KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bütçenin son günü.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; bugün bütçenin son günü. Biraz evvel haber izledim haber kanalından birinde. "Bütçe görüşmeleri Plan ve Bütçe Komisyonunda tamamlandı." diye başladı habere. Sayın Bakan konuştu, tamamlandı. Hâlbuki devam ediyor ya, belki de gece 12.00'de "Plan ve Bütçe Komisyonunda 2019 yılı bütçesi reddedildi diye bir haber çıkacak belki de ama haberi tamamlandı diye verdi. Enteresan bir şey.

BAŞKAN - Hangi haber kanalı bu?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Haber kanalının adını vermeyeyim.

Değerli arkadaşlarım, bu bütçe nasıl bir bütçe? Tek kelime, iki kelimeyle anlatılabilir mi? Çok nitelemeler yapıldı, biraz evvel Garo Kardeşimiz "insafsız, vicdansız, adaletsiz" filan dedi. Farklı şeyler var; "Güvenlik bütçesi" falan deniliyor, bir sürü şeyler söylendi. Bana göre bunların hepsi doğru olmakla beraber en doğrusu bu bütçe bir tek adam bütçesi. Nereden çıkarıyorum? Yani düşünüyordum bir anda jeton düştü. Şimdi bize Sayın Başkanımız 2019 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi Kanun Teklifi işlenmiş metnini getirdi, şöyle siz de bakın. Artık bütçenin yürütmesi filan, her şey Cumhurbaşkanına ait. Arkadaşlar, artık bir özelleştirme kurulu filan yok, her şey Cumhurbaşkanı. Maliye Bakanı yok.

NİLGÜN ÖK (Denizli) - Var.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Var tabii Maliye Bakanı. Var da bütçede yok, bütçede. Geliyor burada sunuyor ama bütçede yok. Her şeyi... Bakın, elinizde. Maliye Bakanı filan hep çizilmiş, her şey... Bir kişi yapıyor, Cumhurbaşkanı yapıyor. Böyle bir bütçe.

BAŞKAN - Siz daha rahat anlayın diye öyle yaptım ben zaten.

NİLGÜN ÖK (Denizli) - Tek başına yapıyor olması...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yapsın tabii ya, bir şey demiyorum. Ben bir durum tespiti yapıyorum ya.

Üstelik de bütün bunlar mevcut Anayasa'ya aykırı bir şekilde yapıldı. İşte, yetkiyle Kanun Hükmünde Kararname bütün kurumları ortadan kaldırdı, sonra Cumhurbaşkanı... Aslında kanunla düzenlenmesi gerekli konularda Cumhurbaşkanlığı kararnameleri çıkarılarak yeni bir sistem oluşturulmaya çalışılıyor. Bu, mevcut, 16 Nisanda kabul edilen Anayasa'ya bile terstir.

Tabii, Sayın Başkan sürekli süre baskısı yapıyor bize, çok sayıda da bağlı kuruluş var; kısa kısa gideyim ben. TÜİK'le, Türkiye İstatistik Kurumuyla ilgili başlayayım. Sayın Bakanım, tam da böyle eylül enflasyonuydu sanıyorum -değil mi- açıklandığı anda, bir anda açıklamayı yapan kişi şey yapıldı ve Maden İşleri genel müdür yardımcısı mı, birisi getirildi. Bunu anlayamadık ve piyasalarda, değişik yerlerde şöyle yorumlandı: -yani TÜİK'le ilgili zaten bir güvensizlik var bizde, bir anda rakamlar değişti, büyüme oranları değişti, Türkiye'nin tasarruf oranları değişti- Hükûmetin istediği şekilde rakamlar çıkıyor, dolayısıyla güvenli değildir. Her tarafta, piyasalarda böyle bir şey varken Maden İşleriyle TÜİK'in ne ilgisi var, niye böyle bir şey yaptınız? Üstelik de o arkadaşın sizin arkadaşınız olduğu söyleniyor, Sayın Başkanım. Yanılabilirim, bunu zikretmiş olayım.

Merkez Bankasıyla ilgili -tabii atlaya atlaya gideceğiz- "Merkez Bankası bağımsız mı, değil mi?" Bağımsız ama görev süresi düşürüldü, değişik şeyler yapıldı. İlgimiz çeken bir şey var. Merkez Bankasının 18 milyar 383 milyon 903 bin -nokta, nokta- faiz dışı geliri var. Nereden geldi bu para arkadaşlar? Ya, biliyoruz tabii nereden geldiğini, kur farklarından filan geldi. İyi de kurumlar vergisi alacaksınız ve bütçeyi doğrultacaksınız. Yani sanal gelirlerle -bu bütçenin bir özelliği de sanal gelirlerle vergiler ne kadar alınabilecek tartışması, biraz sonra Gelir İdaresine gelince söyleyeceğim- oluşan bir bütçe değerli arkadaşlarım. Geçiyorum, fazla üzerinde durmayacağım.

Tabii, Merkez Bankasıyla ilgili, burada çalışanlarla ilgili notlar var; Sayıştay raporunda da var. Ne kadar maaş alıyorlar? Yüksek. Büro görevinde kullanılan, nitelikli maaşlar ödenen 80 kişi var, böyle problemler var; onları geçiyorum.

Değerli arkadaşlar, Sermaye Piyasası Kuruluyla ilgili bir şey var, onunla ilgili bir iki cümle söyleyeceğim. Biliyorsunuz, geçtiğimiz günlerde gayrimenkulle ilgili bir gayrimenkul sertifikası sistemi çıkarıldı. Çok büyük gürültüyle takdim edildi, hem Türkiye'deki krizi çözecek hem de batan, ciddi sıkıntı oluşturan inşaat piyasasını tekrar düzeltecek. "İnşaat can alıcı sektör." filan denildi ama bir tek ihale yapıldı, Mavera mıydı, neydi? Ondan sonra durdu. Sayın Başkanım, bu neydi, niye durdu? Bu konuyla ilgili Sermaye Piyasası Kurulunun da bir suçu var mı, yok mu? "Suçu" demeyelim, sorumluluğu var mı? Bize bir bilgi verir misiniz, ne oldu yani?

Şimdi, burada sertifika filan satılacaktı. Amerika'daki batan sistem Türkiye'de tekrar mı edilecekti? İşte, "Bu adamın gayrimenkulü var. Türkiye'de 1 milyondan fazla stok var, satılamıyor -iş yerleri ayrıca bu sayının içinde değil- konut. Dolayısıyla bunları biz sertifika hâline getirelim, orada daire alamayan insanlara da -41 lira mıydı neydi birimi- satalım, adamlar hayal etsinler 'Orada yerimiz var.' diye, sonra kriz çıksın." İşte, türev kâğıtları gibi sıkıntılar mı oluşacaktı? Yoksa işte, bizim insanımızın sağduyusu "Ya, bana anahtar vermiyorlarsa para da vermem." dedi, onun için mi bitti, bilmiyorum.

Kamu İhale Kurumuyla ilgili birkaç bir şey söyleyeyim. Değerli arkadaşlarım, bakın, Kamu İhale Kurumunda 53 kanun ya da kanun hükmünde kararname ile 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'nun maddeleri 190 kez değiştirilmiş. Değerli arkadaşlarım, bu ne demek ya? Ne oluyor size yani? Türkiye'nin cumhuriyet tarihinde yapmış olduğu en doğru şey, en doğru kanun. Yani, işte, ihaleyi ona verdi, yandaşına verdi, şunu yaptı, bunu yaptı, fesat karıştırma; bütün bunları ortadan kaldıracak sistem. Bir de KPSS sistemi vardı, ikisini de yok ettiniz, ortadan kaldırdınız ya. On altı seneden beridir iktidarsınız arkadaşlar, bu ne? Bir de Cumhurbaşkanlığıyla ilgili -gene kendisinin çıkardığı kararnamelerle- hepsini pazarlık usulüyle yapıyor Cumhurbaşkanı. Bu nasıl bir şey arkadaşlar ya? Cumhurbaşkanlığı sistemi deyip geçmeyin ya, bu nedir yani arkadaşlar? Bunları bize anlatın. Kamu İhale Kurumundan ne istiyorsunuz, niçin ihale etmiyorsunuz arkadaşlar? Özellikli şeyleri anladık ama her şey... Niye ihale etmiyorsunuz?

Gelir İdaresine gelelim arkadaşlarım. Şimdi, Sayın Bakanım şöyle bir şey var: Bir sizin söylediğiniz rakamlar var, bir de gelen şeylerde yazan rakamlar var. Gelir vergisi 171,9 milyar TL. Sizin verdiğiniz rakamlar farklı, arkadaşların bize verdiği rakamlar farklı. Bu fark nereden geliyor, nedir bu? Bu konuyla ilgili bir düzeltme mi yapılıyor, nedir anlayamadık. "Gelir vergisi 171,9 milyar TL." dediniz siz, 176,7... Diğerleri, bütün rakamlar böyle. Anlayamadım yani buraya kafam takıldı.

Bu gelirlerle ilgili değerli arkadaşlarım, bakın, birkaç sebepten dolayı... Bir, güvensizlik; iki, ikide bir siz vergi, barışı marışı çıkarıyorsuz; üç, kriz. Kesinlikle ve kesinlikle bu rakamların tutma şansı yoktur, yine, işte, -bilmiyorum, bu sefer Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle bunu da yaparsınız, her şeyi yapıyorsunuz- yeniden yeniden borçlanarak gidecek. Bu bütçe "Nasıl bir bütçe?" dediğimiz zaman belki bir de "borç bütçesi" diyebiliriz.

Başka bir şey, yıllardan beri konuştuğumuz, tartıştığımız, "Böyle olmaz, insafsızlıktır, vicdansızlıktır." dediğimiz şey: Yine vergilerin büyük çoğunluğu dolaylı vergiler yani deli dumrul vergileri. Herkesten alıyoruz, fakir, zengin, şöyle böyle demeden herkesten döve döve vergi alıyoruz; sudan alıyoruz, bebek mamasından alıyoruz, bezinden alıyoruz filan, bu şekilde gidiyor.

Sayın Bakanım, Maliye Bakanlığıyla ile ilgili Sayıştay şeyinde de belli. Bu Hazine ve Maliye Bakanlığında bir Maliye Teftiş Kurulu gibi, devletin tüm harcama, gelir ve borç hesaplarına bakan, adına "denetleyicilik" diyebileceğimiz bir kuruma ihtiyaç var. Vardı böyle bir kurum, 1870'lerden filan geliyordu, bunu ortadan kaldırdınız; Maliye Teftiş Kurulu. "Abdülhamit" filmi filan çekiyorsunuz ama ta Abdülhamit'ten beri var olan bu kurulu niye kaldırdınız yani merek ediyorum. Gerçekten, Maliyeciler, bu gereksiz bir şey miydi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitti mi Sayın Başkanım? Daha bir şey söylemedik ya Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ama işte zaman çabuk geçiyor.

Son cümlelerinizi alayım.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Peki, nasıl olsa kanunlar gelecek, 18 maddede onar dakika konuşacağız.

Değerli arkadaşlarım, Özelleştirme İdaresiyle ilgili de birkaç şey söyleyeyim, bitireyim.

Özelleştirmede, geçen sene açıklanmıştı, 2003-2017 yılları arasında on dört yılda 60,9 milyar dolar, ben biraz daha fazla hesapladım, 70 milyar dolar civarında özelleştirme var. Borçlar var bir de Sayın Bakanım. İşte, kaç şu anda kamu-özel? Siz "Kamunun borcu yok, bir problem yok, Türkiye'de bir sıkıntı yok." diyorsunuz filan ama iş öyle değil. İşte, 460 milyar dolar civarında bir borç var. Topladığınız vergiler ne kadar? Bugünkü paralarla falan söylediğimiz zaman, dolara çevirdiğimiz zaman acayip bir kaynak kullanmışsınız, müthiş bir kaynak kullanmışsınız. İşler de yaptınız tabii, yollar mollar yaptınız, doğru ama müthiş bir kaynak da kullandınız yani. Bu paranın hesabını hiçbir bütçede, hiçbir yerde vermediniz. Bu yetmiyormuş gibi değerli arkadaşlarım, şimdi, yeni bir finans modeli buldunuz, bu konuyu da hiç tartışmadınız, hiçbir şekilde burada şeyinizi söylemediniz. Bu kamu-özel ortaklığıyla bugüne kadar... Sayın Bakan bir açıklama yapmış, doğru mudur, yanlış mıdır, bir arkadaşa yazmış: "Bunlar gizlidir, sırdır, bunları açıklayamayız." diyor. Bir de bu şekilde para topluyorlar. Yani ne demek bu biliyor musunuz arkadaşlar? Gelecek kuşaklardan, sizin torunlarınızdan para alınıyor. Bakın, geçmişi yedik yani beğenmediğiniz dönemlerde yapılan Sümerbankları filan bunların hepsini yedik. İşte, bugün borçlandık, korkunç bir şekilde ödüyoruz, borç bütçesi, bu da yetmiyor, gelecek kuşakların, otuz sene, kırk sene garantili... Bunları konuştuk, konuşmaya devam edeceğiz. Sayın Bakanım, ne sırrıdır bu? Nasıl bir şey olur ya? Milletin verdiği, gelecek kuşakların vereceği vergilerle ilgili bir sözleşme yapıyorsunuz, hastane yapıyorsunuz, ihtiyaç var mı, yok mu, bilemiyoruz.

Bak, ben siyasetçiyim, kendi ilimden vereyim, oradan, Rize'den Milletvekili değilim ama 800-900 yatağımız var, Rize nüfusuna şey yaptığınız zaman standart yatak yetiyor, hadi kalitesizdir. Bize bir hastane de yapıyorsunuz, sağ olun var olun, ağanın eli tutulmaz. Sayın eski Başbakanımız "Helal olsun". filan diyordu, hadi bize de helal et. Denize dolgu yaparak hastane yapıyorsunuz, hasta garantisi veriyorsunuz, tetkik garantisi veriyorsunuz. Kira ödeyeceksiniz ve gelecek kuşaklar verecek. Bunlar nasıl gizli olabilir Sayın Bakanım? Bu sözleşmeler niye bize açık değil? Niye bunları öğrenemiyoruz? Gizli yapılan her şeyde bir şeyler çevriliyor diye düşünüyor insan. Niye böyle bir şey yapıyorsunuz?

BAŞKAN - Teşekkür ettim Sayın Bekaroğlu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitmedi tabii ama...

BAŞKAN - Bitti Sayın Bekaroğlu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Konuşacağım, 16 madde var, hepsine onar dakika vereceksiniz.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bekaroğlu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sağ olun. Yeni arkadaşlara söyleyeyim.

BAŞKAN - Hasta garantisi yok ha haberiniz olsun.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Nasıl yok hasta garantisi?

BAŞKAN - Defaatle söylendi ama siz ısrarla aynı şeyi söylüyorsunuz.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bir önceki bakan söyledi, hasta garantisi verdi, yüzde...

BAŞKAN - Yok, hasta garantisi yok.

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Bakan biraz önce anlattı.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Buraya geldi, Ahmet Demircan söyledi.

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Bakan Bey söyledi, burada değil miydiniz, dinlemediniz mi Sayın Bekaroğlu?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - İnanmıyoruz. Niye inanmıyoruz?

BAŞKAN - İnanmamakta serbestsiniz.

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Kişi kendisi gibi bilir, ne yapalım.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Çünkü bizim sözleşmeleri görmemiz lazım Hanımefendi. Sözleşmeleri göreceğiz ki inanacağız.

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Geldi, burada bir saat açıklama yaptı.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ya bir bakan "Var." dedi, öbür bakan "Yok." diyor.

BAŞKAN - Evet, teşekkür ettim.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Değerli arkadaşım, sözleşmeler niye gizli? Eğer yoksa görelim sözleşmeleri.

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Açık açık anlattı.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ya inanmıyoruz, sözleşmeyi görmemiz gerekiyor. İnanmıyoruz.

AYŞE KEŞİR (Düzce) - O sizin sorununuz.

CAVİT ARI (Antalya) - Ya, devletin sorunu. Sözleşme gösteremiyorsanız...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bugün "beyaz" dediklerine yarın "siyah" diyorlar.