KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Karadeniz Sahil Yolu'yla bitirdi Sayın Katırcıoğlu, ben oradan devam edeyim. Bu yol yapılırken çok sayıda insan bu projenin yanlış olduğunu, bunun sadece işte çevre açısından, insanların denizle ilişkisini kesmesi değil, bunun bütünüyle yerleşim yerlerini kapatacağını ve ileride çok ciddi sıkıntılar ortaya çıkacağını söyledi; hiç dinlemediler. Daha sizden önceki hükûmetler zamanında oldu ama sizin Hükûmet zamanında da uyarıldı filan ama dinlemediler. Şimdi, ikide bir sel olur, bu set dolayısıyla 1,5-2 metre deniz seviyesinden yüksek olan bu set dolayısıyla bütün yerleşim merkezlerini su ve çamur basar, her sene milyarlarca liralık zarar ortaya çıkar ve hiç kimse bunların hesabını sormaz.

Değerli arkadaşlarım, ben önce Sayıştay raporlarından söz etmek istiyorum. Tabii, Sayıştay raporlarını uzun uzun konuşmaya vaktimiz yok ancak birkaç tane konuyla bir genelleme yapmaya çalışacağım. Bunlardan bir tanesi: Bana göre Türkiye Cumhuriyet tarihinde iki tane yasa çok önemlidir, devrim niteliğindedir; bunlardan bir tanesi Kamu İhale Kanunu, diğeri de KPSS, 657 sayılı Kanun'da değişiklik yapan; ikisi de 2002 yılında çıkmıştır. Bu Hükûmet zamanında... Bunlar bir ülkede adaletin tesis edilmesi için... Memurluk sınavına giren bir insanda "Ben bilgim dâhilinde şu kadar puan aldım, hiçbir şekilde hakkım yenmeyecek, gireceğim ya da giremeyeceğim." işte, ihale dosyası veren insanda "Ben şu şu hazırlıkları yaptım, yeterliyim, hak benim olunca bana verecekler." inancı yerleşiyor, adalet fikri, adalete inanmak güvenmek. Bunu yerle bir ettiniz, yerle bir ettiniz ve bu, Sayıştay raporlarına her sene yansıyor.

Bakın, Sayıştaya çok teşekkür ediyorum, bu raporu yazan insanlara da teşekkür ediyorum. "Ulaştırma Bakanlığı, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'nun 21'inci maddesinin (b) bendinde öngörülen şartlar oluşmadığı hâlde pazarlık usulüyle ihaleler..." Onlarca böyle madde var değerli arkadaşlarım.

Başka önemli bir konu, kara yollarında ödeneklerle ilgili; daha ağustos ayında yüzde 20 aşılmış, o harcama sermaye giderleri kaleminden kaynaklanmış. Bu, başlangıç ödenekler açısından sağlıklı bir bütçe değil. Ya, niye bütçe yapılır, niye insanlar burada konuşur, tartışır? Yani gerçekten demokratik devlet... Bırakın demokratik devleti, devletin ne yapacağı bilinir; "Şöyle şöyle davrandığım zaman şu şöyle olacak, şu şöyle olacak." bilinir ama bilinmiyor arkadaşlar. Tuhaf bir şekilde biz burada gereksiz yere konuşuyoruz, dünya kadar rakamlar, memurlar... Sayın Bakanın arkasında dışarıda bir ordu var. Niye bu kadar adamla geldiniz Sayın Bakanım, ne yapıyorsunuz bu kadar arkadaşla, niye çalışmıyor bunlar Bakanlıkta? Orduyla geldi, dünya kadar mesai, şu kadar harcama bütçe yapıyoruz ve bu bütçeyi kimse takmıyor, hiç kimse takmıyor istediği gibi yapıyor. Ödenek yok, ödenek veriyor, ödenek ayrılanın ödeneğini kesiyor; böyle bir devlet yönetimi. "Biz yapıyoruz, biz seçimi kazandık kardeşim, gene de kazanacağız, yapıyoruz." Olmaz değerli arkadaşlarım, siz seçimi kazandığınızdan dolayı ülkeyi yöneteceksiniz. Neye yöneteceksiniz? Yasa, hukuk içinde yöneteceksiniz, bu bütçeye göre yöneteceksiniz; yönetmediğiniz zaman siz demokratik devlet filan olmuyorsunuz. Söylediğimiz zaman da sinirleniyorsunuz, dışarıdan kavgaya filan davet ediyorsunuz. Yapmayın arkadaşlar ya, biz sadece söylüyoruz, başka bir şey yapmıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, Sayın Bakanım, bana yanlışsam yanlış desin, elimde 2015 rakamları var -2016'yı, 2017'yi bulamadım; 2018 çıkmamıştır- Türkiye'de ulaşım türleri arasında taşıma, yolculuk ve yük paylarıyla ilgili. Değerli arkadaşlarım, yolcu taşıma kara yolu yüzde 89,8; demir yolu 1,1; deniz yolu 0,6; hava yolu 8,5. Yük taşıma kara yolu yüzde 89,5; demir yolu 4,6; deniz yolu 5,4; hava yolu 0,4. Değerli arkadaşlarım, böyle bir ülkeyiz, belki değişmiştir birkaç tane rakam ama bu değişen rakamlar neticeyi hiç değiştirmez. Böyle bir ülkede kalkınma, gelişme, devletin görevleri olan insanlarına bütünüyle güvenliği sağlamak, insanların ihtiyaçlarını, refahını temin etme gibi görevlerini yapamaz; böyle bir şey yapamaz. "Ya, efendim, biz yapıyoruz, bütün bunları yaptık." Doğru, bütün bunları yapıyorsunuz, nasıl yapıyorsunuz? Bakın, bunların hepsi Sayıştay raporlarından alınmıştır.

Şimdi, Sayıştay raporlarından alınan bir başka şey daha vereyim yap-işlet-devret ya da kamu-özel ortaklığı, kamu-özel iş birliği dediğimiz şeyle ilgili. Ta baştan beri, bütçenin ilk gününden beri soruyoruz: Kamu-özel ortaklığından kaynaklanan yükümlülüklere ne kadar para ödemeye başladınız? Geçen sene 6 milyar TL civarında bir para konulmuştu; bu sene ne kadar, bunun ne kadarını harcadınız? Sürekli soruyoruz, bunların yerini göremiyoruz. Şimdi, şöyle bir şey var: "2018 yılıyla ilgili olarak kamu-özel ortaklığı projeleri için 3,6 milyar TL ödeneği Maliye Bakanlığı tarafından açıklanmıştır. 2017 yılı Kesin Hesap Tasarısı'ndaki bilgilerden, tertibinden 1 milyar ödendiği anlaşılmaktadır. 2019 bütçe dokümanları içinde de şu tertipten 3 milyar TL ayrıldığı" şeklinde bilgi var. Başka bir şey daha var: Mesela 2017 tarihli Sayıştay Raporu'nda yer alan kurum bilançolarının altında aşağıdaki gibi tuhaf bir şey var: "Kamu-özel iş birliği modeli taahhütleri hesabına 23 milyon, kamu-özel iş birliği modeli taahhütleri karşılığı hesabına 23 milyon, verilen garantilerin hesabı..." Nedir bunlar Sayın Bakanım, ne demek bunlar, ne anlama geliyor? Lütfen bilelim, ne kadar harcıyorsunuz, ne yapıyorsunuz?

Değerli arkadaşlarım, başka bir şey daha var bu kamu-özel ortaklığına geldik. Kütahya Havaalanı'nı niye konuşmuyoruz ya? Her şeyi bir tarafa bırakıp şu Kütahya Zafer Bölgesel Havaalanı'nı bir görüşmemiz gerekiyor. Kamu-özel iş birliğine, ilk yapılanlardan, önemli bir örnek. İşte, proje yatırım maliyeti 50 milyon avro. 2044'e kadar garantiler verilmiş. Bu garantiler sonrasında neler olmuş değerli arkadaşlar, biliyor musunuz? Uzun uzun şey yapmayayım. Mesela, 2012 yılında garanti edilen yolcu sayısı 50 binmiş, 1.522 yolcu binmiş; 2013'te 535 binmiş, 32 bin yolcu binmiş; 2014'te 569 binmiş, 28 bin yolcu binmiş. Değerli arkadaşlarım, bu nasıl bir hesap ya? Çocuk oturur, bunu yapar. Zafer Havaalanı'nda ne kadar yolcu...

ÖZKAN YALIM (Uşak) - İlk yıl sıfır yolcu dış hatlarda.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Dış hatlar ayrı bir şey.

Bir devlet nasıl olacağını hesaplayamaz mı değerli arkadaşlarım? Buradan doğan şeyler... 50 milyon avro yatırım yapılmış, şu ana kadar 20 milyon avro üzerinde ödeme yapılmış değerli arkadaşlarım. 2044'e kadar bu ödemeler devam edecek. Şimdi, sadece bunu bile konuşmak sizin bu ülkeyi nasıl yönettiğinizi, ne yaptığınızı çok açık ortaya koyuyor.

Sayın Başbakan çıkıyor -eski Başbakan, şimdi Meclis Başkanı- Ovit'in açılışını yapıyor, Rizelilere "Helalühoş olsun." diyor.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Anadolu tabiri.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bir dakika ya, Binali Bey, kimin malını kime şey yapıyorsun? Şey mi geldiniz ya? Nesiniz ya siz? Siz nesiniz arkadaşlar ya? Nereden lütfediyorsunuz, nereden bağışlıyorsunuz? Nereden geldi ya? Babanızın parasını verirken bile böyle ezmezsiniz insanları ya? Ne oldunuz siz arkadaşlar? Güç sizi ne hâle getirdi? Ben gerçekten şaşıyorum, anlamakta zorlanıyoruz sizi.

Bir Bakü-Tiflis-Kars demir yolu var Sayın Başkan, ne zaman ihale edildi, neler vadedildi? Ne oldu, bitti mi? Söylendiği gibi elektrikle mi çalışıyor, dizel mi? Ne kadar para harcandı? Bunların hesabı hiçbir şekilde verilmeyecek mi Sayın Bakanım ya? Bunları yaptınız, açtınız, bitti. Bitmedi, bilgiler burada.

Değerli arkadaşlarım, ben bu kamu-özel sektör iş birliğiyle ilgili birkaç cümle daha etmek istiyorum. Dünyanın her yerinde bu finans modeli kullanılıyor, kullanılmıyor değil. Problemler çıkmış, tasarruflar yetmemiş, borç almayla ilgili problemler çıkmış ve kamu-özel iş birliği diye bir model seçilmiş, edilmiş. Şimdi, normalde değişik ülkeler de bunu kullanıyor, bazı ülkeler de yasaklamış, mesela İsveç'te bu şey yasaklanmış; uzun yıllar tecrübe edilmiş, yirmi yıl sonra asla bir daha böyle altyapı yatırımlarının, büyük yatırımların, uzun süreli yatırımların bu modelle yapılmayacağı... Niye? Çünkü "Bunun, devletin yani normal bütçe içinde yapılmasıyla ödenecek faiz, burada verilen garantilerle millete maliyeti çok çok daha az olduğundan dolayı normal yatırımlar şeklinde yapalım." denilmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

(Oturum Başkanlığına Sözcü Abddullah Nejat Koçer geçti)

BAŞKAN - Tekrar süre veriyorum, lütfen toparlayın Sayın Bekaroğlu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Toparlayacağım.

Şimdi, Türkiye'de de yap-işlet-devret diye başlamış, sonra kamu-özel ortaklığı diye şimdi devam ediyor ve birçok proje öyle ki yanılıyorsam, yanlışsa bana deyin ki: "Hayır, bu rakamlar uyduruk rakamlar." 325 milyar dolara kadar giden -tam bilmiyoruz bu şeyleri, çoğunun anlaşmalarını da bilmiyoruz- bir kamu özel ortaklığı... Kara yolları 80 milyar, demir yolu 30, limanlar 30, havaalanları 30, sağlık, TELEKOM, yenilebilir enerji, nükleer, yerli kömür, diğer projeler, diğer enerji projeleri şeklinde gidiyor. Yani neredeyse Türkiye büyük yatırımlarla ilgili tek finans modeli olarak kamu-özel ortaklığına şey yapıyor. Peki, buralara ne ödeniyor değerli arkadaşlarım? Buralara ne ödendiğini, Türkiye'deki en kötü uygulamadan Kütahya'daki Zafer Havaalanı'nda gördük. Ben girmiyorum, zaman yok ama arkadaşlarım, diğer biten ve şu anda çalışmaya başlamış kamu-özel ortaklığı projelerinden biliyorlar. Bakın, hastanelere maliyetinden fazla kira ödeyeceğiz şehir hastanelerine kira ödeyeceğiz. Ya, böyle bir kamu-özel ortaklığı dünyada da ciddi bir şekilde eleştiriliyor ama Türkiye'deki uygulamalar dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş uygulamalar değerli arkadaşlarım.

Bakın, değerli milletvekili arkadaşlarım, devlet gücü yani insanlar, siyasetçiler tarafından iki şekilde algılanır: Bir grup siyasetçi devleti, devlet aracını insanların -bütün insanlar ama- güvenliğini sağlamak, bütün insanların refahtan eşit bir şekilde pay almasını sağlamak ve bütün insanlara özgürlük... Bir: Genel olarak insanları özgürleştirmek, dolayısıyla insanlar kendilerini gerçekleştirsinler, mutlu olsunlar; devleti bu şekilde araç olarak görür. Bir başka grup da -Türkiye'de oldu ve sizin olduğunuz gibi- birikim modeli, aracı olarak görür ve dolayısıyla tahakküm aracı olarak görür.

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, teşekkür ediyoruz.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum, bitireceğim, birkaç dakika, bir dakika daha verin.

Bakın, siz kamu-özel iş birliğini -yani şu meşhur var ya- yandaş zengin etme aracı olarak kullanıyorsunuz yani birikim modeli olarak kullanıyorsunuz. Bunu da kutsuyorsunuz yani "Geçmişte, efendim, sermaye de, şu da, bu da filanların elindeydi, şimdi bunları biz elimize geçirmemiz gerekiyor. Dolayısıyla her şey hakkımız. Bizim adamlarımız -firma ismini vermeyeyim- alacak elbette, elbette bunun için Kamu İhale Yasası'nı deleceğiz, değiştireceğiz; hatta sevap bir iş yapıyoruz, ne demek ya?" Hâlbuki adaletin köküne kibrit suyu döküyorsunuz değerli arkadaşlarım. Hiçbir müteahhit Türkiye'nin hiçbir yerinde bir ihaleye girerken adil bir şekilde gerçekten hak edileceğine, verileceğine inanmıyor Sayın Bakanım. "İnanıyor." diyorsanız ben bugün bütün milletvekilliğini, her şeyi bırakıp çekip gideceğim, köyüme gideceğim. İnanmıyor değerli arkadaşlarım. Adalete, devlete ve siyasete güven kalmamıştır, sıfıra inmiştir. Çaresiz hâle getirdiniz. "Bize oy veriyorlar." Evet, insanları çaresiz hâle getirdiniz, size oy vermeye devam ediyorlar.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Sizin inanmanıza gerek yok, halk inanıyor. Sıkıntı yok.

BAŞKAN - Ekrem Bey, lütfen...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - "Biz lütfediyoruz, helalü hoş olsun." diye kendinizi insanın ötesinde bir yere taşıyıp oy almaya devam ediyorsunuz ama bunlar bitecek bir gün.

Teşekkür ederim.