| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun Teklifi (2/1286) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 15 .11.2018 |
YÜCEL BULUT (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün Komisyonumuz Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun Teklifi'ni görüşmek üzere toplandı.
Tabii, Sayın Ali Özkaya'nın da ifade ettiği gibi, görüşme boyunca maddelere geçtiğimizde kanun teklifi üzerinde hem bizim hem de diğer milletvekili arkadaşlarımızın menfi ya da müspet eleştirileri ve tenkitleri olacak. Biz de bunları dile getireceğiz. Sayın Ali Özkaya'ya kanun teklifinin geneliyle ilgili birkaç sorum olacak ama bu sorulara geçmeden önce Sayın Komisyon Başkanımızdan -belki tenkit kabul edebilirsiniz, belki eleştiri kabul edebilirsiniz ama- bir hususu aydınlatmasını rica ediyorum.
Şimdi, özellikle son yirmi yıllık süreç içerisinde -ben de yaklaşık on altı yıl avukatlık yaptım- Türkiye'nin genelinde icra müdürlüklerinin sayısının arttığı, icra takiplerinin, neredeyse her bir müdürlüğün, özellikle büyük şehirlerde 25 bin, 30 bin esasları gördüğü bir dönemdeyiz ve bugün huzurdaki bu kanun teklifiyle getirilen çözüm önerisini, evet, toplumsal bir sorunu çözmeye dönük, pratikleştirmeye dönük, icra daireleri ve müdürlükleri üzerindeki yoğunluğu ve baskıyı kaldırmaya dönük yapıcı bir girişim olarak kabul ediyoruz fakat Milliyetçi Hareket Partisinin aylardır gündemde tuttuğu, gündeme getirdiği ve en az huzurdaki kanun teklifi kadar önemli ve ehemmiyetli bir başka husus, bir başka kanun teklifi Komisyonunuza intikal etmiş olmasına rağmen, aylardır Türkiye tüm yönleriyle, hemen hemen her vilayette, her ilçede, her beldede dört gözle bu kanun teklifinin nihayete ermesini yahut da bu tartışmaların son bulmasını beklerken, Milliyetçi Hareket Partisinin Bazı Suçlarla İlgili Ceza Sürelerinden Şartlı İndirim ile Tutuklu ve Hükümlülerin Salıverilmesine Dair Kanun Teklifi Sayın Komisyonunuza 12 Ekim 2018 tarihinde intikal etmiş olmasına rağmen, kanun teklifimizden yaklaşık bir ay sonra, 13/11/2018 tarihinde Komisyonunuza havale edilmiş bir kanun teklifini Milliyetçi Hareket Partisinin tüm Türkiye gündemini yakından ilgilendiren bir kanun teklifinden daha evvel ve daha ivedi bir şekilde görüşmeye değer bulmanızı biz anlamlı kabul ediyoruz. Sayın Komisyonunuzun kanun tekliflerinin Komisyonda görüşülmesine ilişkin -bunları çok halisane soruyorum, lütfen yanlış anlamayın- gerçekten Komisyonunuzun çalışma sistemi içerisinde gündemi belirlerken kriteriniz tam olarak nedir? Burada almış olduğu esas numarası mı, toplumdaki etkisi ve önemi mi, yahut da tüm Komisyonumuzun dışında başkaları için bu yasa teklifinin daha fazla ehemmiyet ifade etmesi mi? Şimdi, dolayısıyla biz hazırlamış olduğumuz şartlı salıverilme hakkındaki kanun teklifini tartışılmaz, kutsal bir metin olarak görmüyoruz. "Bir an önce yasalaşması lazım, bir an önce hayata geçmesi lazım. Herkesin de bu kanun teklifinin altına mutlaka, tartışmaksızın imza atması lazım." gibi bir bakış açımız da yok. Bu kanun teklifi Milliyetçi Hareket Partisinin çok kıymetli Genel Başkan Yardımcısı, şu an huzurda bulunan değerli büyüğümüz Sayın Feti Yıldız ve kıymetli komisyonumuz tarafından hazırlandı ve kamuoyuna sunuldu. Bu kanun teklifi sunulurken kamuoyuna şunu da nazara aldık, zaman zaman bunu da muhterem Genel Başkanımız ifade ettiler: Bu tartışılsın diye, yapıcı ve katılımcı fikirlerle beslensin diye huzura getirilmiş bir kanun teklifi. Tartışılmasından endişe etmiyoruz. Buradaki arkadaşlarımızın, Komisyon üyelerimizin bu konuda yapıcı katkı ve eleştirilerini dile getirmesinden hiçbir şekilde endişe etmiyoruz ve hepinizin gözleri önünde yaşanan bu toplumsal beklenti karşısında bir an önce de burada görüşülmesi ve nihayete erdirilmesinin kaçınılmaz bir zorunluluk olduğunu düşünüyoruz ama buna rağmen Sayın Komisyonunuz icra iflas dairelerindeki bazı uygulamalara daha pratik çözümler getiren, bu arada bizim de birçok yönüyle iştirak ettiğimiz bir teklifi Milliyetçi Hareket Partisinin kanun teklifinin önüne almıştır, daha hızlı bir şekilde Komisyona getirmiştir. Evet, bunu eleştiriyoruz, evet bunu tenkit ediyoruz ve bunun arkasındaki gerekçelerin de Sayın Komisyon Başkanımız tarafından açıklanmasını bekliyoruz.
Huzurdaki kanun teklifine gelince. Burada, tabii, maddelere geçtiğimizde önergelerle birtakım değişiklik taleplerimiz olacak ama yasanın geneline baktığımızda -ben bunu gerçekten merakımdan soruyorum ve yapıcı bir eleştiri olarak söylüyorum- evet, doğru, Türkiye'de icra iflas sistemi uzun yıllardır çökmüş durumda. Bunun arkasında yatan bazı sosyolojik gerçekler ve gerekçeler de var. Bunların bir kısmını burada dile getireceğiz, bir kısmını kanun teklifi Meclis huzuruna geldiğinde orada dile getireceğiz ama günden güne, ticari hayatın karmaşık hâle gelmesiyle ya da ticari hacmimizin büyümesiyle açıklanamayacak bir iş yükü altında icra daireleri ezilmeye başladılar. Sanıyorum 1925 tarihliydi ilk İcra İflas Kanunu'muz. Çağın gereklerini ve gerçeklerini karşılayamayacak, hantal bir yapısı mevcut. Şahsi kanaatim, Türkiye'nin yeniden oluşturulacak, baştan sona, çağın gereklerine uygun bir İcra İflas Kanunu'na ihtiyaç duyduğu yönünde fakat burada Sayın Ali Özkaya ve arkadaşları hızlı bir çözüm üretebilmek adına anladığım kadarıyla birtakım pratik çözümleri bir yasa teklifi hâline getirmişler ve Komisyonumuzun huzuruna sunmuşlar.
Şimdi, benim sormak istediğim bir nokta var. Bunu müphem gördüğüm için soruyorum gerçekten. Belki de biz görmemiş olabiliriz. Birincisi, ilamsız takiplerle ilgili bazı alacak türlerini hiçbir yasal dayanağı olmaksızın, mantıklı bir dayanağı da olduğunu düşünmüyorum, diğer takip türlerinden ayırmak suretiyle bazı ilamsız takip türlerine diğerlerinden farklı bir rejim uygulanmaya başlıyor. Bu rejimin uygulanması bir tarafa, getirilen bu yeni rejimle beraber aynı türdeki alacaklar için farklı harç rejimi getiriliyor. Ben bu durumun son tahlilde eşitlik ilkesini zedeleyecek bir kanuni düzenlemeye sebebiyet vereceği kanısındayım. Birbirinden hiçbir farkı olmayan alacak türlerini -sadece adına biz teknik olarak "abonelik sözleşmesinden kaynaklanan alacak" diyoruz oysaki bu bir kira sözleşmesinden kaynaklanan alacaktan teknik olarak çok farklı da bir şey değil, ikisi de ilamsız takip konusu alacak- farklı harç rejimlerine tabi tutuyoruz. Ben bunu sakıncalı buluyorum, bu bir.
İkincisi, kanun teklifinin genelinde şunu görüyoruz: Bu kanun teklifiyle getirilen takip türünü mutlaka ama mutlaka bir avukatın yapması gerektiği konusunda sanki yasa bize örtülü bir telkinde bulunuyor.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Yok, açık.
YÜCEL BULUT (Tokat) - Açık bir telkinde bulunuyor, tabii.
Dolayısıyla Türk mevzuatına göre hiçbir konuda avukat tutma zorunluluğu bulunmuyorken biz aslında burada getirmiş olduğumuz düzenlemeyle bu takiplerin yalnızca avukatlar tarafından yapılabileceğini söylüyoruz.
Şimdi, alacak türlerini birbirinden ayırmak bir tarafa, aynı alacak türünde yani abonelik sözleşmesinden kaynaklanan alacaklarda da yine bir ayrıma gidiyoruz, diyoruz ki: "Şayet vatandaş bu abonelik sözleşmesinden kaynaklı takibi bir avukat aracılığıyla takibe koyarsa farklı bir harç rejimine tabi." ve yine o alacağa özel bir imtiyaz tanıyoruz. İcra İflas Kanunu'nun prosedürleriyle hiç bu olmadan, eğer bir avukatınız varsa çok ivedi bir şekilde Merkezî Takip Sistemi üzerinden pratik bir şekilde takip yapıyorsunuz. Avukat tutmak istemiyorsanız -ama yine çeşitli konularda abonelik hizmeti veren yereldeki bir özel kuruluşsunuz- herhangi bir avukat tutmaksızın bu takipleri başlatmak isterseniz devlet size örtülü bir engel çıkarıyor ve bu imtiyazı size vermiyor. Vermediği gibi, harç rejimi itibarıyla da farklı bir rejime tabi tutuyor. Dolayısıyla şayet Merkezî Takip Sistemi pratik bir çözüm olarak sunulacaksa burada şunun cevabının verilmesi gerekiyor: Neden Merkezî Takip Sistemi'nin getirmiş olduğu bu kolaylık sadece abonelik sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar için sunuluyor? Diğer alacak türlerini de bunun içerisine katıp haciz aşamasına geldiği tarihe kadar Merkezî Takip Sistemi üzerinden bir çözüm üretmek icra dairelerinin yükünün yarıya yakınını kaldıracakken yüzde 20'lik bir dilimi bunun içine alacak ve pratik çözüm getirecek bir öneriyi niye kanun teklifi hâline getirdik, neden genelleştirmedik?
Bir diğer nokta şu yine yasada görmüş olduğum, maddelere geçtiğimizde bunlara daha farklı eleştirilerimiz de olacak, dile getireceğim: İcra dairelerinde çok sık karşılaşılan bir durum, o da nedir? Kısmi ödeme gibi bir durum. Şimdi, huzurdaki sistematiğe göre şöyle bir mantık içerisindeyiz: Merkezî Takip Sistemi'nden bir ödeme emri gönderiliyor, bu ödeme emri borçluya ulaşıyor. Ali Bey de bu mesleği icra etti, ben de bu mesleği icra ettim, burada da birçok meslektaşımızın hayatında en az bir kere icra takibi yaptığı kanısındayım. Türkiye'de borcun tamamını tek seferde ödeyen borçlu sayısı yüzde 5'lik dilimin altındadır. Genelde borçlular kısmi ödeme yaparak zaman kazanmak isterler yahut da bazen hesap hatasından kaynaklanır bu ödemeler. Şöyle bir varsayımda bulunalım: Bin liralık bir icra takibinden dolayı Merkezî Takip Sistemi'nden bir borçlumuza ödeme emri gitti, hesap tablosu da çıkarılmış, bin lira. Bu arkadaşımız sisteme yasal süresi içinde 900 liralık bir bedel yatırdı, 100 lira borcu kaldı. Şimdi kanunun getirdiği sistematik ve boşluğa göre bu 100 liralık alacak için Merkezî Takip Sistemi devre dışı kalacak, normal icra takibine geçilecek ve o 100 liralık bakiye için ne yapılacak? Yeniden İcra İflas Kanunu'nun öngörmüş olduğu sistem dâhilinde uygulamaya başlayacak, aynı kırtasiye bir daha devreye girecek, bu bir.
İkincisi, İcra İflas Kanunu'na göre sürdürülen bir takipte -bugün bu yasanın gelmediği hâliyle düşünelim- borçluya tanınmış birtakım imtiyazlar var. İcra İflas Kanunu'nun sanıyorum 111'inci maddesiydi, borçlu icra dairesine başvurur ve borcunu dört eşit taksit içinde ödemek isterse tüm icra takip işlemleri durur. Böylece borçlu hem borcunu taksitlendirecek hem de dört aylık bir zaman dilimi kazanacak ama Merkezî Takip Sistemi'nde bu husus biraz boşlukta kalmış gibi. Dolayısıyla bence bunu bir önergeyle de düzeltebiliriz.
İcra daireleri uygulamada ne yaparlar? Bunun İcra İflas Kanunu'nda bir karşılığı yok. Fiilen icra müdürlüğü uygulamasıyla çıktığını düşünüyorum ben. Nedir? "Bakiye borç muhtırası" dediğimiz bir muhtıra gönderilmek suretiyle genelde borçlu bir bakiyesi kaldığı konusunda, avam bir tabir olacak ama, uyandırılır yani hatırlatılır ona. Böylece borçluya -yani hukukunu korumakla mükellef olduğumuz aynı zamanda burada- borçlu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının üzerine ek bir külfet çıkması engellenir bu muhtırayla çünkü borçluya öbür türlü eğer telefonu varsa telefonla hatırlatırsınız, telefonu genelde olmaz borçlunun, haciz işlemi yapmak suretiyle tekrar o bakiye borcu ödemeye zorlarsınız, 100 liralık masrafı 2 katına çıkar. Dolayısıyla burada hazır bu teklif gelmişken şahsi kanaatim Merkezî Takip Sistemi içerisinde bakiye borç muhtırasına da bir yasal zemin oluşturmanın faydalı olacağı kanısındayım.
Yine bir başka husus var. Bir yıl içerisinde işlem görmeyen dosyanın işlemden kalkması durumu var. Uygulamada genelde şöyle olur İcra İflas Kanunu'na göre: Dosya mahzene gider, daha sonra mahzenden çıkarılır, borç yenilendiği zaman bir yenileme muhtırası gönderilir. Burada Merkezî Takip Sistemi içerisindeki bir dosya henüz İcra İflas Kanunu hükümlerine göre normal haciz aşamasına geçmeksizin işlemden kaldırılmış olursa dosya yenilendiği zaman borçluya karşı ne gibi bir işlem yapılacağı müphem bırakılmış. Yani doğrudan haciz aşamasına mı geçilecek, yoksa "Merkezî Takip Sistemi içerisinde işlemden kaldırılmış dosyanız yenilenmiştir. Yeni esas numarası budur." gibi bir muhtırayla borçlu haberdar mı edilecek? Bu hususun da bence izaha kavuşturulması gerekir pratik uygulamada kolaylık sağlaması açısından, bir boşluk bırakmaması açısından.
Burada şunu da tekrar baştan ifade etmek isterim, yeri geldikçe elbette ki söz alacağız: Diğer takip türleriyle ilgili sadece abonelik sözleşmesinden kaynaklananlar değil, diğer adi alacak kalemleriyle ilgili de Merkezî Takip Sistemi'nin devreye gireceği, bu usulün öngörüleceği ve sağlıklı bir zemine oturtulacağı bir formülün geliştirilmesi gerektiği kanısındayım. Burada sizlerle, takdir ederseniz, müşterek bir önergeyle yahut da bizim önergemizle de ortak bir akılla ortak bir çözüme kavuşturabiliriz.
Şimdilik çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Zatıalinizden de bir cevap beklediğimi bilmenizi isterim.