| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a)Ticaret Bakanlığı b)Gümrük Ve Ticaret Bakanlığı c)Ekonomi Bakanlığı ç)Rekabet Kurumu d)Helal Akreditasyon Kurumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 09 .11.2018 |
SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Çok teşekkür ediyorum.
Herkesi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, artık, uzun süreceği çok açık bir biçimde anlaşılmış olan bir krizin içerisinde ve cari açıktaki daralma, bu krizin göstergesi yani kutlanacak, heyecan duyulacak bir daralma değil. Ne yazık ki bu bütçe ve bu bütçenin dayandığı siyasi anlayış, bırakın krizin kaynağını doğru belirlemeyi, krizin varlığını henüz kabul etmiş değil yani bu bütçenin içerisinde kriz yok. 65 sayfa bir şirket tanıtımı dinlediğimiz kanaatindeyim ve yakın geçmiş dönemi dinledik, bir sayfayla gelecek anlatıldı yani bu bütçede gelecek yok. Geçmiş bizi şu anda hiç ilgilendirmiyor olmalı.
Şimdi, krizin kaynağı, çok açıkça büyük bir arz şoku ve bir arz şoku olan krize de müdahale etmesi gereken en önemli bakanlıklardan bir tanesi, reel kriz olması nedeniyle, sizin bakanlığınız. Şimdi, bu krizin bir boyutu, dövizden kaynaklı maliyet artışı, ÜFE'de yüzde 45'i aşan bir rakamla karşı karşıyayız, zira üretim ithalata bağımlı.
İkincisi: Üretim yapımız çağın ihtiyaç duyduğu dönüşümü sağlamamış, bu yetmediği gibi, üretimin bütün kapasitesi de neredeyse erozyona uğramış.
Şimdi, mesele yapısal. Meselenin yapısal olduğu yerde krize çare de yapıyı dönüştürücü çarelerden oluşmak zorunda yani bütçede bunları aramamız gerekiyor. Şimdi, yapılan sunum "Eski yaptıklarımızı yapmaya devam edeceğiz." sunumuysa eğer, o zaman şunu açıklıkla ortaya koyalım, eski yaptıklarınız krizi doğurdu, aynısını yapmaya devam edeceksek bu kriz derinleşmeye devam edecek o zaman.
Şimdi, arz kaynaklı reel bir kriz varken bence bakanlığınızın yanıtlaması gereken iki tane temel soru var, birinci soru: Bu bütçe üreticiyi, esnafı, tüketiciyi bu maliyet artışından koruyacak mı? Yanıtı çok açık, hayır. Ya, bırakın korumayı "enflasyonla topyekûn mücadele" adı altında karaborsalar, iflaslar işsizliğe yönlendiren bir kabusu dayatmış vaziyette ülkeye. Şimdi, zabıtayla, emir genelgeleriyle, baz etkisiyle, vergi indirimleriyle, enflasyonla mücadele edilemez. Bütün iktisatçılar bunu bilir, bütün iş insanları da bunu bilir; dolayısıyla burada birbirimizi kandırmaya hiç gerek yok. Yüzde 45'lik bir maliyet varken "Ürünün fiyatını düşürün." dediğiniz zaman etkisi kalıcı olmaz. Ne olur? Bir kısım insanlar korktuğu için düşürür ama sonra iflas eder, bir kısım insanlar düşüremediği için rekabet edemez hâle gelir sonra iflas eder yani ülkede herkes iflas eder, raflar boş kalır, tüketici "Ha, fiyat düştü." der ama alacağı mal bulamaz. Bunun yanı sıra, tüketici zaten iflasa uğramış iş yerinden işsiz kaldığı için markete dahi gidemez.
Bu hikâyeyi bilmemek mümkün değil. Yani birbirimizi, rica ediyorum, kandırmayalım. Ha, bu belki size nefes veriyor olabilir, "Ya harika oldu, Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtik. Muhteşem bir şey oldu." denebilir ama ülkede ekonomi politikasının yerini ekonomi polisliği alınca ülke ekonomisi çöker. Bunu çok açıklıkla biliyoruz.
İki, ikinci sorum sizi ilgilendiren: Ya üretim yapımızı ithalata bağımlı olmaktan kurtarıp çağın gerekleriyle uyumlu hâle getirecek miyiz? İnsan gücümüzle ve o insan gücünü kullanacak üretim bandı dönüşümünü yapacak mıyız? Bu sorunun yanıtı belli ki "Hayır." Şimdi, ihracatın ithalatı karşılama oranındaki artıştan bir gurur duyulduğunu anlıyorum. Keşke haklı bulsaydık ve biz de ortak olsaydık. Ama iki gerçeği hatırlatmak gerekiyor. Bir, rakamın bir kriz boyutu var. Bir tanesi, ihracatın ithalatı karşılama oranı, acayip yenilikçi, çok nitelikli bir üretim yaptık, katma değeri arttı diye değil, malımız ucuzladı, ucuza satın alabilen daha zenginleşmiş yabancılar var, o yüzden de bu oran artmış gözüküyor. Buna bir de şu açıdan bakalım: Karşılanması gereken ithalat düştü. Yani üretim düştüğü için ülkede, reel sektörde kriz olduğu için bir karşılanması gereken ithalat ortadan kalktı.
Hedefimiz, ihracatı nitelikli üretim yaptığımız için artırmak olmalı. Şimdi, burada da şu verileri hatırlamak gerekiyor: Bir, girişimcilerimizin sadece yüzde 1'i yüksek teknoloji üretiyor. İhracatın sadece yüzde 3'ü yüksek teknolojili ve Türkiye'nin ihracatının yüzde 75'ini bin şirket yapıyor. Yani gümrük kapılarını dijitalleştirmek güzel de dijitalleşmemiş KOBİ'nin erişemediği gümrük kapısı istediği kadar dijital olsun. KOBİ içinde yok, taban içinde yok, vatandaş içinde yok. Bu üretimde KOBİ'yi dönüştürecek maddeleri duymadan bu ekonominin kendini toparlaması mümkün değil.
KOBİ'lerimizin fiber optik ağa ihtiyacı var, dijital yapısını geliştirmeye ihtiyacı var. Ama her şeyden önce PayPal'in özgür olduğu, Wikipedia'ya erişebildikleri, bilgiyi öğrendikleri, özgür, barışçıl, hukuka dayanan bir rejime ihtiyacı var bu KOBİ'lerin. Bunun olmadığı bir bütçenin Türkiye'nin ihtiyacı...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Çok hızlı bitireceğim Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Böke, lütfen toparlayın.
SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Bu bütçe Türkiye'nin bu ihtiyaçlarını karşılamıyor. Bu gerçeği tespit edelim.
Ayrıca, ya bırakın bu yüksek teknoloji ihtiyacını. Bugün KOBİ'ler suyun üstünde başını tutmaya çalışıyor. Büyük şirketleri duyuyoruz ama konkordato sürecine girmiş olan KOBİ'ler var binlerle ifade edilen. 30 milyar liraya ulaşmış. Kimi kurtaracak bakanlığınız?
Büyük şirketleri ve konut satan rantçıyı mı kurtaracak, üretmeye çalışan, işsizlik yaratılmasın diye istihdamı koruyan KOBİ'yi mi koruyacak? Bu bütçe halkın değil, vatandaşın değil, krize karşı ayakta durmaya çalışan KOBİ'nin değil. Bu bütçe bir kez daha ve yine yüzde 1'i koruyan bir bütçe olmuş.
Çok teşekkür ediyorum.