KOMİSYON KONUŞMASI

HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) - Sayın Başkan, Sayın Bakan ve değerli bürokratlar; aslında birçok konu arkadaşlarımızca da tekrar edildi.

Evet, bir ülkenin millî savunması elzemdir. Özellikle Orta Doğu'nun, dünyanın içinde bulunduğu durumu da göz önüne alırsak bütçenin artması, evet, olabilir, bu konuya ilişkin takdir yine Komisyonundur ancak bazı konulara ilişkin bazı itirazlarımız var, onları da belirtmek isteriz.

Maalesef, uzun yıllardır, sadece kırk yıllık PKK'yle ilgili değil, daha öncesinde de olan bir Kürt meselesi var bu ülkede. Çok üzülerek bu durumu söyleyebilirim, şu aşamada olumlu herhangi bir şey göremiyorum, bu savaş kırk yıl -çatışma mı denir ne deniyorsa artık- daha mı devam eder, maalesef ki böyle olmaması temennimizdir.

Şunu söyleyelim: Kürt meselesindeki bu güvenlik politikası yaklaşımı, açıkçası dediğimiz gibi, bu ülkenin bir yurttaşı olarak bizim olumlu görmediğimiz bir durumdur. Şöyle söyleyebilirim, çocukluğum bodrumlarda geçti. 1990'lı dönemlerde her akşam çatışmalı ortam vardı. Çözüm süreciyle birlikte ve daha öncesinde sağlanan bazı olumlu ortamlarla birlikte, bu durum hakikaten bize umut aşılamıştı. Lakin çözüm sürecinin bitmesiyle, maalesef, yasaklarda Silopi ilçesindeydim, Cizre'deydim Şırnaklı olarak. Orada çok büyük acılara şahit oldum. Sadece Cizre'de üç bodrumdan 177 ceset çıkarıldı. Bunlar en nihayetinde bu ülkenin insanlarıydı.

Evet, farklı görüşler, farklı beklentiler, farklı iddialar olabilir, tutup biz de böyle realiteden uzak bir beklenti içine girmiyoruz, onu da söyleyelim ancak şunu net bir şekilde söyleyebilirim; çözüm sürecinin bitmesi sadece Türkiye'deki politikayla alakalı olmadı, dış politikaya da bu durum yansıdı. Irak'ta Kürdistan Bölgesel Yönetimiyle ihracat gerçekleşti ve ilişkiler en iyi seviyedeyken, oradaki halkın bir referandum talebi bile bu Hükûmet tarafından, iktidar tarafından kabul görmedi.

Aslında, evet, tepkiler olabilir ya da kabul edilmeyebilir ancak oradaki halkın kendi iradesinin oluşması sonucunda buna karar verilmeli. Biz bu meseleyi nasıl barış yoluyla çözebiliriz, toplumsal barışı nasıl sağlayabiliriz şeklinde harcanması gereken enerji, yine bir şiddet sarmalında, dediğim gibi, daha ben doğmadan var olan bu sorun maalesef ki çocuklarımıza, torunlarımıza kadar bile sirayet edebilir, temennim odur ki en yakın zamanda bu durumun önüne geçilebilir.

Sayın Bakanımız da değindi. Yine, bahsettiğimiz gibi, Zaho'dakiler, Duhok'takiler de bizim soydaşlarımız, Afrin'dekiler de bizim soydaşlarımız. Açık ve net söyleyeyim, onlara karşı geliştirilen bu politika, bizleri duygusal olarak da etkiliyor, onu net bir şekilde söyleyeyim. Duygusal olarak da bizi bu kadar etkiliyorken, bu ülkede umutlu olabilmenin çok da mümkün olmadığı bölgeye tamamıyla yansımış durumda ama her şeye rağmen biz bu umudumuzu kaybetmeden yine burada siyaset yapmaya çalışıyoruz, tek temennimiz de çözüm odaklıdır, onu net bir şekilde söyleyeyim. Dün de söyledim.

Şu an hakikaten bazen kendimi sorguluyorum. Ya, gerçekten bizim çok kötü emellerimiz mi var? Biz başkasının hakkına hukukuna halel getirmek ya da ele geçirmek gibi bir düşünceye mi sahibiz? Hayır, gerçekten değiliz. Bu ülkede, sadece demokrasiyle tüm sorunlarımızı çözmek istiyoruz. "Sorun yok." diyen arkadaşlar var; emin olun, sorun var. Bir şeye "yok" deyince yok olmuyor. En basitinden şunu söyleyeyim, yine Sayın Bakan da değindi. Şu an, Türkiye, kendi vatandaşı olan Kürt halkının, soydaşlarının yaşadığı bölgelere düzenlediği operasyonlarda, örneğin Afrin operasyonunda, hakikaten çetevari gruplarla birlikte oralara girdi ve o çetelerin fidye, adam kaçırma, keyfî tutuklamalar ya da maalesef, orada yaşayanların namusuna, ırzına göz dikme şeklinde birçok eylemi oldu. Bunlar Birleşmiş Milletlerin de Uluslararası Af Örgütünün de raporlarına yansıdı. Bu durum birçok vekil tarafından da bilinmekte.

Şunları da tekrar söyleyebiliriz, dün yine söylemiştim. Bu ülkenin Kürt meselesini güvenlik politikasıyla çözmeye çalışması sebebiyle yaklaşık 1 trilyon dolardan -Sayın Binali Yıldırım'ın tabiri- bahsediliyor. 1 trilyon dolar. Bu, dolaylı yollardan da yapılamayan yatırımlar, gelemeyen yatırımlar şeklinde, bunun askerî boyutunun yaklaşık 300-400 milyar dolar olduğu iddia ediliyor. Bugün, bu parayla hakikaten içinde bulunduğumuz ekonomik krizi de aşarız, Türkiye'deki eğitim, sağlık, her konudaki eksiklerimizi de kapatabiliriz. Bu durum hepimizce de bilinmekte.

Siyasete başlarken açıkça şunu da söyledim, hatta kendime söz verdim. Gerçekten nefreti körükleyecek, şiddet sarmalını daha da içinden çıkılmaz hâle getirebilecek söylemlerden, eylemlerden kaçınmaya çalışacağız çünkü sadece bağırıp çağırmakla, dağda, şehirde, şurada burada hayatını kaybeden insanların ölümünün önüne geçemeyeceğiz, onu net bir şekilde söyleyeyim. Onun için, herkesi bu konuda aklıselim düşünmeye davet ediyorum. Şimdi, Kürt halkı ne istiyor ya da Türkiye'de demokrasi nasıl gerçekleştirilebilir?

Dediğim gibi, çözüm süreciyle birlikte, mesela bir Eşme ruhu yakalanmıştı. "Eşme ruhu" dediğimiz durumda, hemen sonrasında ve sanırım iki gün önce Eşme'ye top atışları yapıldı. Bu ruh, bu şekilde hemen yok olması gerekecek bir durum değildi. Aslında uzun yıllar herkes çok büyük bedeller ödedi, çok büyük acılar yaşandı.

Şunu hepimiz söylüyoruz: Evet, emperyalist güçlerin Türkiye üzerinde, Orta Doğu üzerinde emelleri var. Evet, birçoğumuz bu konuda zaten hemfikiriz. Ama biz "Kendi sorunumuzu kendi içimizde nasıl halledebiliriz?"e yoğunlaşmıyoruz, onu net bir şekilde söyleyeyim. Hani bu güvenlikçi politika yaklaşımı gönül birlikteliğini sağlama yerine daha çok maalesef ki ayrışmaya, gönül birlikteliğinin yok olmasına sebep olmaktadır. Onun için evet, bütçe ayrılırken bir kısmının da -yine Sayın Bakan da belirtti- hakikaten barış için de ayrılması gerektiğini düşünüyoruz. Kitapçıkta da yer alıyor, mesela, Millî Savunma Bakanlığının barışı destekleme ve koruma faaliyetleri kapsamında yine NATO, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği bünyesinde Kosova'ya, Bosna Hersek'e, Lübnan'a, Somali'ye kadar dünyadaki muhtelif barışı destekleme misyonlarına iştirak etmekteyiz. Ama kendi barışımızı sağlama konusunda ne yapıyoruz, bu konuda hepimizin öz eleştiri vermesi gerekiyor. Maalesef ki bölgeye gittiğimizde o kadar farklı bir pencereden bakılıyor ki, her iki taraf için bunu söylüyorum. Hani elimizden geldiğince gerçekten çözüm odaklı bir siyaset üretmeye çalışıyoruz.

Yine, Sayın Bakanım, bu kitapçıktaki bazı fotoğraflara hani itiraz mı deriz, ekleme mi deriz, koalisyonun müdahale ettiği yerlerde meydana gelen yıkımlar resmedilmiş, bir de Türk Silahlı Kuvvetlerinin müdahale ettiği yerlere ilişkin görseller var. Yani bunu asla göstermek de istemiyorum çünkü biliyorsunuzdur, bunlar maalesef ki bu ülkenin sınırları dâhilinde olan fotoğraflar, burası Cizre, bir iki tanesi Silopi, maalesef ki bunlar bu ülkede yaşandı.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI HULUSİ AKAR - Niye yapılmış o?

HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) - Niye yapılıp yapılmaması... Şunu söyleyeyim ben: Dediğim gibi, böyle bir hayal dünyasında, aman pandalar ölmesin, her taraf güzellik olsun şeyinde değiliz. Evet, sıkıntılar var, farklı düşünceler var, hani onu net bir şekilde söyleyelim, kimse birbirini de kandırmaya da çalışmasın. Ama sadece güzel söylemle de hallolabilecek bir mesele değil. Daha önce de söyledim, bu işi siyaseten nasıl çözebiliriz? Bu işi hakikaten siyasetle birlikte vicdanı da dâhil ederek nasıl çözebiliriz? Dediğimiz gibi, emperyalist güçler bu ülkeyi bölmeye çalışıyor. Şunu net söyleyeyim: Vallahi biz bölmeye çalışmıyoruz, biz sadece demokrasi istiyoruz. Demokrasi içerisinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaçmaz, toparlayın.

HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) - "Var olan sorunlarımızı demokrasi içerisinde nasıl çözebiliriz mücadelesini vermeye çalışıyoruz, ona gayret sarf ediyoruz. Her ne kadar da farklı ithamlarla da karşılaşsak biz yine de umudumuzu yitirmemeye çalışıyoruz. Var olan bu sorunu hani hep işte "Kürtler Amerika ya da diğer emperyalist güçlere yanaşıp ülkeyi bölmeye çalışıyor ya da sürekli onlarla ortaklık ediyor." deniyor. Hayır, aksine bir kısım Kürtler diyeyim... Şunu net söyleyeyim: Bu meseleyi kendi içimizde biz ortaklaşalım. Hani gerçekten bu Kürt meselesi masaya yatırılıp demokrasi içerisinde temsiliyet yetkisi de tanınarak bu meselenin çözümü için biz gayret sarf edelim, Kürtler başkalarının yanında gözükmesin, onu net bir şekilde söyleyeyim. Yoksa aksi durumda maalesef ki evet, hep bunu küçükken rahmetli dedem söylemişti, diğer ülkeler, Avrupa Birliği, bu emperyalist güçler falan yakasından tutmuş, Kürtlerin de, Türkiye Cumhuriyeti'nin de yakasından tutmuş ne uçurumdan düşmesine müsaade ediyor ne de çekip kurtarıyor, biz de bunun farkındayız ve onun için bunun farkında olmamızla birlikte "Bu sorunu nasıl barış ve diyalog içerisinde çözebiliriz?"in mücadelesi vermek zorundayız.

Teşekkürler.