KOMİSYON KONUŞMASI

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben yokken zannediyorum önemli hususlar görüşülmüş. İşte, efendim, kimin o bölgede oy aldığı, kimin almadığı hususu gündeme gelmiş.

Şimdi, bakın, seçim güvenliğini Sayın Hasan Hüseyin Türkoğlu gündeme getirdi. Türkiye'de, maalesef, seçimler dürüstlük içerisinde yapılmıyor arkadaşlar. Ne doğuda, ne güneydoğuda ne de batıda, tamam mı. Güneydoğuda terör örgütü silah gücüyle baskı yapıyor, batıda da iktidar, iktidar imkânlarıyla baskı yapıyor. Siz gidin, köylerde ambalajı açılmamış parke taşları görürsünüz. Ambalajı ne zaman sökülecek? Seçimden sonra, alınan oya göre ya ambalajdan çıkarılacak, orada kullanılacak veyahut da tekrar ambalajlı olarak oradan alınıp götürülecek, böyle bir şey var.

İki, tüm devlet imkânları hoyratça kullanılıyor, hepimiz izliyoruz. Yani, bunu görmek için illa gayret göstermeye gerek yok. Onun için Türkiye'de, maalesef, seçimler güven içinde yapılmıyor. Yüksek Seçim Kurulu da bu konuda üzerine düşeni yapmıyor. Zaten Hükûmetin de hukuka uymak gibi bir sorunu yok. O nedenle, Türkiye'nin ne doğusunda ne batısında ne de güneydoğusunda ne de kuzeyinde seçim objektif, tarafsız, güvenli bir şekilde yapılmıyor. Bunu bir defa kayıtlara geçsin diye bilginize, takdirinize sunuyorum.

Şimdi, bir kişinin Ağrı'da kaçırılmasıyla ilgili Sayın Bakan Yardımcısının cevabını da izledik. Durum şu değerli arkadaşlar, bundan şu anlaşılıyor: Demek ki ülkemizin bir bölgesinde can güvenliği yok. Bu, Türkiye'de bilinen bir husus. Bu sadece orada değil ki. Dün de gündeme getirdik, bir astsubayımız da kaçırıldı, kimin kaçırdığı meçhul ama kimin operasyonla kurtardığı Sayın Başbakan tarafından dile getirildi. Kim kurtardı? MİT operasyonuyla kurtarıldı. Dün de sordum. E, peki, kim kaçırdı? Yani, bu zat yürüyerek mi gitti, nasıl oldu, keyfî gezintiye mi çıktı, kim kaçırdı; kim kurtardı? Demek ki ülkemizin o bölgesinde de güvenlik yok. E, Fransa'dan gelen insanlar Akçakale Sınır Kapısı'ndan geçmişler. Orada da demek ki güvenlik yok. Yani, ülkemiz, maalesef, böyle güvensiz bir durumda.

Bakın, dün de söyledim. Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Bu tehlikeye herkes maruzdur, herkes. Sadece o değil, bu değil. Bugün bir gazetede okudum, Sultanahmet'te o saldırıyı düzenleyen canlı bombanın Gaziantep'te bir süre bulunduğu söyleniyor, hatta semtini de veriyor "Çıksorut" diyor. Bunu daha önce de dile getirdik, bu basına da yansıdı. Orada IŞİD'e eleman devşiren derneklerin ve vakıfların olduğu, o semtin de kullanıldığı basında da yer aldı. Demek ki kimse dinlemiyor. Yani, ülkemiz, maalesef, değerli arkadaşlarım, böyle güvensiz bir ortama geldi. Bunu saklayamayız. Bakın, olayları saklayarak, örterek bir yere varamayız. Onun için, bir an önce güvenlik birimlerimiz başta olmak üzere, herkes güvenliği sağlamak konusunda üzerine düşeni yapmalı.

Şimdi, bir şey daha söylendi. Ben hep kamu görevlilerini uyarıyorum da bu biraz da kusura bakmayın ama haklılığımı ortaya çıkarıyor. Şimdi, sözlü talimat veriyorlar tabii, işte, şöyle yapın, böyle yapın ama yazılı talimata gelince veya resmî işe gelince yok biz öyle demedik, böyle dedik diyorlar. Bakın, kamu görevlileri ileride sıkıntıya düşebilir.

Şimdi, Sayın Bakan Yardımcımız, değerli meslektaşım diyor ki: "Biz diyoruz ki 'Efendim, çözüm süreci valileri, kaymakamları, savcıları, güvenlik güçlerini ilgilendirmez. Siz mutlaka görevinizi yapacaksınız. Operasyonsa operasyon, diğer tedbirlerse diğer tedbirler.'" Ama yani birbirimizi kandırmaya gerek yok. Orada yaşayan arkadaşlarımız da var, Türkiye'yi izleyen insanlar da var. Ama, sahadaki durum öyle değil, hiç de söylediğiniz gibi değil. Gidin, vatandaşla konuşun, oradaki görevlilerle konuşun. Orada görev yapan insanları dinleyin. Öyle değil. O nedenle, bu konularda tüm kamu görevlilerinin dikkatli olmalarını özellikle tavsiye ediyorum.

Efendim, şimdi, güvenlik bir bütündür. Dün de söyledik arkadaşlar.

BAŞKAN - Sayın Serindağ, çok özür dileyerek bir şey yapabilir miyim?

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Hemen bitiriyorum, önergeye geleceğim.

BAŞKAN - Yani, önergeler üzerinde...

Nasıl olsa konuşuyoruz bu konuları.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Biliyorsun, bizim şeyimiz... Bu yeni gündeme gelmiş, oradan güvenliğe geleceğim tabii yani geleceğim.

Şimdi, arkadaşlar, güvenlik bir bütündür. Ülkenin bir yanında, bir bölgesinde güvenlik sorunu varsa o mutlaka şu veya bu şekilde diğer bölgeleri de etkiler. Hatta komşularımızda güvensiz bir ortam varsa önünde sonunda, az ya da çok bizi de etkiler. Bunun önünü alamazsınız. O nedenle, ülkemizin ve bölgemizin güvenli hâle gelmesi lazım ve bu güvenli iklimin de iktidar tarafından sağlanması lazım. Görevini yerine getirmeyen kamu görevlilerinin mutlaka ikaz edilmesi, gereği neyse onun yapılması lazım.

Şimdi, Eskişehir'de bir olay oldu, hepimiz hatırlayalım. Ne dedi Eskişehir Valisi? "Efendim, arkadaşları öldürmüştür. "dedi. Kimden bahsettiğimi biliyorsunuz, Ali İsmail Korkmaz. "Arkadaşları öldürmüştür." dedi. Şimdi o Sayın Vali hâlâ görevde. Arkadaşlarının öldürmediği, vahşice öldürüldüğü, linç edildiği ortada; kamera görüntüleri var, şu var, bu var. Yani, şimdi, siz bununla ilgili bir işlem yapmazsanız vatandaşta nasıl güven uyandırırsınız? Vatandaş size nasıl güvensin değerli arkadaşlarım?

CELAL DİNÇER (İstanbul) - Ali'ciğim sen yoktun. Cuma Bey 17 bin kişiyi devlet ile paralel yapı iş birliği yapıp öldürdü diyor.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Ona geleceğiz.

BAŞKAN - Celal Ağabey, ya gelmeyin, kurban olayım!

Sayın Serindağ, olmadığınız zamana gelmeyin lütfen!

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) - Ortaklık yaptığınız adamlarla...

BAŞKAN - Onu kastetmedi.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) - Demek 17 bin kişinin katiliyle on bir yıl ortaklık yapmışsınız, bizim haberimiz yok.

BAŞKAN - Sayın Toptaş, onu demedi Sayın İçten.

CELAL DİNÇER (İstanbul) - Nasıl demedi ya?

BAŞKAN - Hayır, hayır dediği farklı, söylediği farklı.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) - Ama bir dakika... AKP iktidarından önce 17 bin faili meçhul olmuş. Bunu paralel yapıyla devlet beraber yapmış, öyle mi?

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) - Derin devlet ile paralel yapının...

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) - Şimdi, AKP iktidara gelince o derin devletin paralel kısmıyla kumpas kurmuş on bir sene, ne istedilerse vermiş, şimdi akıllarına gelmiş paralelin AKP iktidara gelmeden önce 17 bin adam öldürdüğü. İnsaf ya! Vicdan ya!

BAŞKAN - Müsaade ederseniz, Sayın Serindağ tamamlasın.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Şimdi, izin verirseniz devam ediyorum. Zaten önergeye de geleceğim.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Ahmet Ağabey hacdan yeni gelmiş, çileden çıkaracaksınız.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) - Ayıptır, günahtır!

BAŞKAN - Sayın Serindağ, buyurun.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Değerli arkadaşlar, bir de sansür yasaktır Türkiye'de ya. Bu Anayasa hükmüdür.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) - Hangi Anayasa?

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - İşte, askıya alınan Anayasa!

Bu Anayasa hükmüdür. Onun için diyorum keşke Sayın Bakan burada olsa. Tabii bu bir siyasi değerlendirmeyi gerektiriyor arkadaşlar, kabul etmemiz lazım. İktidarın mutlaka bunun gereğini yerine getirmesi lazım arkadaşlar. Efendim, şöyle diyemeyiz: "Ne yapalım, savcı talimat verdi, o da yaptı." Bu böyle geçiştirilecek bir mesele değildir, bu olabilecek bir mesele değildir. Zaten Türkiye'nin basın özgürlüğü konusunda sicili temiz değil. Biliyorsunuz, biz yani Türkiye basın özgürlüğü açısından hibrit ülkeler grubunda yani basını yarı özgür olan gruba dâhil idi, hibrit idi; şimdi basını özgür olmayan ülkeler kategorisine dâhil edildi. Biz böyle bir durumdayız. Yani, 21'inci yüzyılda bir gazete basılmadan, dağıtılmadan evvel savcı el koyuyor, izin veriyor, ondan sonra dağıtılmasına izin çıkıyor.

Bakın, tüm milletvekilleri olarak bizim hepimizin bu işe karşı çıkması lazım ister iktidar olsun ister muhalefet olsun arkadaşlar. Bu hepimizi ilgilendiriyor. Hükûmetin de bu konuda mutlaka bir an önce ne düşündüğünü açıklaması ve gereğini yapması lazım.

Bir başka husus, şimdi önergeye geldik.

BAŞKAN - Hadi Ağabey, kurban olayım.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Şimdi, bu düzenlemeler yapılırken zaman zaman gerek Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarında oturan arkadaşlarımız gerekse Hükûmet sıralarında oturan arkadaşlarımız diyorlar ki "Efendim, bu Avrupa Birliği ülkelerinde de var." Şimdi, bizim bir bir ricamız şu: O zaman mukayeseli hazırlayalım. Yani, hangi ülkede ne var, onu bilelim arkadaşlar. Şimdi, bazı ekstrem uygulamalar bir ülkede olur, bazı ekstrem uygulamalar başka bir ülkede olur, olabilir. Ama siz her ülkenin ekstrem uygulamalarını alır, bizim mevzuatımıza monte ederseniz, o zaman "Efendim, Avrupa Birliğinde de var." sözü havada kalır, size uygun olanını alırsınız. O zaman şöyle diyelim: Fransa'daki tüm uygulamaları alalım kardeşim, Almanya'daki tüm uygulamaları, hepsini ama hepsini alalım. Şimdi, işimize geleni yapıyoruz, işimize gelmeyeni itiyoruz.

Bakın, Almanya'da Cumhurbaşkanıyla ilgili bir söylenti çıktı. Adam "Halkımın bana güveni sarsılmış olabilir." dedi, istifa etti; gitti, yargılandı, şimdi geziyor. İspanya'da prenses mahkemeye çağrıldı, yargılandı, gidiyor. Efendim, gene İspanya'da polis iktidar partisinin merkezini bastı, on dört saat süreyle aradı kardeşim. Aradı, didik didik aradı, kimse bir şey demedi. İspanya Başbakanı da "Bu, ülkemizin onurudur." dedi.

Şimdi, işimize geleni alıyoruz, işimize gelmeyeni itiyoruz. Ondan sonra da diyoruz ki bunlar Avrupa Birliği ülkelerinde de var. Şimdi gelen temsilci arkadaşımız da açıkladı, diyor ki: "Bu Avrupa Birliği ülkelerinin bir bölümünde var ama bu isteğe bağlı." Yani, şimdi, arkadaşlar, insanları bu kadar izlemenin, bu kadar gözetim altında tutmanın bir anlamı yok. Siz tutuyorsunuz, e insanlar kaçırılıyor, insanlar geçiyor. Efendim, giren geliyor, giren... Demek ki bu bir tedbir değildir. Onun yerine, ülkeyi bir bütün olarak güvenli bir ortama getirmek lazım diyoruz.

Bu önergeyi onun için verdik. Önergeye de destek bekliyoruz. İnsanların özel yaşamlarını bu kadar "Biri Bizi Gözetliyor" evine çevirmenin bir anlamı yok. Biliyorsunuz, başkaları da bunu söylemişti "Kuzey Irak Biri Bizi Gözetliyor Evi gibi." Hiç de öyle olmadığı anlaşıldı. O nedenle, bu maddenin tasarıdan çıkarılmasını öneriyoruz. Hem ekonomik yönden hem uygulanmasının mümkün olmaması yönünden hem de insanların özel yaşamına çok fazla müdahale edilmemesi yönünden diyorum. Önergeye de destek bekliyorum.

Teşekkür ederim değerli arkadaşlar.