KOMİSYON KONUŞMASI

SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) - Şimdi, öncelikle, başlamadan önce kendimi tanıtma ihtiyacı duyuyorum. Neden bunu söylüyorum? Çünkü az önce bir görevli arkadaş önüme bir kâğıt bıraktı ve Komisyon üyesi olmayıp söz talebi olanların isimlerini alıyormuş. Buradan bu hatırlatmayı da yapmış olalım, ben Komisyon üyesiyim, böyle bir kâğıda veya isme ihtiyaç yok.

MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) - Saçlarınızı toplayınca tanıyamamış olabilir, çok yakışmış bu arada. Muhtemelen tanıyamadı sizi.

SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) - Siz saçınızı toplayınca tanınmıyor musunuz?

MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) - Emin olun ben de tanıyamadım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Arkadaşlar, milletvekili olması yetiyor söz alması için.

SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) - O zaman açıklık getireyim, bence tanımamasının nedeni şudur: Söz talebimiz oldu ve konuşamadık maalesef. Konuşamadığımız için de tanımamış olabilirsiniz. Dün söz talebimize çünkü yanıt verilmedi.

Şimdi dün ciddi bir tartışmayla dünkü gündem, toplantı kapandı. Çok önemli bir maddeyi konuşuyoruz. Aslında, yasa tasarısının asıl geçirilmek istenen maddesini dün konuştuk. Ve insanların hayatını bu kadar etkileyen bir madde gerekirse günlerce de tartışılabilir. Zaman sınırlaması olmaması gerekiyor çünkü insanların hayatlarını konuşuyoruz burada.

Dün son olarak yaşanan durum bana göre bir şiddetti, şiddetin bir şekliydi. Hem burada uzun süre çalışarak fiziki bir şiddete maruz kaldık hem de bize söz verilmeyerek kendimizi ifade edemediğimiz için de bir psikolojik şiddete maruz kaldık.

Şimdi, öncelikle şunu belirtmek istiyorum, yaşamaya ant içmiş hekimler olarak ölümü dayatan bu yasayı kabul etmiyoruz.

Bu sürece gelecek olursak, aslında, 2016 yılıyla OHAL'lerle beraber, OHAL'le beraber çıkan KHK'lerle başlayan bir süreç. Ve yasa tasarısının asıl çıkarılmak istenen maddesini bugün tekrar burada görüşüyoruz. 2016 yılından beridir çıkarılan KHK'lerle 140 binin üzerinde kamu emekçisi işinden edildi. Şimdi, ihraç listesine baktığımız zaman, aslında nasıl da baştan savma hazırlandığını görüyoruz. Çünkü ihraç listesinin içerisinde yaşamını yitirmiş olan, emekli olan, yıllardır istifa etmiş olanlar var. Bu şekilde ihraç listeleri oluşturuldu. Şimdi bu ihraç listeleri sağlıklı ve şeffaf bir şekilde yürütülmedi. Bunu hepimiz biliyoruz. Herhangi bir soruşturması olmayan veya varsa bile bu soruşturmalar henüz sonuçlanmadığı hâlde bu kişiler ihraç edildi.

Şimdi, dün şöyle bir açıklama yaptı Sayın Demircan: "Biz devleti korumak zorundayız. Örgütle bağlantısı olan kişileri ihraç ettik ve şu an bu yasayı bunun için getiriyoruz." dedi. Peki bu kişiler, bu yasayı getirdiğiniz zaman bu kişiler muayenehanelerde çalışacak. Evet, devleti koruma yükümlülüğünüz var ama vatandaşı da koruma yükümlülüğünüz var. Şimdi, eğer, bu yasayı çıkartıyorsanız, peki bu hekimlerin baktığı yani bunları örgüt olarak yani örgüt üyeliğiyle nitelendirdiğiniz kişilerin baktığı vatandaşları da koruma yükümlülüğünüz vardır değil mi? Bu kişiler muayenehanelerde hasta bakacak. Bu da aslında gösteriyor ki bu kişilerin örgütle herhangi bir bağlantısı yoktur, bunu siz de çok iyi biliyorsunuz.

Şimdi, az önce de ifade ettiğimiz gibi, bu kişilere herhangi bir soruşturma veya kovuşturma olmadan bu kişiler ihraç edildi. Ne gibi gerekçelerle ihraç edildi? Emniyet ve istihbaratın muğlak, keyfî, hukuksuz raporlarına dayanılarak bu kişiler ihraç edildi. Şimdi, ihraç edilen kişiler içerisinde eminim sizin de çevrenizde tanıdığınız veya beraber çalıştığınız kişiler vardır. Hangi biriniz bu kişilerden şikâyetçiydiniz veya rahatsızdınız? Eminim bir çoğunuz da bu kişilere muayene de olmuşsunuzdur. Örgüt üyeliği olarak nitelendirdiğiniz kişilere muayene de olmuşsunuzdur.

Şimdi, ben de ihraç edilen bir hekimim ve ihraç edildiğim zaman asistandım, eğitim sürecim devam ediyordu. Tıpta Uzmanlık Sınavı denen bir sınav var, bununla bu asistanlığıma başlamıştım ve asistanlığımın bitmesine yirmi sekiz gün -kala yani neredeyse uzman olacaktım- ihraç edildim. Bu da aslında yine Anayasa'ya aykırılık içeren yani 42'nci maddeye aykırı bir uygulamadır. 42'nci madde de ne diyor: "Kimse eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz, her ne suretle olursa olsun engellenemez."

Şimdi ben bu durumu yaşayan tek kişi değilim, benim gibi asistan olup ihraç edilen ve Tıpta Uzmanlık Sınavını kazandığı hâlde eğitimine başlayamayan hekim arkadaşlarımız var. Bu hukuksuz uygulamayla, bu yeni getirilecek yasayla bunun da önü kapatılacak.

Şimdi, ben ihraç edildikten sonra eğitim hakkım engellendi mi, engellenmedi mi diye denemek istedim, şöyle bir şey yaptım: Anadolu Üniversitesine açıköğretim bölümüne kaydımı yaptım, tarıma kaydımı yaptım, acaba eğitim hakkım devam ediyor mu diye. Anadolu Üniversitesi kayıt başvurumu kabul etti, sınavına da girdim. Bir yandan eğitim hakkım engelleniyorken diğer yandan da bir üniversitede öğrenci olarak açıköğretime başvurumu yaptım ve başladım. Yani kendiyle çelişen bir hukuk sistemi var şu an.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Söyleme oradan da atarlar şimdi, niye açık veriyorsun.

SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) - Muhtemelen.

Şimdi, benzer örnekler var yine hak ihlalini gösteren. Şimdi, bazı ihraç arkadaşlarımızın ifadeleri var. BİMER'e eski eşi tarafından asılsız ihbarda bulunulan bir arkadaşımız ihraç ediliyor ve yine, iş yerinde alt-üst çatışması dolayısıyla, birbirlerini BİMER'e şikâyet ediyorlar ve bu kişiler ihraç ediliyor. Bu asılsız ihbarlarla ihraç edilen çok sayıda emekçi var ve AKP Genel Başkanı da o dönemde şu açıklamayı yapmıştı: "At izi it izine karıştı." Bu da aslında bu ihraçların ne kadar da hukuksuzca yapıldığının bir göstergesidir. Şimdi, bu ihraç edilen arkadaşlarımızın hepsinin SGK'sı iptal edildi. Bunların içerisinde kanser tedavisi gören arkadaşlarımız vardı. Şu an kanser tedavisini göremediği için, tamamlayamadığı için maalesef aramızdan ayrılan arkadaşlarımız oldu ve yine ihraç edildiği için eşi tarafından bırakılan, yer değiştirmek zorunda kalan, şehir değiştiren arkadaşlarımız ve yine kredilerini ödeyemeyen ve intihara kadar giden durumlar oldu; yine, kalp krizi nedeniyle hayatını kaybeden meslektaşlarımız oldu. Şimdi, bu hâliyle aynı zamanda bu kişilere bir tecrit de uygulanıyor ihraçlarla beraber çünkü bu kişilerin çevresindeki kişiler ihraç olan kişilerle muhatap olmuyor, sosyal iletişime geçmiyor çünkü korkuyor kendisi de acaba iletişime geçerse ihraç olur mu diye.

Bu ihraçlarla ilgili bir komisyon kuruldu, mahkemeye başvurmuştuk yalnız, bir komisyon kuruldu "Öncelikle bu komisyona başvurulacak." dendi. Bu komisyonla ne yapıldı? Bu süreç uzatılmaya çalışıldı, mahkemelerin önü kapatıldı ve bu komisyonun ne kadar yavaş işlediğini hepimiz biliyoruz, verilen kararlardan biliyoruz. Çok az sayıda dosya incelendi şu ana kadar ve çok az sayıda da iade oldu. Bu da aslında bu komisyonun nasıl işlevsiz olduğunu göstermekte ve bu getirdiğiniz maddeyle aslında şu an biliyoruz ki birçok arkadaşımızın henüz kesinleşmemiş, suçluluğu ispat edilmemiş, komisyon tarafından değerlendirilmemiş bu arkadaşların dosyaları ve siz bu maddeyle bu kişileri direkt suçlu pozisyonuna sokuyorsunuz ve "SGK'yla anlaşması olmayan yerlerde çalışabilirsiniz sadece." diyorsunuz. O zaman OHAL Komisyonunu niye kurdunuz? Eğer bu kişilerin daha suçluluğu tespit edilmemişse ve bu şekilde cezalandırılıyorsa bu OHAL Komisyonunu niye kurdunuz?

Şimdi, bu uygulama Anayasa'nın 38'inci maddesine de aykırıdır çünkü 38'inci madde ne diyor? "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz." hükmüne açıkça aykırılık teşkil ediyor. Şimdi, bu kişileri aynı zamanda ne yapıyorsunuz? Bir de pasaportlarını engelliyorsunuz, tahdit koyuyorsunuz. Burada, ülke içerisinde çalışamıyorken yurt dışına da çalışmaya çıkamıyor yani bu kişileri bu şekilde açlığa, fiilî ölüme mahkûm ediyorsunuz.

Bu değindiğim konular hekim boyutuylaydı daha da ayrıntılandırabiliriz belki ama dün de arkadaşlarımız birçok örneğe değindi, yaşanan mağduriyetlere değindi. Bir de bunun toplumsal boyutu var, toplum sağlığının etkilenmesi var. Bu ihraçlarla beraber birçok hasta, hekimi ihraç edildiği için, işinden atıldığı için mağdur duruma geldi ve şu an bu arkadaşlarımız özel hastanelerde çalışıyor ve bu hastalar özel hastaneye gitmeye başladı. Şu anda da bu kişilerin özel hastanede çalışmalarını engelleyerek bu hastalara da ikinci bir mağduriyet yaşatıyorsunuz. Şimdi, bu mağduriyetlerden biraz örnek vereceğim: Sadece bir şehirden örnek vereceğim, düşünün ki sadece bir şehirden bu kadar mağduriyet varsa genele yaydığımız zaman ne kadar çok mağduriyet ortaya çıkıyor. Diyarbakır'da Dicle Üniversitesinde çocuk nefroloji bölümü ihraçlar dolayısıyla beş ay boyunca kapalı durumda kaldı ve 22 yataklı ve polikliniği 40 hasta bakan bu bölüme başvuran hastalar mağdur duruma geldi ve yakın, Elâzığ ve Malatya gibi illere sevkleri yapıldı, bu şekilde mağdur edildi. Yine, kalp damar cerrahi bölümünden öğretim görevlilerinin ihraç edilmesi dolayısıyla ICD takan tek hekim ihraç edildi ve yine bu şekilde hastaları mağdur duruma geldi. Dicle Üniversitesinde yine genel cerrahi bölümünde onkoloji ameliyatları yapan, onkoloji bölümü öğretim üyesi ihraç edildi ve birçok hastasının ameliyatları ertelenmek durumunda kaldı veya başka şehirlere gitmek durumunda kaldı.

BAŞKAN - Sayın Vekilim, yavaş yavaş toplamaya doğru geçersek sevinirim.

SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) - Daha çok kısa oldu benim konuşmaya başlamam ve dün kendimi ifade edememiştim Komisyon üyesi olduğum hâlde. O yüzden sizden ricam konuşmama istediğim kadar, en azından bitirene kadar, çok uzun sürmeyecek zaten.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) - Radyoloji bölümünde de yine girişimsel radyoloji yapan hekim arkadaşlarımız ihraç edildi ve buraya giden hastalar da yine başka şehirlere gitmek durumunda kaldı. Silvan Devlet Hastanesinde tek pediatri hekimi ihraç edildi ve çocuk hastalar maalesef, sevk edilmek durumunda kaldı. Yani bu durum aslında hastalarda da ciddi bir mağduriyet yaratmakta. Yine bir örnek vereceğim: Bir merkez kapatıldı, tüp bebek merkezi kapatıldı ve bu merkeze infertilite tedavisi nedeniyle giden hastalar mağdur edildi. Bu hastane kapatıldıktan sonra embriyolar başka hastanelere taşındı. Biliyorsunuz, basına da düşmüştü o zaman "Hastalar embriyolarının peşine düştü." şeklinde. Böyle bir mağduriyet yaşatmaya ne hakkınız var bu hastalara? Ve bu embriyoların taşınması hasta ve hastane onayı olmadan yapıldı yani hukuksuz bir şekilde yapıldı bu taşınmalar da. Şimdi, toplumsal boyutuyla da bu tarz mağduriyetler hastalara yaşattık.

Bir de çıkarılan yasada devlet hizmet yükümlülüğü kurasıyla ilgili bir düzenleme var. Evet, kısmi bir düzeltmeyle bir önerge verildi ama yeterli görmüyoruz bu önergeyi. Şimdi, bu önerge verilen madde ne içeriyor? Diyor ki: "Devlet hizmet yükümlülüğü kurasını..." yani altı yüz gün beklemek zorunda bu kişiler. Şimdi, biz devlet hizmet yükümlülüğü kurasını niye yaptırıyoruz? Anayasa'nın madde 18, zorla çalıştırma yasağı, okuyorum: "Ülke ihtiyaçları zorunlu kıldığı alanlarda öngörülen vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmaları, zorla çalıştırma sayılmaz." hükmü gereğince bu yükümlülüğün yerine getirilmesinin zorla çalıştırma olarak nitelendirilmeyeceğini ve herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olma karşısında ülkenin her yöresinin sağlık hizmetinden yararlanabilmesini sağlamak amacıyla tabiplerin devlet hizmetiyle yükümlü kılındığı ve niteliği gereği sağlık hizmetlerinin yerine getirilmesinde ortaya çıkacak eksiklik ve gecikmelerin telafisi olanaksız sonuçlara yol açacağı hususları dikkate alındığında ülke ihtiyaçlarının söz konusu devlet hizmet yükümlülüğünü zorunlu kılındığı kabul edilmiştir. Çok güzel. Hizmet gitmeyen yerlere amacımız hizmeti götürmek devlet hizmet yükümlülüğü kurasıyla. Peki, getirilen yasa ne diyor? Diyor ki: "Güvenlik soruşturmasını geçemeyen kişiler bu devlet hizmet yükümlülüğü kurası, devlet hizmet yükümlülüğü süresi boyunca beklesin." Peki, bu kişiler altı yüz gün bekleyerek bu yerlere hizmet gidecek mi? Gitmeyecek. O zaman bu kişileri altı yüz gün bekletmemizin amacı nedir? Tamamıyla keyfî bir uygulamadır. Bu kişiler gereksiz yere altı yüz gün boyunca bekleyecek. Maddeye aykırı.

Buradan da şunu da sormak istiyorum: Bu kişileri örgüt üyeliği gerekçesiyle güvenlik soruşturmasından geçirmediniz ve devleti koruma mantığı adı altında yapıyorsunuz. Peki, bu kişiler şu an askerliklerini yapmadılar, bu kişiler askerlik de yapabilecek mi? Askerliğe de alacak mısınız bu kişileri eğer bu kişilere güvenmiyorsanız?

Bir diğer boyutu, ihraç edilen arkadaşlarımızın çalışma hakkının engellenmesi. Bu da yine Anayasa'nın 48'inci maddesine aykırı, 48'inci madde ne diyor? Çalışma ve sözleşme hürriyeti isimli madde şunları ifade ediyor: "Herkes dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir." Maddede açıkça ifade edildiği gibi, herkes çalışma ve sözleşme yapma hakkına sahiptir. Eğer bu kişiler özelde çalışacaksa bırakalım da bu kişilerin iş sözleşmelerini feshetme hakkı özel sektörle hekim arasında olsun eğer bu kişiler bu hekimlerden memnun değilse. Bu kişiler de eğer bu yerlerde çalışamayacaksa da ilgili yasal olarak haklarına başvurabilirler. Şimdi, çıkarılmak istenen bu yasayla ihraç edilen ve güvenlik soruşturmalarını geçemeyen hekimlerin zaten çoğunlukla SGK'yla anlaşması olan özel sektörlerde çalışabiliyor, biz de biliyoruz SGK'yla anlaşması olmayan özel hastane hemen hemen yok gibi. Bu şekilde bu kişileri açlığa mahkûm ediyoruz ve yine rapor yazmalarının önünü kapatıyoruz. Zaten eğer bir kişi reçete veya rapor yazamayacaksa özel hastaneler de bu kişileri almayacaktır emin olun, bu kişilerle herhangi bir anlaşma yapmayacaktır.

Şimdi, geçtiğimiz günlerde Sayın Cumhurbaşkanı şu ifadeleri kullandı, aynen ifadelerini şu an burada size dile getireceğim: "Gençlerimizin gelecek endişelerini ortadan kaldıracak politikalar belirlemek en başta olan görevimiz. Gençlerimizin kaygı, talep ve umutlarını tespit edemezsek onlara yol gösterici görevimizi yerine getiremeyiz. Değişimi gençlerimizin beklentilerini önceden görerek politikalarımızı belirlemeliyiz. Gençlerimizle önümüzdeki engelleri kaldırmanın çabası içerisinde olacağız. Gençlerimizin hayal dünyasını yasaklarla çerçevelemeyi değil, genişletmeyi hedefliyoruz." Bu söylemler yapılan pratiklerle tamamen çelişmekte ve bu çıkarılan yasayla gençlerimiz endişe içerisine girmekte. Tıp fakültesi öğrencileri şu an şu endişeyi taşıyor: Acaba bitirince güvenlik soruşturmasını geçer miyim, geçemez miyim? Ve yine yasaklarla oluşturulmuş bir madde. Bu şekilde kişilerin özelde çalışmasının önünü engelleyerek yasaklar koyuyorsunuz.

Şimdi, yine, güvenlik soruşturmasını geçemeyen arkadaşlarımızın bazılarının -elimizde var- geçmeme nedenleri. Birkaç tane örnek vereceğim: "Şahıs hakkında mevcut veri kaynaklarından talebe esas teşkil edebilecek herhangi bir bilgiye rastlanmamakla birlikte ağabeyi 2007-2010 yılları arasında terör örgütünün eylem ve etkinliklerine katılan şahıslar arasında olduğu şeklinde bilgilerin istihbari olduğudur." Şimdi, bu ne demek oluyor? Ailesinden kaynaklanan gerekçelerden kaynaklı kişi güvenlik soruşturmasını geçememiş. Her şahıs kendinden sorumludur ve bu kişiler, bu arkadaşlarımız güvenlik soruşturmasını geçemeyince mahkemeye başvurdular ve mahkemece haklı bulundular ve kamu görevine başladılar. Getirilen bu yasayla bu güvenlik soruşturmasını geçemeyen arkadaşlarımızın mahkemelerinin de önünü kapatıyorsunuz.

Şimdi, biliyoruz ki şu an Türkiye'de hekim açığı ciddi oranda yüksek. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütünün yaptığı bir belirleme, yakın zamanda açıklamış, Türkiye'de yirmi dört saatte 100 bin kişiye erişen pratisyen hekim sayısı 54 iken uzman hekim sayısı 99'dur. Normalde olması gereken ise 345'tir 100 bin hastaya. Bu da aslında Türkiye'nin hekim açığının ne kadar da çok olduğunu gösteriyor ve ortalamayı yakalaması için de 131.173 hekime ihtiyaç vardır. Türkiye'de bu kadar çok hekime ihtiyaç varken biz niye bu hekim arkadaşlarımızı ihraç ediyoruz ve hukuksuz bir uygulamayla, bu maddeyle de çalışmalarının önünü kapatıyoruz. Bu çıkarılmak istenen madde bundan kaynaklı da kabul edilebilir bir madde değil. Biliyorum, şu an burada ikna edeceğimiz kişiler sizler değilsiniz çünkü eğer ikna edeceğimiz kişiler sizler olsaydınız belki de burada sabaha kadar da konuşup bir şekilde sizi ikna ederdik ama biliyoruz ki ikna olmayan Genel Başkanınız ve bugün burada bu madde bir şekilde değişiklik yapılarak veya küçük düzeltmeler yapılarak geçirilecek.

Teşekkür ediyorum.