KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, bakanlığımızın bütçesinin hayırlı olmasını dileyerek konuşmama başlayacağım.

Önce kalkınma ajanslarıyla ilgili birkaç cümle söyleyeceğim. Elimizde Sayıştayın hazırladığı raporlar var, kitapçık şeklinde bize göndermişler. Gerçekten bundan önce de Sayıştay çok sayıda teşekkür aldı. Ben bir daha teşekkür ediyorum. Sadece kalkınma ajanslarının hesaplarını, faaliyetlerini incelememiş, bize, bir kere daha, kalkınma ajansları nedir ve ne olması gerektiği konusunda da gerçekten bilgi toplamış ve derli toplu bir şekilde bize sunmuş. Gerçekten kendilerine teşekkür ediyorum.

Burada dünya kadar problem var. Arkadaşlarımız dile getirdiler. Bu vesileyle Sayın Bakanım, size de bağlandı bu kalkınma ajansları, artık sizin şeyinizde, artık bir ele alınması gerekiyor yani amaçları neydi? Göründüğü kadarıyla, kalkınma ajansları, Sayıştayın raporlarında anlıyoruz ki sadece destek veren bir kuruluş. Hâlbuki kalkınma ajanslarının felsefesinde böyle bir şey yok, kuruluş amacında böyle bir şey yok yani dünya kadar destek... Aracılık falan yapabilir. Yani niye destek veriyor anlamında söylemiyorum ama kalkınma ajanslarının bambaşka işler yapmaları gerekiyor. Bölgesel kalkınmaların nasıl olacağı, stratejileri çizecek, öncülük yapacak, yol gösterecek filan, bunları artık yapmıyor. Dolayısıyla yeniden ele alınması gerekiyor bu konunun yani Sayıştayın raporu bunu gösteriyor, "Desteklemenin dışında bir şey yapmıyor."a getiriyor. Başka teknik bir sürü şeyler de yazılmış, bunların da ele alınması gerekiyor ama "Amacının dışına çıktı ya da amacının sadece bir kısmını gerçekleştiriyor, diğerlerini yapmıyor." diyor. O nedenle buna bir göz atmak gerekir diye düşünüyorum Sayın Başkan. Kaynak aktarma... E bütçeden ona kaynak gelecek ya da başka yerlerden, fonlardan falan kaynak şey yapacak, kaynak aktaracak. Bu değil, kalkınma ajanslarının görevi, işi bu değil diyorum.

Kalkınma ajanslarına gelmişken yani Rizeli, o bölgeden olmam hasebiyle, memleketim olması hasebiyle -milletvekili değilim elbette o bölgenin ama- DOKAP'la ilgili birkaç cümleyle sürdüreyim konuşmamı. Şimdi, "DOKAP, 2017 sonu itibarıyla 18,6 milyar TL harcadı." diye bir şey söylediniz konuşmanızda. İyi bir rakam. Şimdi, bu diğer benzer kuruluşu incelemek için de örnek olabilir. Ne oldu sonunda? Doğu Karadeniz Bölgesi'ne... Bu kuruluş şu kadar zamandan beri çalışıyor. Başkanı da taltif ettiniz. Daha evvel sekiz sene filan Çaykur Genel Müdürlüğü yapmıştı, şimdi tekrar oraya gönderdiniz. Ne yaptı yani bu bölgede ne kadar istihdam sağladı, sağlanmasına katkı yaptı, göçü ne kadar önledi; işte turizm filan deniliyor, bunlarla ilgili neler yaptı? Yani bu konuyla ilgili elinizde bir rakam var mı, çalışmalar var mı? Ne yaptı bu kuruluş, neler yaptı?

Yine Sayıştayın bir tespiti var DOKAP'la ilgili, ne işe yaradığı bir tarafa. Diyor ki: "Yeşil Yol Projesi kapsamında yapılan yol imalatlarında çevresel etki değerlendirme raporlarının düzenlenmemesi" diye bir tespitte bulunmuş. Yani yıllardan beri biz, o bölgenin insanları; sadece Yeşil Yol değil, çevreyi tahrip eden dünya kadar proje var Doğu Karadeniz Bölgesi'nde ve sürekli bunun mücadelesi içindeyiz, çevresel etki değerlendirme raporları diye uğraşıp duruyoruz. İşte Sayıştay tespit etmiş, gerek yok. Giriyor dozerler, acayip makineler -makineler de çok gelişmiş- gidiyor, dümdüz ediyor. Nereye dökülüyor, nasıl oluyor, ne yapıyor? Ağaç, tarih, doğa, hiçbir şey tanımıyor. Aşağıda da nasıl oluyor anlamıyorum; 100 tane, 200 tane jandarma. Yukarı çıkmak mümkün değil, tespit etmek bile mümkün değil. Ya arkadaşlar, ne oldu, sıkıyönetim mi var? Düşman mıyız biz? Niye çıkamıyoruz yukarıya kardeşim ya? Bizim yaşam alanlarımız tahrip ediliyor, yukarıya çıkamıyoruz; bırak tespit mespit yapmayı, çıkamıyoruz. Mahkemeler ele geçirildi. Evet, ele geçirildi mahkemeler ya. Eğilim tespit ediliyor, dava görülecek, o akşam değişiyor, o akşam yargıçlar değişiyor, başka yargıçlar atanıyor idari mahkemelere. Yani müthiş bir şey arkadaşlar. Bunu bin defa söyledik. Onun için bir kere daha söylemiş olayım.

Değerli arkadaşlar, ben esasen, sanayileşmeyle ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum. Erbakan Hoca -Allah rahmet eylesin- "ağır sanayi" diye diye gitti adam; biliyorsunuz, ağır sanayi. Şimdi, sizin döneminizde ne oldu? Erbakan Hoca giderken Erbakan Hocanın gitmesinin bir sebebi de buydu. Erbakan Hoca iktidara geldiği zaman, o dönem 500 şirketle ilgili bir çalışma var, en önde olan 500 şirket... Her sene rapor yayımlanıyor ya, sıralama yapılıyor. Şirketle ilgili şöyle bir tespit vardı: "Kârlarının yüzde 85'i faaliyet dışı alanlardan" diye bir şey vardı. Nedir bu faaliyet dışı alanlar diye merak edin, bakın: Faiz gelirleri. Nereden elde etmişler bu faizi? Devlete borç veriyorlar. Hatırlarsınız, Erbakan Hoca başbakanken çok büyük bir holdingin başındaki 2 tane insan, sahibi, işte CEO'su -o zaman da var mıydı CEO, MEO, neyse- onlar randevu alıyorlar ve geliyorlar. Ben bizzat kendisine sordum, ne istediler? "Biz batıyoruz, sen de batarsın." dediler. Niye? Havuz sistemi vardı ya, meşhur havuz sistemi, devletin paralarını bir yere topluyordu. Ondan önce şöyle bir şey vardı: Devletin bir kuruluşunun parası var. Gidiyor, bu parayı yüzde 75'le A Bankasına yatırıyor. Aynı gün öğleden sonra devletin B kuruluşunun paraya ihtiyacı var. Başka bir banka ya da aynı bankaya gidiyor, yüzde 150'yle alıyor. Böyle bir sistem var. Bu sisteme müdahale ettiği için "Biz batarız, sen de batarsın." diyor. Bunu niye söyledim? Biraz sonra şeyine geleceğim. Başka bir şeye daha, bu tespiti yaptıktan sonra başka bir tespite geçiyorum.

Kâğıtla ilgili bir problem çıktı Sayın Bakanım, doların filan çok yükselmesiyle ilgili. Niye çıktığını biliyorsunuz siz benden iyi yani. Ben psikiyatr uzmanıyım, siz ekonomist falansınız, sanayici misiniz Sayın Bakanım? Niye çıktı? Çünkü döviz çok yükseldi. Ton başına euro olarak da dolar olarak da çok arttı filan. Niye? Merak ettim ve araştırdım. Baktım, bir sürü insan araştırmış zaten, dünya kadar doküman var bu konuya ulaşmak için, bilmek için. Türkiye'de raporlar filan yayımlanmış. Türkiye'de kâğıt diye bir şey kalmamış, selüloz yani kâğıdı selülozdan yapıyoruz, bir şey... Sadece nerede? Bir tane kuruluşta, o da ihtiyacımızın belki de onda birini bile karşılamıyor, Çaycuma'daki tesis. Bir tek o mu duruyor, en eskisi? O duruyor. Diğerlerinin hepsini satmışsınız. Satmışsınız derken siz satmadınız Sayın Bakan, Hükûmetiniz sattı. Hani, millî ve yerli Hükûmet hepsini satmış. Selülozun neredeyse tamamı dışarıdan geliyor.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Kâğıt üretmek üzere satılmadı.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Hayır yani satmışlar ve zaten bir süre sonra selüloz üretmekten vazgeçmişler bunlar; Giresun da vazgeçmiş, Balıkesir de vazgeçmiş, İzmit de vazgeçmiş, hepsi gitmiş. Şimdi alıyoruz. Milyarlar, 2 milyar, 3 milyar, ne kadar para gerekiyor. İşte devlet bile kâğıtla Resmî Gazete'sini, şusunu busunu basamıyor. "Teknoloji gelişti, artık kâğıda basmaya gerek yok." falan diyeceksiniz ama çok ciddi bir problem var yani. Bunun da altını çizip şey yapıyorum.

Peki, şu anda durum nedir değerli arkadaşlarım? Ne yapıyor şu anda iş adamları? Hani Erbakan Hoca'nın zamanında faaliyet dışı, yani devlete borç para vermeye ayırıyorlardı sermayelerini, şimdi ne yapıyorlar? Şimdi, hizmet sektörüne ve inşaata yöneldiler büyük firmalar. İsim veriyorum: Sabancı Holding. Sayın Bakanım, Sabancı Holding Türkiye'yle sanayiyle uğraşan kurum, kuruluş, holding, şirket filan dediğiniz de Sabancılar akla gelirdi. Koç daha çok ticaretle akla gelirdi. Şu anda Sabancı sanayiden manayiden neredeyse çekilmiş, hepsini sattı, hepsini elden çıkardı. Ne yapıyor? Enerjiye yatırdı değerli arkadaşlar, hizmet sektörüne. Başka ne yapıyor? İnşaatçı oldu, bankaya yatırdı. İşte nedir, şu Tahincioğlu falan bunların hepsi sanayicilerdi Sayın Bakanım, inşaata yatırdılar. Niye inşaata yatırdılar? Çünkü, bir koyuyorsun on alıyorsun. Aynen 2000 öncesi yani sizin iktidarınızdan önce devlete borç para vermek en büyük kârı sağlıyorsa şimdi şu anda da şeye yatırmak en büyük kârı sağlıyor. Sanayi yok.

Bununla ilgili çok önemli çalışmalar yapılmış Türkiye'de. Mesela, bir tane yeni yayınlandı, Makine Mühendisleri Odası Dergisinde yayınlandı, "Dünyada ve Türkiye'de sanayileşme" Türkiye'nin sizin elinizde raporların hepsi vardır, biz katma değeri yüksek olan, ihracatımızda, imalat sanayimizde payımız nedir Sayın Bakanım? Bunlarla ilgili rakamların hepsi sizin elinizdedir. Hiçbir şekilde yüksek katma değerde mal üretme ve bunu ihraç etme, ihracatımızda yüksek katma değerdeki malın payını artırmak konusunda hiç başarılı olamıyoruz, yüzde 3'lerde falan duruyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlar mısınız.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ama siz öyle bir sunum yaptınız ki icraatın içinde, Türkiye uçmuş, herkese nal toplatıyor, toz koklatıyor, her şeyi yapmış. Yok öyle bir şey Sayın Bakanım, yok. Yani ton başına gelirimiz ne kadar, ihraç ettiğimiz mallardan gelirimiz ne kadar hepsi ortada. Siz Sayın Bakanım, Maliye Bakanı, Sayın Cumhurbaşkanı sürekli olarak çıkıyor diyor ki: "Saldırı, sıkıntı yaşıyoruz, püskürttük, dışarıdan bize saldırdılar. Biz sizin o güzel dediğiniz şeylerin hepsini yaptık uçuyoruz, hepsinin önüne geçtik, o sebepten dolayı bize saldırıyorlar, bir müttefik ülkenin başkentinde saldırı hazırlandı ama iki ay içinde püskürttük." filan diyor. Öyle bir şey yok değerli arkadaşlar, öyle bir şey yok. Siz katma değer üreten hiçbir şey yapmıyorsunuz, on altı sene -"Siz" derken bütünüyle sizi şey yapmıyorum- ama on altı sene ya, on altı senede bir dünya, bir Türkiye baştan sona değişebilir. On altı sene sonra bunu diyorsunuz. Hâlbuki Türkiye'nin toplam borçları ortada, yaptığı ihracat ortada, ürettiği malın nasıl bir mal olduğu ortada yani ihraç ettiğimiz ürünün ne kadarı bizimdir? Yok, ara mamul şey yapan bütün her şeyi sattık. Devlet üretiyordu bunları, hepsini sattınız, aynen SEKA'daki gibi, aynen selülozda olduğu gibi. Hepsini sattınız, 70 milyar dolar para topladınız ama hiçbir şey yapmadı, şimdi de topladığınız paraları, aldığınız borçları ki 470 milyar dolara yaklaştı bu borçlar, hepsini inşaata gömdünüz, sanayi diye bir şey kalmadı bu ülkede. Ondan sonra diyorsunuz ki: "Bize bir yabancı ülkenin başkentinde saldırı düzenlendi." ve bütün bu millet inanıyor. Yetmedi, din; yetmedi, başka şeyler... Böyle gitmez yani böyle iktidara bir süre daha devam edebilirsiniz, hiç önemli değil ama bu ülke gelecek kuşaklar, nesiller gidiyor, iddialar gidiyor. O nedenle, Erbakan Hoca'yı bir daha hatırlayın -hani onun öğrencileri falansınız ya- niye bu adam "Sanayi, sanayi ağır sanayi; fabrika yapalım." diye diye öldü bir daha hatırlayın diyorum, herkesi saygıyla selamlıyorum.