KOMİSYON KONUŞMASI

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, sizi ve Dışişleri Bakanlığının değerli personelini, diğer kamu kurumlarının bürokratlarını ve değerli basın mensuplarını saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, geçen yıl yine bu Komisyonda konuşmuştuk, ben size şunu söylemiştim: Sizin Dışişleri Bakanı olmanız Türkiye'de demokrasi, insan hakları alanında yaşanan olumsuzluklara sesinizi çıkarmama rahatlığı vermez, tam tersine sizin özellikle işinizi kolaylaştırmak için Türkiye'de demokrasi, insan hakları karnesinin düzeltilmesine katkı sağlamanız gerekir demiştim. Aradan geçen bir yılda, baktığımızda, cezaevlerinde hâlâ gazeteciler var, 85 yaşındaki Sise Nine cezaevinde, adını anımsamıyor. Bugün İnsan Hakları Komisyonunda rakam açıklandı, 0 ile 6 yaş arasındaki 743 çocuk cezaevlerinde anneleriyle birlikte. Eren Erdem, bizim milletvekili arkadaşımız, Osman Kavala iddianamesiz bir şekilde bir yıldır cezaevinde. Tabii ki bu tablo sizin kendi sunumunuzda söylediğiniz "Avrupa'yla ilişkileri güçlendirme, Avrupa Birliği hedefine bağlı kalma" gibi sözlerinizin aslına bakarsanız altını boşaltıyor. Bir taraftan Reform Eylem Grubu toplandı diyoruz, Avrupa'ya mesajlar veriyoruz ama diğer taraftan Avrupa Parlamentosunun Türkiye Raportörü Kati Piri geldiğinde, o Reform Eylem Grubu'nun üyesi olan bakanlar da dâhil hiçbir kabinenin bakanı kendisiyle görüşmüyor. En azından görüşerek raporu düzeltme imkânı varken bu imkânı bir kenara itiyoruz, sonra aramızdan milletvekilleri toplanarak "Aman Avrupa Parlamentosuna gidelim, kötü raporu değiştirelim." diyoruz. Yani raportör ayağımıza geldiğinde görüşmüyoruz, ondan sonra rapor değişsin diye uğraşıyoruz. Bu, kabul edilebilir, anlaşılabilir bir mantık değildir.

Sayın Bakan, sunumunuzda girişimci, insani dış politikadan bahsettiniz. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin nasıl aslında dinamik, proaktif bir şekilde dışişlerini, diplomasiyi etkileyeceğini söylediniz. Tam tersine, aslında bakarsanız güçler ayrılığını ortadan kaldıran bu sistem yani tek adam rejimi en öncelikle Dışişleri Bakanlığının işini zorlaştıracaktır, zorlaştırmaktadır. Aslında bunu birçok alanda görüyoruz. İşte bir tane örneğini vermek gerekirse, mesela Rahip Brunson olayı diye bahsedilen konu nedir? Dünya bunu şöyle algılamıştır: "Al papazı, ver papazı. Ver papazı, al papazı." Hukuk devletinde böyle bir mantık olmaz ama siz güçler ayrılığını ortadan kaldırırsanız, tek adam rejimine dönerseniz, evet, böyle davranabilirsiniz ama böyle davranmanız size ne itibar getirir ne de bir kazanım getirir. Şu anda Amerikan yaptırımlarının kalkmış olması -ki haksız, hukuksuz olduğunu biz vurguladık- bir diplomatik başarı değildir, nasıl ki Brunson'un serbest kalması Türkiye'de yargı bağımsızlığını ortaya koymuyor ise.

Sayın Bakanım, birkaç konuyu vurgulayacağım. Sunumunuzda hem geçen yıl hem bu yıl vurgulamışsınız, Türkiye'nin dış misyonlarda yeni büyükelçiliklerinin açılması önemlidir, Türkiye'nin temsili önemlidir, göğsümüzü kabartır ama Türkiye'nin dışarıda açılan büyükelçilik sayısı, her zaman itibar, her zaman başarılı diplomasi anlamına gelmiyor. Birkaç şey söyleyeceğim. Biz 2008 yılında, hatırlarsanız -siz de aktif görevdeydiniz- Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde geçici üye olmayı başardık. Bu önemli bir başarıydı gerçekten çünkü o dönemler, biliyorsunuz, Türkiye'nin AB atılımının olduğu, dünyada demokrasisiyle, demokrasiye attığı adımlarla anıldığı bir dönemdi. Ama bakın ondan sonra neler oldu, EURO 2020, EURO 2016, EXPO 2020, 2020 Yaz Olimpiyatı, BMGK 2015-2016 geçici üyeliği, EURO 2024; bakın, bunların hepsini biz kaybettik. Ne yapılırken kaybettik? Afrika'da büyükelçilik sayımız 3 katına çıkarken kaybettik. Ne yapılırken kaybettik? 240'ların üzerinde büyükelçilik açarken kaybettik. Yani marifet açmakta değil, marifet ülkenizde demokrasi olmasında, ülkenizde huzur ve iç barışı sağlamakta aslında. O zaten dışarıya doğal olarak yansıyor, nasıl ki AKP iktidarının başında, hatta sizi Avrupa Konseyinde Parlamenter Asamblenin Başkanlığına getiren demokrasi atılımında olduğu gibi. O günlere yeniden ihtiyacımız var, o günlere gidebilmek için demokrasiden başlamamız lazım. Az önce söyledim, gazetecilerimiz, işte İsminaz Temel, işte Ece Sevim Öztürk, bunlar hücrelerde kalırken, zindanlarda çürürken, Türkiye'de binlerce yurttaş, genç Facebook'a yazdığı, Twitter'a yazdığı cümleler yüzünden soruşturmaya uğrarken bu olmaz. Bakın, rakamlar açıklandı, sadece geçen yıl 6.500 kişi hakkında Cumhurbaşkanına hakaret suçundan dava açılmış. Bu, dünya rekorudur, yapılmaması lazımdır. Tabii ki biz bunların içinde Sayın Erdoğan'a yönelik ağza alınmayacak hakaretleri kabul etmiyoruz ama "hakaret" tanımının uluslararası hukukta bir yeri vardır. Buna uygun bir tanım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)