MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Değerli arkadaşlarım, kimseyi özel bir şekilde itham etmek, saldırmak, böyle bir amacım yok, durum tespiti yapıyorum. Karşı taraftan ses yükseldiği için ben de duyurmak için sesimi yükselttim, eğer rahatsızlık verdiysem özür dilerim.

Değerli arkadaşlarım, örneklerle gösterdim, bu sistem öyle, vesayet sisteminin ortadan kaldırılması, yerine demokrasi kurulması... "Türkiye'deki meselelerin daha çabuk bir şekilde çözüleceği, sorunların zaman kaybedilmeden etkin bir şekilde çözüleceği bir sisteme geçtik. Bu sistemle uçacağız." filan, böyle bir şey yok, bunu anlatmaya çalışıyorum değerli arkadaşlarım. Böyle olmadığı gibi, bunu aşan, artık insanları rahatsız etmeye başlayan şeyler var. Değerli arkadaşlarım, yaptığınız her şeyde, siyaseti, işte, muhafazakârlıkla, millîlikle, dinîlikle falan örtmeye çalışıyorsunuz, böyle bir din de yok değerli arkadaşlar. Yani kurulan sistemde demokrasi yok dedim şu ana kadar ama böyle bir din de yok. Bakın, Rum illerinden birisi merak ediyor Peygamber Efendimizi, "Kimdir bu din yayan, devlet kuran?" diye Medine'ye geliyor, diyorlar ki "Orada." Nasıl orada? "Ağacın altında, arkadaşlarıyla konuşuyor." Seçemiyor aralarından, "Allah Allah, bu mu buranın devlet başkanı?" Ne elbisesinden belli ne korumaları var, hiç kimse yok.

Başka bir şey daha anlatayım arkadaşlar: Şimdi E cetvelinde, T cetvelinde anlatıyor; Cumhurbaşkanının, Cumhurbaşkanının eşinin, ailesinin kullanacağı, yapacağı harcamalar, çelenkler melenkler, masraflar hepsi buna eklenmiş. Hatırlıyorsunuz değil mi, Hazreti Ali'ye geliyor vatandaş, özel iş konuşacağından dolayı mumunu söndürüyor "Sen özel konuşmaya geldin." diye. Hazreti Ömer'le ilgili daha başka hikâyeler var. Şeffaflığa çok ciddi bir örnektir, ganimet kumaş gelir ama herkese yarım elbiselik düşer. İki gün sonra Ömer'in sırtında o kumaştan elbise gören sahabe yakasına yapışır "Bize yarım elbise, sana bir elbise..." Oğlu Abdullah gelir, yetişir "Ben babama verdim." der.

Değerli arkadaşlarım, bunları anlatmadık mı yıllardan beri? Niye siz hiç görmüyorsunuz? Yani elbette karşılaştırma açısından demiyorum ama bu insanlar sizin insanınızdan daha mı geride insanlardı? Niye onların arkadaşları yakasına yapıştı da siz yapışmıyorsunuz da bana saldırıyorsunuz değerli arkadaşlar? Böyle bir şey var mı? Bunu hatırlatıyorum ben, bunu hatırlattığım için bana kızıyorsunuz, öfkeleniyorsunuz değerli arkadaşlarım. Kızmayın, öfkelenmeyin, ben görevimi yapıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bekaroğlu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitmedi, bir konu...

BAŞKAN - Son cümlenizi alayım.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Son cümle olmaz.

Bakın, bu Sayıştay raporlarıyla ilgili önemli şeyler var. Sadece TMSF'yle ilgili birkaç cümle söylememe izin verirseniz Sayın Başkanım... Gerçi ifade etti arkadaşımız ama çok ciddi, çok ağır bulgular var. TMSF Başkanı ikna etmeye falan çalışıyor ama öyle değil. Bunlar yenilecek, yutulacak bulgular değil. Tek tek siz okuyun değerli arkadaşlarım ya. Siz milletvekili arkadaşlarım "tüyü bitmemiş yetimin hakkı" filan diyen... Oradan geldiniz, ben sizi çok iyi tanıyorum. Okuyun ya, Sayıştayın raporunu okuyun. Biz eleştiriyoruz eksik diye. Okuyun, orada tek tek firmaları da göreceksiniz, kimlere verilmiş, bunu göreceksiniz değerli arkadaşlarım. Susmayın ya, susmayın, gerçekten susmayın. Siz sorumlu olacaksınız, indallahda, Allah katında sorumlusunuz ya, insanlara karşı sorumlusunuz; yapmayın, etmeyin. Düşmanlık falan yapmıyoruz, sadece ve sadece uyarıyoruz.

Bakın, hızlı bir şekilde duvara çarpıyoruz. Sadece ekonomik değil, toplumsal barışta, her konuda duvara çarpıyoruz. Bu duvara çarpma sadece Sayın Erdoğan'ın duvara çarpması, Adalet ve Kalkınma Partisinin duvara çarpması değil. On altı seneden beri bu ülkeyi yöneten böylesine güçlü bir insanın, Cumhurbaşkanının duvara çarpması. Bu çarpmadan dolayı hepimiz darmadağın olacağız, hepimizin kafası yarılacak değerli arkadaşlarım, sizi uyarıyoruz.