KOMİSYON KONUŞMASI

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, değerli bürokratlarımız, sayın milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, enerji nedir? Yani enerjiyi konuşuyoruz ama kısaca bir cümleyle tarif edeyim. Enerji, iş yapabilme kapasitesidir. İş yapmak istiyorsanız, enerji ihtiyacınız olur. Enerji en önemli girdisidir, iş yapma kapasitesidir.

Şimdi, dolayısıyla, enerji onu da ifade etmek istiyorum, yok olmaz, termodinamiğin en temel birinci kuralıdır, enerji korunumu ilkesi. Yani enerji yoktan var edilemez, varken de yok edilemez. Enerji sadece form değiştirir, şekil değiştirir.

Şimdi, buradan nereye geleceğim. Az önce Sayın Çelebi'ydi galiba, dil sürçmesi, "yenilebilir enerji" ifadesini kullandı. Aslında, en temel enerji kaynağımız da yenilebilir enerjidir, altını çizerek söylüyorum; yenilenebilir değil, yenilebilir enerjidir. Buğdaydır, arpadır, mısırdır, tarımsal üretimde ne elde ediyorsanız insan gıdası olarak, en önemli enerji kaynağıdır.

Bir kere, enerjiye biraz da bu açıdan bakmak lazım, bu temel gıda ürünlerimizin üretimiyle ilgili, bu üretimi sekteye uğratacak ne yapılıyorsa aslında enerjiyi yok edici uygulamalar olarak, enerji kaynaklarını yok edici uygulamalar olarak değerlendirmek gerekir. Buradan bir yere geleceğim biraz sonra.

Şimdi, değerli arkadaşlar, size soruyorum, en temiz enerji hangi enerji kaynağıdır? En temiz enerji, hangi enerjidir? Tasarruf edilen enerjidir. Tasarrufu konuşuyor muyuz bugün Türkiye'de? Tasarrufu konuşuyor muyuz sokaklarda, kahvelerde, okullarda, gittiğimiz her yerde? Konuşmuyoruz. Tasarruf ettiğiniz enerji en temiz enerjidir. Bir kere temizlik sırasına koyacaksak önce tasarruf edeceğiz.

Dünya iklim değişikliği ve küresel ısınma tehdidi altında ve bu tehdit hepimiz tarafından dillendiriliyor ama gereğini yapmıyoruz, yapmaya çalışıyor olsak da aslında gerçek manada karşılamıyor yaptıklarımız. Bakın, elektrik enerjisi dünyadaki küresel ısınmayı ve iklim değişikliğini yüzde 25 oranında etkileyen bir alandır ve bu sera gazları emisyonlarına yüzde 25 etkisinden çıkan sonuç da şudur: Biz bütün elektrik kaynağımızı, ihtiyacımızı sıfır, tertemiz enerji yani hiçbir şekilde küresel ısınmaya, iklim değişikliğine katkı sunmayacak şekilde uyguluyor olsak da küresel iklim değişikliği ve küresel ısınmaya iyileştirme yönünde yüzde 25'lik bir faydamız olur. Aslında bunu da görmek gerekir. Tabii, tarımsal üretimin yüzde 24, imalat sanayisinin yüzde 21, ulaştırmanın yüzde 14 ve yapılardan kaynaklanan iklim değişikliğine etkinin de yüzde 6 düzeyinde olduğunu da bu arada sözüme eklemiş olayım. O nedenledir ki, biz, her adımımızı dikkatli atmak, bu konuda hassas davranmak durumundayız.

Bakın, ben Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın 2015-2019 stratejik planına baktım. Buradaki stratejik amaç ve hedefler nelerdir, amaçlara baktım, hedeflerine baktım. Burada ifade olarak amaçlar ortaya konmuş olsa da rakamsal bir hedef göremedim. Yani enerji arz güvenliğinde ve enerji verimliliği ve enerji tasarrufunda toplam beş amaç ve bunlara bağlı hedefler olduğunu gördüm ama mesela şunu görmedim: Vatandaşa, sanayiye, üretime yani iş yapmak isteyen, üretmek isteyen yani tüketerek büyüyen bir ekonomi değil de üreterek büyüyen bir ekonomi dileğindeysek üretimin ihtiyaç duyduğu enerjiyi daha ucuza sağlayacak -sağlamak üzere- bir hedef görmedim, daha ucuz enerji hedefi görmedim.

Şimdi, bakın, elektrik faturalarıyla ilgili burada çok şey söylendi, ben de söyleyeceğim çünkü çok önemsiyorum. Yani bir dönem içerisinde ve çok kısa bir süre içerisinde yüzde 44,97 yani 45'e varan oranda bir elektrik enerjisine gelen zam, bunun, böyle bir hedefin, böyle bir amacın olmadığının da göstergesi. Ağustos ve eylül aylarında yüzde 14'er düzeyinde fiyat artışı, sanayi, ticarethane ve tarımsal sulama abonelerinin kullandığı elektriğe ekim ayında yüzde 18 zam yapıldı. Böylece yılbaşından itibaren elektriğe yapılan zam sanayi, ticarethane ve tarımsal sulama kullanıcıları için yüzde 70'i aştı. Konut kullanıcılarının elektrik faturasına ise 1 ekimden itibaren geçerli olmak üzere yüzde 8,72 zam yapıldı. Bu zamla birlikte hanelerin aylık elektriğe ödedikleri fatura 2017 yılı sonuna göre bu yıl yüzde 44,9 artmış oldu. Yapılan bu yeni zamla asgari 230 kilovatsaatlik tüketim üzerinden 4 kişilik bir ailenin aylık elektrik faturası 137 lirayı geçiyor arkadaşlar. 4 kişilik bir asgari ücretle geçinen bir aile olduğunu düşünün ayda 137 lira elektrik faturası ödüyor. Yani biz enerjiyi üreteceğiz "En temiz enerji tasarruf edilendir." dedim bunu yenilenebilir enerji kaynaklarıyla üreteceğiz ama bunu yaparken de vatandaşın enerjiden yararlanmasını, sanayicinin, ticarethanenin, üretim sektörün, reel sektörün bundan en doğru şekilde, en yeterli şekilde yararlanması tabii ki hepimizin en temel hedefi olmalıdır.

Bakın "En temiz enerji tasarruf edilen enerjidir." dedim, bizim camlarımıza baktım çift cam. Türkiye'de konutlara bakarsanız yani konutların nitelikli çoğunluğu tek camdır ve ne kadar çok enerji kaybı olduğunu görürüz. Mesela ben dilerdim ki bu anlamda konutlarda tek camı çift cama dönüştürecek bir teşvik, bir destekleme politikası uygulansın. Sadece buradan konutlarda kullanılan enerjiden yapılacak tasarrufun ne boyutlara geldiğini, bir nükleer santralden elde edeceğiniz enerji potansiyelinin 2, 3 misli kadar sadece tasarrufla sağlanabileceğini görmek gerekir diye özellikle belirtmek istiyorum.

Bakın, ben Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın Çevre ve Şehircilik Bakanlığıyla bir arada yol yürümesi gerektiğini de düşünüyorum. Hangi alanda? İmar kanunu, imar yönetmelikleri üzerinde. Pasif binalar, sıfır enerjili binalar ve imarla ilgili yani güneş ışığından, güneşin ısı ve ışık enerjisinden azami yararlanmamızı sağlayacak en yüksek düzeyde yararlanma. Hatta enerjisini üreten binalar gibi imar yönetmeliklerine bu enerji tasarrufuna yönelik uygulamaların girmesinin gerektiğini düşünüyorum.

Son iki konumdan bir tanesi de şudur: Yer altı zenginliklerimiz çok önemli, madenlerimiz çok önemli, bu maden kaynaklarımız çok önemli, güzel ama yeraltı zenginliklerimizi biz yer üstü fakirliğine döndürürsek, tarım alanlarımız, doğal korunması gereken alanlarımız yer altı zenginliklerimiz nedeniyle yok olmaya yüz tutarsa ormanlarımız -küresel ısınma ve iklim değişikliğine en önemli etkenlerden bir tanesi de ormansızlaşmadır- bu nedenle yok olmaya neden olursa biz burada yanlış bir şey yapıyoruz. Zenginlik diyoruz, kısa vadeli zenginlik uzun vadede bizi fakirleştirir. İşte o en temel enerji kaynağımız olan gıdanın aslında yetersiz kalmasına ve oradaki yanlış politikalar nedeniyle zaten o duruma gelmiş gıda üretiminin daha da fakirleşmesine neden olur.

ÇED muafiyetleri getirerek verilen ruhsatlar madencilik faaliyetlerinde ne yazık ki çevrenin ve doğanın tahribatına, yok olmasına neden oluyor, bu konuyu da dikkatlerinize sunmak istiyorum Sayın Bakanım.

Bakın, Akdeniz'de bir gemimiz, ismi Oruç Reis'ti değil mi hatırladığım kadarıyla, sismik araştırma yapıyor ve hidrokarbon...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Bitiriyorum, son iki cümlem Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Sındır, lütfen.

Buyurun.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Teşekkür ediyorum.

Dün bu soruyu dile getirdim, bir kez de sizin dikkatinize sunmak istiyorum. Bu hidrokarbon arayan bu Oruç Reis gemimiz, Piri Reis vardı bir zamanlar, Türkiye ve Yunanistan arasında çok büyük savaşa neredeyse neden olacak bir sürece girmiştik. Doğu Akdeniz'deki Girit Adası'nın güneyinde bulunan Türk kıta sahanlığında şu anda kalan buradaki on dört ada, adacık ve kayalıkları da içeren alanda şu anda Yunanistan uluslararası hidrokarbon araştırma ve işletme konusunda ihale açmış durumda ve bu ihale Avrupa Birliği resmî gazetesinde de yayınlanmış durumda. Yani burada bizim kendi karasularımızda, kıta sahanlığımızda, kendi adalarımızın olduğu bölgede bu adaları kendine ilhak ederek buralarda böyle bir arama içerisine girmiş olması konusunda ne yapıldı? Bizim Oruç Reis gemimiz hangi alanda, ne gibi araştırmalar yapıyor, bunu da sormak ve dikkatinizi çekmek istiyorum.

Bitti sözüm. Bir tek şu ilginç geldi bana: Bu dikkatten kaçmıştır eminim, gerçi bu Sayıştay raporunda ama. İki başbakanımızdan, geçmiş dönemde bu devlete hükûmetin başı olarak hizmet vermiş rahmetli Sayın Bülent Ecevit ve şu anda Cumhurbaşkanımız olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'dan bahsederken bir ifadede "Başbakan Sayın Bülent Ecevit" yazıyor, bir paragraf altındaki ifadede "Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan" yazıyor. Bu da dikkatimi çekti. Burada da "Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit" demekten imtina edilmiş olmasından da üzüntü duyduğumu belirtmek istiyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.