok, bir sıcak cümle yok, soğuk rakamlar var. Çiftçi yok, çifti. Diyor ki yalnızca Sayın Bakan: "19 milyar harcıyoruz, 5 milyar da şuraya vereceğiz." Tarım bu kadar. Ya "Çiftçilerle ilgili şöyle tedbir aldık." Çiftçileri önce insan olarak görüp onlarla ilgili tek tek, Mehmet amcaya, Hüseyin amcaya ne destek vereceğine dair bir sıcak cümle...
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Kurumsal destek veriyoruz.
BAŞKAN - Arkadaşlar, soru-cevap işlemini Sayın Bakanla yapıyoruz, Sayın Paylan'la değil. Size söz veririm, söylersiniz söyleyeceğinizi.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Değerli arkadaşlar, yalnızca insan yok değil, ağaç da yok, nehir de yok, doğa da yok çünkü onlar biliyorsunuz, ormanların içinden otoyol geçirmekle övünüyorlar, ağaç kesmekle övünüyorlar, Sinop'un ormanlarını kesip nükleer santral yapmakla övünüyorlar ama burada doğa da yok arkadaşlar, doğa ancak maalesef, katledilen bir pozisyonda yalnızca var.
Değerli arkadaşlar, varsa yoksa ne var? Para var, para var; para, para, para var, başka bir şey yok. Bir de sermaye var, o da kim? Yandaş sermayeler var. Nasıl teşvik edeceğiz, nasıl onları kurtaracağız, bu krizde sermayeyi nasıl kurtaracağız konusunda bazı tespitler var.
BAŞKAN - Sizi ilk kez bütçede bu kadar romantik görüyorum, parayla saadet olmaz diye başladınız valla!
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Değerli arkadaşlar, para soğuktur. Önce doğa diyeceğiz, önce insan diyeceğiz, önce kadın diyeceğiz, önce toplum diyeceğiz, önce barış diyeceğiz.
Değerli arkadaşlar, başka ne yok? Barış yok mesela, barış üzerine bir tek cümle yok, toplumsal barışla ilgili "Biz toplumsal barışla ilgili şu tedbirleri alacağız." yok. Adalet yok. Adalette ne var? Adaleti bir sopa olarak kullanmak var ve cezaevi yapan bir Hükûmetle karşı karşıyayız. Yıllardır yaptıkları en büyük yatırım 50 bin kişi kapasiteli cezaevlerini 250 bin kişiye çıkarmak oldu. Cezaevi yapıyorlar adalet adına ve adaleti bir sopa olarak kullanıyorlar arkadaşlar. Maalesef, Türkiye yargısının itibarının yerlerde süründüğü bir dönemden geçiyoruz. Hani "al papazı, ver papazı" cümlesinde gizli olan ve en sonunda da hiçbir şey -hani almak istediler de- alamadan Rahip Brunson'u gönderdikleri ve yargıya bu anlamda da bütün dünyanın bildiği gibi talimat verdikleri günlerden geçiyoruz.
Selahattin Demirtaş niye hâlâ cezaevinde arkadaşlar, neden? Toplumsal barışa bu kadar ihtiyaç olunan bu dönemde neden iki yıldır cezaevinde, iddianamede hiçbir şey olmadan? Bakın, gizli tanık ifadeleriyle Rahip Brunson içerideydi biliyorsunuz ve gizli tanıklar son gece fikirlerini değiştirdiler; iki yıldır "ajan" diyorlardı, "terörist" diyorlardı çünkü onlara öyle demeleri örgütlenmişti ama iki yıl sonra bir anda "Yok arkadaş, bu ajan değil, terörist değil." dediler ve Sayın Rahip Brunson'u uçağa bindirip gönderdiler. İşte, gizli tanık mekanizması adaletimizde bu şekilde işliyor ve bu şekilde on binlerce insanımız hapislerde maalesef rehin tutuluyor. Bütün bunları düşünmemiz lazım arkadaşlar. Bu rakamların hepsi soğuk ama on binlerce insanımızın, milyonlarca insanımızın mağduriyeti bu rakamlarda yatıyor.
Kardeşlik yok, dayanışma yok bu bütçede. Değerli arkadaşlar, ne var? Güvenlikçi politikalar var, güvenlikçi politikalar var, başka bir şey yok. Özgürlük, güvenlik-özgürlük dengesi... Bir devletin birinci görevi güvenliği de elbette sağlamaktır ama özgürlüğü feda ederek değil, kurban ederek değil. Güvenlik-özgürlük dengesini sağlayarak hem toplumuna huzur vermek hem de adaleti ve barışı tesis etmekle sorumludur bir devlet ama bunlardan ne kadar uzaktayız arkadaşlar. Evet, bir devlet sopasını kullanabilir, sopasıyla herkesi ezebilir, yapabilir bunu, dünyada pek çok örneği var ama orada özgürlüğü kaybederiz, huzuru kaybederiz, barışı kaybederiz ve aynı zamanda Sayın Bakanın ilgilendiği refahımızı da kaybederiz. Yani demokrasinin olmadığı yerlerde ekmeğimiz de eksilir arkadaşlar. Yıllardır bunu söyledik, demokrasi krizi ekonomik krizi yaratmıştır.
Değerli arkadaşlar, "yeni Türkiye" "yeni Türkiye" dediniz, hani AKP'nin kuruluş dönemlerine bakalım, dediniz ki: "Biz vesayet odaklarından kurtaracağız Türkiye'yi, eski devletten arındıracağız, bütün darbe dinamiklerinden arındıracağız Türkiye'yi." Biz yıllardır uyardık, 2015 sonrası barış günlerinden döndüğünüzden beri değerli arkadaşlar, ülke maalesef kaos, karanlık ve barıştan uzak günlere doğru sürüklendi ve maalesef AKP de AK PARTİ'de bugün geldiği noktada eski devlet aktörleriyle ittifak ve koalisyon içinde, eski devletin refleksleriyle hareket ediyor ve yeni devlet dediğimiz şey de maalesef, aynı eski devletin uygulamalarıyla bizi yüz yüze bırakıyor.
Değerli arkadaşlar, neyi kaybettik bu dönemde baktığımızda? Meclisin denetim yetkisini tamamen kaybettik. Hani "Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olduk." diyorum ya. Meclisi bir noter olarak gören bir yürütme var. Neyi kaybettik? Yargıyı bir sopa olarak gören bir yürütme var. Oysa yargı yürütmeyi denetlemek için var, dengelemek için var; Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay bunun için var, mahkemeler bunun için var. Vatandaşı yürütmeye karşı korumak için var yargı, Meclis vatandaşı yargıya karşı korumak için var, ombudsmanlık sistemi bunun için var ama siz Ombudsmanın -yarın bütçesini görüşeceğiz- bir kere vatandaşın lehinde, yanında durduğunu gördünüz mü? Hayır. Peki, basın ne yapıyor arkadaşlar, basın eleştirebiliyor mu? Hayır. Bütün bunlarda yani yürütmenin dengelenmesi, denetlenmesi anlamında gerilediğimiz günlerden geçiyoruz.
Şimdi, bütçenin -dediğim gibi- vicdanlı veya adaletli bir bütçe olup olmadığını bütçenin kalemleri gösterir arkadaşlar. Bütçenin gelirlerini nasıl topluyoruz ve nereye harcıyoruz; bu, bütçenin adaletli mi, vicdanlı mı olduğunu gösterir. Ben yürütmenin getirdiği bütçenin vicdansız ve adaletsiz bir bütçe olduğunu iddia ediyorum ve bu Meclisin de bu vicdansız kalemleri vicdanlı olarak tedvir etmesini öneriyorum, bu yönde önerilerimiz olacak arkadaşlar.
Şimdi, gelir kalemlerine bakalım önce, Sayın Maliye Bakanı bu bütçeye nasıl gelir sağlamayı planlıyor görelim. Hani "yeni devlet" dediniz ya, maalesef yine eski devlet alışkanlıklarıyla gelir sağlamayı planlıyor. Bir defa bütçenin gelir kalemlerinde çok ciddi artış planlanıyor. Yani, ülkenin küçülmekte olduğu bir süreçte, resesyona girdiğimiz, stagflasyon içinde olduğumuz bir dönemde diyor ki: "Ben bütçenin gelir kalemlerinde çok ciddi artışlar yapacağım."
BAŞKAN - Stagflasyon mu var ülkede?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Stagflasyondayız efendim, evet yani dördüncü çeyrekte birinci çeyrekle beraber stagflasyonda olduğumuz görülecek. Yani onu resesyon olarak da tanımlayabiliriz, ben stagflasyonda olduğumuzu düşünüyorum.
Şimdi, bu kadar tüketime dayalı bir büyüme modelini on beş yıldır AKP sürdürdü; dış açığa, cari açığa ve tüketime dayalı bir büyüme modeli ve tüketim de ithalatla gemilerle giriyor, AVM'lere giriyor, oradan ÖTV, KDV topluyor Sayın Bakan ve sonuçta bütçenin bir dengesi oluşuyor. Biz hep dedik ki: "Bu iyi günlerde -o günler iyi günlerdi- gelin gelir vergisi reformunu yapalım." Çünkü onlar iyi günlerdi. Tüketime dayalı bir vergileme modeli var, dolaylı vergilerin oranı yüzde 70, dolaysız vergilerin de büyük çoğunluğunu ücretli ödüyor yani emekçiler ödüyor. Bu ne demek? Yüzde 90'a yakın bir geliri yoksullar ve orta kesim ödüyor demek. Gelin bunu tersine çevirelim. "Yani rantla buluşan, gelirle buluşan, servetlerine servet katan kesimleri vergilendirelim." dedik, Hükûmete bunu söyledik, "Gelin gelir vergisi reformu yapalım." dedik. Sayın Başkan biliyor, yıllardır alt komisyonda gelir vergisi reformumuz. İyi günlerde yapmadılar, şimdi bence hiç yapamayacaklar. Gelir vergisi reformunu ivedilikle getirmenizi hâlâ öneriyorum Sayın Bakan.
Şimdi, gelir vergisi reformunu yapmış olsaydık arkadaşlar, bu dolaylı vergilerin oranı düşecekti ve belki de bütçemiz bu kadar yara almayacaktı. Çünkü bakın, araba satışları yarı yarıya düştü, buzdolabı satışları, diğer satışlar düşüyor. Yani Sayın Bakanın ÖTV aldığı, KDV aldığı noktalarda kalemlerde ciddi bir gerileme var ama Sayın Bakan diyor ki: "Ben vergi gelirlerini artıracağım. Neyle artıracağım? Dolaylı vergilerle artıracağım." Bu yaman çelişkiyi bize anlatması lazım Sayın Bakan ve bu yaman çelişkiyi gidermek için -eğer ki dengeleme küçülme dönemindeysek bunu giderecek- AKP döneminde zenginleşen kesimlerin nasıl vergilendirileceğini hepimiz bulmamız lazım arkadaşlar. Biz dedik ki :"Rant vergisi getirelim." Bakın, kentsel rantlarla benim hesaplamalarıma göre 1 trilyon dolarlık servet yaratıldı. Şimdi tabii o değerler düştü, belki 500 milyar dolarlıktır bu, hani dolar bazında çünkü herkes fakirleşti ve bunun 1 lirası bile vergilendirilmedi arkadaşlar çünkü bizde rant vergisi uygulaması yok. Yani bir arazi diyelim ki 10 lira ediyor, bir imar geçiriyorlar 10 milyon lira ediyor ve bundan 1 lira vergi alınmıyor arkadaşlar. "Gelin bunu vergilendirelim." dedik, bunu yapmadılar. Mehmet Şimşek dört yıl önce söylemişti, "Rant vergisini getireceğiz." demişti, Sayın Cumhurbaşkanı karşı çıktı. Sayın Mehmet Şimşek "Gelir vergisi reformu getireceğiz." demişti, Sayın Cumhurbaşkanı karşı çıktı. Bütün bunları tekrar konuşalım, görüşelim arkadaşlar.
BAŞKAN - Bu, Komisyonumuzda bekliyordu, bir karşı çıkma yoktu, sadece yeniden revize edilmesi noktasında bir karar oluşmuştu, biliyorsunuz.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, siz Başkansınız, çağırın alt komisyonu, çalışalım, çağırın.
BAŞKAN - Hayır, bunu yenileyecekler, tekrar gönderecekler, onu bekliyoruz.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, kim gönderecek, saray mı gönderecek? Biz yapacağız onu. Artık kanunları Meclis yapıyor, kim gönderecek?
BAŞKAN - Saray göndermez.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Kim gönderecek?
BAŞKAN - Yani Külliyeden bahsediyorsunuz. Cumhurbaşkanlığından bahsediyorsanız...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hayır, kim gönderecek?
BAŞKAN - Yani, burada, bu süreçlerle ilgili olarak sizden teklifinizi bekliyoruz bu konu özelinde çalışılmış biçimde.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hayır, kim gönderecek, onu söyleyin. Gönderecek iradeyi söyleyin.
BAŞKAN - Milletvekilleri...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hah, öyle söyleyin o zaman Sayın Başkan.
BAŞKAN - Nasıl söyleyeceğim yani?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Değerli arkadaşlar, çünkü dolaylı vergilerle bir depo benzin alan, 5 bin liralık arabası olan emekli Ahmet amca ile Sayın Bakan arabasını -6 milyon lira değerinde benim bildiğim kadarıyla- benzin istasyonuna çektiğinde aynı vergi oranını veriyor -tabii, devletin arabası, kendi arabası olduğunu söylemiyorum- yani çok zengin birinin arabası aynı vergiyi veriyor; bir buzdolabı alırken aynı vergiyi veriyor, bir paket sigarayı alırken aynı vergiyi veriyor, bu da gelir ve servet adaletsizliğini ortaya çıkarıyor.
BAŞKAN - Aynı oranda vergi veriyor demek istediniz sanırım?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Aynı rakamda, oranda değil, aynı rakamda. Yani, diyelim ki ikisi de bir depo benzinde 100 lira vergi veriyorlar, bir paket sigarada 8 lira vergi veriyorlar, en zengini de en yoksulu da. Bu da gelir ve servet adaletsizliğine yol açıyor. Bakın, AKP'den önce nüfusun yüzde 1'i servetin yüzde 38'ine sahipti arkadaşlar -hep 2002 diyorsunuz ya- bugün nüfusun yüzde 1 servetin yüzde 60'ına sahip arkadaşlar. Bu niye oldu? Çünkü, gelir ve servete duyarlı vergilendirme yapılmadı, gelire duyarlı vergilendirme, vergi adaleti yapılmadı ve Sayın Bakanın bu yıl yaptığı uygulamalarda -Hükûmetinin yaptığı- vergi affında bu gözetilmedi. Bakın, bedelli askerlikte gözetilmedi. En gariban, gidiyor, tarlasını satıyor bedelli askerlik yapıyor ama en zengin için bir gecede harcadığı paradır o bedelli askerlik. Ben biliyorum, o askerlik şubesi sıralarında kıkırdayan bazı gençleri görüyorum, sırtındaki montun parasıdır o; 2 bin euroluk montla bedelli askerlik parasını ödemeye gelmiş var, bir de tarlasını satıp bunu yapan var ama aynı paraya bedelli askerlik yaptırdı bu Hükûmet. Ne oluyor? Biri borçlanıyor, yoksullaşıyor, biri için devede bir tüy. Aynı şekilde, imar affında da bu gözetilmedi arkadaşlar. İmar affında ne yapıldı? 100 milyon dolarlık rantı affa sokandan da yüzde 3 vergi aldı Sayın Maliye Bakanı, bir gecekondusunu affa sokandan da yüzde 3 vergi aldı. Bu ne demek? Bir yere inanılmaz bir servet aktarılması demek arkadaşlar. Ne önerdik? "Artan oranlı vergilensin bu dedik imar affında, artan oranlı. Nasıl vergide artan oranlı bir sistem var, burada da... Garibandan icabında hiç almayalım, zenginde yüzde 10, yüzde 30, yüzde 50'ye kadar çıkaralım bunu dedik. Bir fırsattı ama buraya doğru yürümediler. Bütün bunlar gelir ve servet adaletsizliğine, eşitsizliğine yol açıyor arkadaşlar. Vergi afları, vergi ahlaksızlığına yol açmıştır, vergi ahlakını yok etmiştir. Son dört yılda 5 tane mi, 6 tane mi vergi affı çıkardık Sayın Başkan. Vergi ahlakını yeniden oturtmamız gerekiyor, vergi adaletini sağlamamız gerekiyor gelirlerde.
Peki, bütün bunlar bu şekilde işlerken gider kalemlerine bakalım biraz da. Bütçenin harcama kalemlerinde vicdanlı, adaletli bir harcama mı var? Hayır, orada da vicdansız ve maalesef adaletsiz kalemlere ayrılan kaynaklar var.
Şimdi, güvenlik-özgürlük dengesinden bahsettim arkadaşlar. 2015'e kadar -bakın, rakamlara baktım- hani barışı konuştuğumuz, toplumsal adaleti konuştuğumuz, toplumsal barışı konuştuğumuz günlerde İçişleri Bakanlığı, Jandarma, Emniyet Genel Müdürlüğü, Millî Savunma Bakanlığı, MİT bütçelerinin toplamına baktım arkadaşlar 2015 bütçesinde -daha o iyi günlerden geçerken, 2014 sonunda yapılan görüşmelerde- toplamı 42 milyar lira yani eski parayla 42 katrilyon lira. Bugün kaç liraya gelmiş biliyor musunuz arkadaşlar?
BAŞKAN - 103.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hayır, 110 milyar liraya gelmiş. İçişleri Bakanlığı dâhil olarak toplayın, İçişleri Bakanlığı dâhil olarak 110 katrilyon liraya gelmiş yani neredeyse 3 katına çıkmış.
BAŞKAN - Ben yanlış topladım o zaman.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Değerli arkadaşlar, bu dönemde 2 katına çıkan bütçe kalemi yok, bakın, 2 katına çıkan; eğitimde, sağlıkta, ulaştırmada, hangi kaleme bakarsanız bakın...
BAŞKAN - Millet memnun ama bu terörle mücadeleden.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Tabii, millet şöyle memnun: Siz milleti bir bütün olarak, 81 milyon olarak sayarsanız...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - 81 milyon memnun zaten.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, müdahale etmeyin.
BAŞKAN - Pardon, ben sözünüzü kestim, insicamınızı bozdum, size ek süre vereyim.
Buyurun.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Şimdi, güvenlik-özgürlük dengesini yaratabilen devletler hem güvenliği sağlarlar hem toplumsal barışı sağlarlar hem de insanları huzur içinde yaşatırlar hem de refah içinde yaşatırlar. Ama şimdi huzurumuz var mı? Yok. Sokakta gülen insan görüyor musunuz? Yok. Refahımız var mı? Yok. Hepimiz yoksullaştık, hepimiz huzurumuzu da refahımızı da kaybettik arkadaşlar. Bu anlamda, güvenlikçi kalemlerde bu kadar yapılan artışla eğer ki biz abat olacağımızı düşünüyorsak devam edelim arkadaşlar ama benim önerim, bu güvenlik-özgürlük dengesini beraberce sağlamamız, bu yönde Meclisin irade koyması.
Bakın, yalnızca bir örnek vereyim: İçişleri Bakanı düşman hukuku uyguluyor, net, söylemleriyle, eylemleriyle düşman hukuku uyguluyor. Yalnızca bir örnek vereceğim, Cumartesi Anneleri yedi yüz haftadır Galatasaray Meydanı'nda oturuyorlardı, tam yedi yüz haftadır; 1995'ten beri. 1990'ların o karanlık günlerinde faili meçhuller vardı, Cumartesi Anneleri oturmaya başlayınca faili meçhuller durdu çünkü bir vicdan bariyeri yarattılar. Daha sonra Sayın Cumhurbaşkanı da 2011 yılında Cumartesi Annelerini kabul etti ve dedi ki: "Sizin derdiniz benim derdimdir, ben bu konuda sonuna kadar gideceğim." dedi ve şimdi ne oldu? Sayın Soylu altı hafta önce Cumartesi Annelerini yerlerde sürükledi, gaza boğdu, suya boğdu, gözaltına aldı; şimdi İnsan Hakları Derneğinin önünden çıkarmıyor onları, Galatasaray Meydanı'na oturtmuyor.
Değerli arkadaşlar, "1990'lı yılların karanlığıyla hesaplaşacağız." diyen AK PARTİ'den Cumartesi Annelerini yerlerde sürükleyen bir AK PARTİ'ye geldik. Bu muydu gerçekten hayal ettiğiniz? Bu düşman hukukuyla toplumsal barışı sağlayabileceğinizi mi düşünüyorsunuz? Hepimiz bunu, şapkayı önümüzü koyup düşünmemiz gerekir.
Sonra tasarruf bütçesi." dediniz Sayın Bakan, bu bütçenin en önemli özelliğinin tasarruf bütçesi olduğunu söylediniz. Yalnız, hani tasarrufu yaparken hep şöyle yapar devletler bir krize girdiklerinde: Tasarrufa önce "Tasarruf bütçesi yapıyoruz." diyenler başlarlar. Sayın Bakan, şimdi, sarayda -ben gördüm içim sızladı- ejder meyveli "smoothie" yani bir menüde ejder meyveli "smoothie" devamını saymıyorum. Bununla kokteyl yapan bir saray "Toplumdan fedakârlık istiyoruz." deme hakkına ne kadar sahip? Yani, kışlık saray var, eyvallah, uçan saray da oldu, yazlık sarayı yapmaya tam hızla devam etmek acaba tasarruf mudur veya "Ya şu yazlık saray da iki yıl beklesin arkadaş, sonra yaparız." demek midir esas olan? Veya Cumhurbaşkanlığı maaşına yüzde 26 zam yapıyorsunuz Sayın Bakan. Şimdi, Cumhurbaşkanının Allah'a şükür ihtiyacı yoktur böyle bir şeye, ya desek ki hepimiz, milletvekilleri, yüksek yargı üyeleri, Cumhurbaşkanı "Bu yıl biz zam almıyoruz arkadaş." desek ne olur ya? Hepimiz diyelim arkadaşlar, bir önerge getirelim -Sayın Cumhurbaşkanının buna karşı çakacağını da sanmıyorum- diyelim ki "Arkadaş, tasarrufu biz kendimiz başlatıyoruz, bu yıl zam almıyoruz."
Sonra Sayın Bakanın, ben gelirken gördüm...
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Canlı yayın devam ediyor mu?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yok, kesildi, canlı yayın gitti.
Sayın Bakana baktım, bir arabayla gelmiş Meclise. Arkasında şey yok da V12 motorlu bir arabaymış; V12, 12 silindir demek yani bu, 12 silindirli bir araba, 6 milyon liralık bir araba, piyasa değeri o kadarmış.
BAŞKAN - Kim söyledi onu.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ben de uzmanlarına sordum, fotoğrafını gönderdim, 6 milyon liralık bir araba.
Yani acaba tasarrufa, 6 milyonluk arabaya değil de "yerli ve millî" dediğimiz Türkiye'nin bir arabasına yani 100 bin liralık mütevazı bir araba binse... Sayın Cumhurbaşkanına bir baktım, geçen yıl 150 arabalık bir konvoyla gidiyor. Ya, niye? Başka ülkenin devlet başkanları bisiklete de biniyorlar, ne bileyim, metroya da biniyorlar. Sayın Bakan mesela bir bisiklete binip gelse şu Meclise, Maliye Bakanlığı şurada. Şuradan şuraya 20 araba geliyor. Şurada, arkada, bağırsak duyacak ama 20 arabayla geliyor. Ne olur yürüyerek gelse? Ya, bir görüntü verse "Ben tasarruf yapıyorum arkadaş, herkese de bunu öneriyorum, bütün kamu görevlilerine bunu öneriyorum." dese ne olur? Tasarrufa kendimizden başlayalım arkadaşlar, buradan başlayalım, sonra yoksullardan tasarruf etmeyi, fedakârlık yapmayı isteyebiliriz.
Sonra, bu bütçe, arkadaşlar, bir faiz bütçesidir. Hani, Erbakan Hoca bugün gelse "Sizi gidi faizciler sizi!" derdi, net. Ya, geçen yıl 71 milyar lira olan faiz ödeneğini bu yıl 117 milyar liraya yükseltiyor Sayın Bakan. Bakın, bu 117 milyar lira nedir biliyor musunuz? 16 bütçe görüşeceğiz Sayın Başkan, 16 bütçenin 12 tanesi kadardır, 16 bütçenin 12 tanesi kadar faiz ödeyecek Sayın Bakanım.
BAŞKAN - Bakan Bey ödeyecek.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bakan Bey ödeyecek tabii, o emredecek, ödenecek.Çünkü niye bu faizler buraya geldi? Değerli arkadaşlar, bir ülkenin döviz kuru da yani parasının değeri de faiz de o ülkeye verilen itibarla eş değerdir. Eğer sizin risk primleriniz düşükse, ülke güvenli bir ülke olarak görülüyorsa, paranızın değeri de değerlenir, faiziniz de düşer. Öbür türlü, "faiz neden, enflasyon sonuç" söylemleri bizi faizlerde yüzde 6'dan yüzde 26'ya, kredilerde yüzde 40'a getirdi.
Değerli arkadaşlar, peki, bu bütçe bir yandan da emeğin haklarını sömüren bir bütçe. Bakın, asgari ücret AK PARTİ dönemlerinde 500 doları görmüştü, bundan üç yıl önceye kadar 500 dolardı. Şimdi 250 doları gördü, biraz kur düştü, 280 dolara yükseldi. Yani döndük 2003 yılına arkadaşlar. Hatta, 2000 yılında da 200 dolardı, hani sonra devalüasyonla 160 dolarlara geldi. Yani on altı yılda sıfıra sıfır elde var sıfır çıkıyor. Doların da bir enflasyonu var, o günden bugüne enflasyonunu getirseniz, 2000 yılına dönmüş olurduk, asgari ücret bazında söylüyorum. Asgari ücretlinin bu kayıplarını giderecek bir anlayış içinde olmalıyız arkadaşlar. Yani, o, dediğim gibi, tasarrufu bizler de yapacağız, Ankara yapacak, devlet yapacak ama bu krizin bedelini milletin, yoksulların sırtına yükleyemeyiz arkadaşlar.
Bakın, bir İşsizlik Sigortası Fonu'muz var, üç yıldır sermayenin finansmanı için kullanılıyor, desteklemek için kullanılıyor. Biz diyoruz ki İşsizlik Sigortası Fonu işçinin yararına da kullanılsın, işsizin yararına kullanılsın. Ama ne yaptı Hükûmet? Geçen sayın bakan yardımcımızın da ikrar ettiği gibi, 11 katrilyon lirayı aldı İşsizlik Sigortası Fonu'ndan 3 tane bankanın finansmanına koydu, sermaye olarak koydu. İşçinin hakkı niye bankalara sermaye olarak konulur arkadaşlar, neden? Buna bizim gönlümüz el veriyor mu? Şimdi, Kalkınma Bankası sermayelenecek, benim endişem odur ki Sayın Bakan cevap verirse sevinirim, İşsizlik Sigortası Fonu'ndan mı sermayelendireceksiniz? Çünkü hani batık kredinin toplanacağı bir banka ihtiyacı var, bununla ilgili siz de görüşlerinizi söylemiştiniz, bu nereden finanse edilecek? Eğer ki İşsizlik Sigortası Fonu'ysa, yanlış adrestir derim Sayın Bakan.
Eğitim Bakanlığı bütçesini görüşeceğiz. Bakın, çok az arttı Eğitim Bakanlığının bütçesi. Rakamlar, dediğim gibi, soğuk. Rakamlar çok büyük olmayabilir. Biz çok daha mütevazı okullarda büyüdük ama benim öğretmenim bana barışı öğretti, kardeşliği öğretti, sevmeyi öğretti ki bugün barış mücadelesi vermeye devam ediyorum. Ama şimdi bakıyoruz, tekrar toplumsal çatışmanın olduğu günlerde acaba çocuklarınıza barışı, kardeşliği, dayanışmayı mı öğretiyoruz; yoksa yarışmayı mı öğretiyoruz, yoksa tekçiliği mi öğretiyoruz? Bütün bunları düşünmemiz lazım arkadaşlar. Mesela, ayrımcılığı mı öğretiyoruz? Ayrımcılığa karşı bir eğitimden geçiriyor muyuz çocuklarımızı? Bütün bu rakamlarda bunları düşünmeliyiz.
Mesela, bakın, ana dili temelli çok dilli eğitimi bir öcü olarak görür Hükûmet veya devlet anlayışı. Hükûmet bir ara görmüyordu, şimdi o da görür oldu herhâlde. Ben mesela bir Ermeni okulunda yetiştim. Ana dili temelli çok dilli eğitim veriyordu benim okulum. Gördüğünüz gibi, Türkçeyi konuşabiliyorum, Ermenicem de gayet iyidir arkadaşlar, çünkü ana dil temelli çok dilli eğitim aldım; Ermeniceyle başladı hayatım, Türkçe girdi hayatıma. Sonra hemen 3'üncü sınıfta İngilizce girdi, İngilizcem de gayet iyidir. Sonra gittim İspanyolcayı da kendi kendime birkaç ay içinde öğrendim. Yani 4 dili de gayet iyi konuşabiliyorum. Niye biliyor musunuz? Başka arkadaşlar, mesela, bakın, biz niye İngilizce öğretemiyoruz Sayın Bakan biliyor musunuz? Çünkü dilleri öcü olarak görüyoruz. Oysa bir çocuğa hayata başlarken ne kadar dil verirseniz onların hepsini özümseyebiliyor. Ama siz onları bir korku nesnesi olarak görürseniz hem pedagojik bir yıkım yaratıyorsunuz hem de o çocuklara hem ana dilini öğretemiyoruz hem ulusal dili öğretemiyoruz hem de evrensel dili öğretemiyoruz. Bütün bunlara bakalım arkadaşlar.
BAŞKAN - O zaman toparlayalım.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Son toparlayayım.
BAŞKAN- Yani bir de şeyi öğretmek lazım: Yani söyleyeceklerinizi kısa süre içerisinde söyleyebilmeyi de öğretmek gerekiyor diye düşünüyorum.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, geçen sene kırk dakika rahat rahat süre vermiştiniz. Sayın Zekeriya Bey bir saat konuşmuştu.
BAŞKAN - Otuz dakika oldu zaten.
Buyurun.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bu bir açılış konuşması.
BAŞKAN - Bir şey demedim ya, buyurun.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yani o anlamda sizden ricam birkaç dakika da toparlayacağım.
BAŞKAN - Buyurun.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Bakan, yüksek cari açıklı bir büyüme modelinden şimdi yeni bir ekonomik programı öneriyorsunuz. Çünkü o model artık duvara çarptı, Amerika parayı geri topluyor, bol para döneminden çıkmış durumdayız. Şimdi bu yeni dönemde üretim ekonomisine geçmek zorundayız. Üretim ekonomisine geçerken de şimdi baktığımızda mevcut durumda ne durumdayız, 760 milyar dolar millî gelir olacak bu yıl, öyle öngörülüyor, gelecek yıl benim beklentim 700 milyar dolara düşecek çünkü baz etkisinden dolayı birinci, ikinci çeyreklerde ciddi bir gerileme söz konusu olacak. Bu da bütün rasyolarımızı yukarı çekecek yani borçluluk rasyolarımızı yukarı çekecek. Bu anlamda bir an önce toparlanmamız gerekiyor. Yani bu; faiz, enflasyon, döviz kuru sarmalından çıkmamız için bir an önce toparlanmamız gerekiyor.
Bakın, bir ekonomik program açıkladınız Sayın Bakan. Bu ekonomik programın başarılı olmasının şansı, buna paralel bir demokrasi programının olmasından geçer. Yani çünkü buraya demokrasi krizinden dolayı geldiğimizi düşünüyorum. Bu noktalara demokrasi krizinden dolayı geldiğimizi düşünüyorum ve demokrasi konusunda eğer ki bir programınız olmazsa normalleşme ve olağanlaşma, ekonomik krizde başarı şansının son derece düşük olduğunu düşünüyorum çünkü dünyadaki itibarımız ciddi anlamda gerilemiş durumda. Kimse yargı sistemimize güvenmiyor, hukuk sistemimize güvenmiyor, hukukun üstünlüğü olan bir ülke olarak görülmüyoruz. Bu anlamlarda reformlara ihtiyaç var, normalleşmeye ihtiyaç var, demokratik adımlar konusunda adımlar atmaya ihtiyaç var.
Bakın, dünyada iki tür insan hareket hâlinde Sayın Bakan, değerli arkadaşlar. Bir, parası olanlar hareket hâlinde yani parasını hareket ettiriyor ya da kendisi parayla birlikte hareket ediyor yani güvenli limanlara doğru gidiyor. Bunlar da genellikle demokratik ülkelerdir yani hukukun üstünlüğünün olduğu ülkelere doğru akıyor. İkincisi de fikri olan insanlar hareket hâlinde. Yani benim bir fikrim var, bu fikir çok büyük bir inovasyon katacak o ülkeye ama "Bu ülke de bunu acaba geliştireceğim bir habitat var mı?" diye bakıyor. Özgürlüğün olmadığı yerlerde o tip insanlar tutunamıyorlar arkadaşlar. Ciddi bir beyin göçümüz var, para sahipleri de ciddi oranda -hani sizin bazılarına kızdığınız- paralarını dışarıya götürdüler ve götürmeye devam ediyorlar. Bir an önce bu sarmalı tersine çevirmeniz lazım. Bu da özgürlük alanının genişletilmesiyle olur. Yani fikri olanların da parası olanların da kendisini güvende hissedeceği, daha doğrusu yoksulların, hepimizin, yani 81 milyonun güvende hissedeceği bir düzen kurmaktan geçer bu. Ekonomik programın başarısı bu tip reformlardan geçer arkadaşlar. Peki, bunlar olmazsa yoksullar hareket hâlinde oluyor, savaş sonuçları getiriyor, bakın Suriye'nin hâline ve bunun üzerine mülteci hareketleri söz konusu oluyor. Yani biz göç alan ve nitelikli göç alan, her anlamda kendi vatandaşlarımızı öncelikle göç vermeyen yani yaratıcı beyinleri göç vermeyen bir ülke hâline gelmeliyiz. Bu da demokratik adımlardan, atılımlardan geçer. Özgürlük alanı genişlerse Sayın Bakan, katma değerli üretim olur ve katma değerli üretim sizden şunu istemez: Siz diyorsunuz ya, mesela bir yatırım anlaşması imzalıyorsunuz: "On yıl vergi almayacağım senden." diyorsunuz. İmzaladınız, siz mi bilmiyorum, Sayın Cumhurbaşkanı mı? Diyorsunuz ki "Beş yıl boyunca SGK primi almayacağım." diyorsunuz. "Hazine arazisi bedava." diyorsunuz. İşçi de 200 dolara çalışıyor, "Gel, buyur, istediğin gibi sömür." diyorsunuz. Kirli bir yatırım mı bu? Diyelim ki termik santral mi veya başka kirli yatırımlar mı? "Gel, yap." diyorsunuz, "Doğayı da kirletebilirsiniz." diyorsunuz. Niye? Çünkü demokrasi kalitemiz kötü. Demokrasi kalitemiz iyi olsa inovatif yatırımlar olur, katma değeri yüksek yatırımlar olur çünkü yaratıcı düşünce burada olur. Bundan vergi de alırsınız, teşvik getirmenize gerek yok, SGK primi de alırsınız, hazine arazisini de parayla verirsiniz. Ama bunları yapmadığımız sürece hep daha çok teşvik vermek zorundasınız Sayın Bakan.
Son olarak Sayın Bakan, ben de bir iki rakam vereceğim kısaca. Şimdi, bakın "Bu rakamlar soğuktur." dediniz. Ben de maalesef talihsiz rakamlar vereceğim. Basın Özgürlüğü Endeksi'nde dünyada 180 ülke içinde 157'nci sıradayız arkadaşlar. Bakın, 180 ülke içinde 157'nci sıradayız. Yani bu bütçenin bu hâle gelmesinde acaba bunun etkisi var mıdır diye düşünelim. Çünkü bir güç var burada, merkezleşmiş bir güç var; o gücü eleştirebilen bir medya yapısı yok ve basın özgür değil, ancak "Padişahım çok yaşa." diyor. Açın gazeteleri, bakın, sarayın 15 tane gazetesi var, hepsi aynı manşetle çıkıyor. Ya, bari tasarruf için bunları birleştirin, bir tane gazete yapın, o: "Padişahım çok yaşa." desin. O anlamda basının özgür olmadığı yerde maalesef iktidar da hatalarını göremez ve en büyük kötülüğü kendine yapar çünkü eleştirilmeyen her güç hata yapar. Önce kendilerinin eleştirilmeye ihtiyacı var, istemeleri lazım bunu.
Diğer bir rakam Sayın Bakan: Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 113 ülke içinde 103'üncü sıradayız, daha 2018 rakamı açıklanmadı, orada daha da düşeceğimizi düşünüyorum. Ya, bu rakamlardan utanmıyor muyuz arkadaşlar? Bizim ülkemiz için utanç verici bunlar.
Diğer bir rakam, yeni açıklandı: OECD ülkeleri içinde biliyorsunuz 41 ülke var, demokrasi kalitesi açısından, OECD'de 41 ülke içinde 41'inciyiz arkadaşlar, sonuncuyuz.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Kim açıklıyor bunları?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Efendim, OECD açıklıyor. OECD ülkeleri içinde, 41 ülke içinde 41'inciyiz demokrasi kalitesi açısından. Biz bu rakamlarda iyileşme sağlamadan ekonomideki rakamlarda da iyileşme sağlanmaz, sağlanabilir ama geçici olur Sayın Bakan. Bakın, geçen sene kriz çıktığında Sayın Naci Ağbal'a dedim ki: "Bak, bünye hasta. Bünye diyor ki 'Ateşim çıktı.' Sen kortizon veriyorsun. Ya, başka bir şey var bu bünyede. Bir kanser olabilir, başka bir ağır hastalık olabilir. Gel, kortizon verme." Ne yaptınız? Kredi Garanti Fonu, diğer bütçe genişlemeci önlemler, parayı bol bol saçtınız, seçimlerde millet de durumun biraz iyi olduğunu zannetti, size oy verdi, ne oldu? Kortizon bitti, hastalık daha da depreşti, dolar kuru nerelere gitti, enflasyon nerelere gitti.
(Oturum Başkanlığına, Sözcü Abdullah Nejat Koçer geçti)
BAŞKAN - Sayın Paylan, lütfen toparlar mısınız.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bitiriyorum.
Kortizon vererek bütçeye bütçeyi iyileştiremeyiz, ülkeyi iyileştiremeyiz. Yapısal reformlara ihtiyaç var, öncelikle demokratik reformlara ihtiyaç var.
Değerli Başkan, son bir cümleyle, bir iki cümleyle bitireceğim.
Bakın, değerli arkadaşlar, bütçe rakamlardan oluşur ama rakamlar soğuktur, gerçekten soğuk rakamlar. Burada yürütmenin tercihlerinin ben vicdansız ve adaletsiz olduğunu düşünüyorum. Tamamen güvenlikçi paradigmaya hapsolmuş olduğunu düşünüyorum eski 1960'ların, 1970'lerin 1980'lerin, 1990'ların hükûmetlerinde olduğu gibi. Tekrar güvenlik, özgürlük dengesini sağlayacağımız, toplum barışını sağlayacağımız, vicdanlı ve adaletli bütçe yapabileceğimizi düşünüyorum. Bu anlamda Meclisin iradesini ortaya koymasına çağırıyorum.
Hepinize saygılar sevgiler sunuyorum. Teşekkür ederim.