| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a)Hazine ve Maliye Bakanlığı b) Maliye Bakanlığı c)Gelir İdaresi Başkanlığı ç)Kamu İhale Kurumu d)Özelleştirme İdaresi Başkanlığı e)Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu f)Türkiye İstatistik Kurumu g)Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ğ)Hazine Müsteşarlığı h)Sermaye Piyasası Kurulu ı)Yatırımcı Tazmin Merkezi i)Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 22 .11.2018 |
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, değerli bürokratlarımız, değerli milletvekili arkadaşlarım; Hazine ve Maliye Bakanlığı ve bağlı kuruluşların ve gelir bütçesinin görüşmelerinde hepinize saygılar sunuyorum.
Bir kere, Sayın Bakanın da gerek sunuşunda gerek bize yazılı verilen açıklamalarda ve bundan önceki birçok bakanlığın bize sunduğu raporlarda, faaliyet raporlarında, yazılı ve sözlü açıklamalarda genel olarak hep 2002 yılında böyleydi, 2017 yılında ya da bugün şöyle diyerek bir karşılaştırma yapılıyor. Oysaki biz burada AK PARTİ'nin 2002 yılında iktidara gelişinden bugüne kadarki dönemi sorgulamıyoruz, bugüne kadarki dönemin değerlendirmesini yapmıyoruz. Çünkü her yıl bütçe görüşmelerinde geride kalan yılın kesin hesabı ya da bir önceki yılın kesin hesabı ve önümüzdeki yılın bütçesi görüşülüyor. Dolayısıyla her yıl yapılan bir değerlendirme, Komisyon toplantısında biz sürekli AK PARTİ'nin 2002'den günümüze on beş, on altı yıl ne yaptığını, ne kadar büyük rakamlara ulaştığını falan böyle görüyoruz. Bu, kanımca, doğru bir sunuş, doğru bir açıklama değil. Daha doğrusu, bizim geçtiğimiz yılı sağlıklı bir değerlendirme yapabilmemiz için, Sayıştay raporları dışında Bakanlığın ve ilgili birimlerin ve Sayın Bakanın Komisyonumuza sunduğu raporlarda geride bıraktığımız yılın bir önceki yıla veya birikmiş olan duruma göre nasıl bir gelişme kaydettiğini görmek daha sağlıklı olur ve Bakanlığın geride bıraktığımız yıl içerisinde çalışmalarını değerlendirmek bizim açımızdan daha doğru olacaktır. Bununla ilgili çeşitli rakamlar üzerinde durabilirim ama bunun önemli olduğunu düşünüyorum. Başlangıç kriteri, başlangıç noktasında duruma bakıp ondan sonra "Bugün buraya gelmişiz." Demek, bizim için doğru değil.
Bakın, hemen bir rakam vereyim: Mesela, kayıt dışı ekonomiyle etkin mücadeleden bahsetti Sayın Bakan, "Kayıt dışı istihdam oranını 2002 yılındaki yüzde 52,1 seviyesinden 2017 yılı sonu itibarıyla 33,9'a indirdik." dedi. Aradaki fark yüzde 18,2. Ne kadarlık bir süre? On altı yıllık bir süre. Yani, şimdi, sanki böyle "Yüzde 52,1'den bir senede yüzde 33'e indirdik." gibi, çok büyük bir iş yapılmış gibi bir anlam çıkartılmaya çalışılıyor. Oysa ben merak ediyorum, geçtiğimiz bir yıl içerisindeki kayıt dışı durum nereden nereye geldi? 18,2'yi de 15'e böldüm -2002-2017 yılları arasında- ortalamasını alayım hadi dedim, yüzde 1,2'lik bir iyileşme sağlanmış yıl bazında kayıt dışı ekonomiyle ilgili, kayıt dışı istihdam oranıyla ilgili.
Bu genel değerlendirmeyi sunmak istedim özellikle dikkatlerinize. Hatta, bundan sonra da rica ediyorum bunu, raporları ve sunuşları yaparken "Geçen yıl böyleydi. Geride bıraktığımız şu dönem şöyleydi. Bu yıl böyle." şeklinde yıllar itibarıyla karşılaştırmanın daha sağlıklı olacağını... Bizim açımızdan da her bütçe görüşmesinde önceki yılın yeni yıla göre aradaki değişim oranları farklarını görmek, bir iyiye gidiş mi, kötüye gidiş mi ve bu yıllar arasındaki sağlıklı değerlendirmeleri yapmak açısından önemli.
Şimdi, bir diğer konu Kamu İhale Kurumuyla ilgili. Tabii, 2002 yılında kabul edildiğinde kamu ihale sisteminde büyük bir reform olarak gösterilmiş olan bir kanunla aradan geçen on altı yılda yaklaşık 186 kez değişikliğe uğratılmış bir kanun Kamu İhale Kanunu. Dolayısıyla ne yazık ki bu on altı yıl içerisinde 186 kez yapılan değişikliğin genellikle sürekli yeni istisnaların kanuna ilave edilmesiyle yapıldığını görüyoruz ve bu Kamu İhale Kanunu kabul edildiği günden günümüze kadar geçen süreçte istisnaların azaltılması, denetimlerin etkinleştirilmesi ve AB mevzuatına aykırı düzenlemelerin kaldırılması konusunda bir çalışma beklenirken tam tersine istisnalar artırılmış, Kamu İhale Kurumu daha da pasif hâle getirilmiş kanunda yapılan bu istisnai düzenlemelerle.
Biliyoruz hepimiz ki rekabet, Kamu İhale Kanunu'nun 5'inci maddesinde yer alan kamu ihale sisteminin temel ilkelerinden belki de en önemlisidir. Rekabet ilkesine göre kamu ihalelerine mümkün olduğunca fazla isteklinin katılması ve dolayısıyla devletin ihtiyaçlarının en uygun bedelle karşılanması esastır. Ancak son zamanlarda bu durumu yazmaya cesaret eden kimi ulusal basın organlarında da yansıdığı üzere, ilan yapılmaksızın yürütülen pazarlık usulü ihaleler ve belli istekliler arasında yapılan ihaleler açık ihale usulü yerine tercih edilmeye başlanmış durumda. Özelleştirme İdaresi Başkanlığının da ilgili kanununda ve yönetmeliğinde, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'na tabi olmadığı hükmü aslında burada ihaleyi söz konusu kanun kapsamı dışına alarak -Devlet İhale Kanunu'nun- yani ihalenin temel usul ve esaslarının dışına alarak keyfiyet ortaya çıkmış olması kabul edilemez.
Tabii, bakın, Kamu İhale Kurumu tarafından yayımlanan istatistiklere göre açık ihale usulüyle yapılan yapım işlerinde her 100 liralık iş ortalama 70 civarına ihale edilirken pazarlık usulünde bu oran yüzde 90'lara çıkmaktadır. Her 100 liralık iş 90'lara çıkmaktadır yani her pazarlık ihalesinde devletin kasasından yüzde 20 daha fazla para harcanmaktadır. 2016 yılı istatistiklerine göre kamu alımlarının miktar olarak yüzde 27'si, tutar olarak yüzde 20'den fazlası pazarlık veya istekliler arasında ihale usulüyle yapılmıştır ki bu da 30 milyarın üzerinde bir rakama karşılık gelmektedir. 2017 istatistiklerinde bunu araştırdım, göremedim, dikkatimden kaçmış olabilir.
Özellikle unutmayalım, şunu da belirtelim ki burada özel hukuku olan ve ticari sır olarak tanımlanan kamu-özel iş birliği projeleri kapsamındaki örneğin şehir hastaneleri, Kamu İhale Kurumu kapsam ve denetimine alınmayan TMSF, kalkınma ajansları, Türkiye Yatırım Destek Ajansı, Varlık Fonu gibi kamu kaynağı kullanan ama kanundan istisna olarak kurumların alımları buralarda yer almıyor. Bu durumda, sıklıkla, hepimizin de bildiği gibi, basın-yayın organlarında yer alsa da bu konuda kamuoyuyla paylaşılmış herhangi bir denetim raporunu görmek de ne yazık ki pek mümkün olmuyor.
Sayın Bakanım, tabii, Özelleştirme İdaresi Başkanlığıyla ilgili bir konu da belirtmek istiyorum. Şöyle ki: Biz parti olarak parti programımızda özelleştirmenin bir amaç olmadığını ifade ediyoruz. Özellikle son on beş yılda hükûmetleriniz döneminde ulusal sanayimizi yabancılaştırma, kamu işletmelerini kapatma ve kamu malının yağmalanma denebilecek şekle dönüşmesinde bu ilkesiz özelleştirme süreçlerinin olduğunu ve buna da karşı olduğumuzu bir kez daha belirtmek istiyorum.
Bu kamu ekonomik girişimlerinin, KİT'lerin geçmişten günümüze ülkemizde demokrasinin derinleştirilmesine, sanayileşmenin kökleşmesine, ekonomik ve toplumsal gelişmenin hızlandırılmasına, gelir dağılımının iyileştirilmesine ve bölgeler arası dengesizliklerin azaltılmasına çok önemli katkılarda bulunduğunu söyleyebiliriz. Tabii, burada, özellikle son yıllarda sanayileşmeyi, reel sektörü ve kamu ekonomisini dışlayan bu politikalar sonucunda bu kuruluşlar Özelleştirme İdaresi Başkanlığına devredilir, teknolojileri yenilenmez. İdame ve yenilenme yatırımlarının gereğince yapılmaması ve politik müdahaleler nedenleriyle verimlilik ve etkinliklerinde kayıplara uğramışlardır, uğratılmışlardır ve nihayetinde de yok pahasına, haraç mezat denebilecek değerde satılmışlardır ve satılmaya da devam edilmektedir. Özelleştirme İdaresi Başkanlığının verilerine göre ki Sayın Bakanın...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Son cümlenizi alayım Sayın Sındır.
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - ...Sayın Naci Ağbal'ın da bir milletvekilimizin verdiği bir soru önergesine verdiği yanıt uyarınca 2003 ile 2017 yılları arasında gerçekleştirilen özelleştirmeler için şöyle bir ifade var: "2003-2017 döneminde Özelleştirme İdaresi Başkanlığıyla 4046 sayılı Kanun'un 4'üncü maddesi doğrultusunda verilen yetkiye istinaden özelleştirme programındaki kuruluşlar tarafından gerçekleştirilen uygulamalar kapsamında, 101 kuruluşta bulunan kamu paylarıyla 10 liman, 85 elektrik santrali, 40 işletme, 11 otel, sosyal tesis, 3.631 taşınmaz, 37 maden sahası, 3 gemi, 6.808 kalem makine teçhizat, 155 adet isim hakkı, marka ve araç muayene hizmetleri, toplamda 59,9 milyar ABD doları bedelle özelleştirilmiştir."
BAŞKAN - Sayın Sındır, son cümlenizi alayım lütfen.
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Bir dakika daha rica ediyorum, bitiriyorum Sayın Başkan.
Ayrıca "2 kuruluştaki kamu paylarıyla 1 işletme, 1.230 taşınmaz, 95 gemi ve 102 kalem makine teçhizat, 4046 sayılı Kanun'un (2/i) maddesi çerçevesinde toplam 1 milyar ABD doları bedelle muhtelif kamu kurum ve kuruluşlarına devredilmiş olup söz konusu dönemde gerçekleştirilen toplam satış devir uygulamaları tutarı 60,9 milyar ABD dolarıdır." Dolayısıyla burada özelleştirmeden elde edilen gelirle borçlarımızı kapatabildiğimizi söyleyebiliyor muyuz, bu on beş yıllık dönemde oluşan toplam dış borcu kapatabiliyor muyuz veya "Ekonomiyi büyüttük." diyerek övünebilecek miyiz bunlar sayesinde?
Dolayısıyla son sözüm: Sormak istediğim şudur: Millî ve yerli olmak devletin hüküm ve tasarrufunda olan taşınmazların, hele hele Devlet İhale Kanunu'nun da kapsamının dışında tutup kendine özgü bir yönetmelikle ihale şartnamesini, yönetmeliğini dilediği gibi belirleyen bir anlayışla devletin, kamunun denetiminden uzak yapılan bu tür işlemler ne kadar millîdir, ne kadar yerlidir? Bu ulusal güvenliğimiz için de stratejik olan bazı kuruluşların devredilmesi doğru mudur? Sayın Bakanın dikkatine çekmek istedim.
Hepinize saygılar sunuyorum.
2019 yılı bütçemizin de Bakanlığımız ve bütün bağlı kuruluşlara hayırlı olmasını yürekten diliyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.