KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanım, 258 bin tutuklu ve hükümlü var ve sayı da giderek artıyor. Cezaevinde kapasite fazlası var; işte, şikâyetler geliyor bir yatağa 2 kişi filan gibi, belki de abartılı şeyler bunlar ama harıl harıl cezaevi yaptığınızı biliyorum. Bir milletvekilinin "Oh, cezaevi yapılıyor, burada işler açılacak." filan diye sevindiğini de biliyorum.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Ya, bana takılmadan edemiyorsun.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Bakanım, bu tutuklu ve hükümlülere baktım, nitelikleri ne diye baktım; ya, gerçekten, milletvekillerimiz illerine cezaevi istiyorlar Sayın Gül; askerî birlik istediler Savunma Bakanından. Fabrika isterdi eskiden milletvekilleri filan, askerî birlik istediler yani. Türkiye'nin nereye gittiğini göstermesi açısından ilginç arkadaşlar bu.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Peygamber ocağı.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; bu tutuklu ve hükümlülerin niteliklerine baktım, çok enteresan bir şey var: Bu, terör nitelikli tutuklu ve hükümlü sayısı toplamı -FETÖ'yü ayrı şey yapmış- 113 bin. Yani, belki de yanlış...

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL - Terörden mi tutuklu, hükümlü?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Terör niteliği, FETÖ dâhil.

MUSTAFA BAKİ ERSOY (Kayseri) - 50 bin.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - FETÖ dâhil 50 bin mi?

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL - Ben öyle biliyorum.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Hepsi? O da çok yüksek, o da çok yüksek yani 80 milyon nüfuslu bir ülkede 50 bin terörist tutuklu ve hükümlü ise, yani bir 3 misli, 5 misli de dışarıda... Yani, düşünebiliyor musunuz, bu sürdürülebilir bir şey değil. Yani, bu "terör" ve "terörist" nitelemesi üzerinde gerçekten düşünülmesi gerekiyor arkadaşlar; çok kolay, çok rahat kullanıyoruz. Hemen, bizim gibi düşünmeyen, yani ilk cümlede olmasa bile ikinci cümlede bizi zora düşürecek bir şey gördüysek, cevap veremiyorsak hemen "terörist" damgasını yapıştırıyoruz, rahatlıyoruz. Güzel de, arkadaşlar, ne yapacağız yani? Ülkenin yarısı terör, terörist... Sayın Bakanım, o kadar geniş bir şekilde kullanılıyor ki devleti yönetenler tarafından, bizzat Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından. Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkanını bile, ana muhalefet partisini bile kurumsal olarak "terör" ve "terörist" yaftasıyla niteleyebiliyor. Bunlar çok yanlış şeyler, bunlar sürdürülebilir şeyler değil değerli arkadaşlar, bu ülke bizim ülkemiz.

Bakın, Silivri sakinlerinin durumu o kadar çabuk değişiyor ki, düşünün yani çok kısa zaman içinde kimler orada "terör" ve "terörist" olarak yatıyordu, şimdi onlar çıktılar, öbürleri "terör" ve "terörist" olarak yatıyor. Hatta çok ilginçtir, geçtiğimiz günlerde Yargıtayda bir dava görüldü; Ergenekon davasında diğer insanları "terörist" suçlamasıyla yargılayan yargıçlar ve savcılar şimdi Yargıtayda "terörist" damgasıyla damgalanarak yargılanıyorlar değerli arkadaşlarım. Bunu gözden geçirmemiz gerekiyor Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar; bu olmaz, bu sürdürülebilir bir şey değil. Eğer böyle bir şey varsa bunun sorumlusu kim? Biz yönetmiyoruz bu ülkeyi, siz yönetiyorsunuz.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Onu buluyorlar zaten, sorumlularını buluyorlar zaten.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Toplayın o zaman, toplayın o zaman. Çevirin arkadaşlar, bölgeleri çevirin, şehirleri çevirin, mahalleleri çevirin.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Ya, çok abartıyorsunuz ama.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Abartmıyorum, nereye kadar gidecek?

TUMA ÇELİK (Mardin) - İşinize gelmeyince "Abartıyorsunuz..."

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ya, biz söyleyip geçiyoruz kardeşim, not alın, yapın yapmayın.

Sayın Bakanım, başka bir konuya geçiyorum. Ya, bu sulh ceza hâkimlikleri... Özel mahkemeleri yıllardan beri DGM'lerden başlayarak eleştirdik Avrupa sürecinde filan; istiklal mahkemelerinden bu yana özel mahkemeleri eleştiriyoruz. Sulh ceza hâkimlikleri, özel mahkemeler... "Hayır, öyle değil, ismi de öyle değil..." Ya, kimseyi şey yapamazsınız yani özel mahkemeler ve bunlar nasıl insan alıyorlar, nasıl insan bırakıyorlar biliyoruz; bu çok rahatsızlık veriyor, vicdanları kanatıyor. Bu konuyu mutlaka gündemimize almamız lazım, ülke olarak bu konuyu gözden geçirmemiz gerekiyor.

Bakın değerli arkadaşlarım, başka bir şey daha var: İnsanlar çok kolay bir şekilde "terör", "terörist" damgasıyla damgalanıyor, suçlanıyor; adresi bilinen, kendileri bilinen, mevkileri, meslekleri olan üniversite öğretim üyeleri, saygın insanlar sabaha karşı tak küt polis, köpekler filan sarılıyor, helikopter melikopter, alıp götürülüyor -geçmişte de böyle oldu bu arkadaşlar- ondan sonra, kameralar peşine takılıyor, medya peşlerine gidiyor, ertesi gün manşetlere "terörist" olarak, "hainler" olarak çıkarılıyor; öğleden sonra, ikinci gün bu insanlar serbest bırakılıyor. Sayın Bakanım, bunlar olmaz. Yani, bunlar bu bağımsız yargının işi filan olamaz yani böyle bir bağımsız yargı varsa oturalım, düşünelim, bu bağımsız yargıyı bir defa bir değiştirelim yani, böyle bağımsız yargı olur mu? Ne yapıyor bu bağımsız yargı ya? Bu hâkimler, savcılar, bu polisler ne yapıyor, kime çalışıyorlar değerli arkadaşlarım?

Şimdi size soruyorum: Geçtiğimiz gün bu Kavala davası, Gezi filan diye tutuklanan öğretim üyeleri, insanlar, o dava, o gürültü kime zarar verdi? Kimin lehine oldu, kimin aleyhine oldu? Bunu soruyorum arkadaşlar, bunları gözden geçirmemiz gerekiyor.

Sayın Bakanım, biz bilinen, işte, önde olan siyasetçileriz ve sürekli şekilde eleştiri, eleştirinin de ötesinde hareketle karşı karşıyayız. Bakın, ben bir milletvekilini "Sahterkârlık yapıyor." diye itham ettim, anında ilk celsede mahkeme beni buldu, ceza verdi; hemen on gün içinde -Rize'de açıldı dava- Samsun İstinaf Mahkemesi uyguladı, ertesi gün evime -evime arkadaşlar, bakın- icra getirdiler, evi satacaklar... Ödedim parayı filan. Ya, yıllardan beri hakaretle karşı karşıya kalıyorum; ya, yok, hiçbirinde adresi tespit edilemiyor. Bak, elimde: Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosu. Elimde. Şimdi savcının adını da okuyacağım, olmayacak. Ya ne oluyor, bu kime çalışıyor ya? Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil miyim, benim gibi insanlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil mi? Netice itibarıyla suç duyurusunda bulunuyoruz, niye bu insanların hiçbirini bulamıyor? Hadi bir kısmını bulamıyor; hiçbirini bulamıyor. Arkadaşlar, onlarca, 100-150 tane dava açtım bu yakın zamanlarda -yani "dava" derken suç duyurusu- bir tanesinin adresini bulamadı. Ben buluyorum adresini, o bulamıyor; ben biliyorum adamın kim olduğunu, o, adresini bulamıyor.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Biz de ödedik Sayın Bekaroğlu, biz de ödedik.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bu yargı tarafsız ve bağımsız yargı filan değil. Bu savcılıklar, bunlar var ya, bunlar trol trol, bunlar militan, bunlarla tarafsız falan olmaz Sayın Gül yani olmaz. Tamam, aman, taraf olun, bir şey olun ama bu kadar olmaz yani, bunu arz edeyim.

Değerli arkadaşlar, bir başka konuya geçiyorum.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL - Bu hakaretler Twitter'dan mı, sosyal medyadan mı, yoksa...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sosyal medyadan, sosyal...

Başka bir konuya geçiyorum. Bu Anayasa, gerçekten önemli metindir. Yani seçilen herkes seçiliyor, geliyor, Anayasa'ya ve hukuka bağlı bir şekilde ülkeyi yönetecek. Yani 16 Nisanda Anayasa'yı kendiniz yaptınız, o Anayasa'da yazılan şeyleri -Cumhurbaşkanı, sizler, neyse- hiç böyle gözünüzü kırpmadan çiğniyorsunuz. Bakın, şimdi burada söyleyeyim: Şu anda Adalet Bakanlığı Adalet Bakan Yardımcı sayın arkadaşımız Hâkimler ve Savcılar Kurulu üyesi ama Anayasa'nın 159'uncu maddesi diyor ki: "Adalet Bakanlığı Müsteşarı." Anayasa'nın değişmesi gerekiyor. Sayın Cumhurbaşkanı Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle ya da kanun hükmünde kararnameyle bunu değiştiriyor, diyor ki: "Adalet Bakanlığıyla ilgili Bakan Yardımcısı." Allah, Allah! Ya, Anayasa böyle diyor arkadaşlar. Yani bunu örnek olarak verdim, size gol atmak için söylemedim. Sayın Cumhurbaşkanlığı açıkça -kanunda yazılan bir sürü konu var- çeşitli konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarıyor ve düzenleme yapıyor arkadaşlar. Yani ben şimdi girmeyeyim, vaktimiz yok. Hangi konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamayacağı çok açık, net ama bu konularda çıkıyor, değerli arkadaşlarım düzenleme yapıyor. Münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konular, kanunda açıkça düzenlenen konular, kararname ile kanunlar arasında farklı hükümlerin bulunması... Ya, bu nasıl bir şey ya, ya nasıl bir şey ya? Bu Cumhurbaşkanı filan anladık ama yani gerçekten, gerçekten kaldırdınız yani şeyi. Hakikaten askıya mı aldınız yani? Anayasa filan yok mu, soruyorum size değerli arkadaşlarım. Bu, nasıl bir şey bilemiyorum.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Yeni sistem, yeni sistem...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Başka bir şey söyledi Cumhurbaşkanı. Geçen gün Danıştaya kızdı Sayın Cumhurbaşkanı, Danıştaya kızdı, kızabilir tabii; Danıştayı herkes eleştiriyor, o da eleştirebilir ama enteresan bir şey söyledi yani gerçekten ibretlik bir şey söyledi, Andımız hikâyesine kızdı. "Biz burada ne için oturuyoruz?" filan dedi. "Siz böyle şeylerde karar verecekseniz, biz burada niçin oturuyoruz?" dedi. Ya, Başkanım bu çok vahim değil.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Cumhurbaşkanı konuşmasın mı, yorum yapmasın mı, devletine sahip çıkmasın mı ya?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bu şu anlama gelebilir: Bu konu siyasetin karar vereceği bir konudur anlamına gelebilir. Daha başka bir şey söyledi. Dedi ki: "Sarayda benim savcı ve hâkimlerim yok mu?" Sonra bir baktık, gerçekten var mı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, toparlayın lütfen.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Adalet Bakanlığı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Danıştay sarayda savcılar ve hâkimleri görevlendiriyor. Var mı?

SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - Yok.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yok mu?

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Senin Cumhurbaşkanıyla ne alıp veremediğin var? Cumhurbaşkanına laf söyleyen çarpılır ha!

SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - Demedi Sayın Bekaroğlu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Demedi mi yani? "Benim hukukçularım yok mu?"

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL - 28 Şubatta askerin önünde cüppeyle ayağa kalkıyor, seçilmiş Cumhurbaşkanının yanında külliyesinde şûra töreninde geçilmiş, oturabiliyor.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yok onu söylemiyorum, başka bir şey söylüyorum; yok, görevli, görevli.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL - O, Danıştayla ilgili konu da öyle değil.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Bakanım, bir dakika, sonra şey yapın.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL - Orada... Cevabınızı vereyim.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Bakanım, görevli...

BAŞKAN - Arada verebilirsiniz cevap Sayın Bakanım, bunda sorun yok.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Hemen sizin mikrofonunuzu açıyor, torpil yapıyor.

Sarayda yani Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde -tırnak içinde- görevli Cumhurbaşkanına danışmanlık yapsın diye gerçekten savcı ve hâkim var mı yok mu? Hukukçu vardır ama.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Ama Sayın Bekaroğlu bugün yorulmuş, dünkü şeyi yok.

BAŞKAN - Kim?

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Sayın Bekaroğlu...

BAŞKAN - "Dünkü şey" derken dünkü şeyinden dolayı hepinizin Bekaroğlu'na yüklenmeniz lazımdı. O kadar ağır şeyler söyledi ki dün sessiz kaldınız.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Biz sessiz kalamayız, öyle bir şey yok.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Değerli arkadaşlar, biraz daha devam edeyim, izninizle... Zamanım bitti.

BAŞKAN - Çok ağır şeyler söyledi.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Birkaç cümle... Birkaç cümlede...

BAŞKAN - "İade ediyoruz." diyemediniz hiç biriniz.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ne söyleyecekler ağabey? Söyleyecek bir şeyleri yok ki, mümkün değil.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bekaroğlu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesini yıllarca eleştirdik.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Sayın Bekaroğlu, gardın düşmüş, gardın.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ya, lütfen...

Anayasa Mahkemesi, Anayasa mahkemesi gibi çalışmıyor dedik.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - İade ediyoruz söylediklerini.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Baba, dün söylediğim cümleyi bana tekrar ettirme ya.

SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - Et, et.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Aynen iade ediyoruz.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Anayasa Mahkemesini yıllarca eleştirdik. Niye eleştirdik? Anayasa Mahkemesi Anayasa Mahkemesi gibi davranmıyor. Yani yasaların Anayasa'ya uygunluğunu kontrol eden bir mahkeme olması ötesine geçmiş, bir vesayet kurumu olarak kurgulanmış. Evet, ben de böyle düşünüyorum. Ben de böyle düşünüyorum. Bir vesayet kurumu olarak...

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Siyasi partilerin kapatılması mı? Onlardan dolayı mı?

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - 367'deki gibi mi?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bu arkadaşlara söz vermeyecek misin?

BAŞKAN - "367'de mi?" diye sordular. Siz soru işlemine başladınız.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - 367 gibi.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Bekaroğlu, böyle daha güzel oldu.

BAŞKAN - 367 gibiymiş.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Evet, Anayasa Mahkemesi yıllarca...

FARUK SARIASLAN (Nevşehir) - Yani iki yanlış bir doğru yapar mı?

MURAT EMİR (Ankara) - Suimisal emsal olmaz.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Hiç doğrunuz yok ki. İki doğrunuz olsa böyle olmazdınız.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - 367'ye mi doğru diyorsunuz?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ya, sizin niye kendinize güveniniz yok arkadaşlar ya? Niye kendinize güveniniz yok ya?

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Eski sistem bitti. Yargı tarafsız ve bağımsız artık Sayın Bekaroğlu. Böyle 367 falan yok.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Geçti artık onlar.

FARUK SARIASLAN (Nevşehir) - İnanıyor musunuz şimdi buna?

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - İnanıyorum tabii. İnanmadığım şeyi söylemiyorum.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Tamam, devam edebilir miyim? Anayasa Mahkemesine yıllarca... Bakın, dün ne dedim Sayın Bakanım, dün dediğimi siz de duyun. Dün dedim ki: Peygamber Efendimiz Mekke'de tebliğ ederdi, anlatırdı; Ebu Cehil de meczupları tutar, yanında gürültü yaptırırdı. Aha bunların durumu ya, böyle bir şey olur mu ya? Böyle bir şey olur mu ya?

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Ebu Cehil sensin!

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bakın, Anayasa Mahkemesini yıllarca vesayet kurumu olarak...

BAŞKAN - Arkadaşlar, bakın...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ya, cümlemi söyleyemiyorum ya.

BAŞKAN - "Ebu Cehil sensin." dediler sana bak, Sayın Çelebi söylüyor.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Kimdir?

BAŞKAN - Sayın Çelebi, söylesin.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ya, onların özgün bir cümle kurmaları zaten düşünülemez, iade ederler ancak.

BAŞKAN - Özgün olarak da başka, İbrahim Aydemir söyledi.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sizin göreviniz Plan ve Bütçe Komisyonunu yönetmek midir Sayın Başkanım, yoksa siz de mi o gruba katılmaya çalışıyorsunuz?

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Bekaroğlu, eski Türkiye yok artık, rahat olun.

FARUK SARIASLAN (Nevşehir) - Bak biz burada oturuyoruz, müdahale etmiyoruz ama.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ayıp oluyor, Sayın Başkanım yakışmıyor.

BAŞKAN - Efendim, arkadaşlar, çok gürültü olduğu için yardımcı oluyorum sizin anlamanıza.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Türkiye Büyük Millet Meclisinin Plan ve Bütçe Komisyonuna bu tavır yakışmıyor Sayın Bakanım.

BAŞKAN - Efendim, ben stenograf arkadaşlara yardımcı olamıyorum, söylenen sözleri takip edemiyorlar, edebilmeleri için ben kimin ne söylediğini yazdırıyorum oraya, kayıtlara geçsin diye.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bir şey anladınız mı arkadaşlar? Gürültü yapıyorlar, gürültü, sadece gürültü; anlamlı bir tek cümle kurmuyorlar, tek işleri gürültü yapmak.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Bak işte gördünüz mü bak, nasıl hakaret ediyor. Gördünüz mü?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Hakaret ediyor...

FARUK SARIASLAN (Nevşehir) - Ama bir kişi konuşuyor, birden fazla kişi cevap veriyor.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Gürültücüler... Anlamlı bir cümle kuramıyorlar, gürültü yapıyorlar.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Bekaroğlu, eski Türkiye'deydi söylediklerin, eski Türkiye'de. AK PARTİ burası, tamam mı?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ya, bir durun da yeni Türkiye'yi takdir edelim ya.

SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - Sayın Başkan, bir genelleme var.

BAŞKAN - Bağırarak kardeş, bağırmadan duyulmuyor ses.

SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - Sayın Bekaroğlu bir genelleme yapıyor, bizi ayna olarak görüyor.

BAŞKAN - Sayın Çakır, duyamıyorum, biraz bağırın.

SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - Daha ne kadar bağıracağız? Bir genelleme yapıyor Sayın Bekaroğlu. Biz ayna vazifesi mi görüyoruz, anlamadım yani

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yok, Sami Bey hariç.

Sayın Bakanım bitireceğim, bir kısa...

BAŞKAN - Allah söyletiyor Sami Bey.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi vesayet kurumu olarak kurgulanmıştı, çok da eleştirildi, buna onlarca örnek var. Anayasa Mahkemesi seçilmişlerin bir yanlış yapabileceğini sürekli şekilde kabul eden o elit seçkinler tarafından vesayet kurumu olarak kurgulanmıştı.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Size bize göre elit olmaz, birdir.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Böyle de işler yapıyordu. Size de dava açtılar, bilmem ne yaptılar filan. Peki, siz ne hâle getirdiniz? Siz -sadece Anayasa Mahkemesi değil, YÖK dâhil- birçok benzer kurumu sizin kullanabileceğiniz araçlar hâline getirdiniz. Siz de vesayet kurumu aracı olarak kullanmayı düşünüyorsunuz. Yoksa gerçekten Anayasa Mahkemesi olsun, bağımsız ve tarafsız mahkeme olsun şey yapma...

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Aynısını biz de istiyoruz.

BAŞKAN - Konuşturmadınız kardeşim, Allah Allah!

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Ama iyi oluyor böyle.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Eğer böyle olsaydı siz Anayasa Mahkemesi üyelerini Cumhurbaşkanına seçtirmezdiniz.

Birkaç cümle daha, bitireyim. Ya, Sayın Bakanım, bu Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu gerçekten ne işe yarıyor? İbrahim Hoca gitti mi?

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Burada, burada.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Onların zamanında buna benzer bir kurum vardı, bir işe yarıyordu, işe yarayacaktı, başkanlarını filan attınız. Ne işe yarıyor, ne iş yaptı, bu kurum ne iş yaptı? Bana bir tane cümle söyleyin ki "Şu işi yaptı." deyin.

BAŞKAN - Peki, çok teşekkür ettim Sayın Bekaroğlu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitmedi, ben konuşamadım ki, bitmedi.

BAŞKAN - Bitti, bitti.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Son konu var, bir son konu var.

BAŞKAN - Çok veciz var, teşekkür ediyorum.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Vicdanları kanatan bir konu var değerli arkadaşlarım. FETÖ'yle mücadele ediliyor. Bu devam ediyor, kriptolar var filan, çok kötü yapılıyor. Yani ben askerlere filan bakıyorum, herkes birbirine bakıyor, "Yarın sabah hangimiz FETÖ'cü ilan edileceğiz?" Bitmiyor, bu yılan hikâyesine döndü, çok kötü. Ama Sayın Bakanım, değerli arkadaşlarım; şöyle bir kanaat var: İşi olan, adamı olan, parası olan çıkıyor. Bu iş adamı -adını vermeyeyim- tak çıktı, takipsizlik kararı verildi.

BAŞKAN - Teşekkür ettim.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Para veren, yardım eden, gerçekten örgütün üyesi olan çıkıyor ama gariban, "Çocuğu şuradan geçti, buradan geçti." dediğimiz insanlar yıllarca çürüyor.

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, çok teşekkür ettim.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bakın, beraat ettiler Sayın Bakanım. Bitireyim...

BAŞKAN - Bitirdiniz Sayın Bekaroğlu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - İşlerine iade etmiyorsunuz. Vicdanınıza Sayın Bakanım...

MURAT EMİR (Ankara) - "FETÖ borsası" dediler, "FETÖ borsası." Sizin milletvekiliniz dedi.

BAŞKAN - Teşekkür ettim. Sayın Emir, insicamını bozmayın Sayın Bekaroğlu'nun.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bu insanlar ne yesinler, ne içsinler, nasıl nefes alsınlar, nasıl yaşasınlar? Zor bir şey mi yani bunları işlerine iade etmek?

BAŞKAN - Teşekkür ettim, sağ olun Sayın Bekaroğlu.

Arkadaşlar, Sayın Emir, müdahale edip insicamını bozmayın Sayın Bekaroğlu'nun yani bu sonra karıştırıyor.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, gerçekten çok kötü yönetiyorsunuz. Sizin adınıza çok üzülüyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına çok üzülüyorum.

BAŞKAN - Ben nasıl istiyorsanız öyle yönetiyorum.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - "Yeni Meclis" "Meclis daha güçlü olacak" "Osu, şusu, busu olacak." Hepsini ayaklar altına alıyorsunuz.

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teessüf ediyorum; Meclis adına, demokrasi adına, özgürlükler adına, kuvvetler ayrılığı adına size teessüf ediyorum.

BAŞKAN - Dünkü konuşma metninizin tutanaklarını size göndereceğim. Söylediklerinize bir bakın, söylediklerinizi bir değerlendirin, ağzınızdan çıkanları kulağınız duysun, ondan sonra da nasıl isterseniz öyle yönetiriz.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Çok kötü yönetiyorsunuz. Bu Komisyona sizden kötü yöneten Başka bir başkan gelmemiştir.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Başkan, aynen muhalefetin trolleri gibi hareket ediyorsunuz. Üzgünüm.

BAŞKAN - Muhalefetin mi? (Gülüşmeler)

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - AK PARTİ'nin trolleri. Düzelttirdiğiniz için teşekkür ederim.

BAŞKAN - İşin kötüsü iktidar tarafı da, pardon yani 1'inci parti tarafı da öyle söylüyor da.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - 1'inci parti tarafı da mı söylüyor?