KOMİSYON KONUŞMASI

ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bakan yardımcıları ve İçişleri Bakanlığının sivil ve askerî erkânına teşekkür ediyorum sunumları için de.

Değerli vekiller, İçişleri Bakanlığının bütçesi vesilesiyle hepimizin yaşamlarının içine kadar girmiş olan birçok kavramı burada konuşma fırsatını bulduk. Tabii, burada Kaboğlu Hocam ve diğer hukukçuların yanında bir hukuk devleti tarifi yapmak bana zor gelmekle beraber, evet yani hukuk devletinin olduğu yerlerde kurum, kavram, değer ve ilişkilerinin dışına çıkıldığında ortaya nasıl bir durum çıkar? Yani devletin bir şiddet aygıtına dönüşmesi veya devlet terörü ortaya çıkabilir. Yani dolayısıyla hukuk nizamının zarar görmesi herkes açısından oldukça sorunlu sonuçları olan bir durum.

Şimdi, şunu ifade etmek istiyorum: Biz, dün akşam, sağlıkla ilişkili bir alanda hekimlerin şiddetine dönük olarak getirilen yasayı tartışıyorduk. Orada güvenlik soruşturmaları vardı. Güvenlik soruşturmaları sonucu mesleğe başlatılmamış yüzlerce, binlerce hekimi konuştuk. Beraberinde, kanun hükmünde kararnamelerle mesleklerinden, kamuda çalışmadan uzaklaştırılmış hekimlerin şeylerini görüştük. Şimdi, nasıl bir yöntem kullanıyorsunuz, hangi arşiv bilgilerini kullanıyorsunuz, bu kullandığınız arşiv bilgilerinin içinde hani o sizin o miladınız var 17-25 Aralık diye onun öncesinin arşiv bilgilerini de araya bazen sıkıştırıyor musunuz ve neyin üzerinden bu güvenlik soruşturmaları yapılıyor, hangi aygıtları, hangi uzuvları kullanarak yapıyorsunuz? Beraberinde, ben Diyarbakır Milletvekiliyim, geçen ay ilimizde, ilçe ve il örgütlerimize dönük olarak gece yarısı operasyonları yapıldı. Kapılar kırılarak girildi yani "Bekleyin, kapıyı açıyorum." deyip koşan insanlara rağmen kapılar kırılarak girildi arkadaşlar. Şimdi, böyle bir durumda oturup düşünmek gerekiyor yani kamu güvenlik aygıtı, onun polisi ve geliyor kapınıza, kapınızı kırarak giriyor, girdikten sonra içeride "Yere yatın..." Yere yatırılanların içinde çocukların da başına silah dayanması söz konusu oluyor. Şimdi, bunlar basına da yansıdı biliyorsunuz. Dolayısıyla hani bunların hukuk devleti ve hukuk nizamı içinde tarifini yapabilmek çok zor.

Beraberinde ben sormak istiyorum: İşte, geçen hafta da yine basında mahkeme vesilesiyle tartışıldı, "Dur" ihtarına uymadığı için ateş açılma durumları oluyor. Bugüne kadar "Dur" ihtarına uymadığı için yaşanan ölümlerin içinde yani silahlı ve mukavemet etme kabiliyeti olan kaç tane vardı, beraberinde hiçbir mukavemet kabiliyeti olmayıp da diyelim ki ölen kaç insanımız vardı? Şimdi, bunları, hepsini bir hukuk devleti nizamı dâhilinde konuşmak, tartışmak durumundayız.

Yine, benzeri şekilde, bir önceki dönemde Başbakanlığımızı da yapmış olan Sayın Davutoğlu'nun bir kavramı vardı, Suriye sürecinin çok kısa bir süre sonrasında Emevi Camisi'nde namaz kılmadan bahsediyordu. Ben şimdi sizin raporunuza baktığım zaman "Şimdi ise dünyayı 'vekâletler savaşı' olarak tanımlanan yeni bir savaşa... Özellikle Doğu'yu da bu kaos ve karmaşa planlarının içine çekmek, hatta merkezine almak istiyorlar." gibi bir ifade görüyorum. O zaman bu vekâletler savaşının neresindeydi ülkemiz? Bizim bu konudaki tutumumuz, planlamamız neydi? Sınırlarımızın elek hâline gelip de yüzlerce, binlerce yani şu anda Türkistan bilmem İslami Partisinden tutun da El Kaide uzantılarına kadar olanları düşündüğümüzde nereden geçtiler bunlar? Bunlara karşı da acaba bir göz yumulma durumu oldu mu sorularını sormak istiyorum. Yetmiyor, biz Astana süreciyle beraber, Soçi dedik, Astana dedik, en sonunda geldik İstanbul'da bir süreç vardı İdlib'e ilişkin ve İdlib'de bizim pozisyonumuz kimin vekili veya kimin asili olma durumunda? Bu sorular hakikaten yanıt aramamız gereken sorular.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Diyarbakır) - Haber vermeden kesiyorsunuz Başkan.