KOMİSYON KONUŞMASI

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, değerli bürokratlarımız, milletvekili arkadaşlarım; öncelikle 2019 yılı bütçeniz hayırlı olsun dileğimle sözlerime başlıyorum.

Şimdi, elimde bir haber var, dün ya da geçen günden: "Şehit yok, şehitlik var." Adalet ve Kalkınma Partisinin bir ilçe belediyesi 200 bin lira yatırım yapmış, 12 kişilik şehitlik inşa etmiş, "İnşallah olmaz ama eğer şehidimiz gelirse diye yaptık." diye de açıklaması var. İnşallah olmaz, inşallah o şehitliğe bir tek Mehmetçik'imizin bedeni girmez, bir tek Mehmetçik'imizin canına kastedilmesi bizi derinden üzer, yaralar. Şimdi, bunu neden söyledim? Geçecek araç yok, köprü var; geçecek araç yok, otoban var; geçecek araç yok, tüneller var; binecek yolcu yok, uçaklar var, havaalanları var ve kamunun kaynakları böylesi projelerde yatırıma dönüşüyor. Bunlara karşı olduğumu söylemiyorum ama söylemek istediğim, yatırım işi bir fizibilite işidir, yatırım işi bir öngörü ve bu yatırımın geri dönüşü de dâhil olmak üzere, sağlıklı bir ön çalışma yapıldıktan sonra konunun taraflarına, konunun muhataplarına, talep edenlere, daha doğrusu halka sorularak ve bunun tabii ki geleceğe yönelik projeksiyon çalışmaları da yapılarak sağlıklı bir karar alınır, alınan karar uygulanır. Yani, devletin bütçesi kamunun yani tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan, üzerinde hakkı olduğunu düşündüğümüz, bildiğimiz parasının her kuruşunun nereye, ne kadar harcandığının çok dikkate alınması gerekir diye ifade ediyoruz.

Tabii, benden önceki konuşmacı sayın vekillerimiz, Komisyon üyelerimiz ve buradaki değerli arkadaşlarımız hepsine değindi. Yani, Sayıştayın elimizdeki raporuna, bu Sayıştay raporundaki dikkat çekilen bulgulara, bulgulara Bakanlığın verdiği yanıtlar olmasına rağmen bunların mevzuata göre geçerli olmadığını, uygun olmadığını da ifade eden açıklamalarla ortaya konuldu.

Şimdi, bakın, bir Bakanlar Kurulu kararı olmadan yerel yönetime ait projenin yapımının Bakanlık tarafından üstlenilmesi. Şimdi, değerli arkadaşlar, yerel yöneticilik yapmış biriyim, mevzuatı da iyi bildiğimi zannediyorum. Yerel yönetimlerin iki ana gelir kaynağı vardır: Bir, öz gelirleri, öz kaynakları ve bir de merkezî yönetim bütçesinden aktarılan bir bütçe. Merkezî yönetim bütçesinden belediyelere aktarılan miktarın da nüfusa ve gelişmişlik endeksine göre dağıtıldığını ve büyükşehir, il, ilçe, belde fark etmez, bu dağıtım da adil ve kuralları olan bir dağıtım olduğunu da bilerek bunu ifade ediyorum. Ama sorun, eşitsizlik ve hakkaniyet dışılık nerede? İşte burada merkezî yönetimin, ilgili bakanlıkların yerel yönetimlere yaptıkları yatırımlar; kendi üzerine olmayan, kendi yetki sorumluluğu olmayan işlere el atıp yerele bunu bir lütuf gibi, helalühoş olsun -az önce Sayın Bekaroğlu'nun da ifade ettiği gibi- diye lütufkâr bir tavırla, yerele destek veren bir anlayışla yapılması. Yapılsın, yapılsın ama her yere eşit yapılsın. Örneğin -ben İzmir Milletvekiliyim- İzmir'de Ankara-İzmir Yüksek Hızlı Tren Projesi var malum, bunun İzmir kent ölçeğinde hafif raylı sistem bağlantısı var Halkapınar-Otogar arasında 4,5 kilometrelik.Bu projenin eklenmesi kent içi ulaşım için de tabii bizde bir heyecan yarattı orada ancak projenin daha yapım süreci, güzergâhı ve istasyon bilgileri bile sunulmuyor Büyükşehir Belediyesine. Büyükşehir Belediyesi orada iş yapacak, orada istasyon yapacak, üzerine düşen sorumluluğu bir an evvel yapıp o kent içi hafif raylı sistem projesini yürürlüğe sokacak, bunu yapacak elinde şey yok.

Bakın, gene İzmir'de bir İZBAN projesi var. Yani Devlet Demiryollarının hattı üzerinde bir hafif raylı sistem gibi bir proje bu yani banliyö projesi. İZBAN projesinde, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları ile Büyükşehir arasında yapılmış olan bir protokol gereği Devlet Demiryollarına Büyükşehir Belediyesi kira ödüyor arkadaşlar, hat kirası ödüyor. Yani, bırakın bir yatırım yapıp... Bakanlık, nasıl ki bu Sabiha Gökçen Havalimanı raylı sistem bağlantısı inşaatı ve elektromekanik sistemler temin, montaj ve işletmeye alma işinin Bakanlar Kurulu kararı olmadan üstlenip "Helalühoş olsun." deyip yapması karşısında, İzmir'de "Helalühoş olsun." demiyor, "Bana para ödeyeceksin." diyor; "Her yıl, hat kirası 5 milyon dolar artı 5 milyon euro -o yabancı para birimiyle- bana ödeyeceksin." diyor ve "Tabii ki gelirin yarısını da bana ödeyeceksin." diyor. Yani böyle adil olmayan, hakkaniyetsiz bir uygulamayla ne yazık ki karşı karşıyayız.

Tabii ki Ulaştırma Bakanlığımızın, haberleşmeyle ilgili konuları da dâhil olmak üzere, halkın doğrudan gözünün önünde olan ve yapıldığında gerçekten halkta kullananlar açısından, kullanabilenler açısından, gücü yetenler açısından, parası olup da o köprüden, o yoldan geçebilme gücü, finans gücü olanlar açısından; diğerleri için de tabii ki görsel, görülür "Helal olsun, bak, ülkemiz ne kadar modern, geliştik, yollarımız, köprülerimiz..." gibi toplumda genelde bir memnuniyet yaratıyor, doğaldır. Ama sözlerimin başında da söylediğim gibi, kamu kaynakları yatırıma ve hizmete dönüştürülürken bunların temel ihtiyaçları, önce sosyal refah, sosyal adalet; önce işsizlik, yoksulluk, açlık, sefalet; önce üretime yönelik yani üreterek büyüyen bir toplum olabilmemiz için önce kendi gelirini artıracak, katma değeri yüksek, yüksek teknolojik üretime yönelik kaynakların öncelikli değerlendiriliyor olması bizim belki bu günlerde sıkıntı çekmemiz ama yarınlarımızda çocuklarımızın, torunlarımızın daha yüksek bir refah toplumunda yaşayabilmesinin nedeni olacaktır. Burada, ben tekrar, bu yatırım ve hizmet harcamalarında daha dikkatli olunması ve çok yüksek bedeller üzerinden geleceğimizi de ipotek altına alacak olan bir sürece ülkenin sokulmaması gerektiğini özellikle belirtmek istiyorum.

Sayın Bakanım, bu raporda -az önce sunularınızda da vardı- kamu-özel iş birliği projelerinde bir rakam verdiniz 130,9 milyar lira; tamamlanan 95 milyar -yüzde 73'ü- devam eden 35,9 milyar. Bunların, bu yatırımların önümüzdeki döneme dair bizim üzerimizde bırakacağı yük, bıraktığı yük nedir? Bu konuya da açıklık getirmenizi diliyorum.

Saygıyla selamlıyorum.