| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun Teklifi (2/1286) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 15 .11.2018 |
ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli hazırun; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle kanun teklifinin isminde bir eksiklik, hata yapıldığını düşünüyorum. "Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun Teklifi" diyor. Sadece para alacaklılarına ilişkin bir mesele değil, içinde konkordatoyla ilgili, ara buluculukla ilgili de düzenleme var. Dolayısıyla "para alacaklarına ilişkin ve bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun teklifi" olması lazımdı.
İkinci usulü eksiklik ya da yanlış uygulama diyebileceğimiz: Şimdi, bir defa, AK PARTİ'li 6 milletvekilinin imzasıyla hazırlanan bir teklif var. 13 Kasım 2018 Salı günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veriliyor. Teklif, Başkanlığa verildiği gün de esas Komisyon olarak belirlenen Adalet Komisyonuna sevk ediliyor.
Şimdi, bu noktada bir konunun altını özellikle çizmekte fayda var. Teklifin Komisyona havale edilmesi tam da olması gerektiği gibi aynı gün yapıldı. Teklif de kırk sekiz saat içerisinde görüşülmek üzere sunuldu. Tabii, bu kırk sekiz saati de bu tip meselelerde şöyle ele almak lazım yani özellikle Adalet Komisyonunun gündemine gelen ve kamuoyunda sonuçları itibarıyla çok önemli, çok dikkat gerektiren konularla ilgili en azından böyle bir hafta kadar bir süre verilse ve Komisyon üyeleri de hem ilgili kurumlardan, barolardan, STK'lardan bu konuda çalışma yapıp görüş istese daha faydalı bir toplantı başlangıcı olur. Birincisi bunu dile getirelim.
İkincisi de, iktidar partisi milletvekilleriyle... Yani aslında sistem itibarıyla artık Mecliste 1'inci, 2'nci, 3'üncü parti diye bahsediyoruz, dolayısıyla -hep Anayasa görüşmeleri esnasında "Güçlü Meclis, kuvvetler ayrılığı daha bağımsız olacak." dediniz- eğer ki buradaki bu düşüncenizin arkasındaysanız milletvekilleri arasında da bir ayrım yapılmaması lazım. Yani muhalefet milletvekilleri olarak bizim sunduğumuz hiçbir teklifin, bırakın bu hızı, hiçbir şekilde neredeyse hiçbir komisyonun gündemine gelip de görüşülmesi falan söz konusu olmuyor. Aylar öncesinden verilip kamuoyunda ciddi tartışma yaratan teklifler hâlihazırda duruyor. Bunun bir altını çizmekte fayda var. Yani, bu şunu gösteriyor: Yasama ile yürütmenin iç içe olduğunun ispatı çünkü teklif geldiği gibi elden direkt takip ediliyor, diğer partiler arasında ciddi bir farklılık var. Bu, tamamen antidemokratik bir uygulama.
Getirilen düzenlemeye gelince de, icra-iflas dâhil olmak üzere ticari ilişkileri kapsıyor. Şimdi, genel gerekçede ifade edilen icra dairelerinin iş yükünü azaltmaya yönelik yani bu amaçla abonelik sözleşmelerinden kaynaklanan para alacaklarına ilişkin takiplerin UYAP bünyesinde oluşturulacak merkezî takip sistemi üzerinden yapılması amaçlanıyor. Şimdi, UYAP istatistik verilerine baktığımızda, tabii, bu dosya yükü neden kaynaklanıyor? Yani meselenin özüne inilmeden yapılacak tüm düzenlemeler geçici düzenlemeler, geçici olarak belki bir rahatlama sağlanacak, uygulamada nasıl olacak göreceğiz bunu. Ama sorunun merkezi nereden çıkıyor ona odaklanmak lazım. Yani neden 2004 yılında 9 milyon olan icralık dosya sayısı 2018 yılının ilk 9 ayında 20 milyona ulaştı yani yüzde 110'luk bir artış burada gösterildi? Ki biriken icra dosyalarının sayısının da artık 50 milyonun üzerinde olduğu söyleniyor. Şimdi, bu açıdan bakıldığında, bir defa yıllık enflasyon açıklanan yüzde 25'lik rakam ki özellikle gıda enflasyonuna yansımayan, oradaki rakamlara baktığımızda işte ne bileyim yumurtada yüzde 62, tavukta yüzde 36, sütte 33, patateste 60, toplamda gıda enflasyonuna bakıyorsunuz yüzde 45; doğal gaza bakıyorsunuz yüzde 31, elektriğe bakıyorsunuz yüzde 45 yani toplumun büyük bir çoğunluğunun ağırlıkla öncelik verdiği gıda ve buralarda ciddi bir enflasyon artışı var. Şimdi, icra dosyaları nasıl çıkıyor? Bakın, 4 kişilik bir aile için yoksulluk sınırına TÜRK-İŞ 6 bin lira diyor. Bunun gıda harcamasına giden kısmının asgari 2 bin lira olması öngörülüyor. Şimdi, Türkiye'de şöyle bir şey var: Çalışma Bakanlığının tespitlerine göre, Türkiye'de çalışanların yüzde 40,3'ü yani 6 milyonluk bir kesimi asgari ücretle geçiniyor. Yine yüzde 42,7'si asgari ücretin 2 katına kadar bir maaşla geçiniyor yani toplumun yüzde 82'si 3 bin liranın altında bir gelirle geçinmek zorunda kalıyor. Bunun sonucu olarak da... Bakın, rakamlar gerçekten içler açısı. Nüfusun yüzde 37'si konutunda sızdıran çatı, çürümüş pencere çerçevesiyle yaşamını sürdürüyor. Yani bunları TÜİK söylüyor, bizim oralardan aldığımız rakamlar. Şimdi, hâl böyleyken bu sorunun nasıl giderileceğine eğilmeden, hele hele de toplum bu denli yoksullaşıp icralık hâle gelmişken herkesin gözünün içine soka soka Cumhurbaşkanının maaşının yüzde 26 zam alması, 59 bin liradan 74 bin liraya çıkması gerçekten kabul edilebilir bir şey değil. Yani burada vatandaş nasıl bakar? Siyasetçiye de, siyaset kurumuna da, Meclise de, yürütmeye de hiçbir güveni kalmaz. Bugün toplamda 30 milyon üzerinde kişinin kredi kartı borcu var, bunun 3 milyonu yasal takipte. Vatandaş bu az evvel saydığımız rakamlar nedeniyle yaşamını sürdüremiyor, borçlanıyor ve bu borcu ödeyemez hâle geliyor ve icra dairelerindeki iş yükü de bu şekilde artıyor. Yani, esas itibarıyla buraya müdahale etmeden sorunu çözmeye imkân yok. Vatandaşın toplam borcu 575 milyar TL yani çok yüksek rakam. Önce yasama olarak bunu nasıl azaltabiliriz bunun üzerine eğilmemiz gerektiğini düşünüyorum. Burada işin kırtasiye kısmının azaltılması... Yani, bulunan çözüm buysa bu arızi bir çözüm, sonuçları nasıl olacak bilemiyoruz. Tebligatların PTT tarafından hazırlanıp gönderilmesine ilişkin düzenleme sıkıntı da yaratabilir çünkü hâlihazırda PTT'nin yeterli personeli var mı, altyapıya sahip mi bunları bilmiyoruz yine. İcra dairelerinin iş yükünü azaltmaya yönelik yapıldığı söylenen merkezî takip sistemi uygulamada ciddi sorunlar da çıkartabilir yani hızlı olsun derken daha büyük problemlere de sevk edebilir. Yani bu denenip görülecek şeyler bir emsalde olmadığında kati bir kanaatte bulunmak da gerçekten çok zor.
Şimdi, diğer bir şey avukatların bu takibi yaptıktan sonra, mesela toplu dosyalarda en çok karşılaşılan problemlerden biri de tebligatın yapılıp yapılmaması. Şimdi, bu sistemde deniyor ki tebligat yapılmamışsa... İlanen tebligat imkânı yok, normal icra takibine geçmek lazım. Zaten dosyalardaki en büyük meselelerden biri tebligatın geri dönüşü olup olmadığı yani icrada bu işle uğraşanlar bunu bilir. Dolayısıyla, bu olmadığında tekrar icra dosyasında normal takip işlemine, İcra-İflas Kanunu'ndaki hükümlere göre gidiliyor demesi o zaman aslında meseleyi fazla çözmeyecek yani tekrardan ikinci bir iş çıkmış olacak burada. Açıkçası çok mantıklı gelmiyor bu. Bunu tabii Komisyon üyeleri de değerlendirecek, bence bunda acele etmemek lazım yani sonuçlarını iyi hesaplamak gerektiğini düşünüyorum.
Bir başka mesele, bu işçi-işveren arasındaki uyuşmazlıklarda dava şartı olarak uygulanan arabuluculuk kurumu. Bu asliye ticaret mahkemelerinde dava şartı olarak getiriliyor. Şimdi, dünya genelinde de arabuluculuk oldukça yaygın, tahkim, bunları da biliyoruz. Yani uyuşmazlıkların hızlı bir şekilde çözülmesi hususunda etkin bir yol olduğu söyleniyor. Burada tabii yeni bir kurum, yeni bir düzenleme, asliye ticaret mahkemelerinde zorunlu dava şartı olarak getirilmesi demek çok geniş bir alanda bunun uygulamaya sokulması demek. Mevcut uygulamadan ötürü yaşanan bazı sıkıntılar var. Bence bu kadar geniş çerçevede uygulamaya alınması yine kaotik bir ortam da yaratabilir. Çünkü biz bu çatı altında çıkartılan yasalardan görüyoruz ki belli bir süre sonra yasanın çıkartılmasından dolayı tekrardan yeni bir düzenleme ihtiyacı yapılması gerekiyor, uygulamadan kaynaklı görülüyor. Yani bu ne demek, uygulamadan kaynaklı? Doğru hesaplanmadığı için, doğru yazılmadığı için, doğru çıkartılmadığı için, öngörülmediği için oluyor. Yani, bu ikinci işlere tekrar sebebiyet verilebilir.
Konkordato meselesine gelince. Şimdi burası da tek başına bir ticari konu olmanın ötesinde bir siyasi konuya dönüştü, iflas erteleme kaldırılıp konkordato olması. Tabii, ekonominin yaşadığı temel sıkıntıların çözülememesinden ötürü. Sıcak paraya çok ciddi bağlı bir ekonomimiz var ve bu bağımlılık ilişkisinden ötürü kurda yaşanan istikrarsızlık Türk lirasının aşırı değer kaybetmesi ve onun peşine şirketlerin hepsinin yaşadığı sıkıntılar var. Burada iflas ertelemeyi kaldırdık, konkordato istemini güçleştirelim dediğimizde de bu piyasadaki sıkıntılar düzelmiş olmayacak. Plan ve Bütçe Komisyonunda Ticaret Bakanının açıklaması "Bu yıl için 356 civarında konkordato ilan eden firma var." demişti ancak çıkan haberlere baktığımızda bunun daha yüksek olduğu, 750 civarında olduğu söyleniyor. Yani burada da yani gerçek anlamda ihtiyacı olan, bu düzenlemeye ihtiyacı olan, olmayan, bunun ayrımı tabii ki yapılabilir ama en nihayetinde ekonomideki problemler nedeniyle ortaya çıkacak sorunları halının altına süpürerek bir sonuca erdirmek de gerçekten çok zor.
Maddelere geçildiğinde değerlendirmede bulunacağız. Bizim değişiklik önergesi tekliflerimiz var, bunları da sunduk. Takdirlerinize arz ediyoruz.
Teşekkür ederim.