KOMİSYON KONUŞMASI

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Evet, Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum söz hakkı verdiğiniz için.

Değerli Bakanım, saygıdeğer milletvekili arkadaşlar, Komisyon üyeleri, basınımızın temsilcileri, bürokrasimizin seçkin ekibi; hepinizi ben sözlerime başlarken en kalbî duygularımla saygıyla selamlıyorum.

Efendim, tabii, cevap hakkı, malumunuz, Türkiye Cumhuriyeti devletinin sınırları içerisinde kendini vatandaşlık bağıyla bağlı hisseden herkesin, özellikle seçilmişlerin bu konuşmadan sonra bir cevap hakkı doğmuştur. Ben bu cevapla başlamak istiyorum.

Afrin Harekâtı bir temizlik harekâtıdır, 5 bin terörist kanlarında boğulmuştur. Evet, şehitlerimiz vardır, onların ruhaniyeti önünde de saygıyla eğiliyoruz. Türkiye'nin dışarıdaki itibarına, olumsuz itibarına -bulunduğu makam, mevki ne olursa- olumlu katkıda bulananları da gerçekten Türk milletinin maşerî vicdanına havale ediyorum, hesabı sorulacaktır Allah'ın izniyle.

Saygıdeğer milletvekilleri, bir ülkenin öncelikli ilkelerinin yekûnu o ülkenin siyasetini oluşturur, genel çerçevesini oluşturur. Yerli ve yabancı uluslararası birçok bilim adamı şöyle bir tanım yapar, der ki: "Bir ülke siyaseti iki merkez üzerine odaklanır. Bunlardan bir tanesi refahtır, öteki güvenliktir." Dolayısıyla ikisi arasında bir mukayese söz konusu olduğunda her zaman güvenlik öncelenir çünkü biri birinin teminatıdır, biri birinin koruyucusudur yani güvenliği olmayan bir ülkede kalkınma olmaz, güvenliği olmayan bir ülkenin refahından söz edilemez.

Dolayısıyla biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak "Önce ülke ve millet, sonra parti ve ben." veciz ifadesine bağlı olarak biz kesinlikle bu milletin seçilmişleri teminatı olarak diyoruz ki zor bir coğrafyadayız, coğrafyada iç ve dış her türlü mihrakın, senaryonun, hesabın aktif olduğu bir süreçte uykularımızı haram edip, gerekirse uyku orucunda olup güvenliğimizi önceleyeceğiz. Bizim duruşumuz budur ve bunun da farkındayız. İşte, içeride ve dışarıda ilkeli bir dış siyaset genel çerçevesinde her türlü terör saldırı ve nifak odaklarına karşı yapılan mücadeleyi anlamlı bulmakta ve Türk milleti adına bu mücadeleyi destekleme kararlılığımızı çok açık bir şekilde ifade etmekteyiz. Bu anlamda gerek PKK gerekse sınır ötesinde PKK'nın uzantısı PYD, YPG ya da bir başkası ya da El Kaide, El Nusra gibi ve uzantıları ya da FETÖ gibi her türlü Türkiye üzerinde, Türkiye'nin birliği, dirliği, bekası üzerine her türlü hesabı olan nifak merkezlerine karşı mücadelenin biz arkasında olmaya devam edeceğiz. Tabii, şu anda Dışişleri Bakanlığının bütçesini konuşuyoruz. Tabii, Dışişleri, aynı zamanda diplomasi sanatının çok incelikli, gerçekten çok ustalıkla yapıldığı bir birimin adıdır. Bunu yaparken, bir tarafta alanda mücadeleyi sürdürürken, maalesef, biraz önce atfen büyük bir gururla söylenildiği gibi, maalesef, bizim için çok maalesef çok incitici, dışarıda da aleyhimize oluşabilecek, gerçekle hiç bağdaşmayan birtakım lobilerin de önüne geçme adına diplomasi kanalımızı da Sayın Bakanım, çok güçlü kılmak zorundayız. Bu konuda biz bu ülkenin birer ferdi olarak her şeyden önce her şeyi yapmaya hazırız. Niye bunu söylüyoruz? Çünkü gerçekten siyahı beyaz, beyazı siyah, hakkı batıl, doğruyu yanlış, yanlışı doğru gösteren birtakım uygulamalara tanıklık etmekteyiz. Bunu malumunuz çok eski üyelerinden, çok güçlü üyelerinden birisi olduğumuz NATO ittifakında da yaşadık yani ilgili maddeden aldığımız güçle bir yardım talebimiz oldu terörle mücadele ederken. Bu bile hafife alındı, dikkate alınmadı ve Allah'a şükür ki artık ebedî dostluklar, ebedî düşmanlıklar, ebedî ittifaklar gibi böyle klişe ifadelere hapsedilmeden özgürlüğümüzü, ülkenin ali menfaatlerini dikkate alarak, birtakım hamleler yaparak bunlardan çıkmayı başardık.

Şimdi, biz bu diplomasinin saygın bir şekilde Türkiye için, zihninde Türkiye'yi düşünerek, Türk milletinin bekasını, topyekûn bu milleti oluşturan bütün unsurlarıyla... Kültüre de atıf yapıldı. O dışarıda kültürel etkinliklerimizin içerisinde her türlü etnik ve inanç motiflerimiz var. Hiç kimse bunu inkâr edemez yani Allah'tan korkun, insan yöresel folkloru da mı inkâr edecek? Yurt dışında bu tür faaliyetlere tanıklık ettik, biz de vardık, konuştuk.

HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) - Peki...

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Kesmeyeceksin, önce yapacaksın, önce davranacaksın.

Bakın, sana bir şey yok...

HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) - Peki, siz bize öğretiyorsunuz, değil mi?

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Ben yaşıyorum.

HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) - Maşallah!

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Siz her türlü kesme hakkına sahipsiniz!

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Şimdi, bakınız, evet, uluslararası etkileşimde diplomasi kanadını ağır ve etkin kılmak zorundayız. Bunu yaparken Allah korusun bugüne kadar Batı'nın refere edildiği yani işte "Kahn" refere edildi yani zaten bunlar ülkenin varlığına, bekasına kastetmiş bir yapının sistematik unsurları. Biz her şeyin farkındayız, eyvallah, istemeyebilirler, müzakereler kesilsin talebinde bulunabilirler, hiç önemli değil, biz işimize bakacağız ama daha tehlikelisi biz küresel bir terörle mücadele ederken bir gün o terörün bumerang misali kendilerine dokunduğunun hâlâ farkında değiller. Biz diplomatik kanalla, sabırla bunu sürekli anlatacağız, mütemadiyen. Terörün coğrafyası, şuyu buyu olmaz. İşte, bakın, gider bir gün sinagogda gerçekleşir, gider bir gün kilisede gerçekleşir, Allah korusun gider bir gün camide ya da başka bir ibadethanede gerçekleşir.

Şimdi, bakın, bu nedir? Üretilen bir İslamofobiyanın ve bir Türkofobiyanın ürünüdür. Başörtülü bir kardeşimizin Amerika Birleşik Devletleri'nde dahi tabii bir ihtiyacını giderme adına muayene için bir resepsiyona gidip hastanede bir tacize uğruyor. Niye? Potansiyel terörist ilan ediliyor. Londra'da aslında Brezilyalı bir vatandaş, başında takkesi var diye terör şüphelisi olarak öldürüldü. Bunları biliyoruz tarihsel süreçte. Dahasını söyleyeyim: Almanya başta olmak üzere, Avusturya başta olmak üzere birçok ülkede Türklere ait mekânlar bombalanmakta, kundaklanmakta, talan edilmekte, camilere molotofkokteylleri atılmaktadır. Hatta dahasını, daha bilimsel bir örnek vereyim: İngiltere'de yapılan bir çalışmada bir denek bir iş başvurusunda bulunuyor, bütün niteliklerini, özelliklerini CV'sine yazıyor. Aynı şahıs sadece inancını "İslam" diye değiştiriyor, ismini bir Müslüman ismi olarak koyuyor ya da bir Türk ismi olarak yazıyor, aynı müracaatta bulunuyor. Biri reddediliyor, aynı özellikteki biri kabul görüyor. Şimdi, bunları yaşadığımız bir Batı var karşımızda. Biz de gerçekten aklıselim düşünüp diplomasi kanadını çok iyi kullanarak, tanıtım kanallarımızı çok açık tutarak bir şeyler yapmak zorundayız.

Şimdi, başka bir mesele var. Tabii ki sorunlarımız var, gerçekten uzun vadeli ve kısa vadeli ilgilenmemiz gereken, Dışişlerinin öncelikleri olan birtakım sorunların ifade edilmesi gerekir.

Sayın Bakanım, kısaca değindiniz ama gerçekten Kafkaslarda, Balkanlarda yani bizim gönül coğrafyası dediğimiz bir coğrafyada sıkıntılar yumağı var, bizi bekliyor, bunlar çözüm bekliyor. Karabağ'ın artık halledilmesi lazım yani bunun bir işgal altında olduğunu bağıra bağıra söylememiz lazım, buna sahip çıkmamız lazım. Efendim, bakın, Irak'ta Allah'a şükür bir oldubittiyi önledik. Türk milletinin feraseti, kardeşlik hukuku oradaki bir oldubittiyi önledi. Ama aynı hataya, oldubitti sonrası oluşan bir devlet yapılanmasında, yönetim şeklinde tekrar hataya düşmeyelim; oradaki kardeşlerimizi, soydaşlarımızı, dindaşlarımızı, kim ne derse desin, dost ve akrabalarımızı masum bırakmayacağız, yönetimde onlar da olacak.

Biz 1991'de sınırı açıp insanlığın gereği olan... Bakın, toplumlar ve milletler insanların üstte organize olduğu bir birliktelikler. Toplumlar, milletler, devletler aynen birey gibi refleks gösterir. Bireyler nasıl refleks gösterir biliyor musunuz, bu felsefede de böyledir, evrensel beyannamelerde de böyledir, İslami normlarda da böyledir: Önce yakından... Yani evinde yangını olan bir insanın çıkıp da evinin yangınını bırakıp "Mahalledeki koşmuşun evini bir an önce söndüreyim, dönüp gelip evimin yangınını daha sora söndürürüm." olmaz. Evinde aç varsa "Önce onu doyurayım, ben aç kalsam da olur." diyemez. İnsan refleksi gibi toplumlar da aynı refleksi gösterir.

Biz Türk milleti olarak, Allah'a şükür, önce benim kardeşimin, akrabamın, dostumun, aile bireyimin sıkıntılarına çözüm üretmek zorundayım; bu, İslamidir aynı zamanda, hiç kimse sağa sola vurmasın. Cuma hutbelerindeki en son ayetikerimenin meali de budur. Hısımdır, akrabadır, anadır, babadır, bunu genişletirsiniz halkaları, bu böyle büyür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, Hişyar Bey'e ek süre vermedi Başkan.

BAŞKAN - Efendim?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ek süre vermedi Başkan Hişyar Bey'e ve sözünü kesti ve doğrudan MHP temsilcisine verdi.

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Sen onun avukatı mısın?

BAŞKAN - Müsaade eder misiniz?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ya aynı hukuku uygulayın ya da haksızlık yapmayın.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Ek süre verdi ya.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Başkan bize ek süre vermedi.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Verdi, "Toparlayın." dedi.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Burada bağrışmalar vardı, hayır.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - "Toparlayın." dedi.

BAŞKAN - Arkadaşlar, müsaade edin ya, müsaade edin.

HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) - Toparladınız maşallah.

BAŞKAN - Son sözünüzü, son cümlenizi alayım lütfen.

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Teşekkür ederim Başkanım.