KOMİSYON KONUŞMASI

MEVLÜT KARAKAYA (Ankara) - Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Öncelikle ben bu görüşmemizin gerçekten Türkiye, ülkemiz tarım üretimi açısından hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Sayın Bakan Yardımcım, çok Sayın Genel Müdürüm ve kamu kurum ve kuruluşlarımızın diğer mensuplarına da hoş geldiniz diyorum.

Efendim, aslında, tabii, tarım politikaları Türkiye'de belki de en fazla konuştuğumuz ama en az sonuç aldığımız alanlardan bir tanesi, bunun birçok sebebi var. Tarım politikaları, özellikle tarımsal üretim, diğer üretim ve sektörlerle mukayese ettiğimizde oldukça farklı, hem tarım politikalarının etkileri hem de sonuçları itibariyle diğer sektör ve üretim alanlarına göre çok daha uzun soluklu, çok daha uzun dönemi, zamanı gerektirebiliyor; alınan kararların etkilerini bir anda ya da kısa süre içerisinde görmek mümkün olmuyor yani bu tespiti şunun için yapmaya çalıştım: Bizim tartıştığımız, konuştuğumuz birçok konu, sorun yani netice üzerinden tartıştıklarımız aslında biraz da tarımın kendine has özellikleriyle kendi alanındaki şartlarla alakalı.

Söylenecek çok şey var, birçok şey söylendi, bunlara katılmamak mümkün değil, zaten kimsenin de itirazı yok, önemli olan daha iyi üretmek ama tarımda bizim bir çözemediğimiz yani yıllardır iktidarların çözemediği ciddi sorunlar var yani bunların çözümü için sadece kararların alınması yeterli değil, kültür bunun içerisinde önemli bir yer tutuyor, daha birçok husus var belki ama...

Değerli arkadaşlar, bizim özellikle sonuçlardan bir yere giderek Türkiye'de tarımsal üretimi -ne et üretimini ne süt üretimini ne de diğer bitkisel üretimi- artırmamız mümkün değil. Belli yapısal sorunları halletmemiz gerekiyor, bunlar da çok kolay değil, onu ifade etmek istiyorum, baştan da buna dikkat çekmeye çalıştım. Biz tarımsal gelirlerimize baktığımızda Türkiye'de, tarımsal gelirlerimizin yüzde 20'si kadarının -25'i de değil yani 25'in altında, 20'si civarında- hayvancılıktan elde edildiğini görüyoruz. Yani bunun çok daha oransal olarak artırılması gerekiyor yani bitkisel üretime dayalı bir tarımsal faaliyetten sonuç almak mümkün değil. Dolayısıyla bizim bu yapıyı değiştirmemiz gerekiyor. Bitkisel üretimden elde edilen ürünleri yeme, yemi hayvanın boğazına vererek oradan da ete, süte, yoğurda, katma değerli ürünlere dönüştürmeden bu işten kârlı çıkmak ya da ithalatla mukayeseli karşılaştırmada avantajlı duruma gelmemiz mümkün değil. Onun için bizim toplam tarımsal gelirler içerisinde hayvansal gelirlerin payını artırmamız lazım, bunun argümanları, bunu araçları da belli, Tarım Bakanlığımızın yetkilileri, çok değerli uzmanları bu işin zaten farkındalar yani aslında çok doğru söyledi değerli Komisyon üyelerimiz, bilinmeye de bir şey yok. Buradaki mesele bu kararları almak da değil, kararlar da var aslında, uygulama meselesi. Uygulama da tek taraflı bir olay değil yani şunu da bilmemiz lazım: Mesela yıllardır Tarım Bakanlığı şunun peşindedir, ben biliyorum: Özellikle parçalı arazi ve tarımsal alanların birleştirilmesi konusu her zaman önceliklidir, güncelde tutulur ama sonuç alınamaz. Bunu "Gelip yapalım." dediğinizde karşınızda başta üretici olmak üzere ciddi dirençler ortaya çıkar.

Ben bir konuya daha işaret etmek istiyorum: Özellikle bizim tarım konusundaki konuşmacılarımız; bu, muhalefet olursa daha fazla, muhalefete geçenler de hemen aynı şeyi söylerler, derler ki: "Efendim, Türkiye kendi kendine yeten 7 ülkeden biriydi, ne hâle geldik." Bu, yıllardır deniyor ama ben açıkça bir şeyi söyleyeyim, ben bunu bir türlü anlayamıyorum, Türkiye ne zaman kendi kendine yeten 7 ülkeden -7'yi bırakalım, 1 olsun, 9 olsun, 20 olsun- biri oldu? Böyle bir şey olmadı arkadaşlar, böyle bir şey yok yani yanlış veriler üzerinden gitmeye çalışıyoruz yani kime göre, neye göre? Yemezseniz, içmezseniz, ithal etmezseniz yetersiniz yani tarımsal ürünler, gıda ithalatını yasaklayın, kapatın, yetersiniz yani sonuçta dersiniz ki: "Dışarıdan hiç gıda ithal etmeden Türkiye kendi kendine yetiyor." Yani dolayısıyla protein tüketiminden bahsedildi, özellikle de "kaliteli protein" olarak ifade ettiğimiz kırmızı et tüketiminde dünyayla karşılaştırmalara baktığımızda bizim hiçbir zaman dünya seviyesinde ya da dünya ortalamasında et tüketimimiz olmadı, diğer gıdalarda da aynı şekilde. Dolayısıyla konuları değerlendirirken "Öyleydik, böyle olduk." olayı değil, mevcut sorunlar üzerinde belki yoğunlaşmak, bu sorunların çözümü, özellikle yapısal sorunların çözümü konusundaki dirençler üzerinde hep birlikte bir şey yapmamız gerekiyor; sonuçta bu ülke bizim ve bu ülkede ortaya çıkan sorunlar sadece ülkeyi yönetenleri değil hepimizi de sıkıntıya sokuyor.

Değerli arkadaşlar, bu konular üzerinde söylenecek aslında çok şey var, şurası bir gerçek: Yine konunun uzmanları da bunu bizden çok daha iyi biliyor, biz de onlardan bu işleri öğrendik, öğreniyoruz. Et, süt üretimi Et ve Süt Kurumu açısından son derece önemli, özellikle protein açısından önemli. Tarımı aslında destekleyerek değil, bizim Tarım Bakanlığı yöneticilerimiz ya da yönetenler her zaman verilen destekler üzerinden konuya bakarlar, bir de ülkede tarım karşıtı lobiler vardır, bunlar ithalat lobileridir, başkalarıdır; bunlara da girmek istemiyorum ama sürekli olarak bir şeyin üzerinde dururlar, o da tarıma verilen desteklerin çokluğu, "Efendim, tarıma biz bu kadar desteği vereceğimize ithal etsek daha ucuz olur." derler, zaman zaman konjonktürel olarak da ülkeyi yönetenlerin işine de gelebilir bu tür davranışlar ama şunu hepimiz bilmemiz gerekiyor ki tarıma verilen desteklerin değerlendirilmesini, tarımın ülke ekonomisine yaptığı katkıyı, eklediği katma değeri ekonomik veriler üzerinden yani bir ekonomik sektör olarak alıp hesaplamak son derece yanlıştır. Alternatif maliyet, fırsat maliyeti üzerinden bu hesaplamayı yapma zaruretimiz vardır yani biz "Tarımı yaptığımızda değil, yapmadığımızda ne olur?" sorusuna cevabı verir, hipotezi bu şekilde kurarsak gerçek sonucu görürüz. Tarımı desteklemediğiniz takdirde tarımsal üretimin düşmesi hâlinde değerli arkadaşlar, biz tarıma vermediğimiz desteğin katbekat fazlasını sağlık harcamaları için yaparız yani tarımın katma değerini, tarım sektörünü temel sektör olarak alıp diğer sektörler üzerindeki etki analizleriyle yapmak lazım. öyle yaparsanız tarımın aslında öyle katma değeri düşük olan bir alan değil... Evet, şunu hemen belirteyim: Tarımsal faaliyeti yapanlar açısından katma değeri düşük bir alandır ama ülke açısından, toplam ekonomi açısından bakıldığında katma değeri en yüksek olan bir alandır. Dolayısıyla biz bunu bu şekilde görmeliyiz. Bunun son yıllarda herkes farkına vardı ama sonuç itibarıyla nasıl olacak onu bilemiyoruz.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak 2000 yılında özellikle süt üretimine ciddi destek vermeye çalıştık, hatta yerli ırkların geliştirilmesi için ciddi projeler başlattık, "Türk ineği" ifadesiyle de basında, medyada çok yer aldı ama çok da eleştirildik "Türk ineği mi olur?" diye. Bugün bakıyorum ki aynı siyasi anlayış ve ideolojiden gelen arkadaşlarımız farkına varmışlar, aynı şeyleri savunuyorlar. Bu da Türk hayvancılığı ve tarıma adına gerçekten katkı verici, ümitlendirici bir husus.

Başkanım, uzuyor, onun farkındayım ama hemen toparlıyorum.

BAŞKAN - Estağfurullah.

MEVLÜT KARAKAYA (Ankara) - Değerli arkadaşlar, şurası bir gerçek, Kemal Bey işaret etti "Uzmanlar öyle diyorlar." dedi. Kemal Bey sanki biraz böyle tereddütlü söyledi, siz de inanın ve bundan sonra hep söyleyin, süt... Anadolu'da şunu derler, çok basit şeyler var: "Anası olmayanın danası olmaz." Yani süt ineği yoksa dananız olmaz. Süt ineği olması için de sütü desteklemek zorundasınız.

BAŞKAN - Eti desteklemek için, her zaman.

MEVLÜT KARAKAYA (Ankara) - Sütü...

BAŞKAN - Aynı zamanda. Hayır, eti de desteklemek istiyorsanız... Süt de etten başlıyor.

MEVLÜT KARAKAYA (Ankara) - Eti de destekleyeceksiniz ama işin ana şeyi sütü desteklemek. Sütü desteklemezseniz süt ineği kasaba gider, süt ineği kasaba gidince dananız olmaz. İşte, anası olacak ki arkasından da danası olsun. Dana üretiminin temel şeyleri bu. Geçiş dönemlerinde farklı şeyler olabilir ama işin esası budur. Yani sütü ihmal etmememiz gerekiyor. Bunu biz aslında çok yakın geçmişimizde yaşadık yani yaşayarak bunun bedelini de ödedik. Hatta bir ara, açın bakın istatistiklere, Türkiye'de et üretimi arttı dedik ve basın toplantıları yaptık. Aslında artan, et üretimi değildi; artan, sütten dolayı zarar ettiğinden dolayı süt üreticisi, süt ineklerinin kasaba gitmesinden kaynaklıydı. Onun için bu tarımsal faaliyetlerin, daha doğrusu tarımsal politikaların sonuçlar maalesef geç ortaya çıktığı için bazen bu şeyleri unutuyoruz. Yani bu anlamda, bu son derece önemli.

Tabii ki tarımsal pazarlarla ilgili, piyasalarla ilgili de çok ciddi sorunlar var. Yani vadeli işlemleri, vesaireyi tarımsal piyasalarda gündeme getiremedik. Biz yine şöyle bir hazırlığı yapmıştık, ben de içindeydim: Tarım ürünleri müdahale kurumu şeklinde daha geniş kapsamda, daha aktif çalışabilecek bir kurumsal yapıya da ihtiyaç var.

Bir iki de teknik konuda bir şey söyleyip hemen sözlerime son vereceğim.

Değerli arkadaşlar, Esin Hanım teknik birkaç konudan bahsetti. Ben de ilave olarak şunu hemen söylemek istiyorum: Genellikle şöyle bir alım satım politikanız var mali tablolardan görebildiğim kadarıyla: Vadeli satış ama daha çok peşine yakın alış ya da uzun vadeli satış, kısa vadeli alış ödemeleri itibarıyla. Tabii, bu nedir, ne değildir; piyasa, sektör içerisindeki durumu değerlendiriliyordur diye düşünüyorum ama bir iki kalemin açıklamasını da isteyeceğim. "Diğer alacaklar" kalemi şüpheli kaleme alınmamış ama o çok da önemli değil. Ona rağmen karşılık ayrıldığı görünüyor.

Efendim, bu "Diğer çeşitli borç" kalemi var kısa vadeli borçlar içerisinde. 2015 yılında 65 milyonken 2016 yılında 715'e çıkmış yani 65 milyondan 715 milyona. Ciddi bir artış kalemi olarak karşımıza çıkıyor. Bunun dağılımını, izini mali gelir tablosu üzerinden sürmeye çalıştım ama oradan çok bir şey göremedim. Oradan da belki bir iki işaretinden bahsedeceğim.

Gelir tablosunda da diğer faaliyetlerden olağan gelir ve kârlar bir yıl öncesine göre 1,6 iken 17 milyona çıkıyor. Bu hangi faaliyetlerden? "Diğer faaliyetlerden olağan gelir ve kâr" denmiş tekrar, o şeyde de bir hata var. Onun "Gider ve zararlar" olması lazım. Onun da 130 bin liradan yaklaşık 52 milyona çıkışı var. Nedir o? "Gelir ve kâr" diye göstermişsiniz ama o "Gider ve zarar" aslında. Nedir o diğer faaliyetlerden olağan gider ve zarar kaleminin oraya çıkışı? Bir de biraz önceki söylediğim, diğer borçlardaki o radikal artışın sebebi nedir?

Yani genel olarak da şunu ifade edebilirim: 2015 ve 2016'ya geçişte mali tablolarda çok radikal ya bir revizyon var ya da o dönemde faaliyetlerle ilgili açıklanması gereken önemli hususlar var diye düşünüyorum. Aynı şeyi satışlarda da görüyoruz. 884 iken bir yıl önce, ertesi yıl 2,5 milyona çıkıyor. Maliyetlerde tersi yönde bazı şeyler var. Yani biraz böyle röntgen olarak baktığımızda, izaha muhtaç bir durum 2015-2016'daki radikal değişimler. Mutlaka bunların bir izahı vardır.

Bir de kıdem tazminatı ayırmıyorsunuz gördüğüm kadarıyla. Oysa kıdem tazminatına tabi çalışanlarımız var. Kıdem tazminatı karşılığı ayrılmaması bazı giderlerin mali tablolarda gösterilmemesi, yansıtılmaması anlamına geliyor.

Sermaye kısmıyla ilgili de bir iki şey vardı ama diğerleriyle ilgili bilgiler verirse onlar da yerine oturur diye düşünüyorum.

Çok teşekkür ediyorum Başkanım sabrınız için.

BAŞKAN - Biz teşekkür ediyoruz Sayın Karakaya, estağfurullah

MEVLÜT KARAKAYA (Ankara) - Biraz böyle gece gündüz ters dönünce biz de iki şey arasında gittik geldik.

Çok teşekkür ediyorum.