| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a)Dışişleri Bakanlığı b)Avrupa Birliği Başkanlığı c)Avrupa Birliği Bakanlığı ç)Türk Akreditasyon Kurumu d)Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 14 .11.2018 |
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; Bakanın sunumunda Türkiye'nin huzur, güvenlik ve refahını merkeze alan bir dış politikadan bahsedildi. Öyle olsaydı ne güzel olurdu diyoruz ancak gerçekliğin böyle olmadığının, sadece Türkiye'de yaşayan halklar değil, bütün dünya tanığıdır. Çünkü sıfır sorun politikası, yerini sıfır barışa bırakmıştır ve gergin olunmayan ülke neredeyse kalmadı.
Yemen meselesini dile getirmek istiyorum çünkü bizler şu sıralar her gün bomba ve özellikle açlıktan ölen çocuk haberlerini okuyoruz Yemen'de. Fakat sanki Yemen sorunu yokmuş gibi Arabistan'la ilişkilere -olduğu gibi- devam ediliyor. Bu konuda, bu kadar insanlığı merkezine alan, barışı ve huzuru merkezine alan bir anlayışın Arabistan'la ilişkilerini bu bağlamda tekrar gözden geçirmesi gerekmiyor mu?
Filistin meselesiyle ilgili de bir iki noktaya değinmek istiyorum. Bugün İslam İşbirliği Teşkilatı dâhil olmak üzere atılmış olan hiçbir adımın Filistin konusunda yeterli adımlar olmadığını defaatle belirttik, burada da bir kez daha altını çiziyoruz. Filistin davasına gerçekten sahip çıkılıyorsa İsrail'le askerî, ticari bütün anlaşmaların gözden geçirilmesi gerekiyor ki hakiki bir ilişki, hakiki bir dayanışma Filistin halkıyla anca o zaman anlaşılmış olur.
Suriye'de 2011'den beri devam etmekte olan bir savaş söz konusu ve Türkiye olarak bu savaşta, mevcut olan iktidar bir derin strateji tezi ortaya attı ama bütün olaylar her defasında şunu göstermiştir ki derin strateji çok fazla yüzeyselmiş. Uluslararası güç dengelerinin elbette belirleyiciliği söz konusu fakat aynı zamanda, Türkiye, bu süreçte oynaması gereken rolü oynamadı bu bölgede, barışı daha çok savunabilirdi; sınırlarını IŞİD, El Kadide, Nusra gibi cihadist çetelere açmamayı tercih edebilirdi ama tam tersi oradaki iktidardan kendine göre kurtulmak ve kendine yakın bir iktidarın oraya yerleşmesi için ne yazık ki IŞİD, El Kaide, El Nusra'yla ve şimdi en son ÖSO'yla oldukça açık ilişkiler söz konusu. Bununla ilgili çıkan haberlerin, bunların araştırması da yapılmış. IŞİD'le çok ciddi bir petrol ticareti gerçekleştirdiği ortadadır. Oysaki IŞİD gibi bir terör örgütünün Ezidi, Süryani, Şii, Alevi, Şebak, Türkmen ve Arap kız çocuklarını nasıl kaçırdıklarını ve Türkiye başta olmak üzere birçok ülkede köle satış bürolarını nasıl açtıklarını gördük. Fakat Türkiye'de, özellikle Urfa ve Antep'te bu haberler çıkmasına rağmen bunun üzerine hiçbir biçimde yürünmedi, gidilmedi.
IŞİD'le ilişkileri kanıtlayan elbette birçok veri var ama bir tane daha burada paylaşmak istiyorum. 10 Ekim Gar katliamı davasının tutanaklarını incelemeniz yeterli olacaktır. Davanın gönüllü avukatlarının kendi emekleriyle ortaya çıkarmış oldukları kanıtlarla Türkiye'de MİT, polis ve birçok resmî kadro ile o katliamı gerçekleştiren IŞİD militanlarının diyalogları somut bir biçimde belgelenmiştir.
ÖSO'yla ortak iş yürütülüyor; ÖSO parlatılarak bizlere, kamuoyuna sunuluyor. Hâlbuki ÖSO'nun El Kaide ve IŞİD terör örgütlerinden kopma olan çetelerin oluşumundan, birleşiminden olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunlar 40 haramiler; asan, kesen, kelle uçuran bir örgüttür. Bunlarla nasıl bir ilişki tutturmayı hedefliyorsunuz? Bu asla anlaşılır bir şey değildir, kabul edilebilir bir şey de değildir.
İdlib'de, özellikle bu Soçi görüşmelerinden hemen sonra 15 Ekime kadar Türkiye bir süre talep etti ve ağır silahlardan arındırılacağını ifade etti. Fakat bu kadar vakit geçmiş olmasına rağmen bununla ilgili kamuoyuyla sağlıklı bilgiler henüz paylaşılabilmiş değildir. Bizler de buradan soruyoruz ne oldu diye.
Aynı zamanda, yine İdlib'in patlamaya hazır bir bomba gibi Türkiye'nin tamamını... Ankara dâhil olmak üzere ama elbette başta Hatay, Antep ve Urfa gibi sınır illerimiz başta olmak üzere Ankara bile güvende değildir. Bugün İdlib'te kümelenmiş olan selefi cihadist çetelerin Türkiye'de yaşayan ve aslında dünyadaki birçok halk için nasıl problem teşkil ettiğini ve tehdit teşkil ettiğini görüyoruz.
Ayrıca, arabuluculuk bir marka olarak ifade edildi ve bununla övünüldü, doğrudur. Kendi ülkesinde Kürt'üyle, Alevi'siyle barışamayan ve burada bir arabuluculuğu ortaya koyamamış olan bir anlayış, bir zihniyet...