| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a)Dışişleri Bakanlığı b)Avrupa Birliği Başkanlığı c)Avrupa Birliği Bakanlığı ç)Türk Akreditasyon Kurumu d)Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 14 .11.2018 |
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; hepinize saygılar sunuyorum. Efendim, öğleden önceki oturumda, biliyorsunuz, bir ufak gerilim oldu ve bu gerilime neden olan mesele de esasında benim de hani Bakana sormak istediğim bir meseleydi çünkü bakın, yeni bir rejim diyoruz, yeni bir sistem diyoruz fakat bu sistemin tam olarak nasıl çalıştığını da çok fazla bilmiyoruz. Mesela bu politika kurulları, Cumhurbaşkanlığı katında oluşmuş olan politika kurulları ne işe yarıyor bakanlık varken?
Şimdi, ben bu soruyu mesela Berat Albayrak'a sormuştum. Onun pek -anladığım kadarıyla vücut diliyle anlatmaya çalıştı- hoşuna gitmemişti benim anladığım kadarıyla. Dolayısıyla da ben de böyle bir soruyu size sormak istiyordum. Bunu Kuşoğlu sordu ve bence de Sayın Bakanım, kusura bakmayın ama pek uygun olmayan bir cevap vermiş oldunuz gibi geliyor bana.
Efendim, şimdi, ben yeteri kadar konuşulmayan, üstelik de konuşulması mutlaka elzem olan bir konuyla ilgili konuşacağım: Kürt meselesi. Kürt meselesi öyle bir mesele ki bugün bizim dış politikamızda benim anladığım kadarıyla -ben dış politika uzmanı falan değilim ama bu ülkede yaşayan bir aydınım, bir üniversite hocasıyım, iktisatçıyım ve yakından izliyorum özellikle Kürt sorunu etrafındaki konuları- buradan baktığımda bizim dış politika olarak bugün uğraştığımız konular hep Kürt meselesiyle ilgili yani mesela Rusya'yla ilişkimiz yine Kürt meselesi üzerinden bir ilişki sağlıyor. Amerika'yla ilişkilerimiz öyle, Irak'la ilişkilerimiz öyle, İran'la ilişkilerimiz öyle. Dolayısıyla bir Kürt sorunu var ve bu sorunu benim anladığım kadarıyla Sayın Cumhurbaşkanı bir beka sorunu olarak ifade etmekle birlikte, tabii, kendisi burada olmadığı için bunu konuşma imkânımız olmuyor ama bir dönem önce çözüm sürecine kendisinin önayak olduğunu biliyoruz. Yani bir sorun var ortada ve bu sorunun çözülmesi gerekiyor ve bu sorun çözülmeden ne iç politika ne dış politikada başarılı adımlar atması mümkün değildir Türkiye'nin. Açıkça bunu görmek zorundayız.
Şimdi, bu çerçeveden baktığımızda, yani Kürt sorunu etrafındaki tartışmalara baktığımızda, giderek hani çözüme yaklaşan bir Adalet ve Kalkınma Partisi birdenbire yön değiştirdi ve hani hiç unutmadığım bir cümlesi vardır ki geçenlerde de yine buna benzer bir cümlesi oldu: "Ben milliyetçilikleri ayaklarımın altına aldım." dedi. Esasında Osmanlı toplumu olarak biz, Osmanlı bakiyesi bir toplum olarak sahiden tek milletli bir toplum değiliz yani bir Almanya değiliz, bir Fransa değiliz; biz çok çeşitli kimliklerin olduğu bir toplumuz ve çok çeşitli kimliklerin olduğu bir toplumun ortak bir kimliğe ihtiyacı vardır.
Bakın, cumhuriyeti kuran babalar benim anladığım kadarıyla bunu Türklük ve Müslümanlık üzerinden yapabileceklerini düşünmüşler ama gel gör ki tarih bize neyi gösterdi? Çok yakın bir tarih, 2002'de, Adalet ve Kalkınma Partisi, ondan önceki siyasi İslam fikriyatı üzerinde yükselen ve kendini sistemin parçası olarak görmeyen bir düşünce akımı siyasileşti ve sonuçta iktidara geldi. Ve öyle anladık ki işte sembollerle -bunu tabii hatırlamanız mümkün- başörtüsü meselesi, bu işte en önemli sembollerden biriydi, vesaire... Şimdi, dolayısıyla da Türkiye'nin hâlâ böyle bir ihtiyacı var. Türkiye tek kimlikli bir toplum değil, Türkiye farklılıklardan oluşan bir toplum ve bu farklılıklardan oluşan topluma yeni bir kimlik önermemiz gerekiyor yani herkesin bu ülkeyi, bu toplumu, bu devleti kendisinin gibi hissedebileceği bir toplum anlayışı üretmemiz lazım.
Şimdi, tabii, bu şeyle olmuyor arkadaşlar, mesela Sayın Cumhurbaşkanı sıklıkla bunu yapıyor, devletin çeşitli kademelerinde de bunu yapıyorlar; ben burada doğrusunu isterseniz bu tavrı kınıyorum; özellikle Halkların Demokratik Partisiyle ilgili olarak bir tür PKK'yla iltisaklı ve giderek de terör örgütü gibi muamele yapıyorlar HDP'ye yönelik olmak üzere. Her gün neredeyse bir ilçe başkanımız, bir üyemiz tutuklanıyor.
Arkadaşlar, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisindeki arkadaşlara sesleniyorum: Eğer bizi siz PKK'yla iltisaklı bir örgüt olarak görüyorsanız biz de sizi FETÖ'yle iltisaklı bir örgüt olarak gördüğümüzü söyleyebiliriz ama gayet açık ki mantık bunu söylüyor, böyle bir tartışmanın bir kıymetiharbiyesi yok, biz buradan bir yere varamayız. Ne biz PKK'yla iltisaklıyız ne siz FETÖ'yle iltisaklısınız belki de. Ama dolayısıyla da burada Halkların Demokratik Partisinin böyle bir vizyonla siyaset yaptığını, bir kere, zaman zaman -Sayın Bakan, kusura bakmayın, sizin bu Bakanlığınız gündemine de gelmiş oldu- bu Komisyonda zaman zaman bu tartışmayı yapıyoruz ve ben bu geçtiğimiz öğleden önceki tartışmalardan giderek böyle bir tartışmayı tekrar gündeme getirmemiz gerekiyor diye düşündüm ve dolayısıyla da bu sebeple konuştum.
Şimdi, burada altını çizmekte yarar var, biz Halkların Demokratik Partisi olarak Türkiye'de kutuplaştırıcı politikadan rahatsızız, ötekileştirici politikadan rahatsızız. Biz sadece Kürtlerin partisi değiliz, biz Türkiye'de bütün ezilenlerin partisiyiz; biz Çerkezlerin de partisiyiz, biz Süryanilerin de partisiyiz, biz Alevilerin de partisiyiz ve bu çok doğal bir durum çünkü toplum böyle bir durumda. Dolayısıyla, siz nasıl bakarsanız bakın yani herkesin tabii ki kendine göre görüşü var, ben burada kimseyi kınıyor değilim ama biz böyle görüyoruz, dolayısıyla da bizim nasıl düşündüğümüzü eğer anlamak diye bir derdiniz varsa -hani Türkiye'nin üçüncü büyük partisi olmak hasebiyle burada bulunuyoruz- biz buradayız ve konuşmaya hazırız. Yani bizi kriminalize ederek, bizi terörle iltisaklı hâle getirerek bugüne kadar yürütülen politikalar Türkiye'nin yararına olmamıştır arkadaşlar, olmuyor da zaten.
Bakın, ben neredeyse her hafta ana akım medyada tartışma programlarına çağırılan bir kişiydim NTV'de, CNN'de vesaire; bir gün oradaki arkadaşlardan biri telefon etti "Siz kara listeye alındınız ve bir daha çıkmayacaksınız." dedi ve bir daha da çıkmadım hakikaten, çıkamadım daha doğrusu, çağırmadılar. Bu, sadece bana olan bir şey değil arkadaşlar; bu, Halkların Demokratik Partisine karşı yürütülen bence asla doğru olmayan bir anlayışın ürünüdür. Buradan açıkça söyleyeyim: Yani Adalet ve Kalkınma Partisi ve Cumhurbaşkanı yanlış yapıyor, yanlış düşünüyor. Bunu söyleme hakkına sahibiz yani ben Cumhurbaşkanı gibi düşünmek zorunda değilim ki dolayısıyla da biz bunu söylemek zorundayız. Yanlış yapıyorsunuz Sayın Bakan çünkü Kürtler bizim toprakların insanları, Selahattin Demiştaş'ın söylediği gibi buraya geçerken uğramış topluluklardan biri değil, burasının insanları; burada doğdular, burada büyüdüler, burada bizim arkadaşlarımız, akrabalarımız oldular. Dolayısıyla da bu meselede çözümcü bir yaklaşımı eğer Türkiye üretemezse... Ben size söyleyeyim, "Türkiye'nin ekonomi sorunları" deniyor değil mi, emin olun, Türkiye'deki ekonomik sorunlarının temelinde de bu mesele yatmaktadır çünkü Türkiye huzursuzdur, Türkiye bu sorunu aşamadığı için sıkıntıdadır ve bu sıkıntıyı da benim anladığım kadarıyla bir tür savaş politikasıyla gidermeye çalışmaktadır. Yani tabii ki Türkiye'nin Hükûmetinin yanlış yapma özgürlüğü var seçilmiş olmaktan ötürü ama bizim de muhalefet olarak yanlış yapıldığını söyleme hakkımız var.
Dolayısıyla da ben Halkların Demokratik Partisinin bir üyesi olarak Sayın Bakan ve sayın bürokratların nezdinde şunu önermeye çalışıyorum: Bu anlayışla bir yere gideriz ama o gideceğimiz yer tüm toplumun mutluluğunu sağlayacak bir yer olamayacaktır. Bizim barıştan yana bir tutum almamız gerektiğini düşünüyorum ve üstelik de sadece içeride değil, dışarıda da öyle; bizim dışarıdaki Kürtlere de sahip çıkmamız lazım, bizim Irak'taki Kürtlere de sahip çıkmamız lazım çünkü bunlar bizim akrabalarımız. Mesela soydaşlarımız diyoruz değil mi? Soydaşlarımız derken genellikle Türklük üzerinden bunu tanımlıyoruz ama bu ülkenin yurttaşlarının bir kısmı eğer Kürt ise oralarda yaşayanlar da Kürtlerin soydaşları, dolayısıyla da bunları yok sayan bir yerden siyaset üretmememiz lazım diye düşünüyorum. O sebeple de ben, Sayın Bakan, yani hayırlı olmasını diliyorum bütçenizin ama lütfen, Halkların Demokratik Partisini düşünürken biraz daha farklı düşünmeye çalışın çünkü gerçekten de benim samimi olarak anlatmaya çalıştığım bir perspektifte siyaset yapan bir örgüttür, partidir ve inanılmaz haksızlıklara uğramaktadır. Şu an itibarıyla aşağı yukarı 37 bin, 40 bin civarında üyesi tutuklu vaziyettedir ve emin olun, incir kabuğunu doldurmayacak sebeplerle bu olmaktadır.
Teşekkür ederim.