KOMİSYON KONUŞMASI

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, konu sağlık olunca daha çok tıpçıların konuşması makul geliyor insana. Dolayısıyla da ben de yerimi tıpçı bir arkadaşıma devretmiştim ama sağ olsun, Başkan nezaket gösterdi, bana söz hakkı verdi, ben de birkaç cümle söylemek istiyorum ve tabii, kendi mesleğimle ilgili bir yanını söylemek istiyorum, bu Sağlık Uygulama Tebliği üzerine birkaç şey söylemek istiyorum. Fakat oraya geçmeden önce, bir konuyu geçenlerde bir vesileyle tekrar söylemiştim ama tekrar edeyim. Adalet ve Kalkınma Partisinden arkadaşlar tabii ki kendi partileriyle övünüyorlar, kendi partilerinin performansıyla övünüyorlar, bunda nereden baktığınıza göre haklı da olabilirsiniz ama ben şunu söylüyorum: Yani biz koşmuşuz ama başkaları da koşmuş. Yani dolayısıyla da bizim başarılarımız başkalarıyla karşılaştırılarak anlamlı olabilir. Ben geçen gün Aile Bakanıyla yaptığımız görüşmede söylemiştim; mesela, Türkiye İnsani Gelişme Endeksi'nde 64'üncü sırada ama 60'ıncı sırada İran var -bizden daha iyi durumdalar- Kosta Rika 63'üncü sırada, Yunanistan 30'uncu sırada. Anlatabiliyor muyum yani...

BAŞKAN - Sağlıkta mı?

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Hayır. Human Development Index.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - İnsani Gelişme Endeksi.

BAŞKAN - Ha, ben sağlığı mukayese ediyorsunuz zannettim de.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Genel olarak yani şeyi söylemek istedim; yani işin böyle de bir yanı var. Tamam, on altı yıldır Adalet ve Kalkınma Partisi bir performans sergiliyor çeşitli alanlarda ama bunları tabii ki konuşmak gerekiyor, zaten Bütçe Komisyonunun maksadı da bu ama bir de böyle bir perspektiften bakmanın yararlı olacağını düşünüyorum, onun için de bunu söyleme ihtiyacı hissettim.

Fakat asıl söylemek istediğim şey şu: Bu Sağlık Uygulama Tebliği, "SUT" denilen tebliğ, esasında bir tür regülasyon. O bakımdan benim ilgimi çekti ve onun üzerine biraz bir şeyler söyleme ihtiyacı hissettim. Biliyorsunuz, özellikle 1980 sonrasında dünyada bir "piyasa" kavramı, "serbest piyasa" kavramı daha öne çıktı. Aslında bu tartışmalar çok daha geride tartışmalardı yani 1900'lü yılların başında bitmişti gibi gözüküyordu ama öyle olmadı. Aşağı yukarı 1980'e kadar devletin bir biçimde içinde olduğu yani kamusal perspektiflerin de kabul gördüğü bir anlayışla yönetiliyordu bütün dünya. Fakat 1980'li yıllarda teorik bazı gelişmelerden sonra dendi ki... Ki bu arada şunu da söyleyeyim: 1980 öncesinde regülasyonlar vardı, her alanda vardı ve özellikle Amerika'da vardı. Fakat 1980'den sonra bizim "neoliberal" dediğimiz politika demeti esasında şunu söyledi, dedi ki: "Regülasyonlar iyi şeyler değildir, bunlar piyasaların önünü tıkarlar, onun için de deregüle etmek lazım yani regülasyonları kaldırmak lazım. Kamu, KİT'ler yararlı değildir, işte siyaset onu kullanır, onun için de özelleştirmeler lazım." İşte aynı şekilde serbestleştirme diye bir tür yeni iktisat politikaları demeti geldi ve bütün dünya bunlardan etkilendi, biz de etkilendik. Biz de 1980'de, biliyorsunuz, "24 Ocak Kararları" denilen kararlarla, rahmetli Turgut Özal'ın öncülüğünü ettiği kararlarla böyle bir sürece girdik. Yani bizde de piyasa ekonomisi önemli oldu vesaire. Şimdi, tabii, piyasa ekonomisi önemli olduğu zaman, bunun bir anlamda mütemmim cüzü -pek dilim dönmez Osmanlıcaya ama öyle diyelim-esasında regülasyonlardı. Çünkü sonuç olarak serbest piyasa tümüyle serbest çalışması her zaman yararlı olmayabilecek olan bir yapı taşıyordu. O sebeple de yine de regülasyonların bir şekilde gerekli olduğu konuşuldu ve Türkiye'de de bildiğiniz gibi "bağımsız idari otoriteler" diye ifade ettiğimiz birçok kurum kurduk ve daha sonra bu kurumlar yine söylediğim gibi tarihe karıştı.

Şimdi, Sağlık Uygulama Tebliği, benim anladığım kadarıyla bu süreçte, özellikle özel hastanelerin ortaya çıktığı dönemde yaygınlaştı ve giderek de önemli olmaya başladığı dönemde ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır ve benim anladığım kadarıyla bunu SGK büyük ölçüde düzenledi bir tebliğle. Yani bu tebliğ esas itibarıyla çeşitli hastane bakımlarının fiyatlarını belirleyen ve buna da herkesin uyması gereken bir otoriteyle bunu sağlayan bir mekanizma oluşturdu. Bu "SUT" denilen mekanizma yani işte -ne bileyim ben- hastaneye geldiğiniz andan itibaren ne tür tetkikler yapılacaksa bunların fiyatlarını belirleyen bir yapı oluştu ve böylelikle anladığım kadarıyla SGK özel sektörün veya özel girişimcilerin toplumun aleyhine çalışması ihtimali olabileceğini düşünerek böyle bir şey koydu. Fakat anladığım kadarıyla bu SUT'un tebliği ve tebliğde belirlenen fiyatlar zaman içinde geride kalmaya başladı. Yani hastanelerin çeşitli farklı faaliyetleri olduğundan dolayı maliyetleri artmaya başladı ve bu faaliyetler için gereken fiyatların üstünde neredeyse maliyetler oluşmaya başladı. Dolayısıyla da benim anladığım kadarıyla yine özellikle üniversite hastanelerinin mali sıkıntıya düşmesinin arkasında da böyle bir sebep yattığını düşünüyorum. Fakat öte yandan, özel sağlık hizmetleri veren hastanelerin çeşitli müracaatları sonucunda, yanılmıyorsam, yine 2 katına kadar fiyat verme hakkı verildi yine resmî olarak SGK nezdinde. Yani sizin daha önce normal hastanelerde 30 liraya yaptırdığınız bir işlem burada 90 liraya kadar çıkabilir oldu yani öyle, anladığım kadarıyla.

Şimdi, burada, yine basında çıkan birçok haberden anladığım ve bu konunun etrafındaki insanlardan dinlediğim, özellikle özel hastanelerin şöyle bir uygulama yaptığı: Bunlar genellikle SGK'yla protokol imzalıyorlar ve dolayısıyla SGK'lılara da bakabileceklerini söylüyorlar, böylelikle de kendi pazarlarını artırmış oluyorlar. Ama öte yandan, uyguladıkları fiyatlardan bir kısmını SGK'nın ödediği yani SUT'un belirlediği fiyatın dışındaki daha yüksek fiyatlar hastaya önerilebilir hâle gelmiş durumda ve bu, büyük bir şikâyet konusu benim anladığım kadarıyla. Çünkü gerçekten duyuyoruz yani normal olarak SGK'nın fiyatları geçmesi gereken bir yerde daha yüksek fiyatlarla karşılaşıyoruz ve ekstra fiyatlar ödemek durumunda kalıyoruz vesaire.

Şimdi, benim burada söylemek istediğim şey şu: Bu regülasyonlar çok dikkatle düşünülmesi gereken mekanizmalar diye düşünüyorum. Çünkü çok abartırsanız, mesela çok düşük tutarsınız SGK zarara girer, çok yüksek tutarsınız bu sefer özel hastaneler daha fazla kâr ederler dolayısıyla tüketici veya hasta bir anlamda mali olarak daha sıkışmış olur. Dolayısıyla da bu nasıl olur bilmiyorum ama benim önerim, Sağlık Bakanlığının nasıl regülasyon yapılması gerektiğiyle ilgili olarak bir tartışma açması gerektiğini düşünüyorum. Yani bu böyle, ne bileyim, on sene önce belirlenmiş fiyatlarla devam etmek gibi bir yaklaşım doğru bir yaklaşım değil gibi görünüyor. Çünkü bu, demin de söylediğim gibi, başka maliyetlerin artmasından dolayı -özellikle yine konuşmalara da yansıdı- özellikle üniversite hastanelerinin zor durumda olduğu gerçeği var, çoğu mali olarak hakikaten kapılarını kapaması gereken bir noktaya doğru evrilmiş vaziyette. Ama öte yandan, benim yine dikkatle bakılması gerektiğini düşündüğüm nokta, bu SGK'yla anlaşma yapıp da yüzde 200 civarında bir fiyat artışı önererek çalışan özel hastanelerin de Sağlık Bakanlığının mekanizmalarını -nasıl diyeyim- sömürebilir, yanlış yaklaşımlarla, daha yüksek fiyatlarla tüketiciye daha yüksek maliyetler olarak dönebilir. Çünkü açıktır ki -hepiniz biliyorsunuz- hastalık öyle bir şey değil yani gerçekten, insan hastalandıktan sonra bütün kaynaklarını da seferber edecek kadar zorda kalabilir ve bu nedenle korunmasız hâle gelebilir.

BAŞKAN - Sayın Katırcıoğlu, son cümlenizi alayım.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Evet, teşekkür ederim.

Ben, devletin, daha doğrusu kamunun bu konuda devreye girip bu tür uygulamaları yakından takip etmesi gerekir diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum ve hayırlı olsun diliyorum sizlere.