KOMİSYON KONUŞMASI

CAVİT ARI (Antalya) - Sayın Komisyon Başkanım, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekilim, Sayıştay Başkanım, Kamu Denetçiliği Başkanım, değerli bürokrat arkadaşlarımız ve sevgili milletvekili arkadaşlarım; öncelikle ben de hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Bütçemizin geneli üzerinde dün yapılmış olan eleştirilere de aynen iştirak ettiğimi ifade ederek bugünkü gündeme dair konuşmak istiyorum.

Gündeme geçmeden önce de bugün 31 Ekim 2007 tarihinde kaybettiğimiz önemli bir değerimiz, büyüğümüz eski genel başkanlarımızdan Sayın Erdal İnönü'yü ölüm yıl dönümünde rahmetle anıyorum.

Değerli Başkanım, bugün gündemimizde başta Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanlığı olmak üzere, bazı kurum ve kuruluşların bütçeleri üzerinde görüşme yapmaktayız. Ben de bu konularla ilgili görüşlerimi kısaca aktarmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinin de görüşülmesinin yapıldığı bugün dikkatinizi çekmek istediğim birkaç husus bulunmaktadır. 1982 Anayasası'nda yapılan değişiklikle anayasal güvence altına alınan Meclisin bütçe hakkının zedelenmiş olduğunu açıkça yaşamaktayız. Yasama organının halk adına kamu gelirlerini toplama ve yine halk adına bu gelirleri harcama konusunda yürütme organına sınırları belirleyerek yetki vermesi ve sonuçlarını denetlemesine "bütçe hakkı" denilmektedir. Bütçe hakkı, vergi ve benzeri gelirlerle kamu harcamalarının çeşit ve miktarlarını belirleme ve onaylama hakkıdır. Bu hak halk tarafından seçilen temsilcilerden oluşan yasama organına aittir. Bütçe, hükûmetin Meclise karşı temel sorumluluk mekanizmasıdır. Meclis bütçeyle hükûmete gelir toplama ve gider yapma yetkisi vermekte, bütçede yıllık gelir ve giderler arasında fark bulunması hâlinde bu farkın ne kadarının borçlanma yöntemiyle karşılanacağı hususunu da belirlemekte, bu yetkinin kullanılmasını da bütçe sürecinin bir parçası olan kesin hesap kanunu ile denetlemektedir. Anayasa'nın 6'ncı maddesinde egemenliğin Anayasa'nın koyduğu esaslara göre yetkili organlar eliyle kullanılacağı, hiçbir kimse ve organın kaynağını Anayasa'dan almayan bir devlet yetkisini kullanamayacağı belirtilmiş ve 87'nci maddesinde ise bütçe hakkının Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu hüküm altına alınmıştır. Anayasa, siyasal iktidarın yapısını, işleyişini, siyasal kurumların statülerini, görev ve yetkilerini belirleyen, vatandaşların hak ve özgürlüklerini tespit eden ve bunların hukuki güvencelerini içeren bir toplum sözleşmesidir. Demokrasilerde kamu harcamalarının büyüklüğü ve kapsamıyla bu harcamaların yapılabilmesi için vatandaşlara getirilecek yükümlülüklere halk karar verir ki buna "bütçe hakkı" denilmektedir. Bütçe hakkı dünya tarihinde demokrasi için vazgeçilmez bir kurum olarak çetin mücadelenin ürünüdür. 1982 Anayasası'nın değişik 15'inci maddesi ile 161'nci maddesinde yer alan "Bütçe kanununun süresinde yürürlüğe konulamaması hâlinde, geçici bütçe kanunu çıkarılır. Geçici bütçe kanununun da çıkarılamaması hâlinde yeni bütçe kanunu kabul edilinceye kadar bir önceki yılın bütçesi yeniden değerleme oranına göre artırılarak uygulanır." şeklinde hüküm Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olan bütçe hakkını zayıflatmaktadır. Cumhurbaşkanınca Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan bütçenin reddedilmesini sonuçsuz bırakmaktadır.

Bütçenin Meclis tarafından reddedilmesinin bir önemi kalmamıştır. Çünkü yeni bütçe kanunu kabul edilinceye kadar bir önceki yılın bütçesinin yeniden değerleme oranına göre artırılarak sürdürülebilmesi olanağı getirilmiştir. Yani Cumhurbaşkanının hazırlayacağı bütçeye Meclis onay vermezse dahi hiçbir sıkıntı yaşanmayacağı ortadadır. Aslında bu hüküm Anayasa'nın 89'uncu maddesinde yer alan; Cumhurbaşkanına bütçe kanunlarını bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderme yetkisi tanınmamasına ilişkin düzenlemeyle çelişiktir. Anayasa'nın 161'inci maddesinin hükmünün Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkı ilkesi dikkate alınarak yeniden düzenlenmesi gerektiği ortadadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisiyle ilgili olarak dikkatinizi çekmek istediğim bir husus; Türkiye Büyük Millet Meclisi harcama ve hesaplarının denetimi hususudur. Meclis harcamalarının iç denetimi iç denetçiler eliyle gerçekleştirilmektedir. Ancak Meclis hesaplarının dış denetiminin daha şeffaf ve kamuoyuna açık bir vaziyette değerIendirilmesine gerek duyulmaktadır. Hâlen Meclis Tüzüğü'nde var olan ve eski uygulamada da Hesapları İnceleme Komisyonunun devreye sokularak Meclis hesaplarının üyeler arasından oluşacak bir komisyon aracılığıyla yapılması zorunludur.

Meclis hesaplarıyla ilgili olarak belirtmek istediğim bir husus da bazı harcamaların fahiş faturalarla yapıldığı gözükmekte. Örneğin; sağlık harcamalarını bunlardan birisi olarak ifade edebilirim. Bu konularda yeniden değerlendirmeler yapılmalı ve özellikle başta sağlık harcaması olmak üzere yapılan firmalarla olan anlaşmaların piyasa koşullarına uygun hâle getirilmesinin zaruri olduğunu ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı olarak çalışmalarını sürdüren ve anayasal bir kurum olan Kamu Denetçiliği Kurumunun performansının ve kamuoyundaki etki ve imajının da bir değerlendirmeye tabi tutulmasının gerekliliği ortadadır. Kamu Denetçiliği Kurumuna başvuru adetleri ve bunların sonuçları salt etkinliğin değerlendirilmesi ölçütü olamaz. Türkiye küresel arenada uluslararası hukuk normlarının zedelendiği; yargı-yasama-yürütme üçgeninin ciddi biçimde yara aldığı ve bazı kamu kurumlarının ve birçok düzenleyici-denetleyici kurumlarının işlevsizleştiği bir ülke olarak değerlendirilmektedir.

Kamu Denetçiliği Kurumu bu ihtiyaçtan hareketle konumunu yeni baştan gözden geçirmek durumundadır. Bu konuda Meclis olarak iktidar ve muhalefet hep beraber neler yapılabileceği hususunda birlikte değerlendirme yapılmalıdır.

Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili olarak dikkat çekmek istediğim bir husus, Diyanet İşleri Başkanlığının hac ve umre hesaplarının denetiminin Sayıştay denetim alanından çıkartılıp özel bir denetim ekibinin inisiyatifine bırakılmasını pek anlamak mümkün değildir.

Sayın Başkan ve değerli üyeler; bildiğimiz üzere 2016 Nisan referandumu sonucunda oluşan Cumhurbaşkanlığı yönetim sisteminin uygulaması Temmuz ayı ortalarından itibaren yürürlüğe girmiştir. Çıkartılan çok sayıda Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle birçok kamu kurumu kapatılmış, lağvedilmiş, devredilmiş veya direkt olarak Cumhurbaşkanlığına bağlanmıştır, bazı kamu kurumları da işlevsizleştirilmiştir. Ancak, kamu idaresinde yeni ve radikal örgütlenme yapılırken bu çalışmaların bir ihtiyaç analizine bağlanıp bağlanmadığı bilinmiyor.

Bu işlemler için çok sayıda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi gerçekleşti ve bu kararnamelerin gerekliliğinin, içeriğinin tartışması kamuoyunda yapılmamaktadır. Bu kararnameler Meclisin de denetimi dışında olduğundan kamu yönetimindeki bellek kaybı probleminin oluşup oluşmadığı, kamu personelinin haklarının zedelenip zedelenmediği konularında yeterince tartışma ve bilgilendirme yapılmamaktadır. Ancak duyumlarımız bu değişikliklerin kamu yönetiminde büyük rahatsızlıklara ve hoşnutsuzluklara neden olduğu, büyük bir personel hareketinin yaşandığı yönündedir.

Ülkenin hukuki açıdan bulunduğu açmaz ve çaresizlik, sivil toplum örgütlerinin çaresizliği dikkate alındığında, bu konuda Meclisin konuya el atarak vakit geçirmeksizin çalışma yapması gerekliliğine inanıyorum.

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuyla ilgili olarak dile getirmek istediğim husus, bu Fona gerek bankacılık krizi gerekse son dönemlerde yaşanan olaylar nedeniyle devrolunan şirket ve mal varlıklarının kayıt, kontrol ve idaresinde birtakım sıkıntıların yaşandığıdır.

Kayyum idaresi kendi içinde bazı sıkıntılar barındırmaktadır. Kayyum olarak bu şirketlere atananların siyasi kimlikleri ve yeterlilikleri kamuoyunda sorgulanmaktadır. TMSF devasa bir KİT hâline gelmiştir. Bu konuda yaşanan bazı sıkıntıların ip uçları Sayıştay denetim raporunda da yansıtılmıştır. Meclisin bu konuda da bir inisiyatif alması gerektiğine inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CAVİT ARI (Antalya) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Arı, buyurun.

CAVİT ARI (Antalya) - Türkiye Büyük Millet Meclisi, vatandaş adına kamu gelirlerini toplama ve bu gelirleri toplama ve harcama konusunda yürütme organına verdiği yetkinin sonuçlarını denetleme anlamına gelen bütçe hakkını kendi adına denetim yapan Sayıştay aracılığıyla kullanmaktadır. O açıdan, Meclisin denetim faaliyetinin etkin bir şekilde yürütülmesinde Sayıştay denetim raporlarının rolünün büyük olduğuna inanıyoruz. Ancak Sayıştay 2017 yılı Denetim Raporu içerikleri incelendiğinde, yasa ve yönetmelik açıklamalarında ayrıntılı olarak belirlenen Sayıştayın denetim yetkisinin fiilen ortadan kaldırıldığı görülmektedir. Denetçilerin baskı altında çalışmakta olduğuna ve düzenlilik denetim raporlarında yapılan tespitlerin birçoğunun rapor okuma komiteleri tarafından raporlardan çıkarıldığına dair duyumlar tarafımıza iletilmiştir. Bu konunun izlerine yine Sayıştay raporlarında rastlanılmaktadır. Raporlarda kalan tespitlerin çoğu "yargılamaya esas rapor" kapsamına alınmakta ve bu raporlar Meclise gönderilmemektedir. Sonuçta, Meclise her raporda bulunan standart metinler ve etkisiz tavsiyelerden oluşan dokümanlar "rapor" diye gönderilmektedir; bu durum da Anayasa'ya aykırılık suçu niteliği taşımakta ve Meclisin bütçe hakkı ve denetim yetkisi fiilen ortadan kaldırılmaktadır. Sayıştay görevlileri ve Sayıştay denetçilerinin söz konusu denetim raporlarını hiçbir baskı altında kalmadan hazırlamaları gerektiğini hatırlatmak istiyorum.

Ayrıca, Sayıştay Başkanımıza belediyelerle ilgili yapılan denetimlerle ilgili buradan bir şey sormak istiyorum: Bugüne kadar belediyeler üzerine yapılan bu denetimlerde hangi siyasi partili belediyelere ne oranda denetim yapıldığı ve bunlarla ilgili ne şekilde raporlar hazırlandığı konusunda da özellikle soru sormak istiyorum çünkü özellikle Cumhuriyet Halk Partili belediyelerden Sayıştay denetmenlerinin çıkmadığını ve bu şekilde de siyasi bir baskıya maruz kaldıklarını buradan da ifade etmek istiyorum.

Bunun yanı sıra, basında çıkan bir haberi de sizlerle paylaşmak istiyorum değerli arkadaşlar. Burada bütçe sunulur iken önümüzdeki sürecin daha tasarruflu bir bütçe yılı olacağı ifade edilmiş olmakla birlikte bugün Cumhurbaşkanlığı sarayına 1.108 işçi daha alınacağına dair bir haber bulunmaktadır. Genel bakım ve diğer hizmetleri yapmak üzere sürekli işçi kadrosuna 1.108 işçi alınması bu tasarrufa uygun mudur, değil midir? Böyle bir personel alımına bu koşullarda ihtiyaç var mıdır, yok mudur? Bu hususu da dikkatinize sunmak istiyorum.

Ayrıca, değerli arkadaşlar, öğleden önceki bir konuşmacı arkadaşımızın da yine gündeme taşıdığı bir hususu da ben özellikle gündeme taşımak istiyorum. Sayın Meclis Başkan Vekilimiz sunmuş olduğu sunumunda özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisinden "külliye" diye bahsetmiştir, ben de notlarıma almıştım. Değerli arkadaşlar, Türk Dil Kurumu'nda "külliye" kelimesinin karşılığı "Bir caminin çevresinde camiyle birlikte kurulmuş medrese, imaret, sebil, kitaplık, hastane vb. yapıların bütünü." olarak gösterilmekte. Yani, kısacası Türkiye Büyük Millet Meclisinin böyle bir "külliye" kelimesiyle ifade edilmesinin doğru olmadığını ifade etmek istiyorum ve Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak tanımlanmasının daha doğru olduğunu tekraren ifade ederek hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.