| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a)Türkiye Büyük Millet Meclisi b)Kamu Denetçiliği Kurumu c)Sayıştay Başkanlığı ç)Cumhurbaşkanlığı d)Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı e)Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı f)Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği g)Diyanet İşleri Başkanlığı ğ)Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu h)İletişim Başkanlığı ı)Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü i)Savunma Sanayii Başkanlığı j)Savunma Sanayii Müsteşarlığı k)Strateji ve Bütçe Başkanlığı l)Kalkınma Bakanlığı m)Millî Saraylar İdaresi Başkanlığı n)Devlet Arşivleri Başkanlığı o)Başbakanlık ö)Başbakanlık Tanıtma Fonu Genel Sekreterliği p)Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 31 .10.2018 |
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sayın bürokratlar; herkesi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, eski Maliye Bakanımız Sayın Naci Ağbal bilir, geçen yıl getirdiği bütçeyi vicdansız ve adaletsiz bir bütçe olarak tanımlamıştım, maalesef, siz gittiniz Sayın Naci Ağbal, daha da vicdansız, daha da adaletsiz bir bütçeyle karşı karşıyayız.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Naci Ağbal'ı arıyoruz!
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Evet, "Gider eteri gelir beteri." demişler, maalesef, evdeki bulgurdan da olmak üzereyiz bu anlamda.
Cumhurbaşkanlığı bütçemize baktığımızda, Sayın Fuat Bey, bakın, Osmanlıdan bugüne iki yüz yılın üzerinde bir demokrasi mücadelemiz var. Demokrasi mücadelesi, biliyorsunuz, hep Batı'da krallara karşı, Osmanlıda da padişahı dengeleyici ve denetleyici kurumların oluşturulması, devlet yapısının demokratikleşmesi üzerinedir. Yani gücü tek bir yerde toplamak gibi bir hayalimiz yoktu, AK PARTİ'nin kuruluş iddiası da aslında bu değildi.
Ne diyorduk? "Vesayet unsurlarından ülkeyi arındıracağız, darbe dinamiklerini geride bırakacağız, demokratik bir Türkiye'ye doğru yürüyeceğiz." diyorduk. Bu konuda hepimiz heyecanlıydık ve hepimiz katkı sunmaya çalışıyorduk ama on altı yıllık AKP iktidarı sonucuna baktığımızda, geldiğimiz noktada, eminim ki siz de paylaşırsınız ki hayallerimizden çok uzaktayız.
Elbette bir ülkede bir yürütme olacak ama o ülkenin demokratik olup olmadığını o ülkedeki yürütme belirlemez çünkü her ülkede bir yürütme vardır. Biliyorsunuz, 3'üncü, 4'üncü dünya ülkelerinde de yürütmeler var, orada da parlamentolar var, orada da sözde yargı var, orada da güya basın var ama o ülkeler demokratik ülkeler olarak tanımlanmıyorlar.
Demokratik ülkeler, kuvvetlerin gerçekten ayrıldığı, sözde değil özde ayrıldığı, kuvvetlerin birbirini etkin bir şekilde denetleyebildiği ve kuvvetlerin her birinin eşit derecede itibar gördüğü ülkelerde ortaya çıkabiliyor, maalesef, bu noktalardan gittikçe uzaklaşıyoruz.
Gücü tek bir elde toplamak ve diğer kuvvetleri yok saymak, itibarını yok etmek, benim görüşüme göre, en başta o gücü tek elde toplayan kişiye zarar verir veya kuruma zarar verir, yapıya zarar verir. Eğer ki bir güç denetlenmiyorsa, dengelenmiyorsa ve her gün etrafındaki herkes, ona "Padişahım çok yaşa." diyorsa, o kişi kendini düzenleyemez, kendine eleştiri bulamadığı zaman "Ya, ben herhâlde her şeyi doğru yapıyorum." der, öyle zanneder ve yola öyle devam eder. Oysa görüyoruz ki pek çok hatalar yapmışız ki bu badireleri atlattık.
Bakın, 2007'de bir darbe, postmodern bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldık yeniden, 1998 sonrası, 28 Şubat sonrası, denildi ki "Bu son artık, herhâlde bir daha yaşamayacağız." Siz öyle dediniz, AK PARTİ bunu söyledi "Artık geçti darbe günleri." dediniz ama 2016 yılının 15 Temmuzunda bir baktık ki devletin her yerini sarmalamış bir yapı darbe girişiminde bulunma cesaretini gösterdi ve gördük ki pek çok hata yapmışız.
Oysa biz, burada -Sayın Naci Ağbal çok iyi biliyor- defalarca uyardık, dedik ki: "Arkadaşlar, bakın, toplumsal barışa kasteden bir şey var devlet içinde. Bakın, Ceylanpınar'da iki polisimiz öldürüldü, Suruç'ta bombalar patladı, Ankara'da gar katliamı oldu, havalimanında bombalar patladı ve bunu durduramadık." Bir şekilde birileri suçlanıyor ama ortada bir dinamiğin olduğunu, bir darbe dinamiğinin olduğunu okuyamadık, daha doğrusu okuyamadınız. Biz burada defalarca uyardık.
Bakın, 1980 darbesini bilenler bilir. 1980 darbesi öncesi ne yapılmıştı? Solcu kahvesini bombalayan el de aynı eldi, sağcı kahvesini bombalayan el de aynı eldi ve bir darbeye gidildi. Aynı şekilde, darbe öncesi toplumsal kaos yaratmak isteyen bir dinamik vardı ve maalesef, darbeye doğru yürüdü, şükür ki başarılı olmadı. Maalesef ki biz haklı çıktık.
Ben, burada, Meclis komisyonunda defalarca "Darbe geliyor arkadaşlar, darbe dinamiği devrededir." dedim, hatta, bana bazı AK PARTİ'li arkadaşlar darbeden sonra "Sen nereden biliyordun darbeyi?" dediler. Allah'tan Hristiyanım da "ByLock var mı? diye sormadınız.
Değerli arkadaşlar, darbe dinamikleri böyle olur ama güç bir merkezdeyse ve her şeyi tek bir merkeze almışsanız, devlet içinde belli odaklar o gücü ele geçirmeyi isterler çünkü tek bir merkezdedir güç. Oysa güçler dağılırsa darbe yapma imkânı da kalmaz. Mesela Amerika Birleşik Devletlerinde nereye darbe yapacaksınız? Eyaletler var, yerel yönetimler var, yerel yönetimler güçlü, yargı güçlü, Parlamento var, basın etkin bir şekilde işliyor, nasıl darbe yapacaksınız? Herkes o dinamiği görür ve sistemi uyarır. Sistemi uyarıcı mekanizmaları işletmezsek, Allah korusun, yakın bir gelecekte tekrar aynı dinamikler tetiklenebilir çünkü siz "Kandırıldık." dediniz arkadaşlar. Yani Cumhurbaşkanının Yaverine kadar girmiş bir darbe dinamiği vardı "Kandırıldık." dediniz. Bütün bunları engellemenin yolu demokratik bir sistem kurmaktan geçer.
Elbette anlıyoruz, olağanüstü bir dönemden geçtik ama olağanüstü bir dönem sonucu, siz bu girdaptan çıkmak için özgürlükleri genişletmeyi, demokrasimizi tahkim etmeyi tercih etmediniz, tam tersine özgürlükleri berhava ettiniz, güvenlikçi alana doğru yürüdünüz yani güvenlikçi bir devlet yapısı ortaya koydunuz ve üç yıldır bu devam ediyor. Yani 2015'ten beri devam ediyor, darbe girişimi yaşamamıza rağmen iki yıldır da bunu sürdürmeye devam ediyorsunuz Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Bey. Bu anlamda, bu yoldan artık vazgeçmenin zamanıdır.
Bakın, Sayın Naci Ağbal'a ekonomik meseleyle ilgili de dedim ki: "Bakın, bu yolda yürürseniz ekonomik kriz gelir. Bünyeye kortizon veriyorsunuz. Bünye hasta, siz maliye ve para politikalarıyla bünyeye kortizon veriyorsunuz, bu önünde sonunda stagflasyona yol açar." dedim, maalesef orada da haklı çıktım. Uyardım "Yapmayın bunu, bünyeye bu kadar kortizon vermeyin, önünde sonunda bünyeyi hasta eder." dedim, yine haklı çıktım. Uyarılarımız dikkate alınmadı, sonuçta bir siyasi ve ekonomik kriz yaşıyoruz.
Bütün bunların devre dışı kalması için, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, yürütme elbette olacak, saygın bir yürütmemiz olacak, etkin bir yürütmemiz olacak ama bu yürütmeyi dengeleyici mekanizmalar, Parlamento etkin bir şekilde işlemeli ama, maalesef, Parlamentomuz etkin bir şekilde işlemiyor çünkü "kuvvetler ayrılığı" dediniz, "güçlü Meclis" dediniz ama Cumhurbaşkanını, sonuç olarak, Meclisin...
Bakın, yalnızca şeklî olarak söyleyeyim, her salı Sayın Cumhurbaşkanı Meclise geliyor grup toplantısı yapmaya...
Sayın Başkan, bir uğultu var ama...
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen sessiz...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Mecliste grubu olan 5 siyasi parti var, diğer siyasi partiler de var; sonuç olarak 5 genel başkan var. Sayın Cumhurbaşkanı da sorulunca bir partinin Genel Başkanı, buraya geldiğinde ama buraya geldiğinde bir bakıyoruz... Az önce sizi eleştirdim ya, onlarca görevliyle geliyorsunuz, hurra, böyle bir anda sanki ayrı bir güç gelmiş gibi. Sonuç olarak biz milletvekilleri olarak yalnız geziyoruz, Meclis koridorlarında yürüyoruz, siz 40 kişiyle girdiniz. Ama Sayın Cumhurbaşkanı bir geliyor, Mecliste olağanüstü hâl, üstümüzde helikopterler uçuyor, bir bakıyoruz, onlarca arabayla Sayın Cumhurbaşkanı geliyor, Şeref Kapısı'ndan giriyor, bantlar çekiliyor, biz onlarca bandı aşarak bir yere ulaşmaya çalışıyoruz, Mecliste bir olağanüstü hâl durumu ve Sayın Cumhurbaşkanına özel bir muamele yapılıyor. Ama, hâlbuki Meclise geldiğinde, ya bir AK PARTİ Genel Bakanı olarak gelse, diğer partisi olan genel başkanlar gibi davransa belki Meclisin o anlamda, dengeleyici, denetleyici görüntüsü anlamında en azından şekil olarak bir görüntü vermiş olur. Ama maalesef verdiği bu görüntü eşitlikçi değil. Burada bütün genel başkanlar gibi davranan bir AK PARTİ Genel Başkanı olmalı ama böyle davranmıyor maalesef. Meclisin denetim yetkisini etkin bir şekilde yerine getirebildiğimizi düşünmüyoruz. Çünkü AK PARTİ Genel Başkanı olarak aynı zamanda AK PARTİ genel grubu üzerinde bir etkisi var elbette. Yani düşünebiliyor musunuz başkanlık sistemi olan yer olan Amerika'da Trump'un partisi üzerinde bir etkisi yoktur, partisinin senatörleri, milletvekilleri bağımsız olarak kendi vicdanlarına göre başkanı denetlerler. Buradaysa biz sanki muhalefet, onlar iktidar, değil, artık böyle bir sistemse onlar 1'inci parti, biz 3'üncü partiyiz, öbürü 4'üncü parti. Herkes sizi dengelemek ve denetlemekle görevli, bütün milletvekilleri. Bunun yolunu açmalısınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlayın.
Buyurun.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Kendi iyiliğiniz için bunun yolunu açmalısınız. Eleştirilmek için bunu yolunu açmalısınız. Denetlenmek için bunun yolunu açmalısınız.
İkinci güç, yargı. Oysa bakıyoruz, yargı büyük oranda yürütmenin sopası olarak kullanılıyor Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı. Bakın "Al papazı, ver papazı." açıklaması bütün dünyada zaten aşınmış olan yargının itibarını daha da aşındırdı. Çünkü "Ben yargıya bir talimat veririm, papazı veririm, papazı alırım." denmiş oldu. Bakın, Selahattin Demirtaş iki yıldır tutuklu. Bir gece operasyonuyla 4 ayrı başsavcılık ki başsavcılıkları denetleyen, koordine eden bir kurum yoktur, 4 ayrı şehirde 12 milletvekilimizi, 2 eş başkanımız dâhil, tutukladılar ve iki yıldır onlara gerçek anlamda bir suçlama yöneltilemedi çünkü hepsi siyasi ifadeleriydi. Toplumsal bir kesimin, 6 milyon kişinin oyunu almış bir partinin genel başkanını siz tutuklarsanız siyasete karşı olan umutları yok edersiniz. Oysa bir cumhurun başkanı bütün cumhurun başkanıdır. Toplumun bir kesimini makbul sayıp geri kalanları ötekileştirirse toplumsal barışa hizmet etmiş olmaz. Yargıyı bu anlamda gerçekten adaletli bir noktaya taşımak hepimizin görevi.
Sevgili Osman Kavala bir yıldır tutuklu, daha bir iddianame görmedi Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı.
Diğer bir güç, basın. Basın özgür mü, sizi denetleyebiliyor mu, dengeleyebiliyor mu? Hayır. Alın gazeteleri, 15 gazete aynı manşetle çıkıyor, hepsi "Padişahım çok yaşa." manşetleri atıyor. Oysa o basın özgür olsa, sizi eleştiren manşetleri atsa belki o zaman hatalarınızı görebilirsiniz. Özgür basının olduğu yerde yürütmeler daha etkindir çünkü eleştirirler. Oysa bakıyoruz basında genelde sizi öven, güzelleme yapan yazılar var. Bu sizin kötülüğünüze. Önce siz "Beni eleştir ey basın." Demelisiniz. Ama bu ortam maalesef yok.
Diğer bir güç, akademi. Akademimiz özgür mü? Değil. Rektörlerimizin hâlini görüyoruz. Cumhurbaşkanı dahi eleştirdi, ilk 500'de 1 tane üniversitemiz yok. Üniversitelerimizi özgür kılacak ortamı yaratmalıyız. Beyin göçü yaşıyoruz.
Diğer bir güç, sivil toplum; özgür değil. Yani ezcümle eleştirilmeyen her güç hata yapar ve hata yapmaya devam eder.
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, olağanüstü bir dönemden geçtik. Bakın, dün Sayın Berat Albayrak geldi buraya, bir ekonomi programını anlattı. Başarılı olması için biz de elimizden gelen eleştirilerimizi yaptık. Ama ekonomik krizden çıkmak için ekonomi programına ihtiyaç var ama bununla beraber bir demokrasi programına, bir normalleşme programına, bir olağanlaşma programına ihtiyaç var. Ya, bir 1980 darbesinde bile bir olağanüstü dönem üç yılda bitti. Yani olağanüstü hâl belli yerlerde devam etti ama en azından tekrar bir normalleşme sürecine geçildi.
BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Artık normalleşme, olağanlaşma dönemine geçmek zamanı değil midir?
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcı, bir de Sayın Cumhurbaşkanı milletten fedakârlık istedi, biliyorsunuz, "Bir ekonomik kriz var, fedakârlık istiyorum." dedi. Şimdi, Allah'ınızı severseniz, 1.603 lira alan bir asgari ücretli veya çocuğuna pantolon alamadığı için intihar eden bir baba oldu, onlarca örnek sayabiliriz...
Sayın Cumhurbaşkanının maaşına yüzde 26 bir zam yapılacak ve 74.500 liraya çıkarılacak, emekli maaşı da alıyor Sayın Cumhurbaşkanı, 27.500 lira sanıyorum alacak; 105 bin lira alacak. Sayın Cumhurbaşkanının böyle bir şeye ihtiyacı olduğunu düşünmüyoruz, belki haberi bile yok bundan, bilmiyoruz. Şimdi, biz fedakârlık isterken önce bizlerin örnek olması lazım, fedakârlık yapması lazım. Maaşımıza Cumhurbaşkanı, milletvekili olarak zam istemesek, zam yapmazsak ne olur? O 150 araçlık konvoylardan vazgeçip üç beş arabayla Sayın Cumhurbaşkanı gezse ne olur? Bütün bunlarda biz fedakârlık görüntüsü yapmazsak veya saraydaki kokteyllerde ejder meyveli "smoothie", aloe vera, somonlu suşi servisleri yapmak ne demek? Bunları o gariban vatandaşlarımız gördüklerinde toplumsal vicdanı, adaleti nasıl yaralar düşünemiyor muyuz? Bütün bunlarla ilgili... Yani uçan saray, kışlık saray, yazlık saray, bunlardan biraz geri adım atmak gerekmez mi? Bütün bunlarla ilgili fedakârlığı hep beraber yapmamız gerekiyor.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Son olarak şunu söyleyeceğim...
Sayın Başkan, lütfen, kurumlar çok yani biz sözcülere şey yapıyorsunuz.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Aynı şeyleri söyüyorsunuz.
BAŞKAN - On beş dakikanız doldu.
Buyurun.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Sabah aynı, öğlen aynı, her gün aynı ya, değişen bir şey yok ki Başkanım.
BAŞKAN - Arkadaşlar, Allah rızası için...
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Hep aynı şeyler Başkanım.
BAŞKAN - Size de söz veririm söz isterseniz.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Herhâlde İngiltere'ye çok gittiği için öyle anlıyorum. Yani 100 araçlık konvoyu filan orada görüyor.
BAŞKAN - Sayın Paylan, devam edin.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - İngiltere'de bir bakanla beraber metroya bindik. Bakın, bir bakanla beraber metroya bindik Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Demin bir arkadaş da Fransa örneğini verdi de...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bakın, bir bakanla beraber metroya bindik Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bir söz al da konuş kardeşim ya.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, arkadaşımıza bir söz verin benden sonra da bir konuşsun.
BAŞKAN - Sen bitir, ben ne yapacağımı biliyorum Sayın Paylan.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, biraz da Millî İstihbarat Başkanlığıyla ilgili birkaç cümle söyleyip bitireceğim.
Şimdi, hani az önce bahsettim ya, darbe dinamikleri tetiklenir ve belli yerlerde tetiklenir, bu ta Teşkilat-ı Mahsusa'dan beri böyledir. Yani toplumsal fay hatlarına belli nifaklar sokulur. Biliyoruz ki MİT içinde de belli odaklar, çeteler bu darbe dinamiğini tetiklediler, toplumsal barışımıza kastettiler. Bu anlamda bir arınmanın gerçekten sağlanmış olduğunu umut ediyorum. Ancak müstafi Başbakanımız Ahmet Davutoğlu'nun başkanlığında yapılmış bir toplantının, biliyorsunuz, kayıtları sızdı ve orada şöyle deniyordu, MİT'ten yetkililer: "Ya, biz Suriye tarafına geçeriz, bu tarafa birkaç füze atarız, operasyonun gerekçesini oluştururuz." Bu yalanlanmadı, bakın, bu açıklama yalanlanmadı. Orada hepsinin "tape"leri var. Deniyor ki "Oraya geçeriz, birkaç füze atarız Kilis'e doğru, ondan sonra operasyonun gerekçesini oluştururuz." ve bunlar oldu. Şimdi de diyoruz ki... Bakın, Kobani'ye doğru top atışlarının başladığı bir dönem.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Yalan, yalan...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hayır, bu yalanlanmadı, yalanlansın o zaman. Yalanlansın, yalanlanmadı.
Şimdi, Kobani'ye operasyon konuşuluyor. Bakın, toplumsal barışımıza kast etmek isteyen belki yeni darbe dinamikleri var.
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - O kadar çok yalan var ki.
BAŞKAN - Arkadaşlar, söz istersiniz, söz veririm.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bu anlamda, bizi belli noktalara çekmek isteyen ve toplumsal barışa gerçek anlamda kastetmek isteyen dinamikler olabilir. Bunlarla ilgili tedbirler almamız gerekir. Millî İstihbarat Teşkilatının dediği her istihbarata inanmayın. Sayın Davutoğlu'na "2 polisimizi şunlar öldürdü." dendi, çözüm süreci bombalandı. Bu anlamda, burada FETÖ'cülerin bunu yaptığı daha sonra ortaya çıktı. Bu anlamda, bir siyaset kurumunun sorumluluk almasına ihtiyaç var, toplumsal barış yönünde yürümesine ihtiyaç var, güvenlikçi politikalara hapsolmamaya ihtiyaç var, güvenlik-özgürlük dengesini etkin bir şekilde kurmak ve demokrasimizi tahkim etmek üzere adımlar atmaya, normalleşme adımını atmaya ihtiyaç var.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Müsaade ederseniz Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili iki cümle edip bitireceğim.
BAŞKAN - İki cümle...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Şimdi, Diyanet İşleri Başkanlığımız -ben hep söylüyorum, Fuat Bey yeni olduğu için tekrar etmek istiyorum- bütçesi en çok artan kurumlarımızdan birisi biliyorsunuz ve siz de söylediniz, İslam diniyle ilgili çok iyi hizmetler verdiğini söylediniz. Ben de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir Hristiyan olarak açıkça söyleyeyim, ben de vergi veriyorum ve bu ülkenin Hristiyanları, Alevileri, Musevileri, Ezidileri, bütün inançlara sahip insanları da vergi veriyor Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı. Ama dediniz ki "Yalnızca İslam'a hizmet ediyor." Ben aslında bana hizmet etmesini de istemiyorum çünkü benim yapılarım özerk. Taa, Osmanlı'dan beri kendi yapılarımızı özerk bir şekilde yönetmek istiyoruz. Böyle olmalı, devletin bir dini olmaz, devletin bir din kurumu olmaz. Bu çerçevede, bu hakkı siz nasıl doğru buluyorsunuz? Ben hakkımı helal etmiyorum bu anlamda.
Bu kadar vergi verilen bir noktada -herkes vergi veriyorsa- herkese hizmet eden, belki destek veren bir koordinasyon kurumu olabilir, o da talep ediyorsa ama bu, yalnızca tek bir inancın tek bir mezhebine hizmet eder noktada olmasını hakka, adalete uygun bulmuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Son olarak, kuvvetler ayrılığı...
BAŞKAN - Bitti zaten.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Son cümlemi edeyim mi?
BAŞKAN - Buyurun.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, değerli bürokratlar; devlet yapısını demokratik bir hâle getirmek zorundayız. Bu yönde reformlar yapmak zorundayız. Bütün gücü tek bir ele toplamak o ülkeyi demokratik bir ülke yapmaz. Bu anlamda, Sayın Cumhurbaşkanının da, sizlerin de, bütün bürokratların da, Meclisin de, yargının da ivedi olarak bir reform sürecine, bir normalleşme, demokratikleşme sürecine girmesi gerekiyor. Biz bu konuda sorumluluk almaya hazırız diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.