KOMİSYON KONUŞMASI

ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle AK PARTİ Grubuna ve size kamuoyunda geniş kesimlerce takip edilen 5'inci maddede dün akşam yaşadığımız olaylardan sonra tekririmüzakere önergesi vererek tekrar konuşma fırsatı tanıyarak görüşlerini ifade edemeyen Komisyon üyesi arkadaşlarımıza yeniden bu olanağın tanınmasından dolayı ve aynı zamanda önergelerin de tekrar Komisyonumuzda görüşülüyor olmasından dolayı teşekkürlerimi sunuyorum. Yani dün akşam yapılan işlemler eksikti, noksandı, bize göre batıldı ama bu eksiklik, bu noksanlık şu anda tamamlanmış durumda. Onun için, az önce ifade ettiğim gibi teşekkürlerimi sunuyorum.

Tabii, bu madde bu torba yasanın en kritik maddesi, bunu daha önce de ifade ettik. Bunun sebebi de yaşamlarını yani meslek hayatlarını insan yaşamını kurtarmak üzere odaklamış hekimlerimizi ve sağlık çalışanlarını yakından ilgilendiren bir madde olması ve bu maddenin geçmesi hâlinde de birçok mağduriyetin yaşanacağının ortaya çıkmasıdır. Çünkü netice itibarıyla yıllarını vermişler. Dünyanın en zor mesleğini yapan, kutsal bir mesleği yürüten ve eğitimi de en zor olan mesleği yürüten hekimlerimiz ve sağlık çalışanlarının yıllarını vermiş oldukları bir mesleği, bir anda, bu şekilde, kesinleşmiş bir yargı kararı olmaksızın o mesleği onların elinden almanın yanlış olacağını düşünmemizden dolayı ve aynı zamanda onları serbest, özel sektörde de iş yapamaz hâle getirmenin de insan hakları ihlaline yol açacağını ve kendileriyle birlikte eşlerini ve çocuklarını da açlığa mahkûm edeceklerinden sarsacak, vicdanları da rahatsız edecek bir düzenleme olmasından dolayı bunun yeniden görüşülmesini çok önemli ve kıymetli görüyorum.

Tabii, biz önergemizde Anayasa'ya aykırılık iddiasıyla bu maddenin çıkmaması gerektiğini düşünüyoruz ve o şekilde madde metninden çıkarılmasını öneriyoruz. Tabii, nedir bu Anayasa'ya aykırılık ve hukuka aykırılık iddiamız, ondan bahsetmek istiyorum sizlere. Tabii, bu düzenleme her şeyden önce iç hukuk mevzuatına aykırı yani bu Anayasa'nın temel maddelerine bir çok aykırılık içermekte, uluslararası mevzuata aykırı ve hukukun genel ilkelerine, prensiplerine aykırı. Bu maddelere baktığımızda, Anayasa'nın 2'nci maddesi yani hukuk devleti ilkesi, 10'uncu maddesi yani eşitlik ilkesi, 38'inci maddesi kazanılmış haklar ilkesi, 48'inci maddesi çalışma ve sözleşme hürriyetinin ihlali maddesi, 49'uncu madde çalışma hakkı ve ödevi maddesi ve yine 70'inci madde kamu hizmetlerine girme hakkını ifade eden madde.

Şimdi, bunlara baktığımızda tabii, önce iç hukuk düzeni açısından, iç hukuk mevzuatı açısından, Anayasa'mız açısından önce bunlara kısaca değinmek istiyorum, daha sonra da uluslararası mevzuata değineceğim. Tabii, burada Anayasa'ya aykırılık madde sıralamasını yaptığımızda her şeyden önce hukuk devleti ilkesine aykırı ama bunu sona bırakacağım değerli arkadaşlar. Çünkü o madde aslında temel madde. Anayasa'nın eşitlik maddesine aykırıdır diyoruz. Nedir eşitlik maddesi? "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir." diyor. Bu 10'uncu maddenin son fıkrasında bir hüküm daha var, son derece önemli, "Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar." diyor. Burada ne var? Burada eşitlik ilkesi kuvvetli bir şekilde zedeleniyor. Neden bunu ifade ediyoruz? Çünkü netice itibarıyla burada hekimlik mesleğini kesinleşmiş yargı kararı olmaksızın elinden alıyoruz vatandaşlarımızın; bunun olmaması lazım, bu son derece sakınca doğurabilecek olan bir madde eşitlik yönünden.

Bir başka hüküm, 38'inci maddesi Anayasa'mızın biz buna masumiyet karinesi diyoruz. Yani masumiyet karinesi gerçekten önemli bir karine, bu sadece bizim Anayasa'mızda değil, bütün temel hukuk kurallarının en önemli maddelerinden birisidir. Bu 38'inci maddeye baktığımızda dördüncü fıkrası bakın, çok açık ve net: "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz." Yani bir kişiyi kesin olarak mahkemede mahkûm olmadan... Ki ilk derece mahkemesinin olması da yeterli değil. Yargıtay tarafından bunun onanması gerekiyor ve iç hukuk yollarının tamamen tüketilip kesinleşmesi gerekiyor, ondan sonra bu insanı suçlu kabul etmek gerekiyor.

Şimdi, bu maddede ne var? Bu maddede şu var: Kesinleşmiş bir yargı kararı olmaksızın idari bir tasarrufla maalesef bu insanların hekimlik yapma haklarını ellerinden alıyoruz. Bu tabii son derece sakıncalı bir durumdur diye düşünüyoruz. Zaten bu madde "Kesinleşmiş yargı hükmü taşıyor." şerhi ve kısıtlaması olmuş olsaydı hukuka uygun olacaktı. Yani bu maddenin kesinleşmiş bir hüküm tanımadan bu şekilde insanların hekimlik haklarını ve çalışma haklarını elinden alıyor olması bu maddeyi, 5'inci maddeyi baştan sakat hâle getiriyor, yok hükmüne getiriyor.

Bir başka madde, Anayasa'nın 48'inci maddesi, burada da çalışma ve sözleşme hürriyeti var. Bakın, ne diyor? "Herkes dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir." Burada yıllarca eğitimini almış ve meslek olarak bunu edinmiş ve yıllarca bu işten kendisinin, ailesinin geçimini sağlamış hekimlerimizin ve sağlık personelimizin sözleşme hürriyetleri kısıtlanmış oluyor. Ne oluyor? Özel sektörde SGK'yla iş yapmış olan bir sağlık kurumunda dahi iş bulamayacak hâle getiriliyor.

Şimdi, bunun sakıncası nedir değerli arkadaşlar? Sözleşme hürriyeti diyoruz bakın, sözleşme hürriyeti burada ağır bir şekilde ihlal ediliyor. Neden bunu ifade ediyorum? Çünkü değerli arkadaşlar, yani özel sektörde bir kişi çok rahat bir şekilde hükümlü de olsa çalışabilir buna bir engel yok yani bu kamu kurumu değil netice itibarıyla. Sağlık kurumuyla bu hekim arasında olan veya sağlık personeli arasında olan bir özel sözleşme niteliğinde, iş akdi netice itibarıyla, iş sözleşmesi. Yani sözleşme özgürlüğünü temelinden sarsan bir madde durumuna düşüyor.

Bir başka hak ihlaline yol açabilecek olan madde, çalışma hakkı ve ödevi. Bakın, ne diyor Anayasa'mız? "Çalışma hakkı herkesin hakkı ve ödevidir ve aynı zamanda devlet çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır." diyor.

Şimdi, burada "Çalışma herkesin hakkı ve ödevidir." derken herkes tanımının içerisine herkes giriyor. Yani bir kişi hükümlü de olsa yani cezasını çeken bir kişi de olsa bakın ne oluyor? Cezaevlerinde ceza ıslah amacıyla da olsa ve başka amaçlarla da olsa cezaevlerinde bile cezasını çekmeye çalışan insanlara ne yapılıyor? İş veriliyor, cezaevi yönetimlerince açık cezaevlerinde çalıştırılıyorlar, bunları rehabilite ediyorlar ve bir mesleği yoksa meslek kazandırmaya çalışıyorlar.

Şimdi, biz ne diyoruz? Bir mesleği edinmiş, üstelik dünyanın en zor mesleklerinden birisini yapan ve eğitimi en ağır olan mesleklerden birisini yapan hekimlerimize, mesleği var, diyoruz ki: Hayır, sen bu işi yapamazsın. Üstüne üstlük hekim açığının had safhaya ulaştığı bir noktadayız. Yani 145 bine yakın hekimimiz var mevcut, Türkiye'de şu anda görev yapan, yaklaşık 7 bin civarında hekimimiz bu yasadan olumsuz yönde etkilenecek. Ama bakıyoruz OECD ortalamalarının yarısı kadar bir hekime sahibiz, bir hekim açığımız var. İşte önceki dönem Tarım Bakanımız burada sanırım, Sayın Fakıbaba, bakın geçen sene, 2017 yılında -gazetelere yansıyanı ifade ediyorum- 30 Suriyeli hekimi ne yaptık? Başlattık. Ben başlatmayalım demiyorum, ihtiyacımız varsa tabii ki yapacağız, o insanlar da buraya sığınmacı olarak gelmişler ve netice itibarıyla ellerinde hekimlik meslekleri var, kendileri de bu işin ehli olan insanlar, bu insanları tabii ki çalıştırmamız gerekiyor. Mademki ülkemize geldiler, sığınmacılar ve onların o mesleklerinden yararlanmamız gerekiyor. Bakın, 30 Suriyeli hekim Urfa'da, eski Tarım Bakanımızın memleketinde göreve başlamış durumda. Yani biz ne yapıyoruz? Suriyeli hekimlere bir iş veriyoruz ama kendi hekimlerimizi işsiz bırakmaya çalışıyoruz bu yasayla. Dolayısıyla bu maddeye de çok ağır bir şekilde aykırılık teşkil ediyor.

Bir başka mesele yani Anayasa'ya aykırılık meselesi, Anayasa'nın 70'inci maddesinde vücut buluyor. Nedir bu? Kamu hizmetlerine girme hakkı dediğimiz bir hak var, bu hak çok açık ve net "Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir." diyor yani "Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir." diyor "Hizmete alınmada görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez." diyor. Yani, bu gerçekten önemli bir madde, bu şekilde, hizmete alınmada görevin gerektirdiği nitelikler dışında başka bir ayrıcalık, başka bir nitelik ve ayrım gözetilemez deniliyor.

Değerli arkadaşlar, doğal olarak, burada bu insanlar tıp fakültesini bitirmiş, Hipokrat yemini etmiş ve işin ehli olmuşlar, artık bu mesleği yapabilecekleri bilimsel olarak ortaya çıkmış, işin ehli olmuşlar yani bu mesleği yapabilecekleri net bir şekilde ortaya çıkmış. Dolayısıyla nedir bu? Görevin gerektirdiği gerekli şartı yerine getirmişler. Bunun dışında başka bir şart koymamak gerekiyor. Konulursa bu çok açık bir şekilde 70'inci maddenin ikinci fıkrasına aykırılık taşıyor. Ne diyor burada? "Hizmete alınmada görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez." Bir ayrımcılık ortaya konuluyor. Dolayısıyla değerli arkadaşlar, burada sadece ve sadece güvenlik soruşturmasıyla... Yani, bir vatandaşın, herhangi bir vatandaşın ihbarıyla "Efendim, bu FETÖ'cüdür, efendim bu PKK'lıdır, efendim bu IŞİD'cidir, efendim bu DHKP-C'lidir." gibi ihbarlarla harekete geçen bir güvenlik soruşturması var ve bu güvenlik soruşturmasını yapan kolluk kuvvetleri, İstihbarat Teşkilatı ve idari amir buna karar veriyor. Şimdi, bu insanların görevleri gereği tabii ki belli bir birikimleri var ama netice itibarıyla yargıç değiller. Şimdi -az önce ve dünkü örneklerde de söyledik- burada tabii ki şu da yanlış anlaşılmasın: Yani, bir kişi terör örgütü mensubuysa, bir kişi kesinleşmiş yargı kararıyla böyle bir hüküm almışsa tabii ki bu mesleklerde çalıştırılmasın, bir itirazım yok ama bu şekilde idari bir tasarruf olan güvenlik soruşturmalarıyla bu şekildeki hekimlerin, işte, görevini yapmasına engel olmak bu noktada Anayasa'nın 70'inci maddesine aykırılık teşkil ediyor.

Sayın Bakanımız defalarca -önceki dönem bakanımız- ifade ediyor ve AK PARTİ Grup Başkan Vekilimiz de ifade ettiler yani "Bir ülkenin teröre karşı kendisini koruması haktır." deniliyor ama değerli arkadaşlar, hukuk devletiysek yani Anayasa'nın 2'nci maddesinde belirtilen hukuk devletiysek ne yapmamız gerekiyor? Hukukla bağlı olmamız gerekiyor. Buradaki ölçütümüz hukuk olmalı. Bu hukuk da tarafsız ve objektif hukuk olmalı yani subjektif, kişiden kişiye değişebilen bir yargı kararı olmaksızın kesin hükümmüş gibi hareket edilebilen bir ölçüt olmamalıdır. Şimdi, değerli arkadaşlar, Türkiye'de hukukun geldiği noktayı da hepimiz biliyoruz, görüyoruz. Hukuk da taraflı. Yani, saray burada hukuka da egemen, tek adam rejimi burada yasamaya da yürütmeye de egemen olmaya çalışıyor, biz bunu görüyoruz ve biliyoruz. Hukuk -üzülerek ifade ediyorum- çoğu zaman ayaklar altına alınıyor. İstemiyoruz bunu ama maalesef böyle bir algı var, dışarıdan da bu çok net bir şekilde görülüyor. Dolayısıyla, burada öyle bir durum yaşıyoruz ki yani diyoruz ki bu kadar bağımsız ve tarafsız yargı olmamasına rağmen bile kesinleşmiş bir yargı kararı varsa bu madde uygulansın diyoruz. Evet, terörle bağlantısı varsa, terör örgütü mensubuysa bu uygulansın diyoruz ama bakıyoruz örneklerine, terör örgütü bağlantısı olmadan işte bu dediğim idari tasarrufla bu işler yapılırsa çok büyük sakıncalar doğurur diye düşünüyoruz.

Bir başka burada ifade etmek istediğim konu, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 48'inci maddesinin sekizinci bendi diyor ki: "Güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılmış olmak." Yani kamu görevlisi olabilmek için bunun yapılmış olmasını şart koşuyor. Bunun sonucunda olumlu veya olumsuz gibi bir şart ileri koşmuyor yani "Güvenlik soruşturması yapılması gerekir." diyor. Sonucu ne olur, o önemli değil. Bakın, buna bir örnek verdi Hocamız Sayın İbrahim Kaboğlu, bu çatı altında, Parlamento çatısı altında yaşanan bir olaydan örnek verdi. Bakın, avukat veya meslek sahibi uzman arkadaşlarımız varmış, bu arkadaşlar güvenlik soruşturmasından geçememişler ve uzmanlık görevi yapacak olan arkadaşlar görevlerine başlayamamışlar. Nasıl aşılmış bu sorun? Meclis Başkanımız Sayın Binali Yıldırım müdahil oluyor, güvenlik soruşturması olumsuz çıkan arkadaşlarımız uzman olarak Meclis Başkanımızın müdahalesiyle görevlerine başlamışlar. Bakın, bu kutsal çatı altında bile bu olayları yaşayabiliyoruz. Dolayısıyla, burada ölçütümüz değerli arkadaşlar, hukuk olmalı, objektif hukuk olmalı, tarafsız hukuk olmalı, kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan bu insanları bu şekilde mağdur etmemeliyiz. Edersek ne olur? İyi olmaz arkadaşlar çünkü bu sadece iç hukukta aykırılık teşkil eden meseleler değil, aynı zamanda uluslararası mevzuat açısından da Türkiye'nin önüne gelecek olan bir meseledir. İşte, Avrupa Sosyal Şartı'nın ilgili maddeleri var, geçen konuşmamda okumuştum onları, Avrupa Sosyal Şartı'nın ilgili maddelerinde de 1'inci maddesinde, 2'nci maddesinde ve ilgili maddelerinde "Çalışma hakkı etkili bir şekilde korunur." diyor. Yani burada çalışma hakkını devlet etkili bir şekilde korumalıdır. İleride bunlar Türkiye'nin önüne uluslararası mevzuatta da uluslararası alanda da gelecektir. Bakın, Türkiye'nin dışarıdan görünümüne baktığımızda gerçekten olumsuz bir tablo var yani hukuk alanında çok büyük bir olumsuz tablo var ve bu hukuk alanında yani kişilerin temel hak ve hürriyetlerinin güvence altında olmadığı bu olumsuz tablo ekonomimize de olumsuz yansıdı değerli arkadaşlar yani bunu aşmamız gerekiyor.

Şimdi, vatandaşlarımızın güven duyması gerekiyor, devlete güven duyması gerekiyor. Bu güveni zedeleyecek olan bir madde bu. Yani her vatandaşımız şunu hissedebilmeli: "Ya, bizim başımıza bir iş gelirse yargı var, hukuk var." diyebilmeli. Bunu diyemiyor değerli arkadaşlar. Bu, maalesef Türkiye'nin geldiği nokta. "Terörle mücadele ediyoruz." diyerekten tüm muhalifleri terörist ilan ederek sindirme operasyonuyla maalesef Türkiye'de işler yolunda gitmiyor arkadaşlar. Yani, vatandaşlarımız endişe içinde ve herkesin geleceğe yönelik bir kaygısı var. Türkiye normalleşemedi arkadaşlar.

Bakın, 2016 yılında bu yaşadığımız hain darbe girişimi sonunda hep beraber mücadele ettik. Geçen sefer de ifade ettim, biz Meclis çatısı altında buradaydık, yine mücadele ettik, hep beraber, bütün siyasi partiler kol kola mücadele ettik ve geldiğimiz nokta itibarıyla Türkiye hâlâ normalleşemiyor arkadaşlar. Evet, terörle mücadele edelim, teröristi hukuk önüne, adalet önüne, kanunlar önüne çıkaralım ve cezası neyse verelim ancak bunu yaparken de objektif ve tarafsız ve temel hak ve hürriyetleri ihlal etmeden yapalım ve bunun dışında, masumların da ceza almasına yol açabilecek, sadece kendilerini değil, eşlerini ve çocuklarını da açlığa mahkûm edebilecek bir anlayıştan uzak duralım. Bunun Türkiye'nin yararına olacağını düşünüyorum, toplumsal barışa büyük katkı sunacağını düşünüyorum. Dolayısıyla, bu maddenin geri çekilmesi son derece önemlidir diye düşünüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi olarak özellikle bu maddenin geri çekilmesini saygılarımla diliyorum.