KOMİSYON KONUŞMASI

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Herkese merhaba.

Aslında ara verseydik, bu madde önemli, üstünde konuşulsaydı yararlı olurdu.

Sayın Bakanım, ben Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyinde de çalıştım, tabip odası yöneticiliği de yaptım, başkanlığını da yaptım, genel sekreterliğini de yaptım.

Şimdi, aslında, Türkiye'de "sivil toplum örgütü" dediğimizde, "demokratik kitle örgütü" dediğimizde, çok farklı kavramlar çıkıyor.

Şimdi, zaten 5'inci madde geçti, bari bundan sonraki hiç olmazsa bu süreçlere biraz dikkatli davranalım.

Şimdi, değerli üyeler, "sivil" demek, illa bir şeyin apoletli olup olmaması değildir; katılımcılıktır, dikkate almaktır, güçlendirmektir. Türkiye'de biz "sivil toplum örgütü" dediğimizde, aslında, bir kısmı o günkü koşullarda oluşturulmuş, giderek kendilerine geliştirdikleri bir demokratik kitle örgütüne dönüşmüştür. Hâlâ bile bu kavramı konuşmakta zorlanabiliyoruz. Bazen "sivil toplum örgütü" bazen "demokratik kitle örgütü" diyoruz. Asıl kullanmamız gereken kelime demokratik kitle örgütüdür. Çünkü sivil demek illa bir yakada, omuzda apoletin olup olmaması değildir, bazen ismi sivil olup daha apoletli, daha baskıcı kurullar da çıkabiliyor. Bunu niçin söylüyorum? Demokratik kitle örgütleri normalde iktidarlara karşı muhalefet eden, kendi mesleklerini veya örgütlü gücünü savunan kurullardır. Eğer siz bunları daha özgürleştirmez, daha kısıtlarsanız; eğer bunu güçlendirmezsek biz o zaman tekçi, tek anlayışçı, tek sesçi bir yönetim istiyoruz ve ona göre de sivil toplum oluşturuyoruz. Bugün medya zaten teke dönüşmüş, birçok şey teke dönüşmüş. Sivil toplum örgütlerinin ellerindeki yetkiyi de budayarak, kısıtlayarak cılız bir sese dönüştürürsek inanın bu hepimizin başına belaya dönüşür.

Bakın, Türk Tabipleri Birliği sivil toplum örgütü diye geçiyor, aslında yasayla kurulmuş bir kurum. Türkiye'de cumhuriyetin ilk dönemlerinde hiçbir zaman sivil toplum örgütü olmamıştır, kendi kendine kurumlar oluşmuştur ama 1950'lerden sonra çok partili döneme geçtikten sonra 6023 sayılı Yasa'yla çeşitli mesleklere özellikler tanınmıştır ve o günkü koşullarda mesleklerini daha iyi icra edebilmek için biraz Batı'dan esinlenerek düzenlemeler yapılmıştır. Fakat bu düzenlemeler meslek örgütleri kendi pratiklerinde geliştirdikleri tarzda sorunlarla baş başa kaldıkları için yasanın özellikle Tabipler Birliğindeki halk sağlığı alanındaki düzenlemeyle -halk sağlığı demek hekimin dışında halkın sağlığını korumaktır, çünkü hekimler bu anlayıştadır- demokratik bir tarza dönüşmüştür.

Bakın, 12 Eylülde kapatılan kurumların başında Tabipler Birliği gelmektedir. 12 Eylülden sonra idama karşı çıktığı için Nusret Fişek yargılanmıştır. Nusret Fişek -Sayın Demircan dinlesin- kendi oturduğu bakanlıktaki düzenlemeyi yapan insandır. Rahmetli Yusuf Azizoğlu Sağlık Bakanlığı döneminde Muş'un köylerine sağlıkevi yaptırmıştır -Sayın Fakıbaba burada- Doğu ve Güneydoğu'da hâlâ birçok Azizoğlu caddesi geçmekte çünkü en olmadık yerlere en pozitif ayrımcılıkla bölgeye hekim, hemşire, ebe göndermiştir. Travmayla savaş yapılmıştır, vebayla mücadele yapılmıştır, veremle mücadele yapılmıştır. Ama, bunu yaparken hekimler her yere girebilsin, diye o dönemden sonra Tabipler Birliği kendisini öyle geliştirmiş ki Tabipler Birliği sadece hekimci bir örgüt olmamıştır; Tabipler Birliği lokal yapayım, araba kurası çekeyim, kooperatif, konut dağıtayım diye düşünmemiştir; Tabipler Birliği hekimlik mesleğinin onurlu bir şekilde sürdürülmesi için çalışmıştır. 12 Eylül olduktan sonra Tabipler Birliği kapatıldı. Türkiye'de 12 Eylül döneminde cezaevlerindeki işkenceyi raporlayan hekimler bile içeriye gidiyor, Tabipler Birliği bu konuda yargılanmıştır. Tabipler Birliği bununla yetinmemiştir, bunların belgelenmesi için tümüyle Türkiye'deki bütün Cumhuriyet savcılarına yazı göndermiştir. Adli Tıp Mevzuatı'nın düzenlenmesi için yazılar düzenlemiştir. Türkiye İnsan Hakkı Vakfıyla birlikte İstanbul Protokolü'nü çıkartmıştır. Sağlık Bakanlığının düzenlediği birçok şeyde...

Sayın Bakan, lütfen ama lütfen...

AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Ben bakan değilim, milletvekiliyim.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Ama yani bunu özellikle sizin dinlemeniz lazım.

Biz diyoruz ki: Tabipler Birliği ve buna benzer sivil toplum örgütlerini dikkate almadığınızda, bununla ilgili konuştuğunuzda bizi izleyenler şimdi, diyecekler ki: Ne yapıyorsunuz? Bakın, Tabipler Birliği -12 Eylülden getiriyorum- onurlu bir şekilde kendi haklarından bütün hepimizin yararına bir hekimlik onurunu koruyarak halkın sağlığı konusunda çabalar yürütmüştür. Bir yerde en sık, en yaygın hangi sorun görülüyorsa mücadele etmiştir ve bırakın kendi mesleğiyle ilgili bugüne kadar bir hekim -artık zaten kurumları işletmeye dönüştürmüşüz, zaten sektör diyoruz, bari hekimlerin nerede, nasıl çalışacağı konusunda onlar karar versin- eğer işkence yapıyorsa, bir hekim hastaya kötü davranıyorsa, bir hekim mesleği konusunda bir irtikap, rüşvet veya buna benzer bir işlem yapıyorsa bunu yargılayan Tabipler Birliğidir. Benimseyelim, benimsemeyelim, onur kurulları vardır, disiplin kurulları, yüksek onur kurulları vardır ve birisini meslekten menettiğinde bakanlığa göndermektedir. Şimdi, biz ne yapıyoruz? Tabipler normalde çalışabileceği, kendi alanını denetleyeceği yerde " Siz buna karışmayın, istediği yerde biz çalışabiliriz." Ki bu yetkiyi Sağlık Bakanlığına da veremiyorsunuz. Sağlık Bakanlığının çalışma belgesi düzenlemesi var, sadece çalışma belgesi veriyor çünkü sektör gibi görüyorsunuz, sanki bir bakkal açılıyor, bir ruhsat veriliyor gibi düşünüyorsunuz. Hekimlik mesleğinde bir meslek örgütü eğer Şırnak'taysa, Afyon'daysa, Denizli'deyse bir hekimin nasıl çalışacağı, hangi kurumda çalışacağına o karar verecek. Ne olacak? A ilinde, İstanbul'da hastane zinciri var. Bir hekimi on yerde çalıştırmaya çalışacak; Kadıköy'de çalış, Avcılar'da çalış, Kartal'da çalış, şurada çalış diye. Giderek bunu da delecekler, hadi şu ilden bu ile çıktık. Yani bırakın, zaten, sanki önlerini açmak yerine cezalandırıyoruz. Normalde bu maddenin tümüyle geri çekilmesi lazım. Yani buradan başlayıp biz Türkiye'de muhalefet edecek sivil toplum örgütlerini güçlendirmemiz gerekirken siz gerçekten tekçi anlayışa dönüşüyorsunuz. Madem böyle kapatalım hiç buna gerek yok. Yani bir hekimin nerede, nasıl çalışacağına Tabipler Birliği karar veremiyorsa bütünüyle zulüm gibidir. Bir hekim kötü davranıyorsa, Tabipler Birliğine, mahkemeler bile, bir tabip, bir hekim kötü uygulama yaptığında mahkeme hâkimi yazı yazar "Bu şu suçtan yargılanıyor, bunun hakkında bir soruşturma yürütün." diye. Yargı bile böyle davranmakta, biz bir hekimin çalışmasını öyle bir hâle getiriyoruz ki bir işletme tarzına çalışma belgesine muhtaç edip aradan çekiliyoruz. Bir mesleğin onuru için, bir mesleğin daha liyakatli sürdürülebilmesi için, bir meslekte usulsüzlük çıktığında tahkikat yapan, disiplin soruşturması yürüten, onur kuruluna veren, meslekten menetmeye kadar ceza veren bir kurumun siz tümüyle ellerindeki hakkı alıyorsunuz "İstediği yere üye olsun." diyorsunuz. Yarın diyeceksiniz ki: İstediği yerde de çalışsın. Yani öyle bir hâle gelmişiz ki artık hekimlik reklamlarında özel hastaneler neredeyse kasap dükkanı gibi şey yapacak. Buna bile müdahale etmiyoruz. Bari bırakın meslek örgütleri gerçekten bir hekim nerede çalışıyorsa onun yetkisi kendisindedir, almayalım. Bunu alma amacınızın gayesi tümüyle içeriği boşaltmak, bitirmek, tek sese dönüştürmektir, muhalefetin sesini kısmaktır, yoksa ne amacı var bunun?

Teşekkür ediyorum.