| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a)Millî Eğitim Bakanlığı b)Yükseköğretim Kurulu c) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü ç)Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı d)Yükseköğretim Kalite Kurulu e)Üniversiteler |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 07 .11.2018 |
BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, sayın milletvekillerim, Komisyonun değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Millî Eğitim Bakanlığı 2019 yılı bütçesinin eğitim ailemize, öğretmenlerimize, öğrencilerimize, velilerimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın Bakanım, öncelikle görevinizde başarılar diliyorum, hayırlı olsun. Hasret kaldığımız, duymayı istediğimiz güzellikleri söylediğiniz için çok seviniyoruz. Ancak sizin için de korkmuyor değiliz. "Acaba ne zaman dayanamayıp kaçar ya da kaçırırlar." diye ben ve bana benzer kişiler bunu daima düşünmekte. İnşallah bu korkularımız yersiz kalır.
Eğitimde fırsatları artırma ve teknolojiyi iyileştirme iddiasıyla 2011 yılında başlatılan FATİH Projesi altı yıl sonra yeniden yapılandırıldı. Sayıştayın denetimlerine "Millî Eğitim Bakanlığının gerçekleştiremediği hedefler" olarak yansıyan projenin maliyeti 30 milyar dolar olarak belirtilmekte.
Yedi yılda 30 milyar dolar bütçeli bir proje ve sonuçta hâlâ İngilizce bilmeyen, teknoloji okuryazarı olmayan bir gençlik, aşağıya giden PISA skorları ve artan genç işsizliği nasıl değerlendiriyorsunuz? 30 milyar doları eğitime harcamanın en iyi yolu bu proje midir acaba? FATİH Projesi kapsamında kaç okulda ve kaç derslikte bu proje hayata geçirildi? Kaç öğrenciye tablet dağıtıldı? Bu tabletlerin kaçının şifresi kırıldı? Kaçı aileleri tarafından satıldı acaba? FATİH Projesi'nin ihalesini alan firmaya bugüne kadar ne kadar ödeme yapıldı? Bundan sonra ne kadar ödeme yapılacak? Sormak istiyorum.
Sayın Bakanım, Bakanlığınızla ilgili en önemli husus olan öğretmenlerimizle ilgili konuşmak istiyorum. Öğretmenlerimiz maalesef şımarık öğrenciler ve bencil velilerden çok çekmekte ve meslekleri âdeta işkence hâline gelmiştir. Her veli kendi çocuğunu prens ve prenses olarak görmekte ancak vermesi gereken aile içi eğitimi vermediğinden velilerimiz bu kendi eksikliklerini okullara, öğretmenlerimize yıkmaktadır. Sonuçta, bencil, şımarık nesiller yetişmektedir. Bu durumu ve öğretmenlerimize olan baskıyı azaltmak için velilere yönelik zorunlu eğitim seminerleri düzenlenmelidir ve idarecilerimiz, müdürlerimizin veli baskısına maruz kalan haklı öğretmenlerimizi koruyup savunması gereklidir diye düşünüyorum.
Yine kaynak kitaplar konusunda bir şeyler söylemek istiyorum. Bildiğiniz gibi kaynak kitaplar devlet okullarında yasak. Eşitlik gereği veya alamayanlar var diye düşünülüyor bildiğim kadarıyla ancak özel okullarda serbest olunca eğitim zenginliği olmakta ve her iki gruba aynı sınavlar yapılmakta. Bu da sınav başarısı için haksız rekabete neden olmaktadır. Bu konuda da olabilecek kadar yeterli düzenlemenin yapılması gerekir diye düşünüyorum.
Yine, mahallelerde özellikle öğrencilerimizin verilmesine zorladığımız imam-hatip okullarındaki din eğitimindeki yanlışlar Sayın Bakanım. Bu eğitimleri sırasındaki dinî öğretimdeki yanlış uygulamalar ve pratikler sonucunda akıl yargılaması içine giren gençlerimizde deizm inancında artış olduğu görülmüştür. Bu konu Diyanet İşleri Başkanlığımızca da belirtilmiştir. Bakanlığınızın bu konuda çalışma yapıp yapmadığını öğrenmek istiyorum.
Sayın Bakanım, hazır YÖK mensuplarımız da buradayken bir soruna, bir konuya da değinmek istiyorum.
Bildiğiniz gibi üniversite ve akademik camiasında aralıklarla değiştirilen doçentlik kriterleri mevcuttur. Bu kriterlerin ağırlığı bilimsel yayın ve çalışmalar üzerine kurulmuştur. Evet, birçok branşta bu uygulama doğru olabilir ancak özellikle tıp dalında ve tıbbın girişimsel branşlarında, cerrahi gibi, teoride ve bilimsel yayınlarda uygun kriterleri olan fakat pratikte deneyimi olmayan birçok arkadaşımız yeterli branş ve hekimlik deneyimi olmadan doçent olmuş ve sonra profesör olabilmektedir. Sonuçta da, kendisi pratikte yeterli olmadığından, asistanlara, uzmanlara eğitimde ya da hastaya fayda da iyi sonuçlar alınamamakta ve kötü sonuçlara neden olmaktadır. Bu durumda, özellikle pratik yoğunluklu girişimsel branşlarda doçentlik kriterlerine bu branşların derneklerin fikrini de alarak mevcut kriterlere, belli beceri ve deneyim sayısı konmalıdır diye düşünüyorum.
Sayın Bakanım, tekrar hayırlı olsun diyorum. Bakanlık bütçenizin hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum. Teşekkür ederim.