| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 30 .10.2018 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli arkadaşlarım, değerli basın mensupları, bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 2019 bütçesi hayırlı olur umarım.
Değerli arkadaşlarım, ben de bugünlerde hepimizin içini acıtan, donduran olayla başlamak istiyorum. Tunceli'nin Nazimiye ilçesinde donarak şehit olan 2 er... Allah rahmet eylesin; ailelerine, bütün millete başsağlığı diliyorum. Çok ibretlik bir olaydı bu arkadaşlar. Benim büyükannemin 2 ağabeyi Allahuekber Dağlarında kalmıştır. "Oysa annem giderken yün çorap vermişti. Başka bir şey oldu, çocuklara kıydılar." diye ölene kadar bunu söyledi büyükannem. 1914'tü değerli arkadaşlarım; şimdi 2018, insanlar donarak ölüyor. Bu çok ibretlik bir olaydır, geçiştirilecek bir olay değildir. Bugün Sayın Bakanın yapmış olduğu açıklamalardan ben şahsen hiç tatmin olmadım. Aslında bu olay şu anda görüştüğümüz bütçeyle de yakından ilgilidir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, iki küçük konu var. 27/10/2018 tarihli 30578 sayılı mükerrer Resmî Gazete'de "2019 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı yayımlandı." deniliyor. Değerli arkadaşlarım, bu ifade bile çok ciddi sorunludur. Türkiye'de meydana gelen değişikliği, hani "yeni sistem, yeni dönem" filan dediniz ya, onu anlatması açısından anlamlıdır. "2019 yılı yıllık programı" filan değil, "Cumhurbaşkanlığı." Yani, bir şeyin üzerine... Hani "tek insan, tek kişi yönetimi" filan diyoruz, çok da kızıyorsunuz, sinirleniyorsunuz filan ama hiçbir şekilde saklayamıyorsunuz; iradeyi, bütün milletin iradesini, her şeyi tek bir yere, tek bir güce bağlıyor olmanızı açık bir şekilde ortaya koyuyor, gösteriyor. Değerli arkadaşlarım, buna sürekli olarak "seçilmiş, seçilme" filan işareti yapılıyor, "Seçilmiştir, daha ne? Kiminle paylaşacak?" filan deniliyor. Yani, demokrasiyi yeniden dönüp anlatmaya gerek yok; seçilmiş bir insanın demokrasilerde bir ülkeyi nasıl yöneteceği, hangi hakkı ne şekilde kullanacağı... Zaten Anayasa da bunu açık bir şekilde belirtmiştir, çok net bir şekilde bilinen bir konudur dolayısıyla "Seçilmiştir, her şeyi yapar." çok eskimiş bir safsatadır bana göre. Seçilmiş elbette ülkeyi yönetir ama ülkeyi hukukun içinde yönetir değerli arkadaşlarım ve yönetirken de diğer anayasal mekanizmalar hukukun içinde yönetip yönetmediğini denetler; bunlardan bir tanesi yasamadır biliyorsunuz, diğeri de yargıdır, denetler. Ama bu anlayış, bu kafa, sizin bu anlayışınız "Biz seçildik dolayısıyla kimse hiçbir şey yapamaz, söyleyemez." anlayışıdır ve bugün yaşamış olduğunuz ekonomik krizin sebeplerinden bir tanesi de budur diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, 1982 Anayasası Meclisin bütçe hakkını çok açık bir şekilde, sarih bir şekilde teslim eder ama yine, yayımlanan -16/4/2017- 6771 sayılı Kanun'un 15'inci maddesiyle değişiklik yapılarak meşhur 161'inci madde "Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesini kabul etmediği durumda yeni rakamlarla yeniler ve devam eder." hükmüyle, bu Meclisin sizin döneminizde zaten sakatlanmış olan bütçe hakkının ciddi bir şekilde... Değerli arkadaşlarım, öteden beri sakattı ama sizin döneminizde özellikle Sayıştay bir şekilde devre dışı bırakılarak ya da Sayıştay denetçileri göstermelik hâle getirilerek bu bütçe hakkı bir şekilde gasbedilmişti ya da ciddi bir şekilde zedelenmişti. Bu Anayasa değişikliğiyle bütçe hakkı bütünüyle ortadan kalkmıştır. Böylesine bir ortamda biz burada Plan ve Bütçe Komisyonu olarak bütçeyi konuşuyoruz, bunun altını çizmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, daha bütçeye girmeden bir konu daha var. Buraya gelmeden evvel bir 15 Temmuz mağduruyla -biz "mağdur" diyoruz, siz bunlara çok sinirleniyorsunuz- görüştüm. Bir yüzbaşı, hikâyesi var: tutuklanmış, bir sene içeride kalmış, serbest bırakılmış, sonra beraat etmiş, görevine dönmek istiyor ama dönemiyor, çok ciddi ekonomik şeyler yaşıyor. Bir psikiyatri uzmanı olarak da bir şekilde anlattı bana yaşadıklarını. Gerçekten çok trajik bir olay yaşıyor. Bu adaletsizlik devam ediyor. Bunun gölgesinde yine bu Plan ve Bütçe Komisyonunda 2019 yılı bütçesini, 2017 yılı kesin hesaplarını görüşeceğiz. Ama bakıyorum ben şimdi burada, hemen Bakan arkadaşın yanında Bakan yardımcıları oturuyor; bunlar milletvekilliği döneminde gitmişler, şeyi ziyaret etmişler -şu anda fotoğrafı da var burada, isim istenirse verebilirim- ama bunlar duruyor; Sayın Bakan bu okullarda okumuş filan, duruyor. Değerli arkadaşlarım, çok ciddi bir yük altındasınız; bunun üzerine gidin arkadaşlar. Yani, bu ülkede 15 Temmuzda gerçekten ülkenin, milletin birliğine, bütünlüğüne, geçmişine yapılan bu hain saldırıyla beraber müthiş haksızlıklar, adaletsizlikler yaşanıyor; bunlara bigâne kalamazsınız değerli arkadaşlarım. Hiç kimseyi suçlamıyorum ama bunlara ciddi bir şekilde bakmanız gerekiyor diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, 2019 yılı bütçesiyle ilgili hazırlama takvimi konusunda da çok ciddi gecikmeler oldu. Yani yasa böyleyse buna uymak lazım yoksa kaldırmak gerekiyor. "Takvim yok, ne zaman gelirse gelsin..." Ama siz bütün aşamalarda işte orta vadeli programda, bütçenin sunulmasında, hepsinde gecikmeli bir şekilde gittiniz. Bu gecikme, tabii, bu bütçenin gerektiği gibi görüşülmesini de engelleyen bir konu olarak karşımızda duruyor, bunu da belirtmek isterim.
Değerli arkadaşlarım, bu bütçenin açıklamasıyla ilgili, biliyorsunuz, yeni Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçiş sonrası bir Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı kurulmuştu. Bu Bütçe Başkanlığının bütçenin hazırlanmasında etkili olacağını hatta orta vadeli programın hazırlanmasında etkili olacağını -o meşhur planlamaları- Ekonomi Bakanlığının filan yerini aldığını, Devlet Planlama Teşkilatının yerini aldığını filan biliyoruz ama hiç yok ortada gerçekten. Orayla ilgili, o daireyle ilgili kimse oturuyor mu -ben kaçırmış da olabilirim- Sayın Bakanın arkasında kimse oturuyor mu, bilemiyorum. Bunu niye söyledim? Şunun için söyledim değerli arkadaşlarım: Bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle ilgili, yaşadığımız krizle de çok yakın ilişkisi olduğunu düşünüyorum ben. Evet, eski sistem bir şekilde ortadan kaldırılıyor yani müthiş bir şekilde eski sistem böyle, işte, filin züccaciye dükkânına girmesi gibi girilip yok ediliyor; eski gelenekler, alışkanlıklar, birikimler filan dağıtılıp gidiliyor. "Onun yerine ne kuruluyor?" konusunda çok ciddi soru işaretleri duruyor. Ekonomiyle ilgilenen insanlar da bütün dünya da bu işe bakıyor: Kim yapıyor, ne yapıyor? Yok oldu, ortadan kalktı, ne yapıyor? Siz sadece böyle kısa kısa programlarla mı gideceksiniz mesela Sayın Bakanım? Yanılmıyorsam Onuncu Kalkınma Planı 31 Aralık 2018'de bitiyor, değil mi? Bununla ilgili geçen sene o zamanki Sayın Bakan Lütfi Elvan bizi Bakanlığa çağırdı, topladı; Türkiye çapında müthiş arayış konferansları düzenlendi, yeni on yıllık planla ilgili çalışmalar yapıldı ama hiç adı bile geçmiyor. Yani gerçekten şeye mi döndük, "Ne planı kardeşim? Bize plan değil pilav..." oraya mı gidiyoruz? Yani, bu planı bütünüyle devre dışı mı bıraktınız? Bunu bir soru olarak algılayın ve lütfen cevap verin, başka merak edenler de vardır diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanının sunumunda da ki daha önce Sayın Bakanın sunduğu yeni ekonomik model vardı, krizden nasıl çıkacağımızı, enflasyonu nasıl düşüreceğimizi gösteren şey vardı. İşte, Yeni Ekonomik Program sunuldu, Cumhurbaşkanlığının yıllık programı sunuldu, bütçe sunuldu. Bu çerçeveden bütün metinleri okuduğumuz zaman gördüğümüz şey, kriz. Aslında kriz hiçbir şekilde kabullenilmiyor yani Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin ya da Cumhurbaşkanlığı Hükûmetinin, bu yönetimin en önemli zaaflarından, eksikliklerinden biri adını koymadığı, hiçbir şekilde kabul etmediği bir şeyle mücadele ediyor olması. Krizi söylemiyor ama -çok belli ki söylediği rakam, enflasyonu düşürme, dövizi kontrol altına alma gibi- "Denge, disiplin, dönüşüm programı" diyerek aslında olağanüstü bir durumla mücadele edildiği çok açık, net bir şekilde görülüyor.
Değerli arkadaşlarım, bu Yeni Ekonomik Program, orta vadeli programda yer alan rakamlara göre, 2019 yılında yüzde 2,3 büyüme beklenmektedir. Şimdi, TÜİK'in yeni serisine göre hesaplanan millî gelir hesaplarına göre ulusal gelirimiz artacak. İşte, 2019 gayrisafi yurt içi hasıla cari fiyatlara 4,5 milyar TL olacak, 795 milyon dolar. Millî gelir rakamları yeni seriye göre -eski seriyle karşılaştırıyoruz- bu rakamlarla ilgili "Daha hangi kalemler ne olacak, nasıl olacak?" sorusunu sormadan evvel hâlâ sizin üzerinizde bu rakamları hesaplamayla ilgili çok ciddi soru işaretleri duruyor.
Türkiye İstatistik Kurumu geldi, Plan ve Bütçe Komisyonunda sunum yaptı, kendilerini dinledik ama hiçbir şekilde hiç kimseyi ikna edemedi. Nitekim o büyüme rakamlarına da açıklamış olduğu yüksek rakamlara da ne piyasalar baktı ne dünya baktı ne derecelendirme kuruluşları baktı; ciddi bir güvensizlik var. Bu güvensizliğin en önemli rakamlarından biri, büyüme rakamlarından çok, sizin yurt içi tasarruf oranınız. Bakın, orta vadeli programda toplam yurt içi tasarruf oranı ise gayrisafi yurt dışı hasılasının yüzde 25,3'ü olarak tahmin edilmektedir. Değerli arkadaşlarım, eğer varsa böyle bir tasarruf Türkiye'nin hiçbir problemi kalmadı. Biz mazoşist miyiz, kendi kendimize kötülük yapacağız da dünya kadar yapısal tedbir, yatırımları kısıtlama, niye böyle şeyler yapacağız ki? Verelim piyasalara teşvikleri, madem bu kadar paramız var, uçalım, uçuralım. Hiç faiz de artmaz, hiç de böyle bir şey de olmaz. Yüzde 7,5 dolarla borçlanmayız değerli arkadaşlarım. Bunlar gerçekçi rakamlar değil. Yani bunları bütün herkes görüyor. Siz böyle açıklıyorsunuz, bunların yazılmasını, çizilmesini engelliyorsunuz diye millet uyumuyor.
Şimdi, yazılmasını, çizilmesini engelliyorsunuz, toplantının başlangıcındaki tartışmaya giriyorum. Burada belki de kameramanlar gittiler grup toplantılarına, bir şey demiyorum ama Hükûmetin ya da Cumhurbaşkanlığı sisteminin, yönetimin sistematik bir şekilde farklı düşünenleri susturduğu -artık yani şüpheler falan yok, işaretler falan değil- çok açık, net değerli arkadaşlarım. Yani Türkiye'deki basın-yayınla uğraşan, medyayla uğraşanlar artık tekel oluşturmuştur. Eğer bakıyorsanız gazetelere -baktığınızı sanmıyorum, siz de artık ciddiye almıyorsunuz, eminim bundan- 10 tane gazetede aynı manşet atılıyor. Böyle bir şey olabilir mi değerli arkadaşlarım? Türkiye'nin ekonomiyle ilgili rakamlarını konuşuruz "Niye kriz durumundayız?" "Bunları aşmak için neler yapacağız?" falan ama bunların yanında krizi tetikleyen çok önemli bir şey var: Özgürlüklerle ilgili, muhalefetin susturulmasıyla ilgili, düşünce ve ifade özgürlükleriyle ilgili bu ülkede çok ciddi problemler var ve bu problemler aşılmadıkça da çok fazla bir yere gidemeyeceğiz diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, Yeni Ekonomik Program'daki parametreler ve öngörüler dikkate alınarak hazırlanan bu bütçe ekonomide istihdam yaratacak, üretken yatırımları tetikleyecek, devletimizin niteliğinin bile tartışılmasına neden olan lüks harcamaları önleyecek, cari dengenin sürekli açık veren yapıdan dengeli bir yapıya kavuşmasını sağlayacak, hakkaniyetli bir gelir dağılımını yaratacak, borçla finanse edilen tüketime dayalı bir büyümenin yerine, üretime dayalı bir büyüme modelinin ilkelerini yaşama geçirecek bir bütçe değil maalesef değerli arkadaşlar. Bu bütçe, ekonomik krizle mücadele için de gerekli argümanları barındırmamakta bize göre. Sadece kamu yatırımlarında tasarrufu ön plana çıkarmaktadır. Lüks harcamalar, şaşalı açılış törenleri, birkaç ilde devam eden Cumhurbaşkanlığı konut yatırımları, harcamalarla, bunlarla ilgili hiçbir şey yapmıyor, sadece ve sadece yatırım rakamlarını kısıyor ve bu şekilde krizle ya da sorunla -her neyse o sorun, kriz demiyorsunuz siz- mücadele edecek?
Şimdi, Sayın Bakanım, değerli arkadaşlarım, Bakanın yaptığı açıklamaya göre 2019 yılı -bütçe gerçekleşmelerinin- merkezi yönetim bütçe giderlerinin 822,8 milyar TL, merkezi yönetim bütçe gelirlerinin 749,6 milyar TL, bütçe açığının 72,1 milyar TL olacağını söylüyor. Değerli arkadaşlarım, bunların gerçekçi olmadığını benden evvel konuşan arkadaşlar çok açık, net bir şekilde söylediler, gelir kalemleriyle ilgili söylenenler var, hepsine katılıyorum. Gerçekten, siz bu vergiyi toplayabilecek misiniz? Hadi topladığınızı kabul edelim, bu gelir adaletini düzenleyecek bir düzenlemeniz yok. Yine, siz dar gelirlilerden dolaylı vergiler alacaksınız ama bunu da sağlayabileceğinize dair bütçede herhangi bir rakam göremiyoruz değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım, bu krizin adını koymak lazım. Bu nasıl bir kriz? Gerçekten, bunun adını koyamazsak hiçbir yere gidemeyiz. Siz ülkede aykırı ses çıkaran herkesi... "Aykırı ses çıkaran." derken siyaseten filan değil, ekonomik olarak da aykırı ses çıkaran herkesi bir şekilde baskılıyorsunuz. Bu ülkede maalesef, bu ülkenin Cumhurbaşkanı iş adamlarıyla yapmış olduğu bir toplantıda: "Niye OHAL'e karşı çıkıyorsunuz ki? Bak, OHAL'i sizin lehinize uyguluyorsunuz, grevleri erteliyoruz." diyebilmiştir değerli arkadaşlarım. Bunlar gerçekten acı bir şeydir.
Bu krizin adını koymak lazım. Yani bu kriz bütünüyle sizin hatanızla ortaya çıkmış değil -bak, muhalefet olarak çok farklı bir şey söylüyorum- bu kriz zaten çıkacaktı. Bu kriz yani kapitalist ekonominin, neoliberal aşamasının yani ciddi üçüncü nesil krizlerinden, ilklerinden biridir ve bu kriz siz bu hataları yapmasanız da çıkacaktı ama siz çok büyük hatalar yaptınız, çok büyük yanlışlar yaptınız. Yani yaptığınız yanlışlardan bazıları ekonomiyle ilgili yanlışlardır, bazıları da siyasetle, demokrasiyle, özgürlükle ilgili yanlışlardır. Ekonomiyle ilgili yaptığınız yanlışları -zaman da çok çabuk akıp gidiyor- hemen ifade edeyim değerli arkadaşlarım. Dünya ekonomisi, kapitalist ekonomi kendi tıkanıklığını aşmak için bulmuş olduğu o finans kapitele geçişte, o para basıp her tarafı, insanları borca tahrik ederken siz de bu şeylere kapıldınız, müthiş ucuz paralar aldınız, o paralarla... Şimdi tartışıyoruz, benden önce konuşan arkadaşlar çok net bir şekilde ifade ettiler, sizin ihracatınızın yüzde 82'si dışarıdan ithalata dayanıyor. Siz gerçekten katma değer üretemiyorsunuz. İşte, siz o gelen paralarla katma değer üretecek bir iş yapmadınız değerli arkadaşlar.
Bakın, çok acıdır bu ülkede -ismini vereceğim, hiç sakınca görmüyorum- Sabancı Holding bu ülkenin sanayiyle uğraşan en önemli kuruluşuydu. Sabancı Holding artık sanayici değildir arkadaşlar. Bu, sizin uyguladığınız ekonomik politikalarla olmuştur. Sabancı Holding şimdi finansla uğraşıyor değerli arkadaşlarım, enerjiyle uğraşıyor, inşaatla, şununla bununla uğraşıyor. Siz gelen o parayı gerçekten sanayi yapacak, AR-GE yapacak, üretim yapacak, katma değer yapacak dolayısıyla ürettiğimiz malın büyük çoğunluğunu bizim yapacağımız dolayısıyla borçlanma ihtiyacımızı azaltacak şekilde kullanmadınız, siz böyle bir şey yaptınız. Zaten siz bunu elinizde buldunuz değerli arkadaşlarım. Yani 2001 krizi sonrasında Türkiye'de uygulanan IMF programına sarıldınız, IMF programına sarılırken şu yalan da yayıldı: Ekonomideki bu tedbirler alınırsa, bu neoliberal politikalar uygulanırsa aynı zamanda demokrasi, özgürlükler, hak, adalet filan da uçacak. İlk dönem buna siz sarıldınız ve bunun sonrasında deniz bitti, dünyada işler değişti, dünyada işlerin değiştiğini hiçbir şekilde öngöremediniz, sizin büyük hatanız buradadır ve özellikle seçimleri kazanmak için de düşük faiz olayında ısrar ettiniz, şimdi işin içinden çıktınız. Şu anda faiz ve kur sarmalı içine girdiniz. Bunu düzeltecek de herhangi bir aracınız gereciniz, maalesef, değerli arkadaşlarım, yok. Böyle bir şeyi de kimsenin önüne koyamıyorsunuz.
Sayın Bakan, değerli arkadaşlarım; bu bütçe, üretimde ithalata bağımlılığı ve yüksek dolarizasyon seviyesinin bir sonucu olarak Türkiye'de oluşan krizi es geçecek, göreceksiniz. Bu kriz, başka bir krizi tetikleyecek. Siz faizleri yükseltmiş olmanıza rağmen enflasyonu düşüremeyeceksiniz, siz faizleri yükseltmiş olmanıza rağmen kuru sınırlayamayacaksınız ve Türkiye önümüzdeki dönemde -biraz evvel bir arkadaşımız da ifade etti, şu anda bir krizin içindedir- çok daha derin, çok daha önemli bir krizin içine girecek ve siz bu krizle ilgili hiçbir şey yapmayacaksınız.
Değerli arkadaşlarım, borçlanmayla ilgili birkaç cümle söyleyeceğim. Sayın Bakan geçenlerde çıktı televizyona...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, lütfen, toparlayın.
Buyurun.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Gerçi Sayın Bakanın son günlerdeki performansını çok iyi görmüyorum, motivasyonunu da iyi görmüyorum, bütçe sunuş motivasyonu da çok düşüktü. Geçenlerde televizyona çıktı, müthiş bir şey olarak anlattı, dedi ki: "Biz 2 milyar dolar borçlanacaktık, 6 milyar dolar teklif geldi." Sayın Bakanım, sadece siz mi biliyorsunuz dünyada olup biten her şeyi? Herkes biliyor. Bunu iktisat 1'inci sınıf öğrencileri falan da biliyor. Sayın Bakanım, geçen sene nasıl borçlanıyorduk? Sayın Bakanım, niye onu söylemediniz? Kağıdı on yıllık vadeyle yüzde 5,1'le veriyordun. Şimdi siz beş yıllık vadede yüzde 7,5'la verdiniz Sayın Bakanım. Bir de komisyonu ne kadar olacak Sayın Bakanım? Onu da açıklasaydınız. Aradaki bankaların komisyonu ne olacak? Yüzde 1-1,5 da onlar olacak değerli arkadaşlarım, 7,5-8; 8,5-9. Ya, değerli arkadaşlarım, buna Türkiye ekonomisinin dayanması falan mümkün değil. Size yaptırılan şey budur, bunu yaptınız. Sizi kimse de göndermeyecek. Öyle, neoliberal hamaseti de bırakın. Tuhaf bir şekilde her şeyi milliyetçilikle bağlıyorsunuz. Düşmanlar bizi... Brunson... Ne Brunson'u? Bağırdınız, çağırdınız "Brunson şöyle yaptı, böyle yaptı. Bize saldırıyorlar." Sonra çıktınız "Bu döviz kriziyle Brunson'un ilgisi yok." dediniz. Ya, nasıl bir şey değerli arkadaşlarım? Kim güvensin, nasıl güvensiz size, niye güvensin? Şimdi, siz çıkıyorsunuz "Bağımsız yargı..." Ondan sonra Amerika'da, elin gâvur memleketinde -söz Meclisten dışarı- diyorlar ki: "İki gün sonra papaz falan zamanda, falan şeylerle gelecek."
Değerli arkadaşlar, size kim güvenecek, bize kim güvenecek? Gülüyoruz falan ama bu çok acıdır. "Biz çadır devleti değiliz. Muz cumhuriyeti değiliz." Peki neyiz biz? Değerli arkadaşlarım, size soruyorum. Bu nasıl bir şey?
BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, toparlayın isterseniz bence, dağılıyor bayağı çünkü.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Tam güzel bir yere gelmişken "Toparlayın." diyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, aslında bütçeyle dünya ekonomisinin nereye gittiğini, Türkiye ekonomisinin nereye gittiğini çok ciddi bir şekilde konuşabilir ve tartışabilirdik ama ne bu işin tekniği buna izin veriyor ne de bizim rakamlar, bu bütçe sunuş şekli buna izin veriyor.
Son birkaç cümle de -hep es geçiyoruz, zaman kalmıyor- kesin hesapla ilgili söylemek isterim değerli arkadaşlarım. Aslında kesin hesap, bütçe gerçekleşmesini tartışmak anlamına geliyor. Yani milletin bize verdiği hakkı biz de kullansın diye hükûmetlere veriyoruz, diyoruz ki: "Şu yerlerden, şu kadar vergi toplayın, şuralara şöyle harcayın. Şunu yapın, bunu yapın." diye talimat veriyoruz. Sayın Cumhurbaşkanına vereceğiz şimdi talimat, o talimat almaz ama veriyoruz. Ondan sonra da buraya geliyoruz, 2017 yılında vermiş olduğumuz bu şey ne oldu, bunu tartışmamız gerekiyor. Ama hiçbir bütçede -şu Plan ve Bütçe Komisyonunun bütün tutanaklarını inceleyin değerli arkadaşlar- bunlar konuşulmamıştır. 2 tane problem var. Bu problemleri aşalım değerli arkadaşlarım hep birlikte "yeni sistem" diyorsanız, "yenilik" diyorsanız.
Bunlardan bir tanesi: Gelecek senenin bütçesi ile bir önceki senenin bütçesini birlikte konuşmak mümkün değil; bu, teknik olarak mümkün değil. Bunun için yeni bir kesin hesap komisyonu kurulsun ya da Plan ve Bütçe Komisyonunun alt komisyonu ayrı zamanda bunları tartışsın. Dünyada da bunların örnekleri var. Bunlardan bir tanesini yapalım ve kesin bir şekilde bu şeyleri tartışabilelim. Yoksa gerçekten bir yere gidemeyiz.
Başka bir konu da değerli arkadaşlarım, biz ezbere bir denetim yapamayız. Ne dedim? Dedim ki: Türkiye Büyük Millet Meclisi seçilmişi yani hükûmeti denetler hukuk içinde yönetiyor mu, yönetmiyor mu; bütçe çerçevesinde, Meclisin hazırlamış olduğu bütçe çerçevesinde bu milletten para toplamış mı ve bu paraları bu şekilde kullanmış mı, kullanmamış mı? Bunu neyle biz ölçeceğiz? Sayıştayla ölçeceğiz ama Sayıştayı yok ettik değerli arkadaşlar. Sayıştay görevlisinin burada oturmasına falan bakmayın. Zamanı geldiğinde konuşacağım, unutulan şeyler de var. Sayıştay raporları diye bir şey yok değerli arkadaşlar. Buna rağmen kırıntılar... "Memur maaşlarında bilmem ne olmuş, bordroda falan olmuş, falan yere gitmiş de işte bir gecelik şey unutulmuş." Bunlarla bütçe denetimi yapılmaz ki değerli arkadaşlarım, böyle bir şey olmaz. Dolayısıyla Sayıştayı tekrar Sayıştay hâline getirmeden bizim bu kesin hesapları tartışmamız mümkün değil. Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti de maalesef, Sayıştayı Sayıştay olmaktan çıkarmıştır. İlgili bakanlıkların, kuruluşların bütçeleri konuşulurken bunlara Sayıştay raporlarından örnekleri de vermeye çalışacağız diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hayırlı olsun tekrar.