KOMİSYON KONUŞMASI

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Şimdi, not alırsanız memnun olurum bürokrat arkadaşlarımız.

Hızlıca geçeceğim çünkü bizim çok başvurumuz var, Sayın Başkan da biliyor, bana gelen başvuruların yüzde 80'i cezaevleriyle ilgili.

BAŞKAN - Doğrudur.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Cezaevleri kapasitesinin çok üstünde, 50 bin üstünde ve gerçekten de çok büyük sıkıntılar yaşanıyor, bunları yakından biliyoruz.

Şimdi, başlıyorum, Sivas Cezaevinde mesela, yazın bize gelen bir şikâyette yirmi üç buçuk saat su kesintisi yaşatıldığı birçok kişi tarafından bize iletildi ve sanırım, şu anda bir soruşturma başlatmışsınız ancak bunun için bu kadar beklenmesi gerekiyor muydu? O müthiş yaz sıcaklarında yirmi üç buçuk saat insanların suyunu kesmenin ne anlamı vardı?

700 bebek diyoruz. Belki bu konu sizin şeyinize girmiyor. Ben şunu da ayrı bir soru olarak sorayım, bürokratlarımız kaydetsinler: OHAL'in üzerinden iki yıl dört ay geçti. OHAL boyunca kaç bebekli anne içeri girdi, çıktı? Bunun toplam sayısını lütfen rica ediyorum.

Yine, belki bu konu hâkimlerin kararı, siz bir şey yapamıyorsunuz ama bir Türkiye utancı bu. Daha dün Sakarya Ferizli Cezaevine yirmi beş günlük bebeğiyle, yeni doğum yapan, bebeğiyle giren bir kadın oldu, Ayşe Şeyma Taş. Bunu vicdanlar kaldırmıyor. Yasaya apaçık aykırı bir şekilde bu uygulamalar devam ediyor, biliyorum, sizin elinizde değil, hâkimlerin yanlış ve hukuka, yasaya aykırı kararları ama hâlen devam ediyor.

Tek kişilik hücreler var. Biz cezaevi yönetimlerini aradığımızda buna hep "tek kişilik oda" deniyor. "Ne farkı var?" dediğimizde "İçeride "kettle"ı var su ısıtabiliyor. Havalandırmaya çıktığında bir iki kişi görebiliyor." deniliyor ama yirmi beş yirmi altı aydır tek kişilik hücrelerde kalan insanlar var. Bu, insaniyete aykırı bir durum.

Yine, aramalarda dehşet verici uygulamalar var. Cezaevi girişleri aramalarında taciz duyumları yoğun bir şekilde yaşanıyor ve "ince arama" denerek -çok affedersiniz- âdet gören kadınların pedine kadar aramalar apaçık ortamlarda yapılıyor. Bunları cezaevi olarak verebilirim size.

Yine, Erzincan T Tipi Cezaevinde çok vahim bir vaka yaşanıyor. Hakan Yıldırım psikiyatri hastası, defalarca psikiyatri kliniklerine gönderilmiş, Elâzığ Ruh Hastanesine gönderilmiş. Yalnız bu kişi belli ki şizofreni hastası ve gittiği her yerde doktora ve sağlık kuruluna "Ben hasta değilim ki siz hastasınız." dediği için hemen iki dakikalık muayeneyle geri gönderilmiş cezaevlerine. Şu anda cezaevindeki görevliler de "Evet, hocam, bu gerçekten çok hasta bir insan ancak iki dakikalık muayenelerle geri gönderiliyor." diyor. Özellikle not alınız, Hakan Yıldırım, şizofren hastasıdır ve yarın öbür gün cezaevinde vukuat da işleyebilir, insan da öldürebilir, sizin başınız ağrır. Tekrar sağlık kurulu ve Adli Tıp Kurumu tetkiki gerekir bu insana. Ben doktorum, yirmi sekiz yıllık hekimim, böyle vakalarla çok karşılaştım. Şu anda savsaklanan bir vaka durumunda ama bu kişi çok vahim bir durumda, ileri derecede şizofreni hastası ve hastalığını da reddettiği için tedavisiz kalmış durumda. Böyle birçok şizofreni hastası da var.

Şimdi, yine, bir başka sağlık alanında çok önemli bir olay: Ordu E Tipi Efirli Cezaevinde bir olay yaşandı 30 Haziranda. Nesrin Gençosman isimli genç bir hanım, zatürre tedavisinin gecikmesinden dolayı, on beş günlük sevk gecikmesinden dolayı kaldırıldığı hastanede genel yoğun bakıma alındı, gecikmeden dolayı vefat etti. Kendi uzmanlık alanımdır göğüs hastalıkları. Çok basit bir tedaviyle iyileşebilecek bir hasta, çok gecikildiği için genel yoğun bakımda hayatını kaybetti. Biz bununla ilgili Adalet Bakanlığına ve İnsan Hakları Komisyonuna başvuru yaptık. Toplam dört aydır Ceza ve Tevkif İşleri Genel Müdürlüğünden cevap alamıyoruz, hatta telefonla da sorduk "Falanca yerden falanca daireye nakledildi." Nasıl bir bürokratik engel var anlamıyorum. Nesrin Gençosman hakkında bir soruşturma açılmış mıdır ve bu kişinin durumu nedir?

Yine, Tarsus Cezaevinde Halime Gülsu sistemik lupus eritematozus hastasıdır. Bir doktor olarak seyrek rastlanan ve çok ağır bir hastalık olduğunu bilirim. Hasta uzun süre alması gereken tedaviyi alamamıştır ve son beş on gününde bu tedaviye erişebilmiştir ve maalesef ilerleyen hastalığından dolayı bu hasta da vefat etmiştir. Halime Gülsu'yla ilgili açılmış bir soruşturma var mıdır? Bu da çok vahim bir vakadır. Niye bu vakalar yaşanmakta? Çünkü bir doktor olarak biliyorum ki 260 bin kişinin bulunduğu cezaevlerinde Adalet Bakanlığına bağlı 8 doktorun olması skandaldır. Bakanlığınıza bağlı çok sayıda doktor olması gerekir. Çünkü şu bir gerçektir ki Sağlık Bakanlığından Adalet Bakanlığına istenen doktorlar, işin açıkçası -ben de doktorum- işi ucundan tutarak yaparlar. Bir haftada iki gün o cezaevine giden doktorun yaptığı doktorluk kaliteli bir doktorluk olamaz. Ve açıkçası şunu da biliyorum mesai arkadaşlarımdan, üzüntüyle söylüyorum: Hipokrat yemini etmiş birisiyim ben, bunu kesinlikle yapmam ama kendi bakanlığı olmadığı için ideolojik önyargılarla bu cezaevlerine giden çok doktor arkadaşımı da bilirim. Çünkü Adalet Bakanlığının kadrosunda değildir ve gideceği yerin belalı bir yer olduğunu ve suçluları tedavi edeceğini düşünerek son derece gitmek istemeyerek oralara gitmektedir ve âdeta lanet okuyarak gitmektedir. Böyle bir doktorun yaptığı tedavi sonucu işte böyle sıkıntılar olabilir. Kesin bir şey demiyorum ama Adalet Bakanlığında koca 260 bin kişiye kadrolu 8 doktor bulunması gerçekten son derece vahim bir şey. Bunu da yeni öğrendim ben. Sağlık Bakanlığından böyle takviyelerle, taşıma suyla değirmen dönmez. Bunu ben bu alanda yirmi sekiz yıldır çalışan bir doktor olarak çok iyi biliyorum, siz de biliyorsunuz aslında.

Yine, beş yıllık cezaevi yapım planı nedir? Ben beş yılda 228 cezaevi planladığınızı duydum. Bu konuda bir açıklama yaparsanız memnun olurum.

Görüşlerde kırk dakika görüş hakkı var ancak içeri gir, gel, çık, bilmem ne derken yirmi otuz dakikaya düşüyor. Birçok tutuklu yakını bundan çok şikâyetçi. İnsanlar dokuz on saatlik yerden kırk dakika için geliyorlar. İçeri gir, çık prosedürlerinde yirmi otuz dakikaya düşüyor. Bu gerçekten çok üzücü bir durum.

Yine, 21'inci yüzyıldayız, gözle tanıma tekniği kullanılmıyor birçok cezaevinde ve görüşe çıkacak tutuklu veya mahkûmun koluna mühür vurularak gönderilmekte görüşe. Bu da inanılmaz bir uygulama. Çok affedersiniz, hayvan damgalar gibi tutukluyu damgalayarak görüşe gönderiyorlar. Bu çok kötü bir görüntü. Yozgat Cezaeviyle görüştüm. Kendisi cezaevinde böyle bir uygulama olmadığını söyledi. Üsteledim. Kendisi tetkik ettiğinde "Evet Sayın Vekilim, böyle bir uygulama yapıyormuş gardiyan arkadaşlar. Benim de haberim yokmuş. Tamam, bu uygulamayı kaldıracağız. Zaten 2005'te bu uygulamayı kaldırmıştık. Olamaz böyle bir şey." dedi. Ancak Afyon Cezaevi yönetimi hâlen bu uygulamayı devam ettirmekte direniyor ve daha birçok cezaevi bunu yapıyor; Keskin Cezaevi, Antalya Cezaevi, bire bir takip ediyorum.

Yine, açık öğretim kitaplarının verilmesi noktasında büyük sıkıntı yaşanıyor. Bandrollü kabul ediliyor ama PDF'li kitaplar alınmıyor ve burada sıkıntılar var.

Nakillerde, işte Nevşehir'deki bir kişinin, bakıyorsunuz, eşi İzmir'de. Her ay on saatlik yolculuklar yapılıyor, çok büyük eziyetler yaşıyor insanlar çoluk çocuğuyla. Ve bu arada bu nakillere ziyaretler yapılırken artan trafik kazaları var. Birçok kişi bu son yıl içinde yakınını ziyarete giderken veya dönerken trafik kazalarında vefat etti, çok yüksek bir orana ulaştı bu.

Telefonla aramalarda tekmil verilmesi isteniyor karşı taraftan, askerdeki gibi "Tekmil ver." deniliyor. Tekmil vermezse telefon anında kapatılıyor.

Yine, A

fyon Cezaevinde -bakın, çok vahim oranlar, bunlar gayriinsani oranlar- 8 kişilik koğuşta 20'si kadın, 4'ü çocuk 24 kişi kalıyor yani kapasitenin 3 katı fazlası. Gaziantep'te 14 kişilik koğuşta 42 kişi. Tuvaletler yetmiyor.

Yine, görüş hakkı ayda bire indirilmişti. OHAL dönemi bitti ve iki ayda bir olan açık görüşler ayda bire indirildi ancak birçok cezaevi hâlen iki aylık uygulamayı keyfî bir şekilde yapıyor. Bu nasıl bir şeydir, anlayamıyorum. Yüzlerce cezaevi değiştirdi, OHAL bitti. "Evet, iki aydan bir aya düşürdük." dedi. Rize Kalkandere Cezaevinde hâlen bu uygulama devam ediyor. Müdür "Ben böyle yaparım." diyor.

Kantinlerdeki malzemeler en az 3 kat pahalı. Yemekler kötü. Mesela Silivri Cezaevinde Kasım Kılıç kırk gündür kalp ağrısı çeken bir insan. Doktorlara gitmiş, doğru dürüst bir teşhis konulmamış. EKG'si çekilmiş. Gereken kardiyolojik yaklaşım yapılmamış ve hasta o ağrılarıyla koğuşuna geri gönderilmiş. Eşi bana ulaştı. Bir doktor olarak çok vahim buldum. Gerçekten her an kalp krizi geçirebilir. Kırk gündür kalp ağrısıyla kıvranan bir insan. Bir anjiyoya bile gönderilmemiş, inanılmaz bir durum. Cezaevi yönetimiyle de görüştüm. Kabul edilecek bir şey değil.

Yine, karaciğer nakli bekleyen Şerif Ağu, Samsun Cezaevinde hâlen nakli bekliyor.

Uğur Ergüler -bu isimleri not alırsanız- Adli Tıbbı bekliyor. Çok ağır sağlık sorunları var, birçok hastalığı var ancak siz "Adli Tıp konusunda biz acele ediyoruz." dediniz ancak mesela bu Şerif Ağu, Uğur Ergüler Adli Tıbba ulaşım konusunda çok sıkıntılı durumda olan insanlar.

Fatma Demir kanser hastası ve hâlen tedavisine ulaşamıyor.

Yine bir başka adli vaka daha var. Bununla ilgili bir soruşturmanız var mı? Deniz Hakan Şen, cezaevinde -bakın, çok vahim bir vakadır- 45 defa karın ağrısı nedeniyle dilekçe veren ve cezaevi revirinde muayene edilip hastaneye sevk edilmeyen bir hastadır. Ve en sonunda hastaneye sevk edildiğinde, 45'inci dilekçe sonunda sevk edildiğinde doktor mide kanseri olduğunu söylemiştir ve kısa sürede bu insan vefat etmiştir, yaklaşık yedi sekiz ay önce vefat etti İstanbul'da. Bu isimden bulabilirsiniz. Çok vahim bir vakadır. Soruşturma açılmış mıdır? Çok büyük gecikmeler vardır. 45'inci dilekçede bir insanın hastaneye ulaştırılması ne demektir bu devirde, 21'inci yüzyılda?

Mehmet Türk, yine, kan pıhtılaşması nedeniyle sol gözünde yüzde 30 görme kaybı oluşmuş. Kan pıhtılaşmasında pıhtılar atabiliyor.

Birgül Bulut, Faktör V hastalığından -kan hastalığıdır bu- hâlen Adli Tıbba ulaşamamış ve bu da yoğun emboli riskiyle karşı karşıya bir hasta.

Rukiye Koçak tiroit kanseri. 1 yaşında, emzirdiği bir çocuğu var, kalp hastalıkları var, yüzde 43 engelli raporu var ve hâlen Adli Tıbba ulaşamıyor.

Keskin Cezaevinde su sorunu yoğun bir şekilde yaşanıyor. Cezaevi yönetimini aradığımızda "Vallahi Vekilim, biz de bu işi çözemiyoruz. Siz bir el atın, çözün." dedi. İnanın ki ifade buydu. "Belediye su veriyor, keyfî olarak kesiyorlar. Çok haklısınız. Benim de suyum akmıyor." deniliyor. Keskin Cezaevinde böylesine bir acayip durum yaşanıyor.

Tolga Koçak, Maltepe'de engelli bir hasta. Engelli tuvaleti noktasında çok ilkel uygulamalar yapılıyor.

Mithat İşçi, İzmir'den Uşak'a nakil istiyor. 3 çocuk yollarda perişan oluyor.

Bu insanların sorununu çözmek çok zor değil diye düşünüyorum.

Yine Patnos Cezavinde elektrik, su kesintilerinin çok yoğun yaşandığına yönelik şikâyetler var.

Kadir Erturan, yine, Nevşehir'den İzmir'e nakledilmiş bir kişi. Çok büyük nakil sorunları yaşanıyor.

Cengizhan Ketenci -Rize L tipi Cezaevi- AYM evraklarına ulaşamıyor yani yargılama devam ederken AYM'ye itiraz etmiş, tutukluluğa itiraz etmiş. Bu evrakları cezaevine ulaştırılmıyor.

Böylesine çok yoğun şikâyetlerin olduğu cezaevi sorunlarını yaşıyoruz. Sık sık da size başvuruyoruz. Ancak cevaplar noktasında çok büyük gecikmeler var.

Şimdilik teşekkür ediyorum. Bu soruların cevabını bekliyorum.