| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a)Millî Savunma Bakanlığı b)Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletmesi Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 01 .11.2018 |
CAVİT ARI (Antalya) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, değerli bakan yardımcıları ve sevgili milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, Türk milletinin göz bebeği olan ordumuzun buradaki siyasi temsilcisi niteliğinde olan Millî Savunma Bakanlığının bütçesinin halkımıza, ülkemize hayırlı olmasını dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.
Tabii, sözlerime başlamadan önce, daha geçen hafta meydana gelen, 2 askerimizin donarak şehit olması konusunu bir kez daha dile getirmek istiyorum.
Yaklaşık kırk yıla yakın bir süredir ülkemizde bir terör belası bulunmakta ve bu süreçte çok sayıda gencimiz, askerimiz, polisimiz, vatandaşımız, halkımız şehit olmuştur, gazi olmuştur. Tabii, hiçbir olay kabul edilemez, ölümün hiçbirini bir askerimiz hak etmemekte. Ancak bu kırk yıllık süre içerisinde, ifade ettiğim gibi değişik şekillerde yaşanan çatışmalarda şehit olan gençlerimiz oldu.
Tabii, bu olayların hepsi bizim vicdanımızda büyük üzüntüye yol açtı, yaraya yol açtı. Ancak son meydana gelen olay tabii daha izahı zor bir olay. Yani Ekim ayı içerisindeyiz, daha ülkemizde kış koşulu yok ve burada 2 askerimiz iklim koşullarına mağlup olmakta. Tabii, bu konunun tek başına bir bütçe meselesi olmadığını yani ordumuzun bu 2 askere iklim koşullarına uygun olarak giydireceği bir kıyafetinin olmadığını söylemek doğru değil. Ülkemiz de güçlü, ordumuz da güçlü. Burada tabii ki iklim koşullarına göre, demek ki kılık kıyafetini ayarlamak gerektiği gibi, burada ben esasen bir sevk ve idare sorunu olduğunu düşünmekteyim. Yani askerimizin görev yaptığı süreç içerisinde hangi koşullarda sevk ve idare olması gerektiğini sağlayamayanlar bunun idari sorumlusudur. Yani o, gerek güvenlik koşulları içerisinde gerek iklim koşulları içerisinde sevk ve idare edemeyenler bu işin idari sorumlusu ama meydana gelen işin, sonucun siyasi sorumlusu da tabii ki iktidardır.
Değerli arkadaşlar "stratejik konum" nedir? Aslında "strateji" bir siyasi terim, bunun bilahare politik ve ekonomik alanlara yansıması olmakta. Türkiye her ülkede rastlanmayacak şekilde 2 farklı kıtanın birleştiği bir coğrafyada. Bu durum jeopolitik açıdan Türkiye'yi daha bir kilit noktasına dönüştürmüştür. Bugün böylesi bir konumda olan Türkiye'nin güçlü bir ekonomiye ve güçlü ulusal savunma gücüne sahip olması tabii ki yadsınamaz bir gerçektir.
Bugün hızla yeni bir dünya düzeni oluşmaktadır. Peki bu düzen nasıl oluşacak? İttifaklar sürekli yenilenmekte, şaşırtıcı ortaklıklar ortaya çıkmakta. Küresel bir güvensizlik ortamının tam ortasındayız. Tek kutuplu mu yoksa çok kutuplu mu, bütün ulusların ve devletlerin barış içerisinde, bir arada yaşadığı ve küresel iş birliği yaptığı bir dünya düzenine doğru mu, yoksa bir çatışma dünyasına doğru mu gidiyoruz?
Türkiye'nin ulusal savunma stratejisi hem jeopolitik gerçeklerden hem de izleyeceği dış politika parametrelerinden bağımsız olarak derlenemez. Bu coğrafyada yurttaşlarımızın adalet, güvenlik, huzur ve refahını gözeten bir dış politika izlenmeli. Uluslararası hukuka saygılı ve değerlere dayalı bir dış politika; tarihî birikim, coğrafi konum ve kültürel çeşitliliğin zenginliğiyle donanmış, çoğulculuğa dayalı bir dış politika; tüm dünyayla bütünleşen, bölgesel ve küresel iş birliğini güçlendiren, katılımcı bir dış politika izlemek durumundayız.
Türkiye, dünyada ve bölgesinde, millî gücü ve etkinliği, barış ve istikrarın güvencesi olan dostluğu ve iş birliği ile aranan bir ülke olmak konumundadır. "Yurtta sulh cihanda sulh." ilkesinin de gereği budur. Bunun için de güçlü bir demokrasiye, sağlam bir ekonomiye, her açıdan kendisine yeten güçlü bir orduya, millî bir savunma sanayisine sahip olunması gerekmektedir
Peki, biz, şimdi Silahlı Kuvvetlerimizin son yıllardaki durumuna şöyle bir bakarsak: Özellikle son dönemlerde, son yıllarda görmezlikten gelinen bir FETÖ süreciyle birlikte "Askerî vesayeti tasfiye ediyoruz." denilerek Türk ordusuna karşı Ergenekon, Balyoz gibi operasyonlarla ağır darbeler indirmiştir. Subaylık yeminine sadık kalan, FETÖ'ye boyun eğmeyen general, amiral, subay kadroları tasfiye edilmiştir. Türk Silahlı Kuvvetlerinde FETÖ'cü yapılanmanın bir şekilde önü açılmıştır. Türk milletinin son savunma hattı olan Seferberlik Tetkik Kurulu dağıtılmış "Kozmik odaya giriyoruz." teraneleriyle FETÖ'yle iş birliği yapılarak Seferberlik Tetkik Kurulunun 1950'li yıllardan beri mensubu olan gizli kadrolarının isimlerinin yabancı servislerin eline geçmesine neden olunmuştur.
15 Temmuz sürecinin de böyle bir sürecin sonunda yaşandığını hepimiz, hep birlikte gördük. Şimdi, iktidar "FETÖ'yle mücadele ediyorum." görüntüsü altında, 15 Temmuzdan sonra aldığı kararlarla askerî liseleri, harp okullarını, askerî hastaneleri kapatarak, ve benzeri girişimlerde bulunarak OHAL kararnameleriyle TSK'yi dizayn etmeye çalışmaktadır. Ordumuzun kurumsal yapısı dağıtılmış, emir-komuta zincirinde sıkıntılar meydana gelmiştir. TSK'ye özel sınavlarla subay alımı yapılmakta, bu adaylar hızlandırılmış bir eğitim politikası uygulanarak kısa vadede birliklerine gönderilmektedir.
TSK bünyesinde bazı işlerin sivil kadrolara devri amacıyla yapılan bazı üst düzey atamaların sorgulanması gerekmektedir. Kimlerin hangi gerekçelerle "TSK sivilleştiriliyor." görüntüsü altında buralara atandığını merak ediyoruz. Türk Silahlı Kuvvetlerine dışarıdan atanan sivil idarecilere, genel müdür, genel müdür yardımcısı, daire başkanı ve benzeri makamlara atanan kişilere, hak etmedikleri hâlde orduda kullanılan albay, general gibi unvanların verilmesi hangi aklın ürünüdür? Bu durum hangi ülkenin ordusunda vardır? NATO ordularında bu tür uygulamalar var mıdır? TSK'den uzaklaştırılan, daha sonra SADAT ve ASDER gibi kuruluşların bünyesinde aktif siyaset yapan emekli subayların subay öğrenci komisyonlarında görevlendirilmesi ayrıca büyük yanlıştır. Türk Silahlı Kuvvetlerini iktidarın ordusu hâline getirmeyi düşleyen bu hamlelerin yanlışlığını ifade etmek istiyoruz. Türk Silahlı Kuvvetlerinin özgün kodlarıyla oynamaya kalkışanların, aslında bu sıkıntılı coğrafyada en büyük zararı Türkiye'nin geleceğine verdiklerini bilmeleri gerekmektedir.
Bütçe yapılan bu süreçte tabii ki hepimiz Türkiye'nin güvenliği açısından Millî Savunma Bakanlığına ve ordumuza en uygun bütçenin verilmesi gerektiğini savunuyoruz ve bu anlamda da bütçenin artırılması talebinde dahi bulunuyoruz grubumuz adına. Tabii, bütçe mantalitesi olarak baktığınızda da daha barışçıl, barışa dayalı bir bütçe planlaması yapılması gerektiğini de bir kez daha ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arı, toparlar mısınız.
CAVİT ARI (Antalya) - Toparlıyorum Başkanım.
Bunun yanı sıra, 1990'lı yıllarda, özellikle peşmergelerin Türkiye'ye kontrolsüz girişinden sonra yaşanan ani terör olaylarının yüksekliğini hepimiz biliyoruz. O dönemlerde askerlik görevini yapmış birisi olarak bu olayı yakinen bilen ve yaşayan birisiyim. Son dönemlerde, özellikle terör olaylarındaki ani yükselmenin meydana gelmesi, gece sabahlara kadar pusularda, kar, kış, yağmur, çamur, sıcak demeden sınır boylarında nöbet tutan askerlerimiz, Mehmetçik'imiz oralarda nöbet tutarken, Suriye'den yaklaşık 4 milyon civarında gelen, göç eden Suriyeliler geldikten sonra terör olaylarında ani bir artışın meydana gelmiş olmasını da ayrıca nasıl değerlendirdiğinizi sizlere sormak istiyorum. Çünkü kontrolsüz giriş neticesinde bu girişler sürecinde teröre karışan kişilerin de girme ihtimali var mıdır diye sizlere sormak istiyorum.
Bütçemizin ülkemize, ordumuza ve Savunma Bakanlığımıza hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ediyorum.