KOMİSYON KONUŞMASI

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, değerli bakan yardımcılarım, milletvekili arkadaşlar, bürokrasinin güzide temsilcileri, basın mensupları ve farklı meslek gruplarından gelen kardeşlerimiz, arkadaşlarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, süre tahdidi yapılınca benim de insicamım biraz bozuldu gibi ama bir eğitimci olarak bir genel çerçeve çizmek istiyorum. Ben Vizyon Belgesi'ni okudum, inceledim. Gerçekten, özellikle 2023, 2053, 2071 gibi çok ulvi; kısa, orta ve uzun vadede yüksek bir çerçeve çizmek gayet güzel, yerinde ve içeriğine de baktığımızda şimdiye kadarki konuşmacıların defaten ifade ettikleri gibi yeni bir Bakanlık kadrosu oluşumu ve yeni beklentilerimiz... Burada da şahsınızla ilgili zaten söylenmesi gerekenler söylendi, beklenti yüksek. Bu anlamda, tabii, eğitim camiasının içinden gelmeniz de ayrı bir pozitif katkı diye düşünüyoruz. İnşallah beklentilerimize cevap bulacağız çünkü gerçekten 80 milyonu ilgilendiren bir meseleyi konuşuyoruz. Yani bunun rakamsal bir irdelemesini yaptığımızda, evet, üniversiteye kadarki eğitim sürecindeki 20 milyon, artı 7-8 milyon da üniversiteliyi kattığımızda çalışanlarıyla birlikte, bir kere, reel olarak 30 milyonluk bir kitleden bahsediyoruz. Tabii, bunların ebeveynleri, aileleri, yakın akrabalar deyince 80 milyon her şeyin içinde diye düşünüyoruz.

Şimdi, tabii, eğitim insan odaklı, merkezde insan var. Bakın, tarihsel süreçte filozoflar hep insanı sorgulamışlar. İnsanın gerçekten zaman zaman sadece düşünen kısmı irdelenmiş veya "Düşünen bir varlıktır." denilmiş, zaman zaman "Ekonomik bir varlıktır." denilmiş, zaman zaman "Hisseden bir varlıktır." denilmiş. Hâlbuki insan bunların hepsidir. İnsan eklektik bir yapıdır yani hem mekaniktir hem organiktir hem maddidir hem manevidir hem de hisseden, duyan ve düşünen bir varlıktır. Dolayısıyla eğitimimizi de ele aldığımızda insanın çok iyi tanımlanıp, çok iyi ifade edilip buna göre bir biçim verilmesi, buna göre bir eğitim sistemi uygulanmasında yarar var.

Bu içerik içerisinde baktığım zaman gerçekten ümitli olduğum, bizim de eksiklik gördüğümüz birtakım şeylere parmak basıldığına tanıklık ediyoruz. Özellikle bu okul öncesi eğitim artışı çok önemli bir şey; burada sayının yükselmesi, okulların açılması çok güzel bir şey. Bunun yanı sıra ilköğretime başlangıç süresinin biraz yükseltilmesi, daha reel bir noktaya çekilmesi gibi, efendim, ikili eğitime son verilmesinin nihai bir hedef olarak konulması; yine, meslek odaklı, istihdam odaklı, ara eleman değil de aranan eleman merkezli bir düşüncenin hâkim kılınması gibi olumlayabileceğimiz birçok şey var ama gerçekten endişelerimiz şu boyutta... İnşallah endişelerimize gerek kalmayacak. Buna rağmen gerçekten olmazsa olmaz bir şey var: Bütün bunları yapacak bir öğretim kadrosu, bir öğretmen kadrosu. Evet, genç bir öğretmen kadrosu. Sanıyorum, öğretmenlerimizin yüzde 65 civarı 40 yaş altı diye bir istatistik verilmiş. Ondan hareketle ümitvar olmaya çalışıyorum. Bunların yüksek vizyona uygun bir şekilde tekrar hizmet içi eğitimle yetiştirilmesi... Öte yandan -eğitimci olarak yıllarca bunun eksikliğini hissettik- pedagojik formasyonun gerçekten muadillerinde olduğu gibi ayrı bir eğitim mantığıyla ele alınması, bunlar çok güzel düşünceler. İnşallah uygulama imkânlarımız olur Sayın Bakanım.

Bunları çok önemsiyoruz, çok olumluyoruz. Ama tabii ki bakın, insanın doğasından bahsettik. Birey önce kendini tanımaya, tanımlamaya çalışır. Çocukluğumuzda böyledir. İşte taklidî eğitim öğretim de böyle başlar. Daha sonra en yakın çevresini tanımaya, tanımlamaya başlar; daha sonra halkayı genişletir, bulunduğu o sosyal ortamı, şehrini, beldesini, ülkesini tanımaya, tanımlamaya çalışır ve oradan evrensele gider. Öyle, evrensellik ne bireyin karşıtıdır ne ulusalın, millî olanın, değerlerin karşıtıdır. Dolayısıyla bu bir kademeli süreçtir. Bireyden aileye, aileden içinde bulunduğu küçük topluluğa, topluluktan millî bir yapıya, ülkesel bir yapıya dönüşür. Oradan da bu ülkesel değerlerini uluslararasına taşımaya yani evrenselleşmeye doğru giden bir eğitim sistemi olmazsa olmazımız, mutlaka dikkate alınması gereken bir husustur.

Bunu nasıl yapacağız? İşte "değerler eğitimi" dediniz, belgede var. Gerçekten bu değerler eğitimine biraz yoğunlaşmak lazım. Yoksa insanın sadece mekanik boyutunu ele alırsak, sadece düşünen varlık olduğunu dikkate alırsak Japonya gibi bazı hatalara düşeriz. Ondan sonra başarının zirvesini yakalarız belki sayısal olarak, mekanik olarak ama...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aydın.

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Efendim, bir Komisyon üyesi olarak, aynı zamanda başkan vekili olarak bir pozitif ayrımcılık istiyorum efendim. Bugüne kadar da yani bu saate kadar da uyguladınız. Ben de bu ayrımcılığı istiyorum.

BAŞKAN - 32 kişi bekliyor.

KAMİL AYDIN (Erzurum) - İki dakika lütfen, hoş görünüze sığınıyorum.

BAŞKAN - Ek süre veremiyoruz ama sözlerinizi tamamlamanız için mikrofonu açıyorum. Lütfen...

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Evet, kısaca sözün özü şudur: Kendini bilmeyenin mahalleni bilmesini bekleyemeyiz. Mahalleni bilmeyenin ulusunu bilmesini bekleyemeyiz. Ulusunu, milletini, değerlerini bilmeyenin de evrenseli tanıyamayacağını çok rahat bir şekilde merkeze koymak zorundayız.

Dolayısıyla biz bunu böyle yaparsak -biraz önce söyledim- tek ayaklı olursa... Japonya'da bugün -okuduk işte- ortaöğretim seviyesinde çocukların intihar oranı gittikçe artıyor. Bizim hedefimiz şu olmalı eğitimde: Üniversiteleri de katıyoruz. Gerçi bunu Genel Kurulda detaylandıracağız, o fırsatımız olacak ama bir Aziz Sancar modelini nasıl yetiştirebiliriz, bence özü budur. Onda temayüz etmiş bütün nitelikleri eğer biz gerçekten analitik bir irdelemeye tabi tutarsak ortaya çıkar. Aziz Sancar yerelden ulusala, ulusaldan evrensele giden bir değerimizdir. Ben eğitimde de böyle olması kanaatindeyim diyorum. Teşekkür ediyorum efendim. Bütçenin hayırlara vesile olmasını diliyorum. Sağ olun.