| Komisyon Adı | : | DIŞİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşması'na Ait Protokol I'in Yerini Alan 30 Ocak 2018 Tarihli 'Protokol I', Anlaşmanın 'Menşeli Ürünler' Kavramının Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemlerine İlişkin Protokol II'sini Değiştiren 17 Ocak 2017 Tarihli ve 1/2017 Sayılı Ortak Komite Kararı ve Anlaşmaya Eklenen Hizmet Ticareti Hakkında 30 Ocak 2018 Tarihli 'Protokol III'ün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Protokoller ve Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/1358) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 06 .12.2018 |
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkanım, bildiğiniz gibi, kısa süre önce sizin Başkanlık ettiğiniz bir heyetle, benim de içlerinde olduğum değerli milletvekillerimizle birlikte Belgrat'a bir ziyaret yapmıştık. Orada son derece güzel bir ağırlama, sıcak bir misafirperverlik gördük, en üst düzey devlet yetkilileriyle, aralarında Cumhurbaşkanının, Meclis Başkanının olduğu ve tabii ki muhataplarımızın olduğu görüşmeler yaptık. Sırbistan'la ilişkilerimizin iyileşmesine, Balkanlarda istikrar, barış ve huzur anlamında biz de önem veriyoruz. Tabii ki Meclisteki tüm partiler önem vermekte. O ziyaretin henüz daha üzerinden kısa bir süre geçti. O ziyarette iki ülke arasındaki ilişkiler, bölgenin geleceği gibi birçok konuyu derinlemesine tartışma, değerlendirme fırsatı bulmuştuk Sırbistan yetkilileriyle.
Tabii ki bu tür ziyaretlerin sonrasında, önümüzdeki gibi anlaşmalar ülkeler arasında ticareti, ilişkileri geliştirmeye muhakkak katkı yapar. Bu anlaşmanın özünün iyi niyetli bir anlaşma olduğundan şüphem yok. Ancak içinde, bizim kendi yurttaşlarımızı, özellikle de içinden geçmekte olduğumuz şu süreçte son derece olumsuz etkileyecek unsurlar var. Yoksa biz tabii ki her ülkeyle olduğu gibi ama özellikle Sırbistan'la, Balkanlarda istikrar açısından son derece önemli olan Sırbistan'la ilişkilerin, özellikle ticari ilişkilerin gelişmesinden yana oluruz. Ama bunun, bu yapılırken ülkemizdeki duruma baktığınızda... Her birimizin seçim bölgeleri de var, gidiyoruz, geziyoruz; oralarda özellikle tarım sektörünün, hayvancılık sektörünün durumu ortadayken, şimdi biz, burada, Türkiye'de yetişen birçok tarım ürününe ek olarak 5 bin ton büyükbaş etin de Sırbistan'a verilecek en çok gözetilen ulus vergisi indirimiyle ithal edilmesinin yolunu açacağız. Biz tabii buna karşıyız. Çok da doğal karşı olmamız çünkü ülkemizdeki duruma baktığınızda, insanlar son beş, on yılda özellikle artık, hayvancılığı neredeyse bırakma noktasına geldiler, süt para etmiyor diye ineklerini bir şekilde sattılar, kestiler. Biz hayvancılığı destekleyeceğimiz yerde, tam tersine, ithal politikalarıyla -ki hayvancılık yapan çiftçilerimizin tüm itirazlarına rağmen- ülkemizi bir ithalat cennetine dönüştürdük. Avrupa'da, dünyada ülkeler Türkiye'ye bakarken "Ne kadar küçükbaş ya da ne kadar büyükbaş hayvan satabiliriz, biz bu ülkeye ne kadar buğday satabiliriz?" diye bakıyor. Bu, açıkçası, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin Türkiye'yi tarım ve hayvancılıkta getirdiği nokta açısından son derece kaygı vericidir, vahimdir.
Özellikle, tabii değerli arkadaşlarım da dikkat çektiler ama Hükûmetin yani Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin bir taraftan açıklamaları ile icraatları hep birbirinin zıttı yana gidiyor. Sürekli, son yıllarda, biz dinliyoruz, işte "İthalata muhtaç etmeyeceğiz, çiftçimizi destekleyeceğiz." diyor ama böyle dendiği sürece iktidar yetkililerinden, hemen akabinde, mutlaka yeni, ithalatın önünü açan kararnameler ya da buna benzer -işte anlaşmada- bazı istisnalar ya da teşvikler görmek doğrusu üzücü.
Şimdi, bir de bugünlerde, tabii, çok fazla konuşulmakta, bu konuda da bir netleşmeye ihtiyaç var; konunun uzmanı isimler, uzmanlar, gazeteciler, sizler de okuyorsunuzdur, basında son günlerde şunu yazıyorlar: "Et o kadar çok ithal edildi ki şu anda Et ve Süt Kurumunun depoları et dolu ve bu depolardaki bu etler bozulma tehlikesiyle karşı karşıya." Öyle olduğu için de aslında şu anda bir taraftan biz burada, mesela Sırbistan'dan 5 bin ton daha fazla etin ithalinin yolunu açarken, diğer taraftan yine aynı Hükûmetin başka yetkilileri ya da başka bir kurumun yetkilileri "Biz fazla eti nasıl satarız?" diye özellikle Orta Doğu ülkelerinde pazar arıyorlar. Bu, plansızlıktır, öngörüsüzlüktür yani adına ne derseniz deyin. Yani bir odada biz "Aman Sırbistan'dan et alalım, teşvik edelim." diyoruz, öbür odada bir başka, yine Hükûmetinizin yetkilileri, kurumları "Ya, bu kadar aldık, biz bunu ne yapacağız? Kokmak üzere, bozulmak üzere. Acaba biz bunu nasıl satabiliriz?" diye ihraç pazarı arıyorlar. Yani böyle bir plansızlık hiçbir zaman olmadı. Tabii, biz böyle konuşuyoruz ama bunun bedelini işte benim Alpu'daki, benim Seyitgazi'deki ya da Ankara'nın hemen Polatlı'sındaki çiftçi ödüyor yani bu plansızlığın bedelini çiftçi ödüyor. Çünkü bir gün çiftçi umutlanıyor "Teşvik geliyor, hayvancılığa destek verilecek, 300 baş hayvan projesi geliyor," diye umutlanıyor, ertesi gün bir bakıyoruz... Mesela ben geçen hafta Seyitgazi'de, Alpu'daydım, Koca Seyitgazi'de 1 çiftçi faydalanmış o teşvikten, Alpu'da hiç yok. Yani koca Alpu Ovası'nda, hayvancılığın, tarımın cenneti koca Alpu Ovası'nda destek verilen bir kişi bile yok ama öte taraftan bakıyoruz "İthal et alalım, ithal buğday alalım..." Ülkenin bu noktaya gelmemesi lazım. Az önce Sayın Koç söyledi, hakikaten, tarım ve hayvancılık da aynı eğitim gibi millî olarak bakılması gereken ve bütün planlamaların, kararların bu şekilde alınması gereken bir alan.
Ayrıca, bu ucuz et olacak şey... Yani gidin bakın, ucuz et yok, hakikaten yok. İthal ediyoruz, ediyoruz, ediyoruz, insanlar Türkiye'ye gözleri parlayarak bakıyorlar artık "Ya ben ne satabilirim buna? Dana mı satarım, koyun mu satarım?" diye. Yani böyle bir noktaya geldik ama eti yurttaşımız ucuza almamakta, yememekte.
Ben, bu anlaşmaya... Başta söylediğim gibi, Sırbistan'la özellikle de son ziyaretimizde benim de gözlemlediğim sıcak hava önemlidir, ilişkilerin gelişmesinden yanayız. Başta oradaki Sayın Cumhurbaşkanı ve diğer yetkililer gerçekten Türkiye'nin bölgeye yönelik politikalarına da önem verdiklerini ifade ediyorlar. Ama bu yapılırken, biz, Anadolu çiftçimizi mutlak surette korumak durumundayız. Bu anlaşma bu hâliyle, çiftçimizi, hayvancılık sektöründe çalışan çiftçimizi, köylümüzü koruyan bir anlaşma değildir. Bu yüzden biz buna muhalifiz ve şerhimizi de sunacağız.
Çok teşekkür ediyorum.