KOMİSYON KONUŞMASI

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi vatana millete hayırlı olsun.

Vatana millete hayırlı olsun da Sayın Bakanım -arkadaşlar da eleştirdiler- gerçekten Kültür Bakanlığının, Vakıflar Genel Müdürlüğünün, bu restorasyon işleri bir felaket, millî felakete doğru gidiyor. Yani biraz böyle tarih düşüncesi olan, vicdanı olan herkes bundan rahatsız, ciddi bir şekilde rahatsız, sanıyorum siz de rahatsızsınız. Yani gerçekten restorasyonun "r"siyle ilgisi olmayan çalışmalar yapılıyor. Yani geçmişten bize kalan, bizi burada var eden, tapularımız olan eserler gerçekten yok ediliyor. Onlarca örnek verebiliriz bunlara, vereceklerdir arkadaşlarımız da. Bu konuyla ilgili bilemiyorum -siz yeni Bakansınız ama- ne yapıyorsunuz? Bu tarihin üzerini PWC'yle kaplama çalışmalarına, betonla sıvama, bu konularda ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama ben size birkaç tane örnek vereyim de lütfen bunları inceleyin: Ocaklı Ada Kalesi Şile, Süheyl Bey Cami, Tekfur Sarayı, Anamur Mamure Kalesi, Mesnevihane Cami, Mimar Sinan Külliyesi, Ayasofya Orhan Cami, Hatay Arkeoloji Müzesi Roma Mozaikleri, İshak Paşa Sarayı, Sümela Manastırı, Battalgazi Külliyesi, Sinan Paşa Külliyesi, Apollon Tapınağı filan... Yani bu iş, yeni başlayan insanları bile rahatsız edecek, hepimizin vicdanlarını ciddi bir şekilde kanatan bir durumdur. Bu konuyla ilgili nasıl ilgilenirsiniz, ne yaparsınız, bilmiyorum

Sayın Bakanım, kısa kısa geçeceğim, bu Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı. "Bu Yazma Eserler Kurumunda kim çalışır, ne çalışır?" diye baktım, çok az sayıda insan buralarda görevli. 24 adet yazma eser uzman yardımcısı, 17 yazma eser uzmanı, 4 restoratör filan diye gidiyor. Yine, ciddi tarihî bir mirasın ortaya çıkarılması gerekir; insanlarımızın, bütün dünyanın kullanımına sunulması gereken eserler bunlar tarafından mı korunacak ve ortaya çıkarılacak diye merak ediyorum?

Bu Çanakkale Savaşları ve Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı yeni kurulmuş, iyi bir şey yapıyorsunuz, bunu destekliyorum. Umarım çalışmaları daha ciddi sonuçlara vesile olur diye düşünüyorum.

Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, RTÜK, Atatürk Araştırma Merkezi filan Anayasa'nın gereğidir ama bu Atatürk Araştırma Merkezi ile enstitüler... Bunların hepsi aynı şeyleri mi yapıyor? Yani bunları gerçekten tek çatı altına getirmenin zamanı geldi mi, ne düşünüyorsunuz, diye sorayım. Yani hangisini konuşacağız? Radyo Televizyon Üst Kurulu, devlet tiyatroları, opera, balesi filan hangisini konuşacağız bilemiyorum. Ben bunların hepsini bir tarafa bırakacağım ve bundan sonra Sayın Cumhurbaşkanımızın şu meşhur konuşmasından hareketle birkaç cümle edeceğim. 28/05/2017; "Sosyal, kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılar var. Hani, on altı senelik iktidarız ama sosyal ve kültürel iktidar konusunda sıkıntılarımız var." Bu bir itiraf değerli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından yapılan bir itiraf.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Yüksek sesle konuşma denir ona, itiraf denmez.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Tamam, itiraf denmiyor, yüksek sesle bir şey yapmış.

CAVİT ARI (Antalya) - İtiraf canım.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - İtiraf.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Düşünme.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Başka itirafları da var Sayın Cumhurbaşkanının. Mesela "Bu kente ihanet ettik." Bu da bir itiraf.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - O da yüksek sesle düşünmedir, insani bir olay.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - İtiraf ve pişmanlık Sayın Öztürk, hafifletici sebeptir, itiraf ve pişmanlık. Ben bunu hafifletici sebep olarak alırdım ama eğer konuşmasının ilerleyen bölümlerini okumasaydım. Konuşmasının ilerleyen bölümünde aman Allah'ım çok dehşet şeyler söylüyor, tam bir otoriter, totaliter kafayı ortaya koyuyor yani kendi kendini deşifre ediyor "Biz yanlış yaptık. Bu kadar imkânlar elimizde var, bu imkânları kullanıp her şeyi kendimize benzetmemiz gerekiyordu, yapamadık." diyor. Bunu nerede söylüyor? Ensar Vakfının Genel Kurulunda söylüyor ve "Bu kültür ve sosyal alanlar hâlâ yabancı yani yerli filan olmayan, bizden olmayan hain ötekilerin elindedir." diyor. Bu müthiş bir şey değerli arkadaşlarım; Türkiye'nin son on beş senelik, yirmi senelik tablosunu ortaya koyduğu gibi, nereye gittiğinizin de bir ifadesi. Bu itiraf ya da işte yüksek ses -Cemal Bey'in söylediği her neyse- Türkiye'nin nereye gittiğini de ortaya koyuyor, Türkiye'de yaşanan kutuplaşmayı da ortaya koyuyor. Türkiye'de siyasetin bütünüyle kültürün üzerinden kurulduğunu, farklı kültürlere asla ve asla bu Hükûmetin, bu heyetin tahammülü olmadığını ve kendisini güçlü hissetmiş olduğu şu andan itibaren gerçekten diğer kültür gruplarını bir şekilde -belki zor kullanmayacak ama- yine devletin imkânlarını kullanarak... Devletin imkânlarını kullanmak demek, zor kullanmak demektir arkadaşlar yani rekabetçiliği ortadan kaldırmak demektir. Devletin imkânlarını kullanarak nasıl ortadan kaldırabileceğini ve Türkiye'yi önümüzdeki dönem kutuplaşmanın nereye sürükleyebileceğini de gösteriyor değerli arkadaşlar.

Tuhafsınız yani siz, enteresansınız, tarif edemiyorum arkadaşlar. Millî, yerli falan derken, Rabialar falan yaparken yaptığınız işleri... Hani Cumhurbaşkanı kendisi söyledi "İhanet ettik bu şehre." Ne yaptınız? Ya kardeşim, bu dikey nedir yani bu 20-30 katlar nedir? Hepsi gözünüzün önünde oldu, hepsinin ruhsatını siz verdiniz, hepsinin arsalarını siz dağıttınız -bir şeyler daha söyleyeceğim falan, çok kızacaklar arkadaşlar- hepsinden -nokta, nokta- siz topladınız, hepsi sizin zamanınızda oldu.

NİLGÜN ÖK (Denizli) - Ne toplandı, ben anlamadım.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Ne demek "nokta, nokta..." Kendinize gelin.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - O Bakırköy, o sahiller, Ataköy mataköy... Kim yaptı bunları değerli arkadaşlarım? CHP mi iktidardaydı, MHP mi İYİ PARTİ mi HDP mi, kim iktidardaydı? Hepsini siz yaptınız, bilinçli yaptınız yani yanlışlıkla falan yapmadınız, taammüden yaptınız. Dolayısıyla, o hafifletici sebepler falan yok sizin için. Ya Atatürk Stadı'nı, İnönü Stadı'nı yıktınız, yeni stadyumlar yaptınız -teşekkür ediyorum- ismine "arena" adını verdiniz "arena". Ya futbol oynanan sahalara "arena" adını veren bir ekipten hangi yerlilik, hangi millîlik ortaya çıkar ya, Allah için söyleyin değerli arkadaşlar. (Gürültüler)

NİLGÜN ÖK (Denizli) - Nasıl bir ithamda bulunuyorsunuz?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Vallahi ne söylerseniz söyleyin, ben konuşmaya devam edeceğim, sonra siz bana cevap vereceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, bakın...

CAVİT ARI (Antalya) - Ya bir susar mısınız arkadaşlar?

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Sayın Başkan, bir kontrol yapabilir misiniz, acaba şekeri mi var Sayın Bekaroğlu'nun?

BAŞKAN - Arkadaşlar, sabahtan bu yana atış serbest, bana söylemeyeceksin. Sayın Çelebi, bana söylemeyeceksin, Sayın Bekaroğlu orada, ona söyleyeceksin, hadi!

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Eğer bu otoriter, totaliter anlayışınız gerçekten devam ederse Türkiye bir felakete doğru sürükleniyor ve size de asla ve asla kültürel ve sosyal iktidar alanı vermeyecektir. (Gürültüler)

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Otoriteyi siz yaptınız, totaliteri siz yaptınız. CHP'nin geçmişine bak, kendi geçmişine bak!

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bu dünya neleri gördü sizin gibi kardeşim; kültürel devrimler yapanlar, kitapları yakanlar, sanat eserlerini mühürleyenler, neler gördü neler, hepsi tarihin çöplüğüne atıldı gitti, siz de kültürel ve sosyal anlamda tarihin çöplüğüne atılacaksınız çünkü özgün olarak, özgül olarak hiçbir şey üretemediniz. (Gürültüler)

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Ne gördün? Şekerin mi yükseldi Sayın Bekaroğlu?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan müdahale etmeyecek ama ben sizin ruhunuzu, genlerinizi biliyorum; hepiniz ezberimdesiniz. Dolayısıyla, üç gün sizinle burada bu konuları konuşurum, üç gün. Siz her şeyden evvel millete falan değil, kendinize ihanet etmiş bir heyetsiniz değerli arkadaşlarım.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Sen kendi kendine ihanet ediyorsun.

NİLGÜN ÖK (Denizli) - Kim kime ihanet ediyor ya? Böyle ithamı kabul etmiyoruz ya!

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bakın, kızmayın ya ben bir söyleyeyim ya, anlatacağım size Bakanım.

CAVİT ARI (Antalya) - Susabilir misiniz lütfen?

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Ne anlatacaksın? Kendine anlat ilk önce ya!

CAVİT ARI (Antalya) - Sayın Çelebi, siz konuşurken müdahale edilmesine siz kızıyorsunuz, burada kimseyi konuşturmamaya çalışıyorsunuz.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bakın, kültürel iktidar, değerli arkadaşlar...

CAVİT ARI (Antalya) - Lütfen...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bir dakika ağabey, ben cevap veririm onlara.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Söylediği şeyler doğru değil, ne demek "nokta, nokta..."

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, nasıl olacak? Devam edecek miyim, ara verelim mi, sonra mı? Bana cesaret edemezler, kalkamazlar, öyle yürekleri yok. Bana karşı hiçbirisi kalkamaz, bunların hepsini ben severim, hepsi benim kardeşim, kalkamazlar. Kavga çıkmayacak ama konuşturmuyorlar, bir müdahale et.

BAŞKAN - Ben çıksın diye uğraşıyorum ya.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Ama hakaret ediyorsun, hakaret etme!

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Neresinde hakaret ettim size ya? Ya, kendinize ihanet etmiş bir heyetsiniz, anlatacağım size, dinleyin, anlatacağım.

Bakın değerli arkadaşlar, anlatacağım.

FARUK SARIASLAN (Nevşehir) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Sarıaslan, oradan müdahale yok Sayın Sarıaslan. Müdahale etmek istiyorsan buraya geçeceksin, öyle arkadan müdahale yok. Müdahale edeceksen buraya geçeceksin, öyle arkadan saldırmak yok çift taraftan, tek taraftan, buradan, buradan yapacaksan yap.

FARUK SARIASLAN (Nevşehir) - Arkadan saldırmam ben, saldırmıyorum zaten, diyorum ki...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yok Ağabey, o yürek nerede müdahale edecekler, yok öyle bir şey ya.

Değerli arkadaşlarım, siz kültürel ve sosyal olarak -zaman vereceksin Sayın Başkanım- iktidar olamadınız.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Ne zamanı ya? O zaman her konuşan, iftira atan fazla zaman alsın.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ya, bir dakika... Siz kültürel ve sosyal olarak iktidar olamadınız, olamayacaksınız da yani bütün devlet imkânlarını kullanmanıza rağmen olamayacaksınız. Niye olamayacaksınız? Çünkü iktidar sizi, siz olmaktan çıkardı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Bekaroğlu, ilave süre vereyim size, süreniz araya kaynadı.

Buyurun.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Lütfen.

İktidar sizin heyecanınızı aldı, iktidar sizin ütopyanızı öldürdü.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - 24 Haziranda kim iktidar oldu?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Değerli arkadaşlar, bir dinleyin lütfen ya, önemli bir şey söylüyorum. Millî Görüş var ya, Millî Görüş bir ütopyaydı ütopya, bir gelecek tasarımıydı; siz ise bir distopyasınız yani yenilmişliğin, hiçbir şey yapamamanın, on yedi sene, on altı sene iktidar... (Gürültüler)

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Senin kanında Millî Görüş var.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bir dinle arkadaş be, bir dinle be arkadaş, lütfen ya! Sana önemli bir şey söylüyorum, bir dinle... Kızdırıp...

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Ama doğruları söylemeye...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ya, sen ne yapıyorsun biliyor musun? Bakın, Peygamber Efendimiz Mekke'de tebliğ ediyordu...

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Tebliğ değil seninki.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - ...geziyordu, dolaşıyordu, Ebu Cehil de oradaki meczupları peşine taktırıp gürültü yaptırıyordu.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Seninki tebliğ değil. Kendini Peygamber Efendimiz'in yerine koyma.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sen aynısını yapıyorsun, gürültü yaparak benim konuşmamın anlaşılmasını engellemeye çalışıyorsun, öyle bir şey yok.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Sen kendi davana ihanet ettin, CHP sıralarına geçtin. Şimdi bunun...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Değerli arkadaşlarım, bakın, Millî Görüş bir ütopyaydı, bir gelecek tasarımıydı. Siz distopyasınız. Ne demek?

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Sen şu an CHP sıralarındasın, Millî Görüş mü diyorsun?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Siz bir hayal kırıklığısınız. Niye? Bütün devlet imkânlarına rağmen özgün hiçbir şey yapmadınız. Bakın, Kültür Bakanlığı on altı senede milyonlarca lira sinemalara destek verdi. Sizin zamanınızda bir tane sinema eseri gösterin özgün, herkesin anladığı, Batı'da ve her yerde övündüğümüz. Bakın, Yedi Güzel Adam vardı muhalefet dönemlerinde. Muhalefet dönemlerinde dindarlar, İslamcılar -her ne diyeceksek- millî görüşçüler şiirler yazarlardı, romanlar yazarlardı. Sizin zamanınızda bir tane güzel adam yok, bir tane, yedi güzel adamı da bıraktım. Ne oldu? Ben size anlatayım: Bakın, bütün entelektüeller... Bir defa özgür düşünceye izin vermiyorsunuz, bütün entelektüelleri, biraz biraz düşünen insanları, biraz özgür olabilen insanları ya memur yaptınız, bürokrat yaptınız ya iş adamı yaptınız ya teknokrat yaptınız.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Yani seni de vekil yapmadığımız için bunları söylüyorsun.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bunların tamamı ganimetlere hücum etti, hepsi dünyevileşti. Sizin dindarlıkla falan da bir ilginiz yok. Siz dünyevisiniz. O anlamda İslamcı falan, millî görüşçü falan değilsiniz.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - AK PARTİ'ye gelip de seni almadık diye...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Siz dini yeni keşfettiniz. Sayın Cumhurbaşkanı Adalet ve Demokrat Partisini kurduğu yıllarda...

BAŞKAN - Ne oldu? Çok ağır konuşuyor. Sabah ayaklara kalkmıyordunuz, ne oldu?

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Başkanım, AK PARTİ'ye almadığımız için böyle.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - ...bir Batılı gazeteci röportaja geliyor "Siz Müslüman demokrat mısınız?" "Hayır, biz muhafazakâr demokratız." diyor. O zaman dinden, İslam'dan söz bile etmiyordunuz, gömleği ceketi atmıştınız ama...

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Sen çıkarmadın mı gömleği, çıkarmadın mı?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - ...şimdi iktidara tutunmak amacıyla tekrar dine sığındınız yani dinbaz oldunuz yani dini kullanan oldunuz.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Sayın Bekaroğlu, şu an CHP sıralarından konuşuyorsun.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sizin şeylerle hiçbir ilginiz yok değerli arkadaşlarım.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Sen hangi gömleği çıkardın?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Size soruyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, teşekkür ediyorum.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Son cümlemi edeyim.

BAŞKAN - Son cümleni alayım.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bakın, kızmayın, sesimi yükseltmemin sebebi sesimi duyurabilmektir.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Bu, Erbakan Hocanın dizinin dibinde yetişmedi mi?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sesimi yükselttiğim için heyetten de özür diliyorum.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - AK PARTİ'ye gelmek istedin, seni almadılar... Yazıklar olsun sana!

BAŞKAN - Sayın Çelebi, senin söz talebin var, vereceğim şimdi.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bakın, İslam dünyasında Türkiye'de ne var diye sorsanız gene camiler söylenir, İstanbul söylenir, Atatürk söylenir, belki bir tek Recep Tayyip Erdoğan denir. Sizin on altı senede İslam dünyasına örnek olabilecek, dünyaya örnek olabilecek hiçbir eseriniz yoktur.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Akseki Camisini gözün görmüyor mu?

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Üçüncü havalimanı nedir?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yol nedir arkadaşlar ya? Dünyayı yararak, ağaçları keserek yollar yapmışsınız ya -hikâye bu- ama bir tane sanat ve kültür eseri yok, özgün hiçbir eseriniz yok, hiçbir damganız yok.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Yol medeniyettir.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Gelip gideceksiniz, sadece yollar kalacak, asfalt kalacak değerli arkadaşlarım.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bekaroğlu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Siz bir hayal kırıklığısınız; distopyasınız, distopya.