| Komisyon Adı | : | KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Et ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğünün (ESK) 2015 ve 2016 yıllarına ait bilanço ve netice hesaplarının görüşmeleri |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 22 .11.2018 |
ATİLA SERTEL (İzmir) - Başlangıçta biraz değinmiştim ama şimdi, sizi de yönlendiren siyasi politika yani siz kurum olarak iktidarın size söyledikleri doğrultusunda hareket ediyorsunuz ve bu da olağan. Yani tarım politikası, hayvancılık politikası neyse siz de ona göre hareket ediyorsunuz. Tarım ve Orman Bakanı -bizim hemşehrimiz, İzmirli sayılır, Manisalı- Sayın Bekir Pakdemirli ithalatın çözümü olarak diyor ki: "Et yemeyin kardeşim." Yani Ahmet Eşref Fakıbaba da ilk geldiğin de "Porsiyonları yarı yarıya azaltın." demişti.
SÜLEYMAN KARAMAN (Erzincan) - "Balık yiyin, tavuk yiyin." diyor, ne var yani?
ATİLA SERTEL (İzmir) - Ne oldu, bir şey mi var? "Balık yiyin." mi diyor?
BAŞKAN - Yok, devam edin Sayın Sertel.
Aramızda vetejeryanlar olabilir, niye öyle söylüyorsunuz?
ATİLA SERTEL (İzmir) - Ne olabilir Başkan, ne olabilir; "vejetaryen" olmasın?
BAŞKAN - "Vejetaryen" pardon.
ATİLA SERTEL (İzmir) - Tamam, peki.
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli Veysi Ateş'in sorularını yanıtlıyor, et ithalatıyla ilgili soruya işte "Vatandaş bilmem kaç yılında 6 kilo et yiyormuş, şimdi, bugün 15 kilo et yiyor." diyor. Tabii, Kurban Bayramı falan herhâlde o söylediği rakamlar, fakir fukaranın et yediği falan yok yani. Ama bir şey söylemek yani "Kardeşim et yemeyin." hoppala, ne diyor bu Tarım Bakanı falan... Tarım Bakanı sadece etten sorumlu değil, diyetten de sorumlu; doğru diyet ne diyor? Yani kendisini herhâlde bir diyetisyen gibi ya da televizyonda program yapan bir hanımefendi var, onun yerine koyuyor "Üretim artıyor." diyor, "Parayı kırmızı ete gömmüşüz ithalatta." diyor. İşte, "Diyetisyene gidiyorsunuz, 'Akşam 300 gram balık tüket.' der, '300 gram et tüket." demez" diyor falan falan. Şimdi, bütün bunların altında yatan Tarım Bakanının hayvancılığa bakış açısıdır yani sizin bakış açınız bir yana.
Hayvancılık Türkiye'de destek görmüyor, üreten cezalandırılıyor. Yani kim üretiyor, kim çabalıyor, kim mücadele ediyor Türkiye'de cezalandırılıyor; kim yatıyor, kim böyle üretimden kaçmış ona da işte birtakım kesimlerden para geliyor, teşvik geliyor falan falan. Ama benim sorduğum sorular bu hayvancılığa yönelik güneydoğuyu, doğuyu gezen, bilen bir arkadaşınız olarak söylüyorum yani ben Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanıydım ve Türkiye'de 2 il hariç -oraya da giremedim yani terör var diye sokmadılar, Hakkâri ile Şırnak- bütün illeri, ilçeleri gezmiş bir arkadaşınız olarak söylüyorum; siz de zaten bu işin içindesiniz ve biliyorsunuz. Yani meraların en geniş alanların olduğu, en verimli alanların olduğu yerlerde bile hayvan sayısında giderek büyük düşüşler yaşanıyor yani işte, Ardahan'da, Kars'ta, Erzurum'da, o yaylalarda, o bölgelerde hayvanda sayısal olarak düşüşler var. Tabii, bunu geliştirmek için modeller üretilmesi lazım yani işte, "Teşvik için hayvan dağıtıyoruz." diyor Tarım Bakanlığı, hayvanlar birilerinin eline geçiyor, yok olup gidiyor bir süre sonra yani bu, sistemli bir şekilde yapılamadığı, gerçekten üreticiyle buluşturulamadığı için de sıkıntılar doğuyor.
Oysa İzmir'de bir İzmir modeli var hayvancılığın gelişmesi için, geçen gün beş dakika anlattım Mecliste ama orada mesela süt hayvancılığını geliştiren bir model getiriliyor, "Tire Süt" diye bir kooperatif kuruldu on bir yıl önce, bütün İzmir'de ilkokul çocuklarına süt verilmeye başlandı, sonra AK PARTİ iktidarı gördü "Güzel bir uygulama." dedi, aldı Türkiye'ye uygulamaya başladı, güzel bir uygulama, biz olumlunun yanında olduğumuz için destekleriz de ve şimdi, İzmir'de 1-5 yaş arasındaki bütün çocuklara süt dağıtılıyor Tire Süt aracılığıyla, bu sayede de hayvancılık geliştiriliyor çünkü vatandaşın sütünü kime satacağı noktasında bir düşüncesi yok, bu sefer ne oluyor? Ahırındaki inek sayısı çoğaldı, işte, refah seviyesi yükseldi; bu, köyden kente geçişi de önledi yani İstanbul'dan İzmir'e göç alıyor ama köylerden artık eskisine oranla çok az alıyor. Türkiye'de tarımın gelişmesi 2-2,5 kattır son on yılda ama İzmir'e baktığımızda 5,5-6 kat geliştiğini görüyoruz. Yani bu da sadece tabii, hayvancılığı geliştirmek değil, çiçekçiliği geliştirmek, arıcılığı geliştirmek, kovan dağıtımı, arı dağıtımı, işte, canlı küçükbaş hayvan dağıtımı, meyve fidanı dağıtımı falan falan. Bütün bunları yan yana koyduğumuzda bir tarımsal kalkınma modelini yerleştirmiş vaziyette, keşke bunun Türkiye uygulamalarını diğer bölgelerde de yapabilsek.
Şimdi, burada asıl iş sizin hayvancılığa yönelik desteğiniz yani bizim yerli üreticimizin ayakta kalması için katkılarınız. Onun için de ithal etin mümkün olduğunca az olmasında ve piyasaya ucuz et sağlayacağım diye hayvancılığın canına ot tıkamamak lazım yani ben ucuz et getireceğim ama ne olduğu belli değil yani bizim İzmir'e gemiler geliyor, "angus" diye bir hayvan getiriyorlar yani hakikaten vahşet, ta uzak yollardan geliyor, içinde hayvanlar ölmüş, koku müthiş falan; bu etleri vatandaşa yediriyorlar. "Angus" diye bir hayvan getirdiler yani şimdi, aslında angus ne inek ne öküz ne buzağı, hiçbir şeye benzemiyor hayvan yani Allah onu da yaratmış ama bizim hayvanımız değil. Şimdi, bir tek bize düşen ne oluyor biliyor musunuz? Açıyor müftülüğü soruyor "Angustan kurban olur mu?" diyor, bunu soruyorlar. "Ya arkadaş, siz zaten hayvancılığı kurban etmişsiniz ya, angusu kurban etseniz ne olur, etmeseniz ne olur." diyesi geliyor insanın. Yani burada hayvancılığı geliştirmek lazım ve bu konuda sizin kurumunuzun çok önemli olduğunun bir kez daha altını çiziyorum. Tamam, iktidar bunları söyleyebilir; tamam, Tarım Bakanı ithalata yol açabilir falan ama anlatın bunları arkadaş, Türkiye'de bizim kaynaklarımızın kuruması hâlinde düşeceğimiz noktayı anlatın yani bence.
2008 yılında et alımlarının yüzde kaçı iç piyasadan, yüzde kaçı dış piyasadan temin edilmiş? Bunu soruyorum yani 2017-2018, ikisi de burada yok ya yani biz 2015-2016'yı denetliyoruz ya, 2017 ve 2018 yılını da merak ediyorum.
Canlı hayvan ve et ithalatı 2010 yılında başladı biliyorsunuz, Fakıbaba döneminde. Hayvancılığa yılda ortalama 4 milyar lira destek veriliyor yani bayağı ciddi bir destek. 2019'da da 5 milyar lira destek verilecek. Güzel bir şey. Dolayısıyla hayvancılığa ayrılan kaynakların büyük bölümü ithalata gidiyor. Kırmızı et fiyatını düşürmek için yapıldığı söylenen ithalatla aynı zamanda ülke genelinde üç market zincirine ucuz et sağlanıyor.
Siz zaten biraz önce bahsettiniz. Çiftçinin hayvanları ahırda beklerken neden ithalat yapılıyor? Onu da zaten açıklamaya çalıştınız biraz, yani işte, kesim noktalarında ve şunu da söylediniz, mezbaha yetersizliği de söz konusu. Yani ben iktidarın yerinde olsam size destek veririm; yeni, çağdaş, modern mezbahalar yaparım. El değmeden hayvanın soyularak karkas et hâline getirilmesi noktasındaki entegre tesislerin geliştirilmesi lazım. Bu anlamda, 2010 yılından günümüze yıl yıl belirtilerek bana bu dokümantasyonu verirseniz... Ben bunu çok önemsiyorum çünkü biz de Meclis konuşmalarımızda, diğer konularda, ekrana çıktığımızda ya da radyoya çıktığımızda yanlış bilgi vermeyelim en azından. Yani sizin de hakkınızı, hukukunuz çiğnemeyelim, o açıdan soruyorum. Canlı hayvan ve et ithalatı miktarlarını talep ediyorum. Yani yıl yıl bize bu et ithalatını... Acaba biz mi çok abartıyoruz, yoksa gerçekten bizim bilmediğimiz et ithalatı mı var, bunu da istiyorum.
Sizin tabii, kurumsal olarak ithal ettiğiniz etler var, bir de başka şirketlerin ithal ettiği etler var yani iktidarın açtığı yoldan iş sürenler var. Demin "O bizim etimiz değil." dediğiniz için, onun için sizin olmadığını öğrenmiş olduk.
Canlı hayvan ve et ithali için bugüne kadar, on yıl içinde ödenen toplam döviz miktarı ne oldu, onu da merak ediyorum. 2018 yılında hangi ülkelerden kaç adet büyükbaş, kaç adet küçükbaş hayvan ithal ettik?
Ayrıca bizim Suriye'yle geçmiş dönemde küçükbaş hayvan geçişleri vardı, acaba onlar durdu mu yani böyle bir kaçak hayvan eti girmesi söz konusu mu? Çünkü bir ara da şarbon, biliyorsunuz, Türkiye'nin çok gündemine geldi, gazetelerde falan, televizyonlarda. Bazıları da -belki kötü niyetli onlar, ben bilmiyorum ama- "Millet et yemesin diye iktidar şarbon hikâyesini uydurdu çünkü et ithal edecek döviz noktasında sıkıntı var." diye konuştular. Ben bunları kötü niyetli olarak yorumluyorum ama yani şarbon hastalığının da ne kadar gerçek olup olmadığı noktasında, ithal hayvanla doğru orantılı olup olmadığını, yoksa içeride mi o şarbon hastalığının olduğu sizin kurumunuz tarafından mutlaka takip ediliyordur.
İthal edilen hayvanlarda -işte, bu nedenle soruyorum- kaç çeşit hastalık tespit ediyorsunuz? Yani siz mutlaka onları kontrolden geçiriyorsunuz. Yoksa, böyle kontrol etmeden marketlere vermeniz söz konusu olmaz. Hastalık tespit edilen hayvanların hangi hastalıkları olduğu kadar, bu hayvanlara ne yaptınız? Yani o tip hayvanlar mutlaka çıkıyor.
2018 yılında karkas ve löp et olarak hangi ülkelerden, hangi miktarda, ne kadar ödeme yaptınız diye tekrarlayayım.
Et ve Süt Kurumunun hayvanını kestirmek için iki üç ay sonrasına gün verildiği basında yer aldı, yazıldı, biraz önce okudur, tartıştık, konuştuk. Hangi bölgelerde bu sıkışma var? Yani bütün bölgelerde mi, yoksa bazı bölgelerde yoğunluklu mu yaşanıyor, bu da bizim için önemli.
Ben o market zincirlerinin isimlerini vereyim üçünü; Bim, A101 ve Miros, üçü. Reklam olmaz zaten, bunlar biliniyor kamuoyu tarafından, reklam yapıyormuş gibi de olmayalım. Ucuz et satılmasının başlanmasına yönelik uygulama başladığından beri buralardan kaç ton et satışı yaptınız vatandaşa? Kurumun kasasına ne kadar para girdi? Eğer bu kurumlarla aranızdaki yaptığınız anlaşmada kâr-zarar bazında baktığınızda kurumsal olarak bir zarara mı uğradınız, kâr mı ettiniz, onu da merak ediyorum. Biraz önce söylediniz ya işte "Biz karkas eti şu kadara... Onlar kıymaya dönüştürüyor." falan. Onlar mı çok kâr ediyor bu işten, siz mi zarar ediyorsunuz; siz mi kâr ediyorsunuz, onlar zararına mı satıyor vatandaşa ucuz eti? Nasıl oluyor, onu da merak ediyorum.
Üç yüz tır lop et ithalatı... Et ve Süt Kurumunun bu konuda, üç yüz tır lop et ithalatına ilişkin basında çok sayıda haber yer aldı. Bu üç yüz tır etin gümrük işlemlerinin yapılması için hizmet alımı ihalesi açıldı. İhale duyurusunda "Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından ithalata izin verilen ülkelerden üç yüz adet tır taze soğutulmuş kemiksiz sığır eti ithalatı gümrük ve hizmet alımı yapılacaktır." dendi. Duyuruya göre hizmet alımı için Edirne, İstanbul, Kocaeli, Trabzon, Ankara illerinde gümrük müşavirliği şubesi bulunduğu yetkili makamlar tarafından belgelendirildi ve tüzel kişilere teklif verilebilecekti. İhale başvurusu için yirmi dört saat süre verdiniz. Çok az bir süre olduğunu düşünüyorum ama hadi yirmi dört saatte duyan duydu yani ya da bilen biliyordu, öyle diyelim yani kötü niyetli düşünmüyorum. Yirmi dört saat bence çok kısa bir süre. Bu 2018'e yayılan Et ve Süt Kurumu ihaleye son başvuruyu 28 Eylül 2018 saat 10.00 olarak açıkladı. Yani yirmi dört saat sürede ihaleyi alacak firma için yine bazı yazılanlara, çizilenlere göre "Firma önceden belliydi." deniliyor. Belli miydi diye sorayım. Bu ihaleye son başvuru tarihinin bu kadar kısa tutulmasının sebebi nedir? Yani bunu duyum hâlinde olanlar ile olmayanlar arasında bir haksız rekabete yol açıp açmadığı noktasındaki düşünceniz nedir? Süresi bu kadar kısa süre olan, yirmi dört saat olan süreye kaç firma başvurdu? Bu üç yüz tır löp et ithalatına ilişkin, hangi firmaya ne kadar bedelle verildi? Bu ihalede en yüksek ikinci teklif ne kadar oldu, hangi firma verdi? Birinci teklifi veren ile ikinci arasındaki fark neydi? Üç yüz tır lop et hangi ülke ve ülkelerden ithal edilecek? Uzmanlar löp et denetiminin ve kontrolünün imkânsız olduğunu öne sürüyorlar, dile getiriyorlar. Siz bu etlerin denetimini nasıl ve hangi uzmanlarla yapacaksınız? Bu kadar büyük miktarda bir alım nasıl yani kilo kilo mu denetim yapılacak, parça parça mı, tır tır mı, nasıl yapacaksınız? Tırın bir kısmından parça mı alacaksınız, nasıl bir uygulama yapılacak, onu merak ediyorum.
Uzmanlar diyor ki: "Löp etten hiçbir zaman hayvanın türünü, yaşını, cinsiyetini anlayamazsınız." Yani bu uzmanların söyleyişi. "Yaban domuzunun eti löp hâline getirilse sığırdan ayırt etmek imkansız, çok zor." diyor. Öte yandan "Gelecek olan löp etlerin ne zaman kesildiği, ne zaman dondurulduğu, ne kadar da bekletildiği belli değil." şeklinde ciddi açıklamalar da yaptılar. Bu etlerin içerisine domuz eti, at eti vesaire karıştırılsa bunu nasıl anlayacaksınız? Vatandaşın sağlığını korumak için bu konuda ne gibi önlemler aldınız? Bu zamana kadar löp et ithalatı tercih edilmiş miydi? Bu şekilde et ithalatının tercih edilmesinin sebebi nedir? Bu etlerden ülkeye hiç giriş oldu mu? Başladıysa şu ana kadar kaç tır geldi? Ve bu etlerden piyasaya sürdüğünüz oldu mu?
Çok teşekkür ediyorum.
Yazılı olarak yanıtlarsınız, sözlü olarak da verebilirsiniz, memnun olurum.