| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a)İçişleri Bakanlığı b)Emniyet Genel Müdürlüğü c)Jandarma Genel Komutanlığı ç)Sahil Güvenlik Komutanlığı d)Göç İdaresi Genel Müdürlüğü e)Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı f)Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 15 .11.2018 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; İçişleri Bakanlığı bütçesi hayırlı olsun.
Sayın Bakanım, önce şeyle başlayacağım Cemal Kaşıkçı cinayetiyle ilgili yeni gelişmeler var, sanıyorum Suudi Arabistan savcısı bugün açıklamalarda bulunuyor, bulundu. İşte, emrin İstanbul'da verildiğini, öldürüldükten sonra parçalanıp şeyden çıkartıldığını filan söyledi.
Sayın Bakanım, biraz evvel sunumunuzda öyle bir Türkiye anlattınız ki yani -karınca hareket etse- nefes alıp veren her şeyi biliyorsunuz ve tedbir alıyorsunuz; öyle güvenlik tedbirleri anlattınız, çok güzel. Fakat adamlar, ellerini kollarını sallayarak geliyor İstanbul'da bu cinayeti işliyor, cesedi çıkarıyor, parçalıyor, gidiyor filan. Elbette hukuki, siyasi, diplomatik şeyler işliyordur fakat gerçekten insanlarımızı ikna edecek iki çift laf... Efendim, işte "Zamanı gelince açıklayacağız." Olmaz Sayın Bakanım, zamanı gelince açıklanmaz, bir şey varsa bu açıklanır ve insanlar da ne oldu ne olmadı bilir, Suudi Arabistan'ın savcısından öğrenmeyiz. Bu, çok ciddi bir -hani güvenlik, güvenlik diyoruz- güvenlik zafiyeti diye düşünüyorum.
Öğleden önce yine bir telefon geldi bir arkadaştan, Doğu Türkistanlı (Uygur) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir arkadaş 11 Doğu Türkistanlı Uygur'un altı haftadır İstanbul Atatürk Havaalanı'nda tutulduğundan Türkiye'ye alınmadığından, girmelerine izin verilmediğinden, bunların Çin'e teslim edilme ve Çin'e gittikten sonra idam edilme ihtimalinden söz etti. Soruyoruz Başkanım yani Bakanım biliyorsanız açıklayacaksınız. Uygurlarla ilgili çok şeyler oluyor, hiç öyle bakmayın yani Uygurlarla ilgili nasıl bir politika izlendiğini az çok biliyoruz.
Bakın, hemen buradan hareketle, sizin bakışlarınızdan da bu konuda çifte standart da uyguluyorsunuz... "Suriye'de ilkelerimize aykırı şunlar var." diye şey yapıyorsunuz ama dünyanın en büyük terör devleti İsrail, İsrail'le ilgili çok da fazla bir şey olmuyor. Uluslararası alanda en büyük cinayetleri Suudi Arabistan işliyor, Türkiye'de de cinayet işledi, Yemen'de de on binleri öldürdü, Bahreyn'de girdi bin kişiyi öldürdü çıktı ama hiç sesimiz çıkmıyor; bunun da bu şekilde altını çizmiş olayım.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanın sunumundan şöyle bir şey anladık yani elbette güvenlik çok önemli bir şey, ekmek de çok önemli bir şey. Yani bir insan güvende değilse, karnı da açsa yani refahtan bir şekilde istifade etmiyorsa o insanın kendisini gerçekleştirmesi, insan gibi yaşaması mümkün değil ama özgür değilse de insan gibi yaşaması mümkün değil. Dolayısıyla devlet, insanın bu üç temel ihtiyacını karşılayacak, garanti edecek, devlet bunun için vardır, bakan bunun için vardır, Cumhurbaşkanı, hepimiz bunun için varız, bütçeler filan bunun için yapılır. Yani yurttaşın güvenliğini, yurttaşın refahtan istifade etmesini ve özgürlüğünü garanti altına almak için yapılır.
Şimdi, öyle bir şey sunuldu ki gerçekten bir olağanüstü hâl devleti. Bu olağanüstü hâl devleti sadece bugünkü bir olay ve sadece Türkiye'ye özgü bir olay değil, yani dünya da aslında o neoliberal dalgayla beraber olağanüstü hâl devletine gidiyor, her şey ama her şey güvenlik parantezine alınıyor. Bir anda işte örgütlenmeyle ilgili, kişisel özgürlüklerle ilgili, özel hayatla ilgili yasalar çıkıyor -kısıtlayıcı yasalar- ve 20, 30, 40, 50, 60, 100 ülkede bir anda çıkıyor, böyle dalga dalga çıkıyor; dünya olağanüstü hâl devletlerine, olağanüstü hâl rejimlerine doğru evriliyor. Yani bir olay olur, olağanüstü bir durum olur, bir süre devam eder, ondan sonra tekrar normal rejime geçilir; geçilmiyor, Türkiye'de de geçilmiyor. "OHAL kalktı." Kimi kandırıyoruz? OHAL falan kalkmadı Türkiye'de. "OHAL" ismi kalktı, o tedbirler, başka OHAL kararnameleri yok ama şimdi, Cumhurbaşkanı kararnameleri var, başka şeyler var, devam ediyor. Sayın Bakanımızın sunmuş olduğu Türkiye de böyle bir Türkiye.
Sayın Bakanım, sanıyorum ekim ayında Dernekler Yönetmeliği'nde bir değişiklik yaptınız, 83'üncü madde, bilgiyle ilgili. Bütün dernek üyeleri -değerli arkadaşlar, 11-12 milyon dernek üyesi var Türkiye'de- hepsi fişleniyor, hepsinin bilgileri, işte Sayın Bakanımızın anlatmış olduğu o A, B, C gibi değişik isimlerdeki programlardan birisiyle merkeze kaydediliyor, "özel hayat" diye bir şey kalmıyor, müthiş bir gözetleme, özgürlük alanları her an her şekilde kısıtlanıyor; böyle olmaz Sayın Bakanım. Yani Türkiye'de insanlar kendilerini ifade etmeyecekler mi? Hak aramayacak mıyız? Üçüncü havaalanındaki işçiler apar topar büyük bir şeyle, TOMA'larla, momalarla... Yani bu böyle mi devam edecek?
HES'le ilgili bir eylem yaptı Doğu Karadeniz'de insanlar. İşte, bilgilendirmeyle ilgili firma geliyor, okulun bir salonunda yapılacak, ben bu yaz gördüm, köyde okulun bir dersliğinde yapılıyor; hiç tanımadığımız, bilmediğimiz adamlar geceden geliyor, derslik dolmuş, kapıya gidiyoruz, "Giremezsiniz." Ya, nasıl giremeyiz, köylüyüz, biz buralıyız, kim bunlar? Firma getirmiş 50 kişi doldurmuş. Ya, Jandarma bizi dövüyor. Sayın Bakanım ya, biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, o bölgenin insanlarıyız "Yaşam alanlarımızla ilgili problem var." diyoruz.
Arkadaşlar, özgürlüklerimizi nasıl ifade edeceğiz? Özgür olmayacaksak bu güvenlik tedbirlerinin, bunların ne anlamı olacak, kendimizi nasıl gerçekleştireceğiz, güzel işleri nasıl yapacağız diye sorular ortada duruyor.
Sayın Bakanım, bunlar gerçekten kabul edilebilir şeyler değil. Bunlar Türkiye'nin iyi bir yere gitmediğini gösteriyor. Bu fişleme işi gerçekten -arkadaşlarımız da belirtiler- George Orwell'in kitabındaki gibi büyük gözaltı, böyle iş olmaz. Bunları biz kaldıramayız, bunları biz taşıyamayız Sayın Bakanım.
Gerçekten, insanlar öyle şeylerle suçlanıyor... Suçlanmıyorlar bile. Mesela çok örnek bir vaka olduğu için anlatacağım: Osman Kavala şeyi var, bir seneyi geçti, neyle suçladığı belli değil değerli arkadaşlarım. Böyle bir Türkiye'de insanlara "Güvendesiniz, hiçbir problem yok." diyemezsiniz.
Sayın Bakanım, siz bu ülkenin İçişleri Bakanısınız yani hepimizin güvenliğinden sorumlusunuz. Elbette seçilmişsiniz, tamam, Cumhurbaşkanı seçilmiş, o sizi atamış. Biz, bu Anayasa değişikliğine, Cumhurbaşkanlığı sistemine filan karşıyız ama geçmiş gitmiş, bir şey demiyoruz ama hukuk içinde yönetmek durumundasınız Sayın Bakanım ya.
Sayın Bakanım, siz bir partinin genel başkanını arayıp tehdit edemezsiniz. Öyle bir şey olmaz. Siz, bir partinin genel başkanını hedef gösteremezsiniz. Siz, bir partinin genel başkanına, CHP Genel Başkanına hakaret edemezsiniz, böyle bir hakkınız yok Sayın Bakanım. Siz şöyle bir şey yapamazsınız: "Bu partinin il başkanlarının şehit cenazelerine gelmemesi talimatı verdim." Bu, kanunsuz emirdir Sayın Başkanım ya! IV. Murat mısınız? Siz kimsiniz! Böyle bir şey yapamazsınız Sayın Bakanım. Böyle bir şey olmaz. Böyle bir şey olursa... Yaparsınız -de facto- yaptınız da... "Yaptım ben, ne oldu?" falan diyebilirsiniz ama bunu taşıyamaz bu ülke Sayın Bakanım. Bu doğru değil.
Bakın, insanın ağzından çıkan laflar bırakmaz. Hiç okumayacağım, Sayın Bakanım, sizin daha evvel bu mevcut Hükûmet için, Cumhurbaşkanı için söylediğiniz şeyler sosyal medyada, her yerde dolanıyor. Ağzımızdan çıkan laflar maalesef bize yapışıp kalıyor Sayın Bakan. Böyle bir şey yapmayın. Rica ediyoruz sizden ya! Hepimiz bu ülkenin insanlarıyız. Tamam, bugün siz varsınız, iktidardasınız, yanlış da yönetiyorsunuz, halka hesabını vereceksiniz, bir şey demiyoruz ama bunlar olmaz. Bunlar halka hesap vermenin ötesinde şeyler. Bunlar yapılamaz. Siz nasıl böyle bir şey yapabilirsiniz? Hedef gösteriyorsunuz siz Sayın Bakanım. Şehit cenazelerinde insanlar çok duyarlı, 10 bin kişi, 15 kişi bir araya toplanıyor, bir anda bir alev bütün oraları yakar Sayın Bakanım yani bir CHP il başkanının linç edilmesi... Bunun şeyi siz olmayacak mısınız? Kışkırtma değil midir Sayın Bakanım? Böyle bir şey yapmayın. Bunlar doğru şeyler değil.
Değerli arkadaşlar, elbette, terör diye bir problemimiz var, çok ciddi sıkıntı, dünyanın problemi bu, asimetrik, tuhaf bir şey var. Gerçi, terör artık uluslararası ilişkilerin bir aracı hâline geldi. Terörde sınır yok. Nerede şey bitiyor... Osman Kavala da terörist, öbürü de terörist, muhalif olan herkes terörist diye suçlanıyor ama böyle bir problem de var. "Terör yok, terör tehdidi yok." diye bir şey demiyoruz. Terör tehdidi var bu ülkenin ve yasalar çerçevesinde, Anayasa çerçevesinde, hukuk içinde terörle mücadele etmek sizin görevinizdir, bizim güvenliğimizi sağlayacaksınız fakat Sayın Bakanım, nasıl bir terörle mücadele? Şimdi dediniz ki: "FETÖ, PKK'dan daha tehlikelidir." dediniz. Biraz evvel konuşmanızda "21 bin amirden -yani yetkili, rütbeli- polisten 7 bin kaldı." dediniz Sayın Bakan. Üçte 2'si FETÖ'cü, FETÖ'den atıldı. Böyle bir şey olabilir mi Sayın Bakan?
Mesela, Sayıştay raporlarında geçiyor "Hiç kontrol sistemi, yapılandırma yapmamışsınız." diye soru soruyorlar, Bakanlık da cevap veriyor: "Evet, iç denetçiyle ilgili problem var, 4 denetçiden 3'ü FETÖ'den atıldı, zaafımız, eksiğimiz var." falan diyorsunuz.
Sayın Bakanım, Cumhurbaşkanının -ne diyorsunuz yanında duranlara- emir subaylarının 5'inden 4'ü FETÖ'cü. Bu nasıl bir şey! Bir emniyet müdürü ya da sanıyorum geçmiş İçişleri Bakanlarından biri demişti ki: "81 ilin emniyet müdürünün 75'i FETÖ'cüydü."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, toparlar mısınız lütfen.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Lütfen Sayın Bakanım, birisi çıksın açıklasın. Bunun hiç sorumlusu yok mu? Türkiye'de en tehlikeli terör örgütü, her yerimize girmiş, dümdüz etmiş bizi. Emniyetteki 21 bin amirden 14 bini onlardan, Cumhurbaşkanının yanında onlar, her yerde onlar. Bunun sorumlusu ben miyim Sayın Bakanım ya! Bir tane siyasi sorumlu yok mudur? O dönemin bakanlarından, neyse, başbakanlarından bir tanesi de sorumlu değil midir? Genelkurmay Başkanı sorumlu değil midir? Genelkurmay Başkanı Savunma Bakanı şimdi.
Sayın Bakanım, her gün FETÖ'yle ilgili operasyonlar yapıyorsunuz, bitmiyor "kriptolar" falan diyorsunuz. Burada da askerler oturuyor, jandarmalar... Geçen gün Savunma Bakanlığının bütçesi konuştuk, askerler vardı. Her gün Türk Silahlı Kuvvetlerinde operasyon var. Şimdi, askerler birbirlerine bakıyor "O mu FETÖ'cü, ben mi FETÖ'cü?" Böyle bir nokta, bu büyük bir zafiyet Sayın Başkanım. Türkiye Cumhuriyeti devleti böyle bir basit... Siz her adımda diyorsunuz: "Biz muz cumhuriyeti değiliz, çadır devleti değiliz." Elbette değiliz. O zaman, bunların doğru düzgün bir şekilde yapılması gerekir diye düşünüyorum.
Son bir şeyle konuşmamı bitireceğim. Bu Cumhurbaşkanlığı sistemiyle beraber "Türkiye'yi bağlayan her şey ortadan kalkıyor." filan diyorsunuz, yeniden devleti düzenliyorsunuz. Gerçekten de bütün bakanlıkların -sizin Bakanlığınıza bağlı kuruluşlar- hepsi yeniden düzenleniyor ama bu düzenlemede mevcut kurumlar yerle bir ediliyor -Türk Silahlı Kuvvetleri dâhil- ama yeniden kurulamıyor kolay kolay. Tuhaf şeyler yapılıyor.
Bakın, sizin Bakanlığı ilgilendirdiği için söylüyorum: 1 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle Cumhurbaşkanının il, ilçe, bölgesel, Türkiye'nin siyasi coğrafyasında değişiklik yapma... Böyle bir şey yok. Bunlar kanunla düzenlenir. Neresi il olacak, neresi ilçe, nedir; bunların hepsi kanunla düzenlenir, açıkça kanun var bu konuyla ilgili; il, ilçelerle ilgili açıkça kanun var. Açıkça kanun olan bir konuda Cumhurbaşkanının Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkaramayacağı... Bizim beğenmediğimiz, karşı çıktığımız 16 Nisam Referandumunda çıkan Anayasa değişikliğinde de böyle bir şey yok. Nasıl böyle bir şey yapıyoruz? Bunları anlamak mümkün değil. Ama "Biz yaptık, oldu." Bu şekilde deniliyorsa "Biz yaptık, oldu." ile Türkiye idare edilemez.
Bakın, Türkiye'nin terörle mücadelede de her şeyinde de en temel şeyi işleyen bir demokrasi, hak ve özgürlükler rejimi, hukuk devleti. Bunlar yoksa güçlü olamazsınız Sayın Bakanım. Aldığınız bu harflerle 1 sayfa, 2 sayfa tutan tedbirlerin hiçbirinin anlamı olmaz. Bundan ne olur biliyor musunuz? Bunların hepsi hepimiz için yaşam zorlaştırır, yaşayamaz, nefes alamaz hâle geliriz. Endişe ediyorum ki buraya doğru gidiyor. Üslubunuz da çok şey, uymuyor. Gittiniz, benim memleketimde bana "Gelsin bakalım, Rize'de siyaset yapsın." Ben nerede eleştirmiştim sizi? Demiştim ki: "Terörle mücadeleyi biz parti, ben kişisel olarak destekliyoruz ama bunun hukuk içinde olması gerekiyor. Varsa -SİHA'larla ilgili bir olay olmuştu- bu işin araştırılması gerekir." Siz bizi terör örgütüne yazıyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, son sözünüzü alayım lütfen.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ana muhalefet partisinin milletvekilleri ve ana muhalefet partisinin üyeleri teröre yazılırsa kaç milyon teröristle nasıl baş edeceksiniz Sayın Bakanım? Böyle bir şey olmaz. Bunlara dikkat etmek gerekir diye düşünüyorum.