| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a)Ticaret Bakanlığı b)Gümrük Ve Ticaret Bakanlığı c)Ekonomi Bakanlığı ç)Rekabet Kurumu d)Helal Akreditasyon Kurumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 09 .11.2018 |
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli hazırun; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu, çok konuşuldu ama ben de konuşmadan yapamayacağım; bu yüzde 10 meselesi. Sayın Berat Albayrak buraya geldiğinde kendisine "Yüzde 10 indirim nasıl olacak, nasıl bir politika bu enflasyonla mücadelede?" diye sormuştum. Yani yüzde 10 indirmezse insanlar ne yapacaksınız? Bir kanun var mı? Yani ceza vermek kanunla ancak mümkün. O da "Hayır, gönüllü olacak." demişti. Fakat anlaşılan o da atlamış, ben de atlamışım çünkü siz de eylül ayının başında bir KHK'yle bir tüzük değişikliği yapmışsınız. O değişiklik şöyle bir şey, okuyayım, aldatıcı ticari uygulamalarla ilgili bir şey, Resmî Gazete'de yayımlanmış bu, şöyle bir cümlesi var: "Girdi maliyeti ve döviz kuru artışı gibi fiyat değişimlerinden etkilenmemesine rağmen bu durumlardan etkileniyormuş gibi hareket ederek tüketiciye sunulan mal ve hizmetin satış fiyatında haklı bir gerekçe olmaksızın artış yapmak." diye bir düzenleme yapmışsınız. Şimdi bu, hakikaten tuhaf yani biraz iktisat bilen bir insan şunu bilir: "Ne demek bu girdi maliyeti ve döviz kuru artışı gibi fiyat değişimlerinden etkilenmemesine rağmen." Şimdi arkadaşlar, yani enflasyon varsa ve aynı ülkede yaşıyorsa o kişinin enflasyondan etkilenmemesi mümkün mü? Mümkün değil. O sebeple de gayet tabii ki fiyatını değiştirecektir. Şimdi ama bu böyle olmadı yani doğrusunu isterseniz sizin açıklamalarınızdan sonra ben sahiden böyle bir anlayış mı gelişiyor diye şaşkınlıkla baktım. Çünkü böyle bir tüzüğe dayanılsa da, bir ceza verme yetkiniz olsa da böyle bir şey yapma şansınız yok. Daha doğrusu böyle bir yöntemle enflasyonu önleme diye bir yol yok iktisatta. Haksız fiyat artışı. Mesela nedir haksız? Kime göre haksız? Nereden biliyorsunuz siz? Bu kişinin mesela amortisman oranını biliyor musunuz? Kaça faizi kullandığını biliyor musunuz? Bilmiyorsunuz. Ya da bilseniz bile her şirket farklı farklı kullanacaktır. Dolayısıyla da her şirketin fiyatı da, maliyetleri de farklılaşacaktır. Dolayısıyla da ben bunu doğrusunu isterseniz yeni bir Bakan olarak talihsiz bir açıklama olarak değerlendirmiştim. Ama doğrusu bu programı açıklayan Sayın Berat Albayrak'ın bu konuda ısrarla enflasyonu bu şekilde kontrol altına alacağını söylemiş olması da başka büyük bir talihsizlik diye düşünüyorum. Yani açıkçası iktisatta "gelirler politikası" diye bir politika dururken anti enflasyonist bir politika olarak, böyle gönüllü olduğu söylenen bir fiyat kısılmalarıyla yapılabileceğine inanmış olması bana tuhaf gelmişti.
Aynı konuşmada ben soru yönelttim kendisine ama cevap vermedi. Mesela şöyle bir soru yöneltim: "Rekabet Kurumuyla konuştunuz mu?" dedim. Çünkü yüzde 10 indirim yapmakla ilgili olarak şöyle basit bir gerçek var: Herkes yüzde 10 indirim yapamayabilir yani kâr marjınızın ne olduğuna bağlı. Ve yapamayacak olanlar, esasında piyasadan elenme ihtimaliyle karşı karşıya kalacaklar demektir. Çünkü yüzde 10 yüksek kâr marjıyla çalışan bir firma -diyelim ki maliyetleri düşük- avantaj elde edecek pazarını -aynı iş kolundaki şirketlerden söz ediyorum tabii ki- kaybetme ihtimali söz konusu olacak. Dolayısıyla da mutlaka Rekabet Kurumunun bir değerlendirme yapması gerekir diye kendisine söylemeye çalıştım ama anladığım kadarıyla da böyle bir şey de yapılmamış.
Her neyse, yani bunu bir kere belirtmek istedim ve asıl konuşmamı da doğrusunu isterseniz Rekabet Kurumu üzerine yapmak istiyorum çünkü hasbelkader bu kurumun kuruluşu sırasında katkıda bulunmuş olan bir insan olarak Rekabet Kurumunun geldiği noktayı üzücü bir nokta olduğunu düşünerek gerçekten endişeliyim. Onun için Sayın Başkanın da burada olmasını özellikle bekledim, öyle söyleyeyim.
Şimdi, bir kere işin bağımsızlıkla ilgili bir meselesi var arkadaşlar. Bakın biz 1991 yılıydı bu Rekabet Yasası'nı hazırlamak üzere toplanmış olan heyet -ki hukukçulardan da oluşuyordu- konuşmalar sırasında şöyle bir yere varıldı: "Ya biz, bağımsız bir idari kurum kurabilir miyiz acaba? Yani bizim idari hukukumuz buna müsait midir acaba?" diye. İdare hukukçularına sorduk, onların açık ve net bir cevabı oldu bize. Dediler ki: "Hayır, Türkiye devlet yapılanmasında idare hukukunda herhangi bir şekilde bağımsız kurum kuramazsınız." Fakat herhâlde zamanın ruhu bize böyle bir imkân araladı çünkü o sırada biraz daha liberal rüzgârlar esiyordu Türkiye'de. Biliyorsunuz Demirel-İnönü hükûmetiydi. Ve yine hukukçuların bir şekilde, benim hukukçu olmadığım için çok anlamadığım bir şekilde, ama hatırladığım kadarıyla Amerikan ve Avrupa kanunlarını dikkate alarak bir yapılanmaya gitti ve bu yapılanma esas itibariyle bağımsızlığı özellikle düşünerek yapılmış olan bir yapılanmaydı.
Bakın, o zamanlar 11 kişiden oluşuyordu Rekabet Kurulu, 11 kişiden oluşacaktı ve bu 11 kişi de devletin çeşitli kurumlarından seçilmiş 2'şer kişinin Bakanlar Kurulu kararıyla tespitine dayanıyordu. Yani bunun içinde üniversite de vardı, bunun içinde Anayasa Mahkemesi vardı, bunun içinde Ticaret Odası da vardı, bunun içinde iş adamları da vardı, bunların gösterecekleri 2'şer kişiyi Bakanlar Kurulu 2'şer kişi içinden 11 kişiyi seçerek yani 20 kişi içinden 11 kişi seçerek bir anlamda iktidarın biraz olsun dışında bir bağımsızlık alanı oluşturabilme amacıyla kurgulanmıştı.
Fakat ne yazık ki ilk olarak -yanılmıyorsam 2003 tarihi olsa gerek- Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında bu sayı 7'ye indirildi. Tamam, peki yani ama atanma şekillerinde falan bir sorun yoktu. Ama yine öğrendim ki bu senenin ağustos ayında anladığım kadarıyla nasıl bir kararname yapılmış bilmiyorum ama Cumhurbaşkanının atamasıyla Rekabet Kurulu üyeliği yapılıyor şu anda. Yani 2011'de yine Adalet ve Kalkınma Partisinin bütün bağımsız idari kuruluşları nasıl ki bir şekilde bakanlıklara bağlayarak bir merkezileşme içine girmişse, ki ben bunu çok sıkça bu kurulda dile getirmiştim, tıpkı onun gibi şimdi daha da net bir şekilde doğrudan doğruya Cumhurbaşkanının atadığı kişilerden oluşan yani Rekabet Kurumu doğrudan doğruya iktidarın bir aygıtı olmuş durumda. Onun için ben biraz bunu bildiğim için bu sıralanmaya bu metindeki yapılanmaya da şaşırmadım. Çünkü artık bağımsız bir Rekabet Kurumumuz yok bizim. Şimdi bu tabii doğrusunu isterseniz yani "yok" diyorum, ben söylüyorum bunu tabii ama, başkaları da başka şeyler söyleyebilir.
Ama sonuçta ne yapıyor bu kurul diye baktığımızda, yapılan şeylere de yani bakın ben size söyleyeyim, kendilerinin şeyinden. Mesela bakın 2013 yılında 191 tane rekabet ihlali dosyası incelenmiş 2017 yılında 80 taneye erişmiş bu. Ne oluyor Türkiye'de, hakikaten rekabet mi artıyor sahiden, rekabeti çiğneme oranı azalıyor mu ki Türkiye'de Rekabet Kurumu bu kadar az bir inceleme yapıyor? Bu, bana çok tuhaf geliyor. Kaldı ki Türkiye ekonomisi giderek karmaşık hâle geliyor ve dolayısıyla da rekabet ihlalleri giderek artıyor.
Arkadaşlar, ben size şimdi biraz rakam okuyacağım ama öncelikli olarak şunu söyleyeyim: Biz teknik olarak baktığımızda bir piyasada rekabetin ne ölçüde gerçekleştiğine dair bilgileri genellikle istatistik kurumlarının sağladığı bilgilerden elde ederiz. Bunların bir tanesi mesela 4 firma yoğunlaşma oranıdır, en kaba ana ilk anda baktığımızda "Hangi piyasada rekabeti bozma ihtimali vardır?" sorusunun cevabını o değere bakarak anlamaya çalışırız, ki bu genellikle yüzde 50 ile trash oldu olarak kabul ederiz, onun üzerindeki 4 firma yoğunlaşma oranlarını alarme edici buluruz. Şimdi böyle baktığımızda, pardon oraya geçmeyeyim, bir başka konu vardı ama. Neyse. Böyle baktığımızda, esasında Türkiye imalat sanayisi rakamları, imalat ve hizmet sektörleri bağlamında TÜİK...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen tamamlayın.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Buradan baktığımızda yıllar içinde -ben rahatlıkla söylerim çünkü mesleğim benim bu- Türkiye imalat sanayisinin yüzde 60'ından fazlasında rekabet ihlali olma ihtimali çok yüksektir. Niye öyledir? Çünkü rakamlar bunu söylüyor bize. Dolayısıyla da bir Rekabet Kurumu Türkiye gibi bir ülkede daha serbest piyasayı yeteri kadar özümsememiş bir ülkede Rekabet Kurumu çok daha aktif olmak zorunda. Ama böyle olmadığını görüyoruz.
Şimdi, geri kalan zamanımı, izin verirseniz, önemli buluyorum. Medya sektöründeki rekabetle ilgili olarak birkaç şey söylemek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün çıplak gözle herhangi biri baktığında medya sektörüne, bu medya sektöründe hiçbir rekabetin olmadığına kanaat eder. Bu kadar açıktır yani. Ben şimdi size rakamlar vereceğim ve fakat ben şimdi dikkatle bakıyorum, herhangi bir adım atılmıyor Rekabet Kurumundan. Bakın, daha önce Doğan Holdingin satışıyla ilgili birkaç şey söyleyeyim, sonra o değerlere geçeyim. Şimdi, Doğan Holdingle ilgili olarak 2009 tarihinde bir soruşturma açılmış ve bu soruşturmada Hürriyet gazetesinin, Doğan Gazetecilik, Bağımsız Gazeteciler, Daily News vesaire, bunların, bakın, okuyorum "...söz konusu pazarda hâkim durumda bulunduğuna oy birliğiyle karar verilmiştir." deniyor. Fakat arkadaşlar, aynı grubun 2018 yılındaki kararlarında, yani Demirören'e satış kararlarında aynen şöyle deniyor: "Kanun maddesinde yasaklanan nitelikte hâkim durumun yaratılmasının veya mevcut hâkim durumun güçlendirilmesinin ve böylece rekabetin önemli ölçüde azaltılmasının söz konusu olmaması nedeniyle işleme izlem izin verilmesine oy birliğiyle karar verildi." deniyor. Yani ben bunu açıklamakta zorlanıyorum. Yani bu çok açık bir şeydi ve ben o zamanlar yazdım. Bırakın gazetelerin pazar payları cinsinden olayı değerlendirmeyi, sadece reklam payından giderseniz, Doğan Grubunun payı yüzde 60'tı bu piyasada. Yüzde 60 "hâkim durum" demektir ve yüzde 60'lık bir hâkim durum var ise eğer -Demirören'in iki gazetesi vardı, Milliyet ve Vatan gazetesi- ona satılmaması lazımdı. Bu kadar açıktı. Ama dediğim gibi, Rekabet Kurumunun, gördüğüm kadarıyla, idari bağımsızlığı artık ortadan kalkmıştı, iktidar nasıl bir işaret veriyorsa ona göre davranmak durumunda kalıyorlardı.
Bakın, son bir şey daha göstereceğim: Bunun neden böyle olduğunu -en son 2015 rakamları var elimde- gazete piyasasında mesela -söyleyeyim size- dört firmanın yoğunlaşma oranı 70, 69-85. Kablolu telekomünikasyon faaliyetleri alanındaki dört firmanın yoğunlaşma oranı 87, 88 hatta. Kablosuz telekomünikasyon faaliyetlerinde 93, uydu üzerinden telekomünikasyon faaliyetleri 92.
BAŞKAN - Sayın Katırcıoğlu, lütfen.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Tamam, bitiriyorum.
Bir de reklam pastasıyla ilgili olarak bir bilgi daha vereyim. Yine bunlar 2015 rakamlarıdır: 90,31.
Yani sevgili arkadaşlar, öyle bir durumdayız ki, bazen burada arkadaşlarımızla tartışma yaparken bazen bizim burada çekimler yapıyor olmamızı reklam vesaire diye değerlendiriyorlar. Arkadaşlar, Halkların Demokratik Partisini hiçbir televizyon telaffuz dahi etmiyor. Bakın, ben Erol Katırcıoğlu olarak yıllarca Kanal 24'te, Adalet ve Kalkınma Partisi, Mustafa Karaalioğlu'nun başkanlığındaki zamanında, neredeyse her hafta çıkardım oraya. NTV'ye her hafta çağırırlardı. CNN'e her hafta çağırırlardı ve arkadaşlar, günün birinde beni aradılar ve dediler ki "Hocam, sen artık kara listedesin, bir daha çağırmayacağız." dediler ve çağırmadılar da. Gerçek bu.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Dolayısıyla da, yani, Rekabet Kurumu gibi Türkiye'de rekabetin sağlanması gerektiği üzerine bir kanun üzerinden kurulmuş olan bir kurumun, kusura bakmayın ama, medya sektöründe inceleme yapmamasını anlayamıyorum.
Son bir şey daha söyleyeceğim, bitireceğim.
Mesela şöyle bir not: Türkiye'de 7 tane grup var arkadaşlar -bunları okumayacağım- hepsi televizyon sahibi, gazete sahibi, 7 tane. Arkadaşlar, bu 7'sinin tümü de devletten ihale alıyor, tümü de. Böyle bir şey olur mu? Bilgi paylaşımı yasaktır yasaya göre.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen...
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ama burada bilgi paylaşımının yapıldığı çok açık. Dolayısıyla da ben tabii ki size yeni görevinizde başarılar diliyorum ama lütfen, lütfen, eğer serbest piyasayı bu kadar öneriyorsanız -ki Sayın Cumhurbaşkanı da Meclisin açılışında altını çizerek söylemişti- o zaman görevinizi yapmanız lazım. Rekabet Kurumu çalışmalı ve öncelikli olarak da bu medya sektöründeki bu tuhaf duruma bir son verilmesi lazım arkadaşlar.
Hepinize teşekkür ederim.
Saygılar sunarım.