| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a)Tarım ve Orman Bakanlığı b) Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı c)Orman ve Su İşleri Bakanlığı ç)Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu d)Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu e)Orman Genel Müdürlüğü f)Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü g)Meteoroloji Genel Müdürlüğü ğ)Türkiye Su Enstitüsü |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 16 .11.2018 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bütçemiz hayırlı olsun.
Önce Su Enstitüsüyle ilgili birkaç kelime söyleyeyim: Çok geç kalınmış, 2011'de kurulmuş, daha da tamamlanmamış bir oluşum, yapı. Su politikaları, su ihtiyacı -Türkiye'nin de artık su fakiri bir ülke olduğunu herkes söylüyor, yazıyor- son derece önemli. Bu kurul çok fazla bir şey yapmamış şimdiye kadar, şeydeki raporunda da öyle. Az sayıda personeli var, 33 personel. Umarım önümüzdeki dönemlerde önemli işler yapar.
Su demişken, Devlet Su İşleriyle ilgili birkaç şey sorayım Sayın Bakanım: Bu DSİ'nin yaptığı Kıbrıs'a su götürme projesinde, dağıtımıyla ilgili, sulamayla ilgili Kıbrıs'ta problemler çıkmıştı, ne oldu? Bu konuyla ilgili tam bir bilgimiz yok, bilgilendirirseniz memnun olurum.
Sudan söz etmişken, Doğu Karadeniz'in HES'leriyle ilgili de birkaç şey söyleyeyim. Biliyorsunuz, Doğu Karadeniz'de HES'ler yapılıyor; her bütçede, her fırsatta bunları tartışıyoruz. Bir grup, işte, enerji ihtiyacının önemli bir bölümünü karşıladığını iddia ediyor ve HES'ten yana; bizim gibi düşünenler de "Hayır, Doğu Karadeniz yaşam alanlarını bozuyor, suları yok ediyor; dolayısıyla, bunlar yanlıştır." diyor, böyle bir mücadele var. Burada iki tane sorun var: Gerçekten HES'ler ne işe yarıyor, bunu tartışmak lazım. İki: HES'e karşı çıkan insanlara hayat hakkı tanınmıyor. ÇED değerlendirme toplantılarında, işte, jandarma baskısı, tutuklanmalar, davalar, çok büyük baskı altındalar, buna dikkat çekmek istiyorum.
Sayın Bakanım, ikinci konu bu tarım destekleriyle ilgili. Biliyorsunuz, Tarım Kanunu'na göre gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1'i kadar tarım desteklerinin olması gerekiyor. Elimde bir tablo var. Hükûmetiniz hiçbir zaman bu desteğe ulaşmıyor. Atlayarak söyleyeyim: Örneğin 2006'da en yüksek, yüzde 0,61; 7,8 milyar TL verilmesi gerekirken 3 milyar verilmiş. 2012'de 0,48; 15,5 milyar TL verilmesi gerekirken 8 verilmiş. 2017'de 0,41; 31 milyar TL verilmesi gerekirken 18 milyar TL verilmiş.
ERKAN HABERAL (Ankara) - Nereye?
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Tarım destekleri.
Toplamda 278,8 milyar TL destek verilmesi gerekirken 154 milyar TL verilmiş; dolayısıyla, niye tarımda şimdi bu sıkıntıları çekiyoruz, çok açık bir şekilde ortaya koyuyor. 120 milyar TL'nin üzerinde tarımdan, çiftçiden alınmış -çalınmış demeyeyim- başka yere verilmiş.
Tabii, destek verilmiş de nerelere verilmiş? Mesela Sayıştay Raporu diyor ki: "Tarımsal destekleme ödemelerine ilişkin etki analizi yapılmasına ve sağladığı katkıların izlemesine ve raporlanmasına yönelik bir sistemin bulunmaması..." Ne diyor bu? "Veriyorsunuz parayı ama bu para ne işe yarıyor, kimse bilmiyor."; aslında bilen biliyor. Nitekim, önce arazi hektar başına verildi bu destekler, sonra verilmeye başlandı, kiloya miloya falan, şimdi biraz değişti, işte, mazota filan verilmeye başlandı, tohuma verilmeye başlandı. Belki de şimdi yapılan en doğru ama Sayın Bakanım, kimse bilmiyor ne işe yaradığını.
Bir de, siz bir sunum yaptınız ama Sayın Bakanım, gerçekten Pakdemirli şeyine de yakıştıramadık yani bir vizyon da ortaya koymadınız. "Ben geldim, şu kadar aydan beri Bakanım, tarımın şeyini tuttum. Zaten Cumhurbaşkanı bildiğim için beni seçti." dedirtecek bir şey, "Beş senede, on senede, yirmi senede böyle olacak." diyemediniz sunumunuzda.
Değerli arkadaşlarım, kısa kısa gidiyorum. Çayla ilgili Sayın Haberal bazı şeyler söyledi ama işte "Organik filan var..."
ERKAN HABERAL (Ankara) - Çaya laf söyletmem arkadaş.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sadece ilçesinde var, Hemşin'de. Organik çaya geçilecekti bütünüyle, bunun kaldırdılar. Önce ertelediler, 2017, 2018, 2019; şimdi hiç kimse söz etmiyor. Aslında organik çay belki de Türkiye çaycılığını kurtaracak, Rize bölgesinin çaycılığını kurtaracak bir gelişmeydi.
Bir Çay Kanunu var, yılan hikâyesi. Geçen de milletvekiliniz "Mecliste duruyor, yakında çıkaracağız." diyor. Ben yirmi seneden beri Meclise gidip geliyorum dönem dönem arkadaşlar, arıyorum, tarıyorum, hiçbir yerde, hiçbir sümenin altında bu çay kanunu falan bulamadım, yok böyle bir şey.
DOKAP'ın Başkanı tekrar, ikinci kere ÇAYKUR Genel Müdürlüğüne atandı. Bir laf etti, bu laf ne anlama geliyor, bilen söylesin: "ÇAYKUR'da 1.500 işçiyi işe alacağız ama bir şartla alacağım bunları: Bu işçilerimizin ise bunların karşılığında, işe girme karşılığında ÇAYKUR'dan, kurumun sahiplenmesi ve destek adına, bir yıllık kuru çayı peşin alacaklar." Bu ne demek Sayın Bakanım? Yani, 1.500 kişiyi, geçici işçileri daimî işçi yapacak ve bunlar bir yıllık maaşlarıyla peşinen çay alacaklar. Bu adamı nereden buldunuz Sayın Bakanım? Müthiş bir adam ya, bu adamın aslında sizin koltuğunuzda filan oturması gerekiyor, dehşet bir adam bu.
Bir şey daha söyleyelim: Biliyorsunuz, ÇAYKUR, Varlık Fonu'na devredildi ve orada "Anonim şirket hâline getirilecek." deniliyor. Ne demek bu? Yani, bölgede çay üretim yapan insanların en büyük endişesi özelleştirme ve ÇAYKUR'un ortadan kalkması çünkü ÇAYKUR normal bir KİT filan değil yani orada sosyal devletin temsilcisi. ÇAYKUR ortadan kalkarsa ve böyle yönetilmeye de devam ederse Türkiye çaycılığı kalmayacak çünkü yıllardan beri, Özal'lı yıllardan itibaren şunu söylüyorlar: "Türkiye'nin çayı çok pahalı. Üretmemize gerek yok. Biz 1,5 dolara, 2 dolara üretiyoruz. 70 sente dışarıdan alalım." Sürekli bir şekilde bu anlatılıyor. Bu, 1 milyon 200 bin insanın ekmeğinden edilmesi anlamına geliyor.
Bölgeden başladım, devam edeyim Sayın Bakanım. Ağaçlandırma çalışması yapılıyor Ağaçlandırma Dairesi Başkanlığı tarafından, güzel çalışmalar yapıyorlar. Üç sene, üç sene; en fazla altı sene bakımı yapılıyor, ondan sonra çekip gidiyorlar. Ya, bizde öyle bir dikenler... Doğu Karadeniz'i biliyorsunuz, dağları filan. Yani, diktiğiniz fidan üç senede 10 santim büyüyor ama her sene 5 kere dikenler onu sarıyor, gidiyor, bu bakım bittikten sonra da işler bitiyor. Bunu geçen Bakana hatırlattım, size de hatırlatayım.
Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu... Hızlı bir şekilde gidiyorum. Yani, niye bu -madem tütün Türkiye'de satılıyor ediliyor, bundan dünya kadar da vergi alıyorsunuz, asla vazgeçmiyorsunuz- niçin yerli tütünü ortadan kaldıracak... Bununla ilgili geçen dönem burada kanunlar da çıktı, kavgalar da çıktı. Niçin yerli tütünü desteklemiyoruz? Bununla ilgili, birisi çıksın, bana söylesin, desin ki: "Amerikan tütünü daha faydalı." Bir şey söylesin. Yani, hani millî, yerli olanlar çıksın -hani sigara paketinin üzerine yazıyor ya Sayın Cumhurbaşkanı "İçmeyin, içmeyin.", tarih atıyor ama herkes içiyor- biri de gelsin desin ki: "Kardeşim, Türk tütünü çok kötü bir şeydir, 2 misli daha fazla kanser yapıyor, onun için Amerikan tütünü içiyoruz." Tabii, hiç kimse böyle bir şey söylemiyor.
Değerli arkadaşlarım, bakın, size bir şey söyleyeyim: Bütün bunlardan dolayı sadece Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetini suçlamıyorum, kimse de suçlamasın. Yani, şu anda tarımda yaşadığımız "Et dışarıdan gelecek, balık yesinler, şunlar..." bu sıkıntıların temelinde, işte, gıda enflasyonu... Şu anda uygulanan politika, gıda enflasyonunu düşürmek için ithalata sarılmak. Bunun temelinde gerçekten Türkiye'deki neoliberal dönüşüm yatıyor. İddia ediyorum, 28 Şubat siyasal krizi ile 2001 ekonomik krizi Türkiye'yi neoliberal dönüşüme sokmak, bu neoliberal dönüşümü sağlamak için kurulmuştu. 28 Şubat ve 2001 krizinin ürünü Adalet ve Kalkınma Partisidir, diğeri de şu anda tartıştığımız tarım, tarımda gelinen durumdur değerli arkadaşlarım. Nedir tarımda gelinen durum? 2001 yılında tarımın neoliberal dönüşümü bir şekilde Kemal Derviş devrimleriyle tamamlandı. Aslında, 1980 sonrasında başladı, o tarıma verilen sübvansiyonlar, diğer destekler aşamalı olarak kaldırıldı 2000'li yıllarda, Dünya Bankası gözetiminde destek verilmeye başlandı. Eksin ya da ekmesin, topraklara destek verildi, dönüm başı, hektar başı destek verildi. Değerli arkadaşlarım, hatırlayın, adamın 200 dönüm, 500 dönüm yeri varsa hiç ekmeden para kazanmaya başladı, sonra kilo başına destekler verilmeye başlandı. Bütün bunların temelinde Türkiye'de tarımı ortadan kaldırmak... Niye ortadan kaldırmak? Çaydan örnek vereyim değerli arkadaşlarım. 2-2,5 milyon ton kuru çay fazlası var dünyada. Büyük tekeller üretiyor Güneydoğu Asya'da plantasyonlarda ve müthiş bir piyasa arayışı var. Türkiye'de de yılda 300 bin ton piyasa mevcut. Bakın, "Türk çayı pahalıdır." filan demenin altında ya da 2001'de alınan tedbirlerin altında bu yatıyor. "Ekmeyin siz, biz dünyadaki tekellere sağlayacağız." diyorlar. Nitekim, bunun sonucunda biliyorsunuz 2001, Kemal Derviş'le beraber siz de geldiniz, devam ettiniz, size teşekkür ederek gitti Kemal Derviş, biliyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Haberal, son cümlenizi alayım lütfen.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - "Haberal" dediniz.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ondan sonra o uygulanan politikalar, -meşhur- TEKEL'in ortadan kaldırılması, kooperatifçiliğin bitmesi, bunların hepsi sizin zamanınızda şey yapıldı ve netice itibarıyla şu anda gelinen yerde "Gıda enflasyonunu ortadan kaldıracağız." diye sürekli olarak ithalat yapılıyor.
BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, sizin bitirmeniz gerekiyormuş, ben yanlış söylemişim, toparlarsanız...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sözümü mü?
BAŞKAN - Evet, efendim, toparlarsanız...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Daha yeni başladı. Komisyon üyesi değil, o bile yirmi dakika konuştu hemşehrim. En az onun kadar konuşacağım.
BAŞKAN - Efendim, Baki Bey on dakikasını ona verdi.
ERKAN HABERAL (Ankara) - Ona destek veren pay alır, ben size destek verdim.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Değerli arkadaşlar, tamam, kısa bir süre daha verin, bitiriyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu uygulanan ekonomik politikalar sonrasında gerçekten Türkiye artık öyle kendine yetebilen filan ya, böyle bir ülke yok. Bunların olabilmesi için ciddi bir şekilde oturması gerekiyor. Türkiye'nin kısa, orta, uzun vadede tarım ve hayvancılık konusunda nelere ihtiyacı var, bunların tespit edilmesi gerekiyor. Yoksa günübirlik... Bakın, öyle günübirlik işler yapmışsınız ki Sayın Bakanım -ya tarihini tam vermeyeyim şimdi- bugün ihaleye çıkmışsınız, hatta "700 tır dolusu et" demişsiniz Sayın Başkan. Böyle bir ihale gördünüz mü hiç arkadaşlar? "700 tır dolusu et çıkacak ve yarın akşam saat 17.00'ye kadar müracaat..." Bugün ilan ediliyor, yarın akşam... Kaç kilo, kaç ton?
AYHAN BARUT (Adana) - 300 Sayın Bekaroğlu.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - 300, her neyse. Sayın Bakanım, bu nasıl bir ihaleye.
ORHAN SARIBAL (Bursa) - On altı saatte.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - On altı saatte. Buraya kadar gelmişsiniz. Bu ne demektir biliyor musunuz? Yani Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin tarım politikası filan yok; bu, bir.
İkincisi: Bütün krizde her konuyu yandaşa bir şeyler aktarma fırsatı olarak görüyorsunuz. Mutlaka orada adam bağlantıları sağlamıştır, filan yerde tırlara eti yüklemiştir, bekliyor. Siz kişiye özel düzenleme yapıyorsunuz, ihale yapıyorsunuz.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - 82 milyon yandaşımız var Sayın Bekaroğlu.
BAŞKAN - Arkadaş, 81 milyon 999 bin 999; Sayın Bekaroğlu'nu sayma bari.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Değerli arkadaşlarım, bu gidiş, bu yol, yol filan değil. Hiç gülmeyin. Dökülüyorsunuz. Bunlar, bu millet hepsi bunu görüyor. "Efendim, biz seçiliyoruz." Doğru, seçiliyorsunuz filan yani hiçbir şey demiyorum ama bunların hepsi geçecek, bunların hesabını millet de çok kötü soracak ama milletin ötesinde hukuk da soracak. "Hukuk" dediğimiz zaman hemen Başkan kızıyor, "Darbe, müdahale filan mı diyorsun?" Hayır, arkadaşlar. Bu, iş midir ya? On altı saat şey vererek 300 tır et getirilecek." demek iş midir değerli arkadaşlarım ya, böyle bir şey olabilir mi? Bunun elbette hesabını vereceksiniz, birileri de verecek.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Hayırlı uğurlu olsun.