| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a) Kültür ve Turizm Bakanlığı b)Radyo ve Televizyon Üst Kurulu c) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ç) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü d) Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı e) Vakıflar Genel Müdürlüğü f) Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı g) Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ğ) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu h) Atatürk Araştırma Merkezi ı) Atatürk Kültür Merkezi i) Türk Dil Kurumu j) Türk Tarih Kurumu k) Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 19 .11.2018 |
FATİH MEHMET ŞEKER (İstanbul) - Efendim, cümleten hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.
Devlet; eğitim, kültür ve sanatla özdeştir. Bu üç unsur, bademin kabuğu, lifi ve çekirdeği gibi bir ve bütündür. Türkistan'dan Rumeli'ye uzanan havzayı şenlendiren milletimiz, tarih boyunca yerleştiği topraklara bir sanat eseri güzelliği verir, kültürü irfan hâline getirir, devlet kurmayı sanatkârane bir şekle büründürür, siyaseti estetikle aynileştirir. Bu noktadan bakıldığında, ideallerimiz ile hayat felsefemizin bir aynası olan Türk kültürü, kendi canımızın istediği manayı verebileceğimiz bir şey değil, bir milleti millet yapan her şeydir. Ne var ki her şeyden önce devam fikrine dayanması gereken eğitim gibi kültür politikamız da daimî olarak suları değişen bir nehre benziyor. Aynı nehirde 2 defa yıkanamıyoruz. Bugün yaptığını yarın bozan, bildiklerimizi unutturan bir fasid daire, hükmünü yürütüyor, ikmale kalıyoruz, tevbeiistiğfar niyetine ha bire yanıldığımızı söylüyoruz. "Yedi yüz kerre yanılmak ne demek bir cüzde/ Böyle olmaz a benim hafızım, ezber dediğin."
Bugün belki de en yanlış düşünce, kültür alanında siyasiler vasıtasıyla bir iyileşme olacağı umududur; zira kültür, siyasete araç olması gerekirken bir siyaset vasıtası hâline geliyor. Hâliyle, kültürü televizyonlarda, gazetelerde ve belediyelerin yaptığı faaliyetlerle yarına taşıyabileceğimizi zannediyoruz. Kültürü dün taşıyan şifahi gelenek ve kitaptı; yarın da bunlar olacaktır. Yahya Kemal'in "Medeniyetimiz Mesnevi ve cihat medeniyetidir." sözünün bir manası da budur. Az eseri çok okuma gibi bir geleneğin olduğu eski zamanlarda omurgayı belirleyen, ders ve sohbet halkalarını süsleyen, herkesi aynı dünya görüşüne bağlayan itibarlı kitaplar vardır. İnsanlar ölünce belirli eserler muhakkak terekelerden çıkar. Nesil, mizaç, karakter, zaman ve zemin insanları ayırsa da defalarca okunan klasikler insanları birleştirir. Entelektüel geleneğimizin yörüngesini belirleyen metinler kızların çeyiz sandığına en değerli hazine olarak konulur. Bugün okunan eserler ise insanları birleştirmekten çok, ayrıştırır. Tespihin taneleri kopar. Devamlı Puşkin okuyan Dostoyevski gibi, dedelerimiz de "Târîh-i Cevdet"i yastık altı kitabı hâline getirirler, hiç durmadan onun üzerinde düşünürler. Bugün kendini bu ülkeye ait hisseden birinin sürekli okuyup etrafında tefekküre dalabileceği kaç tane isim ve eser vardır? İtiraf etmekten çekinmeyelim: Kültür etrafında toplayabileceğimiz unsurları yeni nesillere taşıyabilecek bir stratejimiz yoktur. Neye sahip olduğumuzu fark ettirmekten âciz durumda olduğumuz bir gerçektir.
Keçecizade İzzet Molla'nın şu beyti, aslında bugünü anlatır: "Bir mevsim-i bahârına geldik ki âlemin/Bülbül hamûş, havz tehi, gülsitan harâb." Notre Dame'ı bina zanneden kimselerin, Fransa'da kültür bakanı olabileceklerini sanmıyorum. Kremlin'in hem bir ibadethane hem de Rusya'nın ihtişamını simgeleyen bir abide olduğunu düşünmeyenler de Moskova'da kültür bakanlığına oturtulmaz. Biz ise "Ayrılan parayı ne yapın edin, faaliyet yaparak eritin." diyen ideal fukarası adamı, genel müdür yaparız. Makamları Türkiye'nin ağzıyla ve hafızasıyla değil de bendesi oldukları kimselerin tıynetiyle konuşan kimselerle doldururuz. Bakanlığın kültür alanında neden otorite hâline gelemediği sorusunun cevapları da buradadır. Bu kafayla bırakalım iklim olmayı, mevsim olmayı bile başaramayız. İktidarlara göre değişmeyecek hakikatleri ideal hâline getiremediğimize göre kültür namına gündeme getirilen hususların bir serap olarak kalacağı meydandadır. Meçhul zannettiğimiz şeylerin devleti idare edenler için malum olduğunu ve her şeyin vaktimerhununu beklediğini biliyorum. Büyük makamların zemini kaygan olur. Dün ne olduğunu bilenler, geçmişte ne olduğunu bilenler gelecekte ne olacağını bulacaklardır.
Teşekkür ediyorum. Hürmetle selamlıyorum.